Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25 Aralık 2013, 05:30   Mesaj No:2

Medine-web

Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:8
Cinsiyet:Erkek
Yaş:50
Mesaj: 3.036
Konular: 340
Beğenildi:1437
Beğendi:478
Takdirleri:10498
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 10-11 özet--

ÜNİTE 11
Bid’at
bidat ne demektir; lügat itibariyle daha önceden benzeri bulunmayan sonradan ortaya çıkan şey anlamındadır. Istılahta ise asrı saadetten sonra ortaya çıkan şeri bir delile dayanmayan inmanç ibadet fikir ve davranışlardır.
iyi ve kötü bid at ne demektir?;eğer değişme temel dini esaslara aykırı kabul ediliyorsa kötü bidat (bidati seyyie kötü yenilik) temel dini esaslara herhangi bir aykırılık teşkil etmiyorsa iyi bitad( bitadı hasenei yenilik) denir.
Musa Carullahın ve Şatıbinin bit’at tanımı; Bitat kavramını sonradan ortaya konulan dini görünümlü yol olarak tanımlamışlardır.
Kuranın bitata bakışı; Kuranda önceden olmadığı halde sonradan ortaya çıkarılan yeniliklere dahi, temel çerçeveye aykırı olmadığı halde izin verilmiştir. Gelenekten yola çıkarak veya geleneği eleştirerek yapılan yeniler zaten hoş karşılanır.
Tecdit, ıslah ve ihya
Mevdudi tecdite nasıl bir mana yükler;Tecdidi ve bunu gerçekleştiren müceddidi dini düşünceyi bitatlerden kurtaran kişiye atfederek olumlu mana yükleyerek teceddüdü ve bunu gerçekleştiren müceddidi ise islamı referans olarak almayan ve onu bozmaya çalışan kişi anlamında olumsuz görmektedir.
Muhammet el Behiy ıslah, tecdit ve reform kelimelerine yüklediği mana;Islah kavramına kendi özgün değerlerini açığa çıkarma çabası olarak olumlu bir mana yüklerken tecdit ve reform kavramlarına islamı yabancı bir düşünce biçimi uydurma gayreti şeklinde olumsuz anlam yüklemektedir.
Erol Güngör İslam dünyasındaki yenileşme hareketlerini nasıl yorumlamıştır;Kelimenin batılı olmasından kaynaklanan bütün sevimsizliğine rağmen birer reform ıslah ve ihya hareketi olduğunu ifade etmektedir.
Fazlurrahman ve Mehmet aydın ihya ve ıslah hareketleriyle modernizm arasındaki organik bağa işaret ederek modernizmin batı tesirinin bir ürünü gibi görmenin çelişki olduğunu belirtir.
John woll de nin ıslah görüşü; Geçerlilikleri ilerleme kavramına bağlı olmayan reform yöntemleri diye söyler.
Cedit: lügatta eskinin zıttı yeni anlamındadır.
Tecdit ise, yenilemek, bir şeyi eski haline kavuşturmak gibi anlamları içerir.
Müceddir: yenileyen veya bir şeyi eski haline kavuşturan kişi anlamındadır.
Lügatta cedidin geçmiş ve geleceğem dönük anlamı nedir? Geçmişe dönük olan kısmı selefin tecrübesinden istifade etmek şartıyla vahyi temele alan bir yenileşme olmasıdır. Geleceğe dönük yüzü ise yeni şartlarda yeni ictihatlar ve unsurlarla tekrarlanabilir bir yenileşmeyi yapmaktır.
Geçmişe dönmenin iki ana sebebi nedir?
1. yaşanmış tecrübeden ders almak,
2. bu tecrübeden hareketle ve ilhamla daha ileriye gitmektir.
Tecdit geleneğinin islam düşünce kaynağı nedir;Ebu Davutta her asırda bir müceddit geleceği olmasıdır.
Islah kelimesinin lügat anlamı; Fesadın zıttı olarak düzeltmek kusur ve noksanının fenalığını gidermek, bozuk yerleri kemale kavuşturmak, onarmak ve hastayı sıhhate kavuşturmak gibi anlamlara gelir.
Kuranda ıslah kelimesinin kullanıldığı anlam; 40 ayette geçer ferdi ve toplumsal anlamlarıyla kişinin benliğinden başlayıp topluma kadar yükselen bir mana ifade etmektedir. Hadislerde de aynı çizgide kullanılmıştır.
İhya ne anlama gelmektedir;Tecdit ve ıslahla aynı anlamda kullanılır. Kelime olarak canlandırma diriltme, ölü toprak üzerinde tasarrufta bulunma ölü araziyi ekip dikme ve sufi litaritürde de nefsin ilahi nurlarla nurlanması tecellilerin ortaya çıkması anlamına gelmektedir.
Selefe dönüş ne demektir; Kuran ve sünnete dönüş bünyesinde selefe dönüşü barındırmaktır. Amaç kitap ve süğnnetten uzaklaşan ümmeti tekrar bu kaynağa döndürmek bidat ve hurafelerden arındırmaktır.
Modernizm ve reform
Reform ne demektir; Bozulmuş bir şeyin yeniden düzene sokulması, biçimlendirilmesi, bir şeyi düzeltme, ıslah etme demektir.
** Reform Osmanlıca ve Arapçada ıslah anlamında kullanılmıştır.
Lügatta Modernizm ne demektir; Güncel ve yeni anlamına gelen modern kelimesinden türemiştir ve çağdaşçılık manası taşır.
** İslam modernizmi dendiğinde ;Sonradan ortaya çıkmış yeni bir hareket değil tarihi süreçten gelen yenilenme geleneğinin son halkası kasdedilir.
İslam modernizminin özelliği; Genel anlamında düşünüldüğünde batı endeksli bir hareket olmayıp sıradan bir ihya hareketi de değildir.
İlk dönem yenileşme hareketleri hangi zamanları kapsar ; İbni Arabi ve ibni Teymiyyeye kadar olan 14. asrın ortalarıdır.
İlk dönemdeki yenileşmenin temel çıkış noktaları ; Kuranın akılı öne çıkaran ve düşünmeyi emreden ayetleri, Hz peygamberin kendisinin tutumu ve sözleridir. Peygamberimiz kendisinin açıklamadığı hükümlerin detaylarının sorulmamasını ashabından isterken farklı anlayışlara içtihatlara ve yenileşmeye fırsat tanımıştır.
İslam düşüncesinde içtihat hangi alanları kapsar; Nazar ve tefekkürü içine alan anlamıyla sadece fıkıh alanında değil bütün bilim dalları için söz konusudur.
Müslüman düşünürler diğer kültürleri mirasını alırken izledikleri yol; islam vahyini ve mirasını temel almak suretiyle kendi kültür mirasları yanında diğer kültür miraslarını da fikri potalarında eritmişler ve bu çaba içerisinde olmuşlardır.
İlk asırlardaki yenileşmenin 3 ana prensibi nedir?
1- islam düşüncesinde değişen şartlar çerçevesinde akıl yürütme yoluyla yeni bilgilere ulaşılması (içtihat) temel bir gerekliliktir. Akıl ile vahiy arasında uzlaşma söz konusudur.
2- yeni bilgilere ulaşırken geleneğe, yani başta vahiy ve sünnet olmak üzere selefe dönmek esastır. Ancak bu durum körü körüne taklitten ibaret olmamalıdır.
3- Bilginin evrenselliği temel ilkelerden kabul edilmek suretiyle hikmet müminin yitiği olarak görülmüş ve insanlığın mevcut mirası vahyi süzgeçten geçirilerek değerlendirmeye alınmıştır.
Selefçilerin en önemli temsilcileri; Ahmet b hanbel, teymiyye, aşırı selefçiler de Birgivi hareketi, vehhabilik.
selefe dönmekten kasıt nedir; Belirli bir döneme atfedilmeksizin kendilerinden önceki ulemanın örnek alınmasıdır yani selef gibi düşünebilmek, ve onlar gibi anlayabilmek onların tecrübelirinden faydalanmak doğrudan kuran ve sünnete müracaat edebilmektir.
Son dönem yenileşme hareketi ne zaman başladı; 17. asır dan 18 asrın 2. yarınsa kadar İmam Rabbani ve Şah Veliyullah Dehlevi.
Hindistan bölgesi yenilikçileri Düşünürleri kimlerdir; Ahmet Sehendi (i rabbani) şah Veliyyullah Dehlevi daha sonra Muhammet ikbal, Fazlurrahma Seyyid Ahmet han, Çırağ Ali Şibli Numani mevdudi.
**İbni arabinin vahdeti vücut anlayışını tasavvuftan temizlemeye çalışan İmam Rabbani dir.
** Hint bölgesi yenilikçileri Muhammed İkbal ve Fazlur Rahman dır.
**Şah veliyullah Dehlevi aynı zamanda bu kişi ictihat ruhunun canlanması için kuran ve sünnete dönülmesi gerektiği ve mezhepler üstü bir yaklaşım aynı zamanda kuranı Farsçaya tercüme edendir.
Muhmmed ikbal ve Fazlurrahman ın ıslah projesi nedir;Selefin anladığı şekilde dini anlamak. Ve özgür iradeye büyük önem vermişlerdir.
Tatar Türkleri Düşünürleri;Abdünnasır Kursavi, Abdurrahim Otuzimeni, Şahabütin Mercani, Rızaeddin b Fahrettin Musa Carullah.
Mercani ile birlikte Türk tatar düşüncesi ne kabul gördü; Akıl ve vahyin yani felsefe ve dinin aynı amaca ulaşan yollar olduğu genel kabul görmüştür.
** Rızaeddin b Fahrettin ve Musa Carullah ;kitaplarını Türkçe yazmışlar ve kuranı Türkçeye tercüme etmişler.
İslam yenileşme tarihinin 3. önemli halkasının temsilcileri; Msırda Cemalettin Afganiyle başlanmıştır. Muhammed Abduh, Kasım Emin, Reşit Rıza, Seyit Kutup, Hasan el Benna.
Afganinin görüşleri; Sünni ve Hanefi gelenekten gelmenin yanında mezhep taklitçiliğinin ötesinde kurana ve sünnete ve selefe dönmeye tasavvufa ve ictihda önem vermiştir. Afganinin çizgisi; Abduh gibi İbni Teymiyyenin selefliği ile İbn Rüşt ün akılcılığını dengeleyen bir çizgiye sahiptir.
Muhammed Abduhun görüşleri; Toplumsal ve milli bilincin İslami öğreti temel alınarak uyandırılması gerektiğini savunmuştur. İslami terbiye ve eğitimden başlayan geniş çerçeveli bir ıslah öngörmüştür. Hanefi olmakla birlikte Mezhepler üstü bütün mezheplere eşit yaklaşmıştır. Müslümanların koyu mezhepçiliğinin selefin diğer kaynaklarda kuran ve sünnete başvurmayı engellediğini savunur.
** Islahatçı hareketin yenileşmesi Reşit rızadan başlayarak giderek siyasileşmiştir.
Yenilik hareketiyle ilgili ihvancılarla kutupçuların görüşü; İhvancıların başı Hasan el Benna ve kutupçuların başı Seyit Kutup modern kültür ve medeniyetin yeni değerlerini kasıtlı olarak göz ardı eden bir tutum sergilemişler hem de zamanla, klasik İslami tahsil görmedikleri için İslami geleneği yani selef tecrübesini ihmal etmişlerdir. Hatta bazı gruplar vahhabiliğe bazıları ise sosyalizme yaklaşmışlardır.
Son dönem yenileşme düşüncesinin Türkiyedeki temsilcileri kimlerdir; Katip Çelebi, Naima, defterdar Sarıu Mehmet paşa, Yanyalı Esat Efendi
Türkiye de son dönem ıslahçıları ve özellikleri;Namık kemal, z.gökalp, f. Ahmet Hilmi, İzmirli İsmail hakkı, m.akif, elmamlılı, babanzade Ahmet naim, halim sabit, said nursi, hayrettin karaman, Hüseyin atay, erol Güngör. Bu düşünürler yenileşmenin temel dinamiğini, içtihatta görerek içtihat müesseseninin yeniden canlandırılmasını istemişlerdir.
** İranda geleneksel otoritenin iranda hala etkisini koruyor olmasından dolayı ıslah hareketi azdır.
İranda yenileşmeyle ilgili ilk alim ve bu alimin görüşleri; Necefli müçtehit Ayetullah Muhammet Hüseyin Nainidir. Kuran ve sünnette istişarenin emredildiğini söyler.
İranlı sengelecinin ıslahla ilgili görüşleri;Bir taraftan dini düşüncede yenileşme için kuranın yasaklamış olduğu taklitten kurtulanın gerekliliğini öne sürerken diğer taraftan dar selefi anlayışa yaklaşarak camilerin inşasında minare ve kubbeden vazgeçilmesini istemiştir. sengeleci aynı zamanda Şiiliği temellendiren olup kayıp imamın dönüşünü inancının da sorgulanmasını öne sürmüştür.
2. dünya savaşı sonrası şii ıslah düşüncesi ; Sünni düşüncesindekine benzer yenilikçi görüşlere daha çok rastlanmış. Bilim ile dinin uzlaşması, akılın öne çıkarılması, hurafe ve bidatlardan arınma gibi konular vardır. Bu dönemin en önemli isimlerinden birisi Ayetullah Hüseyin burucirdidir. Bu kişinin yeniliği şii suni yakınlaşmasıdır.
Ali Şeiarit; İslamın hem teorik hem de kurumsal açıdan ıslaha ihtiyacı olduğunu düşünerek İslami köklere dönme gereğinden söz etmiştir. Amaç şii inancının temel kavramlarını güncelleştirmektir.
Hasan Turabi; Sudanda ortaya çıkmıştır. Akıl ile vahiy arasındaki ilişkiden İslami düşüncenin ortaya çıktığını söylemiştir. Fıkıh günümüz sanayi toplumunun sorunlarını çözmede yetersizdir. Fıkıhta modern toplum içerisindeki ekonomik yapıyı kurabilecek hükümler bulabilmekte zorlandığını savunur. İslami düşünce donuklaştırmamalı köklere yeniden dönerek ve zamanın gerçeklerini göz önünde bulundurarak bir tecdit gerçekleştirmelidir. Miras alına fıkhın günümüzün pratiğini yansıtmadığını doğal olarak ebu hanifenin malikin ve şafinin pratikleri yansıtır der.islamın peyg zamanında kemale erdiğini ve bundan sonra da hep gerileyecek olmasını eleştiri.
Son dönem yenileşme hareketinin üzerinde durduğu konular;
1-Kuran ve sünnete dönüş, 2-selefin tecrübesinden faydalanmanın ve selef eserlerine başvurmanın yanında selef gibi çözümler üretebilmek 3-Akla önem verip içtihat yapmak 4-Mevcut mezheplere eşit gözle bakma 5-Taklidi reddetmek,
6-Dini eğitimin ve hukuk sisteminin ıslahını gerçekleştirmek, 7-Bid at ve hurafeleri ortadan kaldırmak, 8-Tarikatları ıslah etmek, 9-Bireysel özgürlüğe önem vermek.
ÜNİTE 12
Ceditçilik; İdil-Ural bölgesindeki alimlerin, 18. asrın sonları ve 19.asrın başlarından itibaren 1920li yıllara kadar ortaya koydukları dinde ve eğitimde yenileşme düşüncesine ceditçilik takipçilerine de ceditçiler denir
Usul-i cedit ne demektir; Kırımlı İsmail Gaspıralının geliştirmiştir. Eğitimde yenileşme düşüncesi.
Kazan bölgesi ceditçileri; ünlü Türk alimi Abdünnasır Kursaviyle başlamıştır. Diğer temsilcileri ahmetcan b emirhan, şehabettin mercani, Hüseyin feyiahani, musa carullah, rızaettin Fahrettin, ziayettin kemali, Muhammet necip tünteri, alimcan barudi, abdurreşit İbrahim, Abdullah bubi, Zeynullah rasuli,
Türkistan bölgesi ceditçi temsilcileri,Sadruttin Nayni, Abdurrauf fıtrat, Feyzullah hocayev, Mahmut hoca münevver kari.
Ceditçilik hareketi 1917 de Bolşevik ihtilaliyle kesintiye uğramıştır. Rusya bölgesinden kaçan Ceditçiliğin en büyük temsilcisi Musa Carullah Bigi gibi aydınlar İslam dünyasının çeşitli bölgelerinde görüşlerini yaymaya çalışmışlardır.
Ceditçiliğin tarihsel arka planı
Ceditçiliğe karşı eziyetler 2. Yekatarina zamanında yumuşamıştır. Daha planlı bir misyonerlik hareketi başlamıştır. Bu dönemde bir fermanla Ufa şehrinde Orenburg Muhammedi Ruhani İdaresi adıyla müftülük kurulmuştur.
Dini anlayış ve eğitim sistemi ile ilgili ilk şikayetler ; abd b otuzumeni, abd b ibr kursevi, ahmetcan emirhan, Hüseyin feyizhan, şehabettin mercani
** Ceditçilerin savunduğu yenilikçi görüşlerin kaynağı öncelikle kendi zihniyet yapılarında aranmalıdır.
Tatar Ceditçileri; Geleneği eleştirirken, geleneği kendi dönemlerindeki mantıkla sorgulayıp yargılamamakta ve bir kenara bırakmamakta ve onun “mutlak geçerliliği “ iddiasına karşı çıkmaktadır.Dahası selef eserlerini ihya etmeyi ceditçiliğin birini adımı olarak görerek, selef eserlerinin, herhangi bir kısıtlama olmadan, yayımı okunması ve anlaşılmaması istenmektedir.
** İslamın evrensel mesajının, bir veya birkaç mezhebin, şu veya bu zaman diliminin sınırları içine hapsedilmesine karşı çıkan ceditçiler, gerektiğinde sufilere, gerektiğinde filozoflara ve diğer büyük alimlere mürcaat etmişlerdir. Kuran ve sünnetin gelenekle birlikte yeniden anlaşılması gerektiğini savunmuşlardır. Maturidiliği öne çıkarmışlar ve Ehli sünnet kavramını dar mezhebi çerçevesinde çıkararak daha geniş olan kuran ve sünnet temeline oturtmuşlardır.
** Bazı ceditçiler, bu konuya farklı bir açıdan daha yaklaşmakta ve nübüvvet misyonunun, yani Hz. Peygamberin yetki ve sorumluluklarının kendisinden sonra İslam ümmetine miras kaldığını iddia etmektedir. Ceditçilerin esas gayesi, bu misyonu yüklenen bir toplumun heran bir yenilenme içinde olup vahyin canlılığını veya vahiyle olan irtibatın canlılığın devam ettirmesidir. Bu sebeple mevcut mezheplerin hepsi medreselerde okutulmasıdır.
Ceditçilik Hareketi:
a-Geleneği eleştirmişlerdir.
b-Medreselerde okutulan derslerin yeterli olmadığını söylemişlerdir.
c-Aklı serbestçe kullanmak gerektiğini ifade etmişlerdir.
d-Özellikle tasavvufi kaynaklara başvurmuşlardır.


Ceditçilerin Musa Carullahla başlayan görüşleri; mevcut durumu ıslah etmek için ilk adımın İslam ulemasının ve selefin en kıymetli ve en faydalı eserlerini ihya etmek yani bölgede yeniden yayımlayarak hem talebelere derslerde okutmak hem de topluma benimsetilmesi gerektiğini düşünür.diğerleri kuran ve sünnetin gelenekle birlikte yeniden anlaşılması gerektiğini savunmuşlardır.eşari anlayışın bazı görüşlerine karşı maturidiliği öne çıkarmışlar ve ehli sünnet kavramını dar mezhebi çerçevesinden çıkararak daha geniş olan kuran ve sünnet temeline oturtmuşlardır.
Ceditçileri yenilikçi görüşlere yönlendiren olaylar;
a-Avrupada ve Ruysadaki ıslahatlar
b-Osmanlı etkisi
c-Mısırdaki yenilikçi hareketler
** Kazan bölgesinde kurumsallaşmış hiyerarşik bir yapı yoktur.
** Yenilikçi anlayışa engel olacak Şeyhülislamlık benzeri bir otoritenin, kurumsallaşmış hiyerarşik bir yapını bulunmayışıdır.


Ceditçilerin temel görüşleri; kazan bölgesindeki ceditçi düşüncesinin 2 yönlü bir seyri vardır. 1. dini düşüncede yenileşme. 2. eğitimde yenileşmedir.
** Çeditçilik hareketinin başlaması dini düşüncede yenileşme hareketiyle olmuştur
** Eğitimde medresede bizzat bulunmak, ders vermek ve okutulan kitapları mütala etmek yeterli iken, dini düşüncede islamın geleneğini iyi bilmek ve bunlara hakim olmak, eğitimde ve dini düşüncede yenileşmede ne zorunludur
Ceditçilik hareketinin üzerinde durduğu 3 önemli konu 1- felsefi ve kelami konular 2-fıkhi ve içtimai konular, 3- dini eğitimle ilgili konular.
1-Felsefi ve kelami konular; Temel çıkış noktaları, itikat inanç alanı ile yorumu yani dini anlayış tarzını ayırmaya çalışmak olmuştur.
Kelam ilmi ve tevhit ilmi birbirinden ayrı ilimlerdir Ceditçiler kelam ilmi, tevhit ilmini birbirinden, felsefeyi de bu ikisinden ayrı birer ilim olarak değerlendirmişlerdir.
Rızaeddin b Fahrettin ;kati delillerle sabit olmayan hususların itikada sokulması bit at ve dine karşı bir cinayettir demiştir.
** Ceditçiler kelamı gereksiz tevhit ilmini de gerekli görmüşlerdir
Ehli sünnet kavramının çerçevesi oldukça geniştir
Müslümanların inanıp inanmamakta serbest olduğu pek çok konuda inanmaya zorlanmasının insanları İslam çerçevesi dışına itmek anlamına geleceğini ileri süren ceditçiler, bunun da çok yanlış bir hareket olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre bir meselede, doksan dokuz ihtimal küfür tarafında olsa, bir ihtimal de bu küfrü ortadan kaldırıyor gözükse tekfirden yana olmamak gerektiğini inancı, islamın temel görüşüdür.
** Ceditçiler, gerek Allahın sıfatları, gerekse fırkai Naciye (kurtuluşa eren topluluk) konularında, bilhassa Taftazaniden itibaren, kelamcıların büyük hatalara düştüklerini ve kendileri gibi düşünmeyenleri de tekfir ve tadlil ettiklerini (küfre girmek ve sapkınlıkta bulunmakla suçladıklarını) beyan etmektedirler.
** Ceditçiler, kelamcıların ortaya koyduğu ehli sünnet anlayışını, dar çerçevesinden çıkarıp Kuran ve sünneti temele alan oldukça geniş bir alana oturtmaya çalışmışlar ve hatta islamda mezhebin tek olduğunu dile getirmişlerdir. Ancak ceditçilerin tek mezhepten kastı dar anlamda mezhepleri tek bir görüşe toplamak demek değildir. Tam aksine farklılıkları tek bir dairenin İslam içerisinde kabul etmektedir.


Ceditçiler Akıl ve vahyi nasıl değerlendirmiştir.
Akıl ile vahyin (hikmet ile şeriatın) ikiz kardeş olduğunu belirtmişlerdir.Her ikisinde aynı kaynaktan beslendiği için, doğruya ulaşmada eşit durumda bulundukları görüşünü temel ilke edinmişlerdir.
Bu konuda şeriat hikmeti yalanlamaz görüşü Şehabettin Mercani ye aittir.
** İdil-Ural bölgesindeki ceditçi düşünürlerin akıl vahiy ilişkisi konusundaki temel hareket noktaları, asırlardır kendi halkları arasında yaşamakta olan dini anlayışın dar kalıplarını ve yeni gelişen fen bilimleriyle ilgili olarak ortaya çıkan taassubu bertaraf etmek olmuştur. Çünkü onların zihninde İslam dünyasının bütününde yaşanan gere ilmi, gerekse teknolojik gerilemenin mutlaka ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bu problemi halletmek için en iyi çıkış noktası ise, onlara göre, mevcut din ve ilim anlayışını doğrudan kuran ve sünnete ve hatta islamın ilk asırlardaki yapısına, yani selef ulemasına dayanarak ıslah etmektir.
Musa Carullah Dini olanla dünyevi olan arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaktadır. Felsefei Diniyyenin yüksek medreselerde okutulmasını tavsiye etmiştir. Zaruruliği kesin olarak biline şeylere ayrıca delil getirmek yanlıştır, demiştir. Örnek: kadınlara okuma yazma öğretmek,
Musa Carullah dar kalıpları aşarak, zamanın şartları icabı ortaya çıkan hakiki ihtiyaçları, dine tatbik etmek hülyasıyla hadislere ve fetva kitaplarına bakarak çözmeye çalışmak yerine, usuli şeriyyeye ve Kurana dönerek çözmeyi önermektedir.


Ceditçiler hangi alimlerin alemin yaratılışı konusunda haksızca eleştirildiğini öne sürerler? Farahi, ibni sina, ibni rüşt, vb bu alimlere övgü yağdırarak felsefeye yönelik tavırları ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.
Ceditçiler bu filozofların tekfir edilme sebeplerini neye bağlıyorlar;Gazali ve fahrattin razi gibi alimlerin bir taassub sonucu olarak filozofları tekfir ettiklerini ifade ederler.
** Ceditçiler, alemin zaman içinde yaratılmadığını Tanrı ile birlikte ezeli olduğunu, ancak bu ezeliliğin de ilahi iradedeki bir ezelilik olup, gerçekte ise yaratılmış ise yaratılmış olduğunu savunmaktadır.
Ceditçilere göre hudus Zati ve Zamani olmak üzere 2 ye ayrılır. Böyle bir akımın itikadi olmadığını bu yüzden de filozofların veya bu görüşü savunanların tekfir edilemeyeceğini söylemişlerdir. Ceditçiler hudusi zati ve hudusi zamaninin itikadi konuların içine sokulamayacağını söylemişlerdir.
Ceditçilerin âlemin yaratılışıyla ilgili görüşleri ;Alemin zaman içerisinde yaratılmadığını tanrı ile birlikte ezeli olduğunu ancak bu ezeliliğinde ilahi iradedeki bir ezelilik olup gerçekte ise yaratılmış olduğunu savunmaktadırlar.
** Ceditçiler genellikle Abdünnasir Kursavi den başlayarak Nakşibendiliğe bağlıdır, ceditçilerin tasavvufta yapılan şeyh mürit hayalarına bakışları yapılan yanlışlıkların asıl tasavvuf ve gerçek ruhbaniyetin yargılanamayacağı üzerinde durmuşlardır. Onlar açısından tasavvuf bir yönüyle dini bir ilim diğer yönüyle İslami bir felsefedir.
** Ceditçilerin esas eleştirileri keşif konusu üzerinedir,Keşfin bilgi kaynağı olmasını eleştirmişlerdir.


** Keşfi kabul eden ve kabul etmeyen ceditçiler;kabul eden musa carullah, kabultemeye rızaeddin b Fahrettin.
** Ceditçilerin yenilikçi görüşlerinin en çarpıcı yönünü fıkıh ve sosyal meselelerle ilgili bahisler oluşturur
İctihat kapısı açıktır
Ceditçilerin ictihatla ilgili görüşleri ;Mezhepleri dışlamadan dini bir veya birkaç mezhebin görüşleriyle sınırlandırmanın ve fıkhi meselelere bu şekilde çözüm getirmenin yanlışlığını ortaya koymak ve içtihat kapısının her zaman açık olduğunu ispat etmek üzere yoğunlaşmıştır.ictihat kapısını kapatmanın Allah ın kudretini zaman ve mesafelerle sınırlamak anlamına geleceğini düşünmektedirler. Taklit zaruret dışında caiz değildir. Her Müslüman gücünün yettiği kadar ictihat yapmalıdır.
Musa Carullah ın ictihat görüşü; Büyük müctehitlere uymanın onları taklit değil, onların sözlerine aykırı da olsa onlar gibi ictihat etmekle olacağını söylemiştir.
Ceditçilerin içtihat kapısının açılması hakkındaki görüşleri ;İslamın esas kanunlarının daimi olmakla birlikte onlara istinad edilen bazı kanunların vakitli ve hususi olmasının yani zaman ve mekana göre ayet ve hadislere dayanarak değişmesinin mümkün olacağı görüşündedirler.
Ceditçilerin dikkat çekici görüşlerinden biride kavimlerin, coğrafyaların, iklimlerin farklılığı ve diğer bazı özel şartlar, gerek aynı dönemde, gerekse sonraki dönemler içinde, insanları farklı içtihatlar yapmaya mecbur kılmaktır. Özellikle bu durum, ceditçiler tarafından, içtihat kapısının kapanamayacağının en temel delililerinden biri olarak öne sürülmüştür.
İçtihatlarda maslahat (kamu yararı) prensibi gözetilmelidir
** Ceditçilerde içtihatla ilgili konularda öne çıkardığı en önemli hususlardan birisi usulle ilgili olan Maslahat konusudur. maslahat prensibini en çok musa carullah ve rızaeddin b Fahrettin işlemiştir.Ceditçiler maslahatı bilhassa muamelatla ilgili hususlarda her asır müctehidinin kendi zamanlarının şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun yaşayan bir hukuku tertip etmelerinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
İctihat yapmanın bazı şartları vardır
1. grubun başını çektiği Şehabettin Mercani ve diğer temsilcileri Abdullah Bubi, Rızaeddin bin Fahrettindir. Bunlara göre içtihat veya şer i delillerle amel etmek sadece müctehit sıfatını haiz kişilerin insifiyatinde değil delil getirmekten aciz olanlar hariç bütün Müslümanların elindedir. Bu müctehitler ayrıca aklı kullanmayı ve tercih etmeyi de içtihat saymaktadırlar.
2. grubun temsilcisi musa carullah tır. Müçtehit olmak için sıralanan şartlar esasında o kadar ağır değildir. Yani içtihat kapısı bu şartlardan dolayı kapanmamıştır. Ümitsizlik ve idealsizlik sebebiyle kapanmıştır.yani fiilen kapanmıştır. İçtihat yapmak için Arapçanın kuran ve sünnetin iyi bilinmesinin gerekli olduğu görüşünü savunmaktadır.
İçtihatta teflikten faydalanılmalıdır.
Telfik ne demektir;Farklı mezheplerin görüşlerinden yararlanmak.2 ye ayrılır: bir meselede daha önceki müctehitlerin söylemediği yeni bir görüş ortaya koymak veya yeni bir içtihatta bulunmak manasındaki tefliktir. Buna içtihatta teflik yada mürekkeb teflik adı verilir.
2. avamdan olanların veya içtihat yetkisine sahip olmayan diğer taklit ehlinin karşılaştığı bir meselede bağlı bulunduğu mezheple kayıtlanmayıp başka mezheplerin görüşleriyle amel etmesi veya birkaç mezhebin hükmünü birleştirmesidir. Buna da taklitte teflik adı verilir.
Ceditçilerin teflik görüşü; Bir mezhebe bağlıyken diğer bir mezhebin görüşüne tabi olmayı caiz görmüşler.
Ceditçilerin teflik konusunu gündeme getirmelerinin sebepleri nelerdir
1- içtihat konusundaki görüşleriyle bir uygunluk sağlamak.
2- tassup ve düşmanlığın önüne geçmek
3- ceditçiler açısından teflikin önemi islamın ve hukukunun kuşatıcılığı ve dinin kolaylaştırma ilkesini sağlaması açısından önemlidir.
4- kuran ve sünneti merkeze alan anlayışlarına uygunluk arz etmektedir.
Cuma ve bayram hutbelerinin Türkçe okunması hakkında genel bilgi
Hutbeler 20. asrın başlarına kadar Arapça okunmuştur.Katip çelebi 1656 da mizanul hak fi ihtiyaril ehak adlı eserinde hutbeler Arapça olduğu için bir şey anlamayan halkın dinlemeyerek uyuduğundan bahsettiği bilinir. 1870 de Ali Suavi 1884 Muallim Naci de hutbelerin Arapça okunduğundan bir şey anlaşılmadığı söylemişlerdir.
Osmanlı döneminde Türkçe hutbe ile ilk açık kaydın 1908 de kazanlı Halim Sabit in sırat ı müstekımde yayınladığı hutbelere dair başlıklı seri makalelerde yer aldığı görülmektedir.
Ceditçilerin hutbelerin Türkçeleştirilmesiyle ilgili görüşleri; ilk görüşler Abdullah b bubi 1922 de ortaya attığı görüştür. Terakki funun ve mearif dinsizliği mucip mi adlı risalesinde bayram ve Cuma hutbelerinin tatarca okunmasının farz olduğunu söylemiştir.
İlk tatarca hutbe okuyanlar; Alimcan Barudi, Buvalı Nurali hazret ve Abdullah bubi 21 mart 1906 da okumuş.
** Tatarca olarak ilk bayram namazı hutbesini 1921 de Alimcan Barudi okumuştur
Türk ve tatar ceditçileri islamda kadın haklarıyla ilgili görüşleri; islamın kadınlara verdiği hak ve hürriyetlerin başta fıkıhçılar olmak üzere Müslüman toplum tarafından ellerinden alındığını ispat etmeye çalışmışlardır.
Musa Akyiğit, Zahir Bigi, Rızaeddin b Fahrettin isimli ceditçiler romanlarında kadınların haklarının ellerinden alınmasından bahsetmişlerdir
İlmi eserlerde kadınlara yönelik hangi konulardan bahsedilmiştir?
Kadınların hak ve hürriyetleri, teaddüdi zevcat ( 4 eşlilik) ve kadınların boşama hakkı vs konular.
Rızaeedin b Fahrettin kazan bölgesi imamlarının nikah ve talakla ilgili bir meseldeki görüşleri ile kendi değerlendirmelerine yer verdiği mğbtela ( orenburg 1903) adlı çalışmasıyla ve meşhur hatunlar ve tanınmış Müslüman kadınlarala ilgili eseri değerlidir.
** Musa carullah biginin hatun adlı eseri de bu alanda yazılmış eserdir.
**1917 de moskovada toplanan Rusya Müslümanları kurultayında musa carullah biginin özel çabasıyla kadın ve erkeğin her türlü siyasal ve sosyal haklarda eşit kılınması, seçme ve seçilme hakkı verilmesi, kadının boşanma hakkının nikah defterine kaydedilmesi, 16 yaşından küçük kızlara nikah kıyılmasının engellenmesi ve teaddüdi zevcat ın insanlık ve adalete aykırı olduğundan kesin olarak kaldırılmasıdır
1917 moskova toplantısının en önemli sonucu İslam tarihinin bilinen ilk hanım kadısı( müftüsü) meşhur ceditçi Abdullah Bubi nin kızkaredşi Muhlise Bubi dir
Tatar ceditçileri kadınların meselelerini değerlendirmeleri; 2 alanda değerlendirmişlerdir. 1. kadınların hak ve hürriyetleri ve bununla ilgili olarak toplum içindeki sosyal konumlarıdır. 2. kadınların örtünmesi veya hicap meselesidir.
Ceditçilere göre islamda kadınların hak ve hürriyetleri konularının kapsamı; Sosyal hayattaki statüleri, cemaatle yapılan ibadetlere iştirakları, eğitim ve terbiyeleri. Bu alanda dikkat çeken ilk görüşler kadınların yaratılışı ile ilgili olarak musa carullah bigi ve rızaeddin b Fahrettin tarafından zikredilmiştir. Onlar nisa suresinde Allah sizi tek bir nefisten yarattı eşinide ondan yarattı buyruğunu ve Hz peygamberin kadınlar eğe kemiğinden yaratıldı hadisini alimlerce yanlış anlaşıldığını ve bu yanlış anlamada Yahudiliğinde etkisinin olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre ayette geçen ibare kadının erkekten veya erkeğin eğe kemiğinden yaratılması değil kadın ve erkeğin aynı nefisten yaratıldığı görüşüdür.
Musa Carullah Bigi kadınlara velayet bahsinde hangi konuları dile getirmiştir; kadınların hukuki eşitliğine velayet bahsinden de delil getirmektedir. Ona göre velayette esas olarak ehliyet ve hakkiyet (hak etme) e bakılmalıdır.
** Rızaeddin b Fahrettin bir memleketin ıslah ve terakkisi kadınların eğitim ve terbiyesine bağlıdır.
Ceditçilerin hicab konusundaki fikirleri; İslamın emrettiği hicabın yüz örtüsünü içine almadığı konusunda hem fikirdirler.Ceditçiler hem hicapta hem de kadın haklarında en Muhittin Arabi nin fütühatül mekkiyye adlı eserine başvururlar.
Ceditçiler medreselerde kuran, hadis, ilmi usul, edebiyatı arabiyye, hikmet, coğrafya, tarih gibi derslerin verilmemesini eleştirmişlerdir.
** Ceditçiler kazan bölgesindeki medreselerle ilgili maddi finasmanının olmayışını eleştirmişlerdir.
Ceditçilerin eğitimde yenileşmeyle amaçladıkları;
1- okuma yazmada takip edilen mevcut harf metodunu bırakıp daha kolay olan ses (avaz) metodunu uygulamak.
2- mektep ve medreselerin programında fen bilimlerine yer vermek.
3- öğrenim dilini ve ders kitaplarını Türkçeleştirmek.
** Bunların dışında imtihan sisteminin getirilmesi, okul binalarının fiziki şartlarının düzeltilmesi, ders kitaplarının özel hazırlanması, sınıflara bölünme esasının getirilmesi, öğretim yılının bölünmesi gibi hususlarda vardır.
Okuma yazma öğreniminde ceditçilerin harf metoduna alternatif olarak sunduğu hece (icik) metodu (usulu maddiye) İsmail bey Gaspıralı tesiriyle kazan bölgesine girmiştir.
Ses (avaz) metodu yani usul i savtiye, ceditçiler tarafından yoğun bir şekilde önerilen eğitim metodudur.Ses avaz metodunun mekteplere girmesi konusunda en gayretli kişilerden birisi Nakşi ceditçi Zeynullah rasuli.
** Fen bilimlerinin medreselere girmesi şehabettin mercani tarafından başlatılmıştır.
** Kazanda 10 yıllık büyük medrese kurmayı Hüseyin feyizhani planlamıştır
Ceditçiler dil meselesini 2 boyutta değerlendirir. 1. der kitaplarının ve öğretim dilinin Türkçeleştirilmesi 2. Türkçenin bölgede kullanılan mahalli Türkçe mi yani tatarca mı yoksa ist türkçesimi konusu.
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla