Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26 Aralık 2013, 14:05   Mesaj No:3

Medine-web

Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:8
Cinsiyet:Erkek
Yaş:50
Mesaj: 3.051
Konular: 340
Beğenildi:1451
Beğendi:482
Takdirleri:10949
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Yeniçağ Felsefesi Tüm Haftalar

3. Hafta

Galileo
Yeni Çağ diye isimlendirdiğimiz dönem hiç şüphesiz büyük değişimlerin olduğu bir tarihsel dönemdi. Bir önceki bölümde de belirttiğimiz gibi bu değişikliğin yaşandığı önemli alanlardan bir tanesi evren tasarımımızdı. Astronomideki bilgilerimiz hızla artıyordu. Bu değişimin önemli anahtarlarından bir tanesi teleskopun keşfiydi. Hollanda'da gözlük imalatçılığının bir yan ürünü olarak ortaya çıkmıştı. Teleskop gökyüzündeki tüm cisimleri, güneşin, ayın, gezegenlerin ve yıldızların çok daha yakından incelenebilmesine imkân veriyordu. 1609 yılında haberdar olan Galileo, kendisi için bir teleskop yaptı. Elde ettiği gözlemleri belli amaçlar çerçevesinde anlamlandırdı. Doğa bilimlerine oldukça esaslı katkılarda bulundu.

Galileo Galileo, 1564'te Pisa'da doğdu. Newton'un doğduğu yıl olan 1642'de öldü. O hem matematikçi ve astronom, hem fizikçi ve filozof, hem gözlemci ve deneyciydi. Galileo; tıp, doğa bilimi ve matematik okudu. Beşerî bölümlere de sıkı ilgisi vardı, Yunan ve Latin edebiyatını iyi bilirdi. 1589 yılında- 25 yaşında- bir tek üniversite derecesi almadan Pisa'da matematik profesörü olmuştu. İki yıl sonra Padova'da itibarlı bir profesörlüğe atandı. Eşzamanlı olarak beşeri ilgilerini 3
geliştirdi. Örnek olarak, Dante'nin ilâhî Komedyasındaki cehennemin yerinde dersler verdi ve edebî konularda pek çok makale yazdı. Aynı zamanda Platonik kalıpta bir diyalog ustasıydı. Başlıca eserleri arasında Yıldızlardan Haberci, İki Büyük Dünya Sistemi üzerine Diyalog ve İki Yeni Bilim üzerine Diyalog gelir.

Galileo Keşifleri ve Anlamları
Galileo teleskopu ve bu suretle kazandığı bilgiyi dünya merkezli ve güneş merkezli teoriler tartışmasında kullanan ilk kişi oldu. Galileo gözlemlerini ve keşiflerini ve onların teorik sonuçlarını etkili bir şekilde kullandı.

Kısacası Galileo'nun teleskop yardımıyla yaptığı gözlemler Kopernik'in güneş merkezli hipotezinin deneye dayalı/tecrübî olarak doğrulanmasını temin etmiştir. Özellikle de Venüs'ün evrelerini gözlemlemesi, bu evrelerin Batlamyus'un yer merkezli sistemi tarafından açıklanabilir olmaması nedeniyle, güneş merkezli sistemin yer merkezli sistem karşısındaki üstünlüğünü gözler önüne sermiştir.

Galileo'nun en iyi gözlemler ve en iyi argümanlarla ortaya çıktığı ve muhaliflerinin sadece yeni astronomiye mantık dışı bir tepkiyi temsil ettikleri sıklıkla söylenmiştir. Anlaşmazlığın bu yorumu savunulur değildir ve tarih dışıdır.

Bununla birlikte, Kopernik astronomisinin en büyük problemi temel hipotezlerinin günlük yaşantımızda görünmemesidir. Dünyanın hareket halinde olduğunu algılayamayız; güneş merkezli hipotez duyusal deneyimimizle anında desteklenmiyor. Eğer Dünya sadece kendi ekseni etrafında batıdan doğuya büyük hızla dönmüyor, fakat aynı zamanda güneşin de etrafında dev bir yörüngede dolanıyorsa bu hareketi günlük yaşamımızda fark etmeliyiz. Gel gör ki, hakikatte hiçbir şeyi fark etmiyoruz! Eğer Kopernik hipotezi doğru olsaydı, mesela, Dünyanın yüzeyinde dönen bir değirmen taşından dökülen su gibi hareket halinde nesneler beklemeliydik. Dahası rüzgârın daima batıya esmesini, bulutların daima batı yönünde ilerlemesini beklemeliydik.

Galileo, Kepler'in çalışmasını bilmesine rağmen, güneş odaklardan biri olacak şekilde, bir gezegenin yörüngesinin elips olduğu fikrini kabul edememişti; Descartes de öyle. Bu, Galileo'ya karşı açılan davayı incelerken akılda tutulması önemli olan bir noktadır.

Yeni Bilimsel Teoriler Ve Dini Metin ile Otoritelerle Uyuşma Sorunu
1615'te Galileo, teleskopunu papaya göstermek üzere Roma'ya gitti. Bu dönemde Galileo'nun; hem Cizvitler hem de Augustinciler arasında taraftarları vardı. Papa'da doğrudan karşı çıkmıyordu çalışmasına. Fakat Kilise için, Kutsal Kitap temelli büyük bir itiraz vardı: En iyi kanıya göre İncil dünya merkezli sistemi onaylıyordu. Bu kesinlikle İncil'in bir yorumuydu, lakin sağlam metinsel desteği vardı ve Kilise Papazları tarafından onaylanıyordu.

Kopernik teorisi bu tür metinleri nasıl açıklamalıdır?
Bu tartışmanın tüm tarafları İncil’in hatadan münezzeh olduğunu varsaydı, fakat müfessirleri hataya düşmüş olabilirdi. Kilise İncil'deki pek çok ifadenin lafzi olarak yorumlanamayacağını da kabul ediyordu. Bu yüzden Kilisenin Papazları problemli pasajların alegorik ve ahlakî yorumlarını geliştirmişti. Bu Galileo'nun da kabul edebileceği bir yorum anlayışıydı, "Kutsal Kitap asla yalan söylemez ya da yanılmaz ve buyrukları mutlak ve tahrifi imkânsız biçimde doğrudur. Sadece şunu da eklemeliydim ki Kitap yanılmasa dahi bazı müfessir ve açıklayıcılar bazen çeşitli yollarla yanılabilirler. Bunlardan biri çok ciddi ve sık olabilir: Daima kendini sözlerin lafzi anlamıyla sınırlamayı istemek."Galileo'ya göre her şeyden önce İncil'deki kozmolojik ve astronomik ifadelerin lafzi anlamından sakınmalıyız.

Galileo İncil'in lâfzî mesajının dünya merkezli olduğunu biliyordu. Bunu meşhur tevil teorisiyle açıklıyordu: İncil'in dini ve formülasyonları basit ve cahil insanların ihtiyaçlarına göredir. Şaşkınlığı önlemek için dünya merkezli bakış açısına dayanmıştır. İlke olarak İncil Kopernik teorisiyle de uzlaştırılabilir. Fakat İncil astronomi ders kitabı değildir. Galileo'nun vurguladığı gibi gezegenlerin isimlerinden bile bahsetmez. Galileo İncil'in görevinin göksel cisimlerin nasıl hareket ettiğini değil, insanları doğru yola ulaştırmak olduğunu söyler. Bugün tevil teorisi çoğu Hıristiyan tarafından kabul edilmiş olsa bile Galileo'nun zamanında tartışmaya yol açan bir duruştu.

Bu anlaşmazlık; neyin nasıl tevil edileceği sorusuyla da ilgiliydi. Bu suretle doğal bilimler ve İncil'in tefsiri üzerine karmaşık sorular ortaya çıktı. Galileo başlama noktası olarak bilimsel bilginin İncil’in doğru tefsiriyle asla çatışmayacağı fikrini savundu. Tanrı kendini İncil'de ve doğa kitabında gösterir; ikisinin de yazarıdır. Ve kendisiyle çelişemez. Galileo'ya göre İncil'in ve doğanın hakikatlerini uyuşturmak her zaman mümkündür. Benzer sorunu Müslüman filozoflar Yunan felsefesi karşısında yaşamışlardı. Meşşai İslam filozofları ciddi bir tevil teorisi 6
geliştirmişlerdi. Anlaşıldığı kadarıyla Galileo benzer bir teoriyi yeni güneş merkezli modele uygulamaktaydı.

Bu görüş Kilisenin aydın üyelerince de kabul gördü. Daha problematik olan bu tevil ve uzlaşmanın nasıl başarılacağına dair Galileo'nun fikirleriydi. Galileo'ya göre bilimsel teoriler Kutsal Kitabı yorumlarken bizim araçlarımız olmalıdır. Bundan dolayı İncil'in tefsiri, tabii bilimlerle uzlaştırılmalıydı. Böylece bilim adamlarının İncili ilahiyatçılardan daha iyi anlayacağı ileri sürülmekteydi. Bu görüş Katolik Kilisesi tarafından kesinlikle onaylanamazdı. Bu dini meselelerde Kilisenin otoritesinden feragat etme anlamına gelirdi. Luther ve Protestanlık bunun ne sonuç doğuracağını göstermiştir.

Galileo'nun yaklaşımı Kilise kabul edilemezdi.
1) Bir kere bu ilahiyatçıların Kitabın tefsirine ilişkin manevi otoritelerine dolaylı bir saldırıydı.
2) İkinci olarak Galileo, ilahiyatçıların bilim ve din arasında çıkacak ihtilafları çözmeye yeterli olup olmadıklarını sorguladı
3) Üçüncü olarak Galileo; bilimin İncil'in evren görüşünün doğru yorumunu belirleyebileceği şeklindeki yorumlamacı duruşu temsil ediyordu. Çoğu insan bunu tehlikeli bir biçimde bireyci bir eğilim olarak düşündü. Protestanlığa doğru kayan bir meyil: İncil'in tefsiri bireylere bırakılmamalıdır- en azından tüm bilim adamlarına! Dini metinlerle yeni bilimsel veriler arasındaki çelişkiler sorunu daha sonra çağdaş Müslüman düşünürlerinin de sorunu olacaktır.

1615'teki Roma ziyareti Galileo tarafından bir bilimsel haçlı seferi olarak planlandı. Yeni keşiflerini göstermek ve Kopernik görüşü için bir darbe vurmak istiyordu, fakat, bir taraftan da, dinsel doktrinlere karşı olmak suçlamasından aklanmak istiyordu. Kişisel olarak Galiîeo'ya göre süreç başarılıydı. Suçlamalar Engizisyon tarafından kaldırıldı (Skirbekk, s. 216). Fakat Papa astronomi ve ilahiyatla ilgili tartışmalı soruları özel bir ilahiyatçılar komisyonuna havale etti. İşte problemler de burada başladı. 24 Şubat 1616'da komisyon Kopernik sistemini oy birliğiyle felsefî ve bilimsel olarak savunulamaz ve din karşıtı buldu. Eşzamanlı olarak Engizisyon Kopernik görüşünün propagandasını yasakladı. Bu, Galileo için büyük bir mağlubiyetti.

1620'lerin sonlarına doğru her nasılsa teolojik ve siyasî durum değişti. Yeni Papa, VIII. Urban, aydın ve hoşgörülüydü. Galileo bunun yeni bir saldırı için tam zamanı olduğunu düşündü. Fakat nasıl Kopernik görüşünün lehine konuşma yasağını aşabilecekti? Platonik diyalog formunda bir kitap yazmaya karar verdi; diyalogda belirtilen fikirlerden sorumlu tutulmamak için dogmatik bir sonuç yazmayacaktı. Bu kitabın başlığı İki Büyük Dünya Sistemi hakkında Diyalog oldu. 1630'da papaya sunuldu ve 1632'de basılmak üzere izin alındı (Skirbekk, s. 217). 7

Kitap, üç kişi arasındaki bir diyalog biçimindedir: Simplicio Ptolemy dünya merkezli görüşü savunan bir Aristocudur, Salvatio Kopernik sisteminin bir sözcüsü ve Sagredo aydınlanma arayışındaki bir öğrencidir. Diyalog, Kopernikçiliği dolaylı bir biçimde savunuyordu. Büyük bir çalkantı yarattı ve güçlü bir teolojik tepkiyi tahrik etti. 1633 baharında Galileo Roma Engizisyon mahkemesine çıkarıldı. İşkence tehdidi altında Dünyanın hareket ettiği görüşünden vazgeçmek zorunda kaldı ve ömür boyu hapse mahkûm edildi (daha sonra cezası hafifleyerek evde gözaltına çevrildi). İki Büyük Dünya Sistemi hakkında Diyalog Yasaklı Kitaplar listesine konuldu- ve bu eser, orada 1835'e kadar kaldı. Galileo'nun aldığı ceza Katolik Kilisesi için büyük bir felaketi kanıtlayacaktı zira Kiliseyi kötü gösteriyordu ve Katolik dünyasında bilimin ilerlemesi gecikti.

Yaşamının sonunda Galileo'nun, Floransa yakınlarında kendi villasında yaşamasına müsaade edildi. Artık kör ve sağırdı, lakin son kitabın, 1638'de Hollanda'da basılan İki Yeni Bilim Üzerine Diyalogları, en yakın arkadaşına yazdırdı.

Sonuç: Kilise; her ne kadar Galileo ve diğer bilim adamlarının fikirleri kendilerince doğru olsa dahi bu fikirler kilisenin otoritesini, dogmatik ve değişmez kurallarını sarsacağı için kabül etmedi… Bilim adamları kilisenin bu dogmatik ve katı kuralları karşısında susmak zorunda kaldı… Susturuldular daha açıkçası…

Galileo ve Bilim
Galileo, bilim tarihinde önemli bir rol oynadı. Diğer başarılarının yanı sıra düşen cisimler ve sabit hızla hareket kanunlarını buldu. Yeni deneysel metodu da "bulduğu" söylenmiştir. Ayrıca felsefe tarihinde Platonculuğun yenileyicisi olarak önemli bir yeri vardır.

Metod açısından bakıldığında Galileo tümevarımsal ve tümdengelimsel yöntemi birleştirir ve bunu yeni hareket teorisine uygular. Bileşik etkileri basit, ölümsüz, sürekli ve eşit olarak etkili nedenlere indirgemekle, düşme ve atma yasalarını çıkarır. Hareket hesaplanabilir bir miktara dönüştürülmüş ve birimi de en küçük anlar vasıtasıyla belirlenmiştir. (Leibniz ve Newton'in differansiyel (sonsuz küçükler) hesabını hazırlar). Doğa araştırmasının konusu matematik ile belirlenebilen (ölçülebilen), niceliksel olan şeydir. Aristocu anlamdaki nedenler, artık Skolastiklerde olduğu gibi "eşya" (cevherler) değil, sükûnetle bir olan hareket ve zerrelerin darbe ve karşı darbeleridir. Böylece doğa biliminin en yüksek temel kavramları kuwet ve cevher, ilk kez Galileo'uin araştırmalarıyla, matematiksel ölçülebilir bir duruma gelerek kesin bilimsel bir anlam kazanmıştır.

Ancak bu zamandan itibaren, Aristo'nun ve İslam Orta çağında da gördüğümüz "sûret", "gâye nedenler" ve gizli özellikler aşamalı olarak fizik kitaplarından kaybolmaya başladı. Niceliksel bir biçimde belirlenebilmenin gerisinde kalan, yani kuvvetin "niteliği" denen şey bize bilinmez kalır. Galileo için, böyle "gizli özellik"lerle hiçbir şey açıklanamaz. Hatta çekim bile onun için bir isimden ibârettir. Kuvvet şiddettir ve en küçük sonsuz şiddetli miktardır. Değişmeyen kararlı olan şey, değişenin temelidir; yalnız hareket etmeyen "varsayılan" bir şeye oranla hareketi algılarız. Madde için başkalaşım yoktur, yalnız parçaları konulmaya bağlıdır. "Yeni ilim", maddenin ve aynı zamanda hareketin korunmasını öğretiyor.

Özetlenecek olursa Galileo'nun doğa görüşü esas itibariyle mekanik bir dünya görüşünde ifade edildi. Buna göre, o atomlara inanıyor ve değişmeyi atomcu kuram temeli üzerinde açıklıyordu. Galileo yine renk ve sıcaklık gibi niteliklerin, nitelikler olarak sadece algılayan öznede var olduğunu, onların temel karakterleri itibariyle öznel olduklarım öne sürdü. Bu nitelikler, ona göre nesnel olarak sadece atomların hareketi şeklinde var olabilirlerdi. Gerçekten de Galileo kendisinden önce gelenlerin hepsinden daha açık bir biçimde maddenin zorunlu ve içsel özelliklerinin, aslıda yalnızca matematiksel olarak ele alınabilecek olan ve kesinlik gösteren özelliklerinin yer kaplama, konum ve yoğunluk olduğunu öne sürdü. Diğer bütün özellikler, "tat, koku ve renkler, içinde kendilerini gösterdikleri nesne bakımından salt birer adlandırmadan başka hiçbir şey değildir. Bunlar, yalnızca duyarlı bedenlerde var olurlar." Bu sözler, yeni bilimin taraftarlarınca bir sınırlamadan ziyade, bütün deneylerin "boyut, şekil, nicelik ve hareket"ten oluşan temel niteliklere indirgenmesi programı olarak anlaşıldı.

Galileo Tasavvuru
Galileo imajı da zaman içerisinde sorgulanmış ve değişmiştir. Onun önemli bir deneyci olarak konumu sorgulandı. Hatta gözlemlerinde hileye başvurduğu ve hitabet ile kuşkulu ve güvensiz kanıtlara başvurduğu bile söylendi. Yazdıklarında bir dizi "düşünce deneyleri" sundu, ama bu onları gerçekten başardığı (ya da bunların gerçekten başarılabileceği) anlamına gelmez. Bununla birlikte şunu vurgulamak gerekir ki Galileo, gerçekten deneyler yapmış ve pratik anlamda önemli keşiflerde bulunmuştur. Fakat hem filozof, hem de fizikçi olarak amprisist olmaktan çok rasyonalistti. Tam anlamıyla Aristo fiziğinin günlük yaşam deneyimine yeni fizikten daha yakın olduğunu düşünüyordu. Fakat, Platon gibi, akıl ve matematiği duyusal deneyimimizin üzerine yerleştirmişti.

Galileo felsefe dünyasında süregelen değişime önemli bir katkı yaptı. Aristocu evren anlayışının çöküşünü yani yapı bozumunu hızlandırdı. Ayrıca eski organik ve gayeli tabiat anlayışından mekanik evren anlayışına geçişi zorunlu kıldı. Aynı zamanda organik evren tasarımı dönemin dini anlayışlarıyla örtüşmüştü. Aristocu evren geometrik ya da Euklitçi/Öklitçi bir evrenle yer değiştirmiştir. Bu hiyerarşik ve sınırlı bir evrenin açık ve sonsuz bir evrenle yer değiştirmesi anlamına geliyordu. "Ayın altındaki dünya" ve "ayın üstündeki dünya" arasındaki eski ayrım kırılmıştı. Galileo’ya göre tüm olgular aynı ontolojik seviyededir: Aynı doğa kanunları evrenin her yerinde geçerlidir. Astronomi ve fizik aynı ilkelere dayanır.

Galileo ile birlikte bütün bir dünya görüşü çöktü. Doğaya ilişkin yeni bir yaklaşım yoldaydı. Gündelik yaşamımızın doğal tavrı güçlükle "doğal" sayılabilecek metodolojik bir yaklaşımla yer değiştirdi. Takip eden kısımda Galileo'nun bakış açımızı nasıl devrimselleştirdiğine bakacağız.

Yeni fizikle birlikte, Aristo'nun hareket fikri tamamen kırıldı. Bir boşlukta "doğal yerler" yoktur ve cisim nereye hareket edeceğini asla "bilmeyecektir". Kabaca söylemek gerekirse, somut ve gözlenebilir nesneleri, sadece mükemmel olan olguları barındıran geometrik bir yere yerleştiremeyiz.

Galileo'ya göre artık her şey doğal yerlerini ararken, ağır olanları aşağıda ve hafifleri yukarıda düşünmek mümkün değildi. Kendi kendine duran doğal hareketi düşünmenin bir anlamı yoktu artık.

Galileo'ya göre yeni fizik için mücadele, yeni bir ontoloji için de mücadele haline geldi. Bütün ampirik ve deneysel doğa araştırmalarından önce temel bir felsefî probleme işaret eder: Doğaya ilişkin sorduğumuz sorularda matematiğin rolü nedir? Galileo tüm soruların matematiksel bir dille sorulması gerektiğini, zira doğa kitabının bu dille "yazılmış" olduğunu söyleyerek cevap verir. Hakikatin en derindeki özü matematikseldir. Tüm değişim içindeki değişmez olan matematiksel biçimlerdir.

Galileo'nun doğa ve matematik görüşü, O'nu Pythagorasçılar ve Platon'dan beri gelen geleneğin içine yerleştirir: Doğanın özü nihai olarak rakamlardır. Duyularımız gerçekliğin bu boyutuna anında erişim sağlamazlar. Doğanın matematiksel bilimi Aristo'nun deneyimli ve niteliksel doğasını araştırmaz zira nesneleri idrak edilebilen doğanın "altında" bulunmaktadır. Mükemmelleştirilmiş bir "idealar dünyasına" aittir. Bu Galileo'yu Platoncu yapar. Galileo, İki Büyük Dünya Sistemi hakkında Diyalog eserinde Aristocu Simplicio'dur: Doğa araştırmalarında matematiğin rolünden şüphe eden. Simplicio'ya göre doğal süreçler "çoğunlukla şöyle veya böyledir": Daima nitelikse! ve bireyselleştirmişlerdir; hiçbir olgu mutlak bir biçimde aynı değildir. Deneyimli doğada daireler, üçgenler ya da düz hatlar yoktur. Geometrik ya da matematik kavramlara tekabül eden hiçbir şey yoktur. Doğa süreçleri, nitekim, ölçülebilir değildir. Fizik "uygulamalı" geometri değildir.

Galileo matematik hakikatleri katı bir biçimde kendi kendini doğrular olarak anlamıştır. Bu bilgi diğer türlü mümkün olmazdı. Galileo matematikte sadece doğanın sahip olabileceği aynı mutlak kesinliğin olduğunu söyler. Burada kendimizi insan ve Tanrı’nın bilgisinin birleştiği ilahi bir seviyeye yükseltiyoruz.

Galileo, matematiksel ilişkilere vakıf olmanın doğuştan kazanılan bir bilgi olduğunu düşünüyordu. Bu, aynı zamanda Platoncu ve rasyonalist bir yargıdır da. Platon, Menon diyalogunda benzer bir şeyi savunmuştu. Hem Platon hem de Galileo'ya göre matematik bilgisi hepimizin sahip olduğu bir şeydir ama çoğumuz için bu "çok derindedir". Bununla birlikte unutulan şey hâlâ hatırlanabilir (Platon'daki anamnesis, "hatırlama" ile karşılaştırın). Hatırlama süreci bir dili yeniden öğrenme ile karşılaştırılabilir; bu durumda, bir daireler, üçgenler, vb. alfabesi olacaktır.

NEWTON:
Doğa Bilimlerinde Değişime Devam Galileo’nun fizikte yapmış olduğu değişim sürecine sonradan katkı veren isimlerden en önemlisi Newton’dur.

En önemli eseri Philosophia Naturalis Principia Mathernatica (Doğa Felsefesi, Matematiğin İlkeleri) 1687'de yayımlandı. İyi bilindiği gibi üç hareket kanunu ve yerçekimi kanunu, bölünemeyecek kadar küçük sayıların hesabı teorisi (Leibniz'le aynı zamanda fakat ondan bağımsız olarak) ve ışığın bileşimi teorisini ortaya koymayı başarmıştır. Fizik teorileri hem astronomide (Kepler'in gezegen hareketi kanunu) hem de mekanikte (Galileo'nun düşen cisimler kanunu) daha önceki teorileri güçlendirmiştir. Newton fiziğinde başlıca noktalarda deneysel olan hipotetik-tümdengeiimli araştırmayı ve matematik bir dilde ifade edilen maddi parçacıklar, boşluk ve belli bir mesafede hareket eden mekanik güçler gibi kavramlar görüyoruz. Bir mesafede hareket fikri diğerlerinin yanı sıra Galileo ve Descartes'in (Newton erken dönemlerinde dikkatlice incelemişti bu isimieri) alışıldık düşünme biçiminden bir kopuştu.

Newton yeni fizik biliminde matematiğin, özellikle geometrinin, rolünü vurgulamıştır. Ölçümler temelinde geometri, çizgi ve daireler gibi rakam ve şekillere titiz bir biçimde yakınlaşma imkânı verir. Bu nedenle bu şekilde izah edilen hareket kavramını kullanarak doğa güçlerini araştırmak ve diğer doğal olguları bu güçlere dayanarak açıklamak fiziğin görevidir. Newton'un meşhur hareket ve yerçekimi kanunları şunlardır:

Newton'un birinci kanunu: Bir dış güç müdahale etmediği müddetçe hareket-siz bir cisim hareketsiz kalır ve hareket halindeki bir cisim düz bir hatta sabit hareket halinde kalır.
Newton'un ikinci kanunu: Bir cismin hızlanması, doğrudan uygulanan güçle orantılıdır ve gücün etkisini gösterdiği düz hat yönündedir. Newton'un üçüncü kanunu: Her güç için eşit ve zıt bir güç ya da tepki vardır. Newton'un yerçekimi kanunu: İki cisim kütlelerinin çarpımıyla doğru ve aralarındaki mesafenin karesiyle ters orantılı olan bir güçle birbirini çeker..

Newton, ilahiyat konusunu yoğun biçimde yazmıştır ve simya ile de ilgilidir. Newton, bir maddenin diğerine dönüşümünü başarmaya çalışıyordu. Newton'un, kimyadaki gayretleri fizik ve matematikteki çalışmalarından daha az başarılı olmuştur.

Newton'la birlikte fizik, gelenek ve önyargılara karşı bilimin zafer timsali haline geldi ve Newton Aydınlanmanın büyük atası oldu. Tıpkı ortaya çıkan doğa biliminin, kısmen mekanik dünya görüşünün oluşumunda kısmen de deneyci olduğu kadar rasyonalist duruşlar için, felsefecilere ilham olması gibi, Newton’da felsefeye yeni ivme kazandırmıştır. Özellikle O'nun etkisini yeni fizik için epistemolojik bir temel kurmaya çalı şan Kant'ta görüyoruz. Kant'a göre sadece mekan ve zaman değildir deneyimimizin değiştirilemez niteliklerinde temellenen. Fakat neden kategorisi, zorunlu olarak idrakimizde mevcut bulunduğun-dan, yeni bilim bugünü yöneten ilkelerin yarını da şekillendireceğinden emin olamayacağımız şeklindeki şüpheci itiraza- evrende belirli bir değişmezlik ön-gören deneysel metodun esasını yerle bir eder görünen bir itiraz- karşı savunma şansını vermiştir.

Yeni fiziğin ilk kurucusu Newton insan başarısının sembolü olarak kalmıştır. Bilim ilerleme fikriyle bağlantılı hale gelmiştir. Francis Bacon'ın güç olarak, zenginlik ve ilerleme kaynağı olarak gördüğü bilgi anlayışı, yaygın bir biçimde kabul gördü ve takip eden tarihlerde uygulandı. Hakikate ilişkin sorularda ilahiyat değil, bilim doğru otorite olarak ortaya çıktı ve insanın, doğanın süreçlerini kontrol etme aracı oldu. Felsefe ve din, yeni bilimlerle ilişkili olarak konumlarını bulmak zorundaydılar. Bu matematik ve deneysel doğa bilimlerinin ortaya çıkışının toplumsal ve entelektüel anlamıydı
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla