Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27 Aralık 2013, 14:07   Mesaj No:5

Medineweb

Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: sakarya ilitam Mantık Ders Notları 1-8

KAVRAM, ÇEŞİTLERİ VE DELÂLETLERİ, KAVRAMLAR ARASI İLİŞKİLER

Beş Tümel

Klasik mantıkta beş tümel, herhangi bir şeyin tanımını ortaya koymak için üzerinde durulması gereken en önemli konudur.

Beş tümel mantıkçılar tarafından özsel ve ilintisel olmak üzere iki kısım halinde ele alınır. Özsel (zati) olan nitelik, cins, tür ve ayırım (fasl) olmak üzere üçe ayrılırken, ilintisel nitelik (araz), özel ilinti ve genel ilinti olmak üzere iki kısma ayrılır.

Cins: Cins, kendisinden daha genel bir şey olmayan özsel olarak isimlendirilir. Aristoteles’e göre cins, “çok ve nevi yönünden kendi aralarında farklı nesnelere öz yönünden yüklenen şeydir.” Mesela, insanın ne olduğu sorulursa verilecek cevap onun canlı olduğudur.

Kendisinden daha geneli bulunmayan cinse “cinslerin cinsi (cinsu’l‐ecnas)” denir. Üstünde başka cins bulunmayan üstün cinsler on tanedir. Biri cevher, dokuzu ise ilintidir. Cevher, cinslerin cinsidir. Çünkü kendisinden daha genel olan bir kavram yoktur. Mesela; “Cevher, “cisim” ve “cisim olmayan”; Cisim, “büyüyen (nami)” ve “büyümeyen (nami olmayan)”; Büyüyen, “canlı” ve “cansız (nebat)”; Canlı, “insan” ve “insan olmayan” kısımlarına ayrılır” dediğimiz zaman, cevher kavramı “cinslerin cinsi” olur. Çünkü ondan daha genel bir cins yoktur; insan kavramı ise “türlerin türü” olur. Çünkü ondan daha özel bir tür yoktur, ayrıca insan; çocuk‐ihtiyar, uzun‐kısa, alim‐cahil gibi ilintisel anlamlara ayrılabilir. Bunlar özsel olmayıp, ilintisel olan şeylerdir.

Tür: Tür, altında daha özeli olmayan özsel olarak isimlendirilir. “O nedir?” sorusunun cevabı olarak zikredilir. İnsan, at, deve birer türdür. Kindi’ye göre tür, “İnsan konuşan, canlı ve ölümlüdür” örneğinde olduğu gibi cins ve ayrımın meydan getirdiği bir bileşiktir. Ebheri ise türü, “O nedir?” sorusuna cevap olarak gerçeklik bakımından değil, sayıca değişik birçok şeyi ifade etmek üzere söylenen tümeldir”16 şeklinde tanımlamaktadır.

Ayrım (Fasl): Cevherinde (özünde) “O hangi şeydir?” sorusunun cevabı olarak nesnelere yüklenebilen tümeldir. Yerden biten bir şeye işaretle “Bu nedir?” diye sorulduğunda “O büyüyen bir cisimdir” denmelidir. Böylece “büyümeyen” şeylerden kaçınılmış olunur. İşte bu kaçınmaya “ayırım” denir. Yani bu ayırımın yapılmasıyla tanımlanan, diğer şeylerden ayrılmış olur. Şarabın sarhoş edici olması, insanın konuşan ve duygulu olması da ayrıma verilebilecek örneklerdir.

Hassa: Özsel olmayan bir yükleme ile yüklenebilen, tek bir hakikatin altında bulunan şeye hassa denir.” Yürümek ve yemek canlının bütün fertlerine ait olan hassalardır. Aristoteles hassayı, “nesnenin mahiyetini ifade etmekle beraber, yalnız bu nesneye ait olan ve onunla karşılanabilen” şey olarak tanımlar, ona göre gramer öğrenmeye yatkın olmak insanın bir hususiyetidir, bu nedenle de onun hassasıdır. Porphyrios, dört tür hassanın varlığına dikkat çeker:

1. Türün bazı fertlerine ait olan hassa. İnsan için hekimlik ve geometri ile uğraşmak gibi.

2. Türün bütün fertlerine ait olan hassa. İnsan için iki ayaklı olmak gibi.

3. Türe belli bir anda ait olan hassa. İhtiyarlıkta saçların ağarması gibi…

4. Türün bütün fertlerine ait olan ama sürekli olmayan hassa. İnsanın gülmesi gibi…

Kindi’ye göre hassa, bir türü ve onun kapsamındaki her şahsı ifade eder ve bir şeyin mahiyetini bildirir, fakat mahiyetini bildirdiği şeyin parçası değildir. Farabi’ye göre, özü bakımından olmayarak bir şeyin bir şeyden ayrıldığı şeye “hassa” denir. “Gülmek” ve “boyu dik olmak” insanın hassalarıdır. İbn Sina’ya göre ise hassa, özsel olarak değil, ilintisel olarak “O hangi şeydir?” sorusunun cevabı olarak söylenen, tek bir türe delalet eden tümeldir.

İlinti (Araz‐ı amm): Kendisine nisbet edilen şey sadece kendisinde bulunmayan, başka varlıklarda da bulunan nitelik “genel ilinti” olarak isimlendirilir. Aristoteles ilintiyi, “bir tek ve aynı şeye ait olabilen veya ait olamayan şey” olarak tanımlar. Mesela, “oturmuş olmak” aynı varlığa ait olabildiği veya ait olamadığı gibi,. Farabi’ye göre ise, iki veya daha fazla şeyin özleri bakımından benzemedikleri yükleme “ilinti” denir.

Gazali, genel ilintiye şu örneği vermektedir: İnsan, özü itibariyle attan farklıdır. Siyahlık da özü itibariyle beyazlıktan farklıdır. Bu siyah, şu siyahtan özü ve yapısı itibariyle farklı değildir.

Fakat siyahlardan biri, mürekkepte diğeri ise kargada bulunur. Siyahlığın kargaya nisbet edilmesi, karga için ilintisel bir durumdur.

Kategoriler

Kategoriler, varlıkların esasta ne çeşit varlık olduğunu ifade ederler. Onlar varlığın veya bir konuya yüklenen yüklemin çeşitli sınıflarıdır.

Kategorilerle ilgili felsefe tarihinde birçok tartışma yapılmıştır. Mesela Aristoteles’in kategorilerinin dile mi yoksa varlığa mı ait özelikleri ifade ederek bir sınıflamayı dile getirdiği tartışma konusu olmuştur. Ernest von Aster, Aristoteles’in on kategorisinin mantık değil, gramer kategorileri olduğunu ifade eder. Ona göre Aristoteles’in “etkin” ve “edilgin” olarak kabul ettiği kategoriler, gerçekte kategori değildir. Çünkü bütün objeler etkin ve edilgin değildir. Etkinlik ile edilginlik, bir yandan dil formları, öbür yandan da ruhsal hallerdir. Bunlar, mantıkla değil, bir yandan gramer formları, öbür yandan da belirli varlık gruplarının ruhsal halleriyle ilgilidir. Farabi ve Gazali gibi bazı İslam filozofları kategorileri Aristoteles gibi mantık konuları içinde ele alarak, onları mevcut varlıkların cinsleri olarak kabul etmişlerdir. Ortaçağ filozofları arasında bu anlayışın yaygın olduğunu görüyoruz. Mesela çırak durumunda olan mantıkçıların Aristoteles’in kategorilerini okumakla işe başlamaları gerektiğini ifade eden ortaçağ filozoflarından Petrus Abelardus da, kategorilerin mantık alanına ilişkin olduğunu ifade eder. Ona göre kategoriler girişi, başlangıcı oluştururlar; her şeyin yapısının ne olup olmadığını gösterip, kanıtları doğrulamayı sağlarlar. Kategorilerin mantığın konusu içinde yer almadığını ileri süren filozoflar da olmuştur. Mesela, İbn Sinaya göre kategoriler mantıktan daha çok metafizik alanla ilgilidir, ancak tanımların yapılabilmesi için yardımcı olurlar; bu nedenle İbn Sina, en-Necat adlı eserinde kategorileri tanım teorisi ile birlikte ele almaktadır

a. Aristoteles’te Kategoriler

Aristoteles, kategorilerin hiçbir bağlantısı olmayan terimler olduğunu ifade eder. Bu terimlerden hiçbiri kendi kendine bir şeyi tasdik veya reddetmez. Tasdik veya red sadece terimler arasında bir bağlantının kurulmasıyla meydana gelir. Ona göre kategoriler cevher, nicelik, nitelik, görelik, nerelik, zaman, durum, sahip olma, etki ve edilgi olmak üzere on tanedir. Bu kategorileri sırayla şöyle incelemek mümkündür:

Cevher: Cevher, varlığı kendisini niteleyene bağlı olmayan ve kendi kendine ayakta duran şeydir, insan ve ağaç gibi. Aristoteles, cevheri ilk cevher ve ikinci cevher olmak üzere iki kısma ayırır. Ona göre ilk cevher, “terimin en esaslı, ilk ve belli başlı anlamında ne bir konu hakkında, ne de bir konu içinde tasdik edilmemiş olan şeydir”; at ve insan gibi. İkinci cevher ise, birinci anlamda alınan cevherlerin içinde bulundukları türlere denir. Türlere de bu türlerin cinslerini eklemek gerekir. Mesela; fert olarak insan, insan türünün içine girer ve bu türün cinsi canlıdır. Aristoteles’e göre cevherin bir takım özelikleri vardır:

1. Cevherlerin zıtları/karşıtları yoktur. Mesela, cevher için, fert olarak alınan insan veya fert olarak alınan hayvan için kendi zıddı olmaz.

2. Cevher azalıp çoğalmaz. Aristoteles, bununla bir cevherin başka bir cevherden daha çok veya daha az cevher olduğunu değil, her cevherin, olduğundan daha çok veya daha az olduğunun söylenemeyeceğini kastettiğini ifade ediyor. Mesela, şu insan kendinden veya başka herhangi bir insandan daha çok veya daha az insan olmaz.

Nicelik: nicelik kaç, nice sorularının cevabı olan kategoridir. Mesela, iki dirsek uzun, üç dirsek uzun birer niceliktir. Nicelik sürekli ve süreksiz olmak üzere ikiye ayrılır. Sürekli niceliğe çizgi, düzey ve cisim, süreksiz niceliğe ise sayı ve söz örnek verilebilir.

Niceliğin özelikleri şöyle sıralanabilir:

1. Nicelik hiçbir zaman zıtlık kabul etmez. İki dirsek uzun, üç dirsek uzun veya düzey gibi niceliklerin zıtları yoktur.

2. Nicelik azalıp çoğalmaz. İki dirsek uzun örneğinde olduğu gibi, iki dirsek uzun olan bir şey iki dirsek uzun olan başka bir şeyden daha uzun değildir. Sayı da böyledir. Mesela, ne üç, beşin beş olmasından daha çok üç, ne de üç bir başka üçten daha çok üç değildir. Yine bir zamanın bir başka zamandan daha çok olduğu söylenemez.

3. Niceliğe eşitlik veya eşitsizlik yüklenebilir. Mesela, bir şeklin bir şekle eşit olduğu veya olmadığı, bir sayının bir sayıya eşit olduğu veya olmadığı söylenebilir.

Görelik: babalık, kardeşlik, evlatlık, komşuluk, arkadaşlık, paralellik, sağında ve solunda bulunma şeklinde karşıtların bulunmasından dolayı cevherde meydana gelen ilintidir.

Mesela, “en büyük” dendiğinde bir başka şey göz önünde bulundurularak söylenir. Eğer bir başka büyüklük yoksa bir şeye en büyük denemez. Bir dağ başka bir şeye göre büyüktür, çünkü dağa büyük denilmesi bir şeye göredir. Hal, istidat, duyum, bilim, durum gibi terimler göreliktir. Bütün bu terimlerin varlığı başka şeye bağlı olduklarının söylenmesinden ibarettir; Buna göre varlığı başka şeye tabi olduğu veya her hangi bir suretle bir başka şeye taalluk ettiği söylenmekten ibaret olan terimler göreliktir.

Göreliğin özelikleri şöyledir:

1. Görelilerin zıtları olabilir. Mesela, birer görelik olan fazilet, reziletin; bilim, bilimsizliğin zıddıdır. Bununla beraber bütün görelilerin zıddı yoktur: Mesela, iki misli, üç misli gibi görelilerin zıtları yoktur.

2. Göreliler azlık ve çokluk kabul eder. Gerçekte, benzeyen ve benzemeyen; eşit ve eşit olmayan azlık ve çokluğa göre söylenir.

3. Bütün göreliler bağlaşımlıdır. Mesela, köle efendinin kölesi; efendi de kölenin efendisidir; daha büyük olan, daha küçüğünden daha büyük; daha küçük olan da daha büyüğünden daha küçüktür.

4. Göreliler arasında zamandaşlık vardır. Mesela, yarım varsa, misil; efendi varsa köle vardır, köle varsa efendi de vardır. Göreliler karşılıklı bir şekilde birbirlerini yok ederler; misil yoksa yarım yoktur; yarım yoksa misil de yoktur.

Nitelik: Nitelik, “fertlerle ilgili olarak “O nasıldır?” sorusunu soran birisine verilebilecek bir cevaptır” şeklinde tanımlanır. Nitelik birçok anlam alan terimlerden biridir. En sık kullanılanları şöyle sıralanabilir:

Niteliğin türlerden birine hal ve istidat adı verilir. Fakat hal, daha çok sürekliliği, duraklılığı ile istidattan farklıdır. Bilimler ve erdemler haldendir. Buna karşılık, sıcaklık ve soğukluk, hastalık ve sağlık gibi kolayca değişebilen niteliklere istidat denir.

İkinci tür nitelik, iyi güreşçilerin veya iyi koşucuların, sağlıklı veya hasta olanların, bir tek kelime ile tabii bir kabiliyet veya kabiliyetsizliğe göre söylenen her şeyin sözünü ettiğimiz zaman kullandığımız niteliktir.

Üçüncü tür nitelik, duyguluk niteliklerinden ve duygulanımlardan oluşturulmuştur. Mesela, tatlılık, acılık, ekşilik, sıcaklık, soğukluk, aklık ve karalık bu türden niteliklerdir.

Dördüncü çeşit nitelik her varlığa ait olan doğruluk ve eğrilik gibi bütün hassaları ihtiva eden niteliktir.

Nitelikler arasında zıtlık olabilir. Mesela, adalet adaletsizliğin, karalık aklığın; adaletsiz adaletlinin, ak da karanın zıddıdır. Ancak nitelikler her zaman zıtlığı kabul etmez; kırmızı, sarı gibi renkler nitelik olsalar da, zıtları yoktur.

Nitelikler çokluk ve azlık kabul ederler. Mesela, ak bir nesne bir başka nesneden daha çok veya daha az ak; adaletli bir kişi bir başkasından dana çok veya daha az adaletli olabilir. Ayrıca, nitelik kendi kendine artma kabul eder: ak olan bir nesne daha çok ak olabilir.

Etki: Bir tesir edicinin diğer bir şeye tesir ettiğinde, tesir ediciye ilinti olan haldir. Kesiyor, kırıyor, seviyor, yakıyor gibi. Etki kategorisinin var olabilmesi için her şeyden önce etkilenebilen bir şeyin olması gerekir.

Gazali, varlığın sebeplerine inanan bir kimseye göre, kardaki soğukluğu, ateşteki sıcaklığı, eşyadaki kesilmeyi meydana getiren bir sebebin var olduğunu ifade eder. Sebep yönüyle olan bu nisbet, etki olarak isimlendirilir.

Edilgi, bir cevherin bir şeyden başka bir şeye veya bir halden başka bir hal’e geçmesi şeklinde gerçekleşir. Her edilginin mutlaka bir faili vardır. Her “ısıtılan” ve “soğutulan” şeyin inanan bir kimseye göre, zorunlu olarak bir “ısıtanı” ve “soğutanı” vardır. Edilgiye, yakılıyor, kesiliyor gibi örnekler de verilebilir.

Etki ile edilgi zıtlık kabul ederler. Çokluk ve azlığa elverişlidirler. Isıtmak soğutmanın, ısıtılmak soğutulmanın, sevinmek gamlı olmanın zıddıdır. Azlık ve çokluk için de durum böyledir: bir şey az veya çok ısıtabilir, az veya çok ısıtılmış olabilir.

Durum: Durum, oturuyor, uzanıyor, ayakta, yaslanmış, yatmıştır gibi cismin bazı parçalarının diğer parçaları ile olan ilişkisidir. Farabi durumu, “belirli bir cismin cüzlerinin, içinde bulundukları belirli bir mekânın bölümlerine uygun olmasıdır” şeklinde tanımlamaktadır. Böyle bir hal ise her cisimde mevcuttur. Çünkü her cismin belli bir durumda mekânı vardır.

Zaman: Ne zaman? Sorusuna cevap olan kategoridir. Dün, geçen yıl, gelecek hafta gibi zaman ifadeleri bu kategoriyi gösterir. Ayrıca “Ne zaman?” sorusunun cevabı olarak söylenen şeydir. Farabi zaman kategorisini, “bir şeyin belirli bir zamana taallukudur” şeklinde tanımlar. İbn Sina’ya göre ise zaman, geçmişte, gelecekte veya belli bir zaman içinde bulunmayı ifade eden yüklemdir.

Mekan: Mekan, altta ve üstte olması şeklinde nesnenin bir mekanda bulunması ya da cevherin, kendisinde bulunduğu mekana nisbet edilmesidir. Mekan, “O nerededir?” sorusunun cevabı olarak da tarif edilebilir. Farabi de olduğu gibi Gazali’de de mekanın iki türü vardır: Bizzat bir yerde olan şeyin mekanı ve izafet ile bir yerde olan şeyin mekanı.

a.)Bizatini Mekan: evdedir, çarşıdadır vs.

b.)İzafi Mekan: yukarıda, aşağıda, sağda, solda, arkasında vs.

Bu ayrım göz önünde bulundurulduğunda, bir cismin bulunduğu cüz’i mekan, onun zati mekanıdır, gerçekte mekan olmayan fakat bir başka varlığa nisbetle söylenen şey de izafi mekan olmaktadır.

Sahip olma: Herhangi bir şeye sahip olma, bir şeyin başka bir şeye sahip olması ile ona ilinti olan halidir, ayakkabıları ayağındadır, silahlıdır gibi

Sahip olma ikiye ayrılır:

a. Tabii sahip olma: canlının derisi ve kaplumbağanın kabuğu gibi.

b. İradi sahip olma: insanın gömleğinin olması gibi.

Bir kova içinde suyun bulunması kovanın suya sahip olduğunu göstermez. Çünkü kova, suyun intikal ettirilmesiyle intikal etmez tersine su, kovanın intikaliyle yer değiştirmektedir.

Yukarıda zikredilen on kategori üstün cinslerdir, bunların tanımla bilinmeleri mümkün değildir. Çünkü bunlardan daha genel bir cins yoktur. Bu on kategori bir tek şahısta toplanabilir: Mesela, fakih, filan kişidir (cevher), uzundur (nicelik), esmerdir (nitelik), filanın çocuğudur (göreli), oturuyor (durum), evindedir (mekan), şu senede (zaman), öğretiyor (etki), öğreniyor (edilgi), ipek elbiselidir (sahip olma). Cevher dışındaki dokuz kategori, fiziksel nesnelerin değişebilen özeliklerini ifade eder. Mesela, bir insan zaman içinde yaşlanacak, boyu, kilosu, yaptığı iş değişecek, ama o insan aynı kişi olarak kalacaktır. O insanın aynı kişi olarak kalması cevher, yaş, boy, kilo gibi özeliklerinin değişmesi ise ilintiyi ifade eder. Bu durum söz konusu dokuz kategorinin, fiziksel nesnelerin değişebilen, gelip‐geçici, özeliklerini ifade etmeye yaradığını göstermektedir.

Yukarıda saydığımız on kategori gerek batı ve gerekse İslam dünyasında yazılan mantık kitaplarının birçoğunda aynen kabul görmüştür. Zaman zaman ayrıntılarda değişiklikler olmuştur. İslam mantıkçıları kategorileri ele alma konusunda Aristoteles’i takip etmişlerdir. Aristoteles’te olduğu gibi İslam mantıkçıları da üstünde başka cins bulunmayan üstün cinsleri (el-ecnasu’l-aliyye) on tane olarak kabul ederler; bunlardan biri cevher, dokuzu ise ilintidir. İlinti olanlar; nicelik, nitelik, görelik (izafet), mekân, zaman, durum, sahip olma, etki ve edilgidir. Kategorileri sıralamada İslam mantıkçıları arasında ufak tefek farklılıklar vardır. Mesela, Farabi, kategorileri sıralamada zamanı mekandan, İbn Sina ise göreliyi nitelikten önce ele alırken Gazali, Aristoteles’in sıralamasını olduğu gibi takip eder.

b. Stoa Mantığında Kategoriler

Stoacılar, ıstılah bakımından, Aristoteles’in kategorilerine ilaveler yapmakla beraber, kategorilerin metafizik bakımdan önemi üzerinde ısrarla durmuşlar ve onları varlığın dört türüne irca etmişlerdir.

Aristoteles’in kategorilerinden ilham almakla beraber, onun kategorilerini eleştirmişlerdir. Aristoteles’in kategorileri her şeyi içine alan en yüksek cinslerdir ve bu cinslerin üzerinde onlardan daha yüksek bir kategori yoktur. Fakat Aristoteles en yüksek cinsin diğer bütün cinsleri içerdiğini açık bir şekilde ifade etmemiştir. Mesela Aristoteles “varlığı” bir kategori olarak düşünmemiştir. Stoacılar bir en yüksek cinsi bu kategorilere eklemişlerdir. Fakat onlar gerçek/hakiki maddi varlığı tasarlamışlar, gerçek olanla gerçek olmayanın ayrımını yapmak için varlık kategorisini belirsiz olan “bir şey” (Ti) kategorisi ile yer değiştirmişlerdir.

Stoacı Senaca bunu Lucilius’a yazdığı bir mektupta “bir şey” (Ti) kategorisini şöyle açıklamaktadır: “en yüksek cins kendisinin üzerinde bir şeyin olmadığı şeydir: şeylerin prensibidir, her şeye egemendir. Stoacılar bu en yüksek üzerine daha yüksek bir cins oluşturmayı istiyorlardı. Stoacıların bazılarına göre birinci cins “bir şey” (quiddam)’dir. Doğada hem var olan hem de var olmayan şeyler bulunur. Doğa hayali olarak var olan kentaurus, canavar vs. gibi ruhun bütün değişik tasarımlarını kapsar ve doğa bunlara, substansları (cevherleri) olmadığı halde, bir şekil vermiştir.” Senaca’nın bu ifadelerinden ilk genel/evrensel kategori olan “quiddam/bir şey”in cismani olan ve cismani olmayan olmak üzere iki kategoriyi içerdiği görülür.

Stoacılar daha tümel (yüksek) kavramlarla da ilgilenmişler ve bu tümel kavramlardan oluşan kategoriler öğretisiyle ilk nominalist ontolojinin temelini atmışlardır. Stoacılara göre tümel kavramların bir varlığı yoktur; bunlar sadece zihinde yer alırlar. Onlar için bütün kategorilerin üzerinde yer alan, onlardan daha yüksek bir cins (kategori) vardır. Stoacılar genellikle dört çeşit genel cins (general genus/kategori) kabul etmişlerdir. Bunlar şöyle sıralanabilir: Ti (quiddam; bir şey)

1. Asıl neden (Substratum) 2. Nitelik (Quality)

3. Durum (State) 4. Durumlar arası bağlantı

Asıl neden: Asıl neden (substratum) kategorisi belirlenmemiş, soyut bir oluş ve bir objenin esas maddesidir. Bu nedenle Stoacıların asıl neden kategorisine “niteliksiz madde” de denir. Skolastik felsefede buna “ilk madde (materia prima)” denir.

Nitelik: Nitelik kategorisi belirsiz bir maddeyi belirli hale getiren bir kategoridir. Nitelikler cevher yardımıyla belirli ve özel şeyler oluştururlar.

Durum ve durumlar arası bağlantı: Durum ve durumlar arası bağlantı kategorileri, asıl olmayan veya şey kavram ile tesadüfen ilişkili olan her şeyi içerir. Böylece ölçü/hacim, nitelik, yer, zaman, sahiplik, hareket, aksiyon, özel durum gibi, bir şeyin kavramına esas olarak ya da ârazi olarak bağlı olan kategorilerdir. Aristoteles’in cevheri hariç tutulursa bu kategorilerin temelde Aristoteles kategorileriyle paralellik arz ettiği görülür.

Stoacıların bu dört kategorisi arasında karşılıklı bir bağ vardır. Oysa Aristoteles’te kategoriler öz bakımından bağımsızdır. Stoacıların bu düşüncesine göre bir şey aynı zamanda birçok kategoriye ait olabilir. Doğal olarak Aristoteles’in kategoriler sisteminde bu durum olanaksızdır. Stoacılara göre bir şeyi tam bilebilmek için bu dört kategorinin gerektirdiği soruları cevaplandırmak gerekir.

c. Kant ve Ernest von Aster’a Göre Kategoriler

Kant’ın kategori anlayışı Aristoteles, Stoa ve İslam mantıkçılarının anlayışından farklıdır. Aristoteles’e göre, kategoriler varlığa ait iken, Kant’a göre müdrikenin a priori kalıplarıdır ve zihne aittirler. Bunlar zihinde tecrübeden önce mevcutturlar ve bilgi sadece bunlarla elde edilir.

Kant’a göre kategoriler sistemi saf aklın her nesnenin tüm ele alınışlarını sistematik kılarak, her metafizik düşünce araştırmasının nasıl ve hangi noktalar aracılığıyla yapılması gerektiği konusunda, kendisinde şüphe edilmeyecek bir talimat ya da ipucu verir. Kategorilerin gördüğü iş, deney verilerini birbirine bağlamak, birleştirmektir, bir sentezdir. Ona göre kategoriler, nicelik, nitelik, görelik ve modalite olmak üzere dört kısma ayrılır. Bunlar da kendi aralarında üçer kısma ayrılırlar, böylece on iki kategori elde edilmiş olur.

Niceliğe göre: birlik, çokluk, tümlük (bütünlük).

Niteliğine göre: gerçeklik, olumsuzluk, sınırlılık.

İlişkilerine göre (görelik): töz (cevher ve ilinti), neden (nedensellik ve bağımlılık), birliktelik

(ortaklık veya karşılıklı eylem).

Kipliğine göre: olanak (imkân ve imkânsızlık), varoluş (varolma ve varolmama), zorunluluk

(zorunluluk ve olumsallık).

Kant, Aristoteles’in, dogmatikler ve rasyonalistler tarafından benimsenmiş “kategoriler, mantığın esas mefhumlarıdır” şeklindeki görüşüne karşı çıkmış, onun kategoriler anlayışından farklı kategoriler ortaya koymuştur. Kant’a göre düşünmek, eşyayı tertip etmek faaliyetidir, bu nedenle kategorilerin metafizik hiçbir mahiyeti yoktur, aksine onlar zihnin ideal ve deneyden önceki apriori formlarıdır, biz tecrübemizi onlarla yaparız. Zihindeki ana mefhumlar, nesnelerde mevcut değildir. Çünkü biz dış dünyayı yani âlemi bir takım nitelikleri olan objeler olarak kavrarız. “Bu niçin böyledir?” sorusuna Aristoteles; “eşyanın mahiyeti öyledir de ondan” derken, Kant “zihnimizin yapısı bizi evreni, dış dünyayı öyle anlamaya sevk ediyor da onun için” şeklinde cevap verir.

Kant için kategoriler sadece düşünmenin formlarıdır. Ona göre, biz eşyanın kendisinin nasıl olduğunu bilemeyiz, objeleri ancak zihnimizin formları olan kategorilere göre düşünmeğe mecbur kalırız. Aristoteles’te kategoriler hem varlığın hem düşüncenin özelikleri oldukları halde, Kant’ta yalnız düşüncenin özelikleridir.

Ernest von Aster, kategorilerle ilgili her objeye dört soru sorulabileceğini ve bu sorulara verilecek cevapların da kategorileri oluşturacağını ifade eder. Ona göre ilk önce bir objeyi hangi kavram ya da kavramlar altına koyabileceğimizi sorabiliriz. Çünkü kavramlar altına konamayacak hiçbir obje yoktur. Daha sonra bu objenin ne gibi nitelikleri olduğu sorulabilir. Nitelikleri olmayan hiçbir obje yoktur, nitelikleri olmayan bir obje bir hiç olur. Üçüncü olarak, her obje karşısında bu objenin başka objelerle ne gibi bir bağıntısı olduğu sorulabilir. Her objenin başka bir objeyle bir mekân‐zaman bağıntısı vardır. Son olarak da her obje karşısında bu objenin var mı? Yok mu? olduğu sorusu sorulabilir. Böylece yüklem, altına konunun girdiği bir kavram, konuya yüklenen bir nitelik, iki ya da daha çok obje arasındaki bir bağıntı, objenin var olduğu ya da olmadığına ilişkin bir ifade olabilir. Buna göre Ernest von Aster, Aristoteles gibi on değil, dört kategori kabul etmektedir.

Yukarıda da ifade edildiği gibi Aster’e göre Aristoteles’in on kategorisi, gerçekte mantık kategorileri değil, gramer kategorileridir. Örneğin Aristoteles’in “etkin” ve “edilgin” olarak kabul ettiği kategoriler, gerçekte kategori değildir. Çünkü bütün objeler etkin ve edilgin değildir. Etkinlik ile edilginlik, bir yandan dil formları, öbür yandan da ruhsal hallerdir. Her obje, nitelikleri bulunduğu gibi, etkin ve edilgin olamaz; ancak ruhsal bir hayatı olanlar etkin ve edilgin olabilir.
Alıntı ile Cevapla