Cevap: sakarya ilitam İslam Felsefesi 8.Hafta
Etkileri.
1. İslâm Dünyasındaki Etkileri.
Filozofun izinden giden öğrencilerinin başında aynı zamanda arkadaşı ve yardımcısı olan Ebû Ubeyd el-Cûzcânî gelir. Cûzcânî bir yandan üstadının eserlerini derlemek, yazıya dökmek, önsöz yazarak zenginleştirmek gibi katkılarda bulunurken öte yandan hocasının yazmayı düşünüp de yazamadığı konularda onun fikirleri ışığında eserler kaleme almış, hatta kitaplarına ekler yazmıştır. Fakat onun hocasına yaptığı en büyük hizmet. Sîretü'ş-Şeyhi'r-Re'îs (Sergüzeşt) adıyla kaleme aldığı İbn Sînâ biyografısidir.
İbn Sina'nın diğer bir öğrencisi İsfahanlı İbn Zeyle'dir. Filozofun eş-ŞiiaMaki açıklamaları doğrultusunda mûsiki konusunda eî-Kâfî adlı bir eser ve hocasının Hay b. Yakzân risâlesine bir şerh kaleme almış olan İbn Zeyle'nin, arkadaşı Behmenyâr b. Merzübân ile birlikte İbn Sînâ'ya bazı konularda sorular yönelttiği, onun da el-Mü-bâhaşât başlığı altında toplanan mektuplarında bu sorulara cevaplar verdiği bilinmektedir.
Filozofun öğrencilerinden Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ma'sûmî hocasının. "Eflâtun için Aristo ne ise Ma'sûmî de benim için odur" şeklindeki takdirine mazhar olmuştur. Ebû Reyhan el-Bîrûnî'nin İbn Sînâ'nın fikirlerini eleştirmesi üzerine filozofun cevap vermekten kaçındığı ve onun yerine Ma'-sûmî'nin cevap verdiği söylenmektedir.
İbn Sînâ'nın fikirlerini kendinden sonraki nesillere ulaştıran en bilgili öğrencisi şüphesiz ki Ebü'l-Hasan Behmenyâr b. Merzübân'dır. Behmenyâr, İbn Sînâ ile Şemsüddevle'nin veziri olduğu sırada Hemedan'da tanışmıştı. el-Mübâhasât, filozofun diğer öğrencileri yanında en çok Behmenyâr ile yazışmalarından meydana gelmiştir. İbn Sînâ'nın öğrenci silsilesi ve fikirleri daha ziyade Behmenyâr vasıtasıyla devam ederek İslâm dünyasına dağılmıştır. Bunlardan en önemlisi Ebü'l-Abbas Fazl b. Muhammed el-Lükerî'dir. Horasan bölgesinde İbn Sînâ felsefesini yaymış olan Lükerî, hocası Behmenyâr'a dayanarak İbn Sînâ'nın et-Ta‘lîkat adlı eserini alfabetik sıraya koymuştur. Eserlerinde ve derslerinde İbn Sînâ geleneğini yaşatan bu zatın pek çok öğrenci yetiştirdiği anlaşılmaktadır. İbn Sînâ geleneği, özellikle Lükerî'nin yetiştirdiği Efdalüddin el-Gîlânî'nin öğrencisi olup filozofun en-Necât’ına yazdığı şerh ile meşhur olan Ebû Ali Sadreddin Muhammed b. Hârisân es-Serahsî ile devam eder.
İbn Sînâ'nın fikirlerinin X. yüzyıl boyunca İslâm dünyasının her tarafında etkili olduğu görülmektedir. Bu etkiyi azaltmak isteyen Gazzâlî önce felsefe öğrenmeye çalışmış, bu amaçla Fârâbî ve İbn Sînâ'nın görüşlerini inceleyerek Makasıdu'1-felâsife'sini, ardından bunların fikirlerini çürütmek için Tehâfütü'1-felasife'yi kaleme almıştır.Ancak Gazzâlî, İbn Sînâ'nın görüşlerini çürütmeyi amaçlarken büyük çapta onun etkisi altında kalmış, eleştirdiği konuların dışındaki görüşlerinin bir kısmını benimsemekten kurtulamamıştır. Gazzâlî'nin Tehâfütü'l-felâsife'deki eleştirileriyle İbn Rüşd'ün Tehâfütü't-Tehâüf'teki eleştirileri sonunda büyük darbeler alan İbn Sînâ felsefesi XIII. Yüzyılda Sünnî İslâm dünyasında Fahreddin er-Râ-zî, Şiî İslâm dünyasında Nasîrüddîn-i Tûsî önderliğinde Sünnî ve Şiî Kelâmı içerisinde yeniden şekillenerek modern döneme kadar hâkim fikir sistemi haline gelir. Bu oluşum İslâm düşüncesinin yaklaşık sekiz asırlık seyrini tayin eder. Sünnî İslâm dünyasında Fahreddin er-Râzî, Gazzâlî'nin yaptığı gibi birçok konuda İbn Sina'nın görüşlerini eleştirmeyi sürdürürse de sisteminin entelektüel temellerini onun felsefesi üzerine kurmaya çalışır. Nitekim el-Mebâhişü'l-meşrikıyye ile el-Metâlibü'l-'âliye başta olmak üzere hemen hemen bütün eserlerinde büyük çapta İbn Sînâ'dan alıntılar yapar. Fahreddin er-Râzî'nin geliştirdiği bu sistem, daha sonra onun öğrencileri ve takipçileri tarafından İslâm dünyasının öteki bölgelerine de taşınır.
İbn Sina`nın felsefesi başta Gazali olmak üzere kendisinden sonra gelen bütün İslam filozofları tarafından eleştirilmiştir.Aynı zamanda görüşlerinden etkilenmeyen, kitaplarından alıntılar yapmayan yoktur.
2. Batı Dünyasına Etkileri.
XII. yüzyılın ikinci yansından itibaren skolastik filozoflar ve din adamları tarafından tanınmaya başlayan İbn Sînâ'nın daha yakından bilinmesi, eş-Şifa'nın bazı bölümlerinin ilk defa İbn Dâvûd (Avendauth) tarafından tercüme edilmesiyle mümkün olmuştur. İbn Dâvûd, eş-Şifa’nın "Tabîiyyât" bölümünün VI. kitabı olan "Kitâbü'n-Nefs"i De Anima liber sexius Natura-iium başlığı altında Latince'ye çevirerek o zamanki Toledo Başpiskoposu Jean'a takdim etmişti. Daha sonraki dönemlerde de eserin çeşitli bölümlerinin çevirileri yapılmıştır. el-Kânûn fi't-tıbb'm Gerard de Cremone tarafından XII. yüzyılın sonlarında Tuleytula'da Latince'ye çevrilmesiyle birlikte İbn Sînâ'nın bir hekim olarak da ünü Batı'da yayılmaya başlamıştır.
Başlangıçta Latinler, İbn Sînâ'nın eserlerinin Aristo felsefesinin bir yorumu olduğunu sanıyorlardı. Çünkü bunlar Aristo'nun eserlerinden önce Latince'ye çevrilmişti. Ancak daha sonra böyle olmadığının farkına vardılar. XIII. yüzyılda Augustinciler, İbn Sînâ'nın görüşlerini kendilerine daha yakın bulmuşlar ve onunla Saint Augustin'in aydınlanma ve feyiz doktrini arasında irtibat kurmaya çalışmışlardı. Yüzyılın sonlarına doğru ise özellikle Guillaume d'Auvergne ve Roger Bacon'ın katkılarıyla bu akım Augustinizm içinde büyük bir gelişme göstermiş, böylece ilk defa Etienne Gilson'un ortaya attığı İbn Sînâcı Augustincilik akımı ortaya çıkmıştır. Gilson'a göre XIII. yüzyılın
sonuna doğru Jean Duns Scott gibi Augustinizm'in etkisinden kurtulmuş İbn Sînâcı düşünürler yetişmiştir.
Buna karşılık Pere de Vaux XIII. yüzyılda, biri -Gilson'un ifade ettiği gibi- Augus-tin ile beraber İbn Sînâ'nın etkisinde kalmış olan İbn Sînâcı Augustincilik, diğeri de yalnızca İbn Sînâ'nın tesiri altında bulunan Latin İbn Sînâcılığı olmak üzere iki farklı akımın mevcut olduğunu bildirmektedir. Ancak bu akımın temsilcileri, kendilerini doğrudan İbn Sînâcı olarak tanıtmaktan çekindikleri için İbn Sînâ'nın görüşlerini Augustin'in görüşleriyle birleştirerek ifade ediyorlardı. Pere de Vaux, bu görüşünü desteklemek üzere İbn Sînâ'ya izafe edilen De Causis primis et secondis adlı uydurma bir metinden de nakiller yapmıştır. Her ne kadar Maurice de Wulf ve onu takip eden Fernand van Stenberghen gibi bazı muhafazakâr Katolikler Latin İbn Rüşdcülü-ğü, Augustinci İbn Sînâcılık ve Latin İbn Sînâcılığı diye adlandırılan akımların mevcudiyetini reddetmiş, bu eğilimlerin sahibi olan düşünürlerin ortak vasıflarının Aristoculuk olduğunu ve dolayısıyla hepsini Latin Aristoculuğu diye tanımlamanın daha doğru olacağını Öne sürmüşlerse de araştırmalar, XIII. yüzyılda çok etkili bir İbn Rüşdcü ve İbn Sînâcı
akımın bulunduğunu ortaya koymuştur. İbn Sînâ'nın fikirleri. XIII. yüzyılın başlarından itibaren görülmeye başlandığı Batı dünyasında bütün Ortaçağ boyunca pek çok Latin düşünürü için yol gösterici olmuştur. Daha sonra özellikle Rönesans döneminde İtalya'da ve öteki Avrupa ülkelerinde XVII. yüzyıla kadar onun hem tıbbî hem de felsefî görüşleri, üzerinde en çok tartışılan görüşler olmuştur. İbn Sina'nın Batı dünyasına etkilerini inceleyen Ortaçağ felsefesi uzmanı Etienne Gilson çok yüksek bir kültür birleşiminin örneğini veren Arap (İslâm) felsefesini, bilhassa İbn Sînâ ve İbn Rüşd'ü hesaba katmadan bir hıristiyan ilahiyat tarihi yazılamayacağını ileri sürmekte, İbn Sînâ'nın Henri de Gand üzerindeki etkilerinin bile tek başına incelenmeye değer olduğunu belirterek, "Felsefe ve ilahiyat alanındaki bu fevkalâde durum İbn Sînâ'nın Batı düşüncesi üzerindeki derin etkisini ortaya koyar" demektedir.
Gilson'un açtığı çığırı devam ettirerek elli yılı aşkın bir süre boyunca yürüttüğü titiz çalışmalarla İbn Sînâ'nın Batı'ya tesirinin ana malzemelerini tesbite çalışan M. Marie Therese d'Alverny de İbn Sînâ'nın Ortaçağ ve Rönesans dönemi düşünürleri üzerindeki derin etkisinin çeşitli yönlerinden söz etmektedir. Ona göre şu anda var olan koleksiyonlar bile çok kuvvetli biçimde İbn Sînâ'nın Ortaçağ Avrupası üzerindeki etkisini göstermektedir. Yine aynı çığırdan yürüyen İbn Sînâ uzmanlarından Anne Melle Goichon. Londra Üniversitesi'nde verdiği üç konferanstan oluşan eserinde bu etkiyi incelemiştir.
|