Cevap: sakarya ilitam İslam Hukuk Usulü 1-8. haftalar
2.HAFTA
Bölümün Ana Hatları
Bölüm II: Fıkıh Usulü İlminin Doğuşu 2
A. Tarihsel ve Düşünsel Arka Plan 2
A. Mezhepler ve Fıkıh Usulü 3
B. Kelam‐Fıkıh Usulü İlişkisi 5
C. Hanefi Mezhebi ve Kelami Yöntem 6
D. Matüridilik 8
E. Memzuc Yöntem 10
A. Tarihsel ve Düşünsel Arka Plan
Fıkıh usulü ilminin ortaya çıkışı her ne kadar Sünni mezheplerden birinin kurucusu sayılan ünlü Ebu
Abdullah Muhammed b. İdris eş‐Şafii (v. 204/820) ile başlatılsa da, elimize ulaşan ilk örneklerinden
hareketle bu ilmin kavram, iç düzenleme ve konularıyla oturmuş bir edebi tür olarak aslında 4./10. yüzyılın
başlarında ortaya çıktığını söyleyebiliyoruz.
B. Mezhepler ve Fıkıh Usulü
Aslında fıkıh usulü tarihini, mezheplerin İslam toplumlarının sivil kurumları olarak ortaya çıkışlarından
bağımsız değerlendiremeyiz. Yakın zamanlarda Batı’da yapılan mezheplerin teşekkül tarihiyle ilgili
Oryantalist bir tezin de ortaya koyduğu gibi, eğitim kurumlarıyla, bunları destekleyen vakıflarıyla, formel
hoca‐öğrenci ilişkileriyle ve bir görüşler bütünü teşkil eden doktrinleriyle İslam’da mezheplerin
kurumsallaşması ancak 4./10. yüzyılın başında meydana gelmiştir. Bu tezin en önemli temsilcisi C.
Melchert, biyografi kitapları ve fıkıh metinlerinin ortaya çıkış tarihine ilişkin yaptığı bir çalışmada, bir fıkhi
görüşler bütününü benimsemiş bir baş‐hoca etrafında toplanan öğrencilerin oluşturduğu lonca kurumu
olarak tanımladığı mezhebi, sanıldığı gibi onlara adlarını veren kurucu imamların değil de, mesela Şafii
mezhebini İbn Süreyc’in (ö. 306/918), Hanbeli mezhebini Hallal’ın (ö. 321/923), Hanefi mezhebini ise
Kerhi’nin (ö. 340/952) ve son olarak Maliki mezhebini ise el‐Ebheri’nin (ö. 375/986) önderliğinde
kurumsallaştığını iddia eder. Melchert en eski iki mezhebin, Hanefi ve Maliki, kurumsallaşmalarını
nispeten daha yeni olan Şafii ve Hanbeli mezheplerinkinden sonra tamamlamalarını hadis taraftarlarıyla
bu son iki mezhebin erken dönemde uzlaşmış olmalarına bağlamaktadır.
fıkıh usulü ilmi, Kitab‐Sünnet‐icma‐kıyas şeklinde formüle edilen bir teorik çerçevede hükümlerin nasıl ortaya çıktıklarını açıklamayı hedeflemektedir.
furu‐ı fıkıh tan (fıkıh kurallarının ayrıntılarının işlendiği disiplin/fıkıh denince asıl kastedilen)
Fıkıh usulü fur‐ı fıkıhtan daha sonra ortaya çıkmıştır; bunun nedeni fıkıh usulünün mahiyetinde
aranmalıdır. Fıkıh usulü furu‐ı fıkıh üzerinde tefekkür eden, ona külli bir bakış yapmaya çalışan bir ilimdir. İlla bir benzetme yapmak gerekirse fıkıh usulü bugünkü hukuk ilimleri arasında hukuk teorisi veya felsefesi adı verilen disipline karşılık gelir.
fıkhın kurucusu olan Ebu Hanife’nin öğrencisi Şeybani’nin öğrencisi olan Şafii’nin elinde ortaya çıkmıştır.
eğitim kurumlarıyla, bunları destekleyen vakıflarıyla, formel hoca‐öğrenci ilişkileriyle ve bir görüşler bütünü teşkil eden doktrinleriyle İslam’da mezheplerin kurumsallaşması ancak 4./10. yüzyılın başında meydana gelmiştir.
baş‐hoca etrafında toplanan öğrencilerin oluşturduğu lonca kurumu olarak tanımladığı mezhebi, sanıldığı gibi onlara adlarını veren kurucu imamların değil de, mesela Şafii mezhebini İbn Süreyc’in (ö. 306/918), Hanbeli mezhebini Hallal’ın (ö. 321/923), Hanefi mezhebini ise Kerhi’nin (ö. 340/952) ve son olarak Maliki mezhebini ise el‐Ebheri’nin (ö. 375/986) önderliğinde kurumsallaştığını iddia eder.
İslam’ın ilk üç yüzyılı ile son iki yüzyılını bir tarafa bırakacak olursak yaklaşık 1000 yıl boyunca –ki bu, İslam medeniyetinin en özgün ve en başarılı eserlerinin verildiği ve bir yerde bugün İslam’ın klasikleri
diyebileceğimiz ürünlerin ortaya çıktığı dönemdir.
Kelam‐Fıkıh Usulü İlişkisi
Elimizdeki mevcut metinler Mutezili ve Eş’ari kelamcıların 4./10. yüzyılın sonu ve 5./11. yüzyılın başından itibaren fıkıh usulünü kelamla uyumlu kılma yönünde çaba gösterdiklerini gösteriyor. Kadı Abdülcebbar (ö. 415/1025) ve Ebü’l‐ Hüseyin el‐Basri’nin (ö. 426/1004) eserleri usul‐i fıkıh ilminin temel dayanaklarının Mutezili ilkelerle inşası yönünde önemli örneklerdir. Aynı şekilde Bakıllani (403/1013), İbn Furek (ö. 406/1015) ve Bağdadi’nin (ö. 429/1037) ve daha sonraları el‐Cüveyni (478/1085) ve el‐Gazali’nin (ö. 505/1111) eserleri de Eş‘ari prensiplerinin usul ilkeleriyle uyumlu hale getirilmesi yönünde ilk örnekler olarak kaydedilmişlerdir.
Nitekim Sonraki literatürde özellikle bu kelam‐usul ilişkisine dair referanslarda Kadı Abdülcebbar Mutezili, Bakıllani ise Eş‘ari yazarların ‘kadı’sı olarak otorite rolünde çokça karşımıza çıkarlar.
Hanefi Mezhebi ve Kelami Yöntem
Bağdat Hanefilerinin usul birikimini bize ulaştıran iki usul yazarı, Cessas ve Saymeri’nin
Mutezile ile ilişkisi bilinmektedir. İşte Semerkandi Bağdat kaynaklı Hanefiler arasında yaygın olan usul
geleneğinin Orta Asya’da geliştirilen Semerkand okulunun kelam ilkeleri doğrultusunda gözden
geçirilmesini teklif eder. Muhaliflerimiz dediği iki gruptan Mutezile ile ana‐ilkelerde ayrıldıklarını, Ehl‐i
hadis kelamcıları dediği Eş‘arilik ve Hanbelik’le ise furuda (ayrıntıda) farklılaştıklarını söyleyerek aslında bir uyarı da yapmak istemektedir. Bağdat kaynaklı Hanefliler arasında hakim usul geleneği ana‐ilkelerde yanlışa düşme riski taşıyor; ayrıntıda yanlış affedilebilir ama ana‐ilkelerde hatanın bedeli ağırdır.
E. Matüridilik
4. yüzyılın ortalarına doğru Eş‘ari ekolünün önce Horasan ve başkenti Nişapur’da genellikle Mutezile ile ilişkilendirilen Hanefi mezhebinin hem entelektüel hem de siyasal rakibi olan Şafii çevrelerce benimsenmesi ve bunun doğurduğu siyasal çekişmeler ve ideolojik polemiklerin etkisiyle Hanefiler’in Mutezile’den tam manasıyla kopuşunu simgeleyen bir figür etrafında toplanma ihtiyacı duydukları anlaşılıyor.
Hanefi ekolünün kurucusu Ebu Hanife zaten Ehl‐i hadis ve diğer bazı Sünni çevrelerce heretik fikirlere sahip olduğu suçlamasıyla karşı karşıya kalmıştı. Sünniliğin hukuki alandaki parametreleri arasından hadislere gereken değeri vermediği ve aklını sınırsızca kullandığı suçlamasına çok sık maruz kalmıştı.
Irak’ta Cessâs ve hocası Ebü’l‐Hasan el‐Kerhî’nin öncülüğünde geliştirilen bu yöntem ardından Debûsî
aracılığıyla Mâverâünnehir’e taşınmış Hanefî usûlünün iki dev ismi olan Serahsî (ö. 483/1090) ve
Pezdevî’nin (ö. 482/1089) ellerinde olgun şeklini almıştır. Özellikle Pezdevî’nin eseri, hem form hem de muhteva bakımından Cessâs‐Debûsî‐Serahsî hattında yürüyen Hanefî usûlünün son zirvesidir; artık
Pezdevî’nin usûl metninin Hanefî usûlünün tartışmasız “klasiği” olduğunu söyleyebiliyoruz.
Bu iddianın dayanağı şudur: 6./12. yüzyıldan sonra tüm Hanefî usûl metinleri Pezdevî’nin metniyle bir biçimde ilişki içindedir. Örneğin adına muhtasar dediğimiz mezhebin fıkıh teorisinin ilmihalini didaktik bir biçimde ele alan evrensel el‐kitaplarının neredeyse tamamı bu metnin bir özeti mahiyetindedir. Bunların en meşhur örneği Nesefî’nin (ö. 710/1310) el‐Menar adıyla meşhur usûl metnidir. Hatta üçüncü bir usûl yöntemi olarak adlandırılan eklektik (memzûc) yönteme göre yazılmış üç Hanefî metninden ikisi (İbnü’s‐Saatî’nin (ö. 694/ Bediu’n‐Nizâm’ı ve Sadruşşeria’nın (ö. 747/ et‐Tenkih’i), mezcin Hanefi cephesine Pezdevî’nin metnini yerleştirmişlerdir.
Kelamcı yöntemin en önemli eserleri/klasikleri arasında ilk olarak Mutezili Kadı Abdülcebbar ve öğrencisi Ebü’l‐Hüeyin el‐Basri’nin eserleri ve özellikle ikincisinin el‐Mutemed Şerhu’l‐‘Umed’i sayabiliriz. Yine onlarla çağdaş olan Eş’ari‐Maliki Bakıllani’nin günümüze kısmen ulaşan el‐İrşad ve’t‐Takrib’ini ekleyebiliriz. Ama bu alanda klasik olan iki eserden özellikle söz etmek gerekir: Gazzali’nin el‐Müstesfa’sı ile onun hocası Cüveyni’nin el‐Burhan’ı. Müteahhirin döneminde iki önemli isim Eş’ari‐Mutezili alimlerce mütekaddimin döneminde kaleme alınan kelamcı usul eserlerinin çizgisini devam ettirdiler; bunlar Fahreddin er‐Razi ve el‐Mahsul isimli eseriyle el‐Amidi ve el‐İhkam fi Usuli’l‐Ahkam’ıdır. Kelamcı yöntemin ders kitabı özelliği taşıyan iki eseri ise Kadı Beyzavi’nin el‐Minhac’ı ile İbnü’l‐Hacib’in el‐Muhtasar’ıdır. Bu iki eser ve başka muhtasarlar üzerine müteaahirin döneminde çokça şerh ve haşiye yazılmıştır; bunların amacı bir ders kitabı niteliğindeki bu eserler üzerinden bir eğitim faaliyeti yürütmektir.
Memzuc Yöntem
Ancak bir süre sonra bu arayış daha somut bir hal alarak farklı mezheplere mensup alimlerle Hanefi
alimlerin yazdıklarını uzlaştırma ya da bunlardan yeni bir sentez denemesine dönüşmüştür. Baskın Hanefi geleneğin en yetkin metni olan Pezdevi’nin usulü ile ünlü Şafii alimi el‐Amidi’nin (ö. 631/1234) el‐İhkam’ını temel alarak eserini kaleme alan İbnü’s‐Saati’nin (ö. 694/1294) Bediu’n‐Nizam el‐Cami’ Beyne Kitabeyi’l‐ Pezdevi ve’l‐İhkam’ı yanında İbn Hümam’ın (ö. 861/1457) Şafii ve Hanefi terminolojisini birleştiren et‐ Tahrir fi Usuli’l‐Fıkh al‐Cami’ bey İstılaheyi’l‐Hanefiyye ve’ş‐Şafiiyye bu türün en ilginç örnekleridir. Sadrüşşeria’nın et‐Tenkih’i de Pezdevi’nin usulü yanında Razi’nin (ö. 606/1209) el‐Mahsul’ü ve İbn Hacib’in (ö. 646/1249) Muhtasar’ından faydalanmıştır.
|