Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28 Aralık 2013, 14:42   Mesaj No:6

Medineweb

Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: sakarya ilitam İslam Hukuk Usulü 1-8. haftalar

6. HAFTA

Yükümlülüğün Temeli: Emir ve Nehiy
Hanefî fıkıh usûlü bilginleri lafzın manasını doğru bir biçimde belirleyebilmek için, lafzın manası ile olan ilişkisini düzenleyen dörtlü bir sınıflama yapmışlardır. Bunlar; konulduğu ve kullanıldığı anlam yönünden, manaya delâletinin açıklığı ve kapalılığı yönünden ve delâlet biçimi yönünden yapılan dörtlü ayırımdır.
Bu meyanda Hanefî usûl bilginleri konulduğu mana yönünden lafızları hâs, âmm, müşterek ve
müevvel olmak üzere dört kısma ayırmaktadırlar.

Bunlardan hâs lafız, fıkıh usûlü terminolojisinde “tek başına ve iştirak (müşâreke) olmaksızın tek
bir anlam için konulan her lafız ve tek başına belirli fertler için konulan her isimdir”.

Bir tek ferde delâlet etmek üzere konulmuş (vaz’) olan has lafız, ‘Muhammed’ ismi gibi şahıs ismi,
‘adam’ ya da ‘insan’ sözcüğünde olduğu gibi tür ismi veya ‘hayvan’ sözcüğünde olduğu gibi cins ismi olarak gelebilir. Örneğin yemin kefaretine ilişkin olan “bunu bulamayan kimse üç gün oruç tutsun” (el‐Mâide, 89) ifadesinde yer alan ‘üç’ kelimesi hâs bir lafızdır ve delâleti kesindir (kat’î).

Nasta geçen hâs bir lafız, aksi yönde bir delil olmadığı durumlarda konulduğu manaya kesin bir biçimde delâlet eder.

Hâs lafız, özel isimler, cins isimleri, tesniye ve sayı isimleri, mutlak ve mukayyet lafızlar ile birlikte
emir, nehiy gibi farklı kiplerde gelen filleri de içermektedir.
Emir
Hanefi fıkıh bilgini Serahsî, beyân konusunda kendisi ile başlanılması en uygun olan konuların emir
ve nehiy olduğunu kaydetmektedir. Zira ona göre bu iki konu en fazla müşkili olan meselelerdir. Bununla birlikte, bunların bilinmesi ile hükümlerin bilinmesi ve helal olanın haram olandan ayrıştırılabilmesi mümkündür.
Sözün kısımlarından biri olan emir, “emre muhatap olan kişinin emredileni yapmak suretiyle
itaat etmesini gerektiren söz” olarak tanımlanmaktadır.
Bir fiilin yapılmasını ya da yerine getirilmesini talep eden bir söz olarak emir, farklı talep siygaları
ile tanzim edilmiş olabilir. Bu çerçevede “Namazı kılın, zekatı verin” (Bakara, 2/43) ayeti kerimesinde ifadesini bulduğu üzere açık emir sıygası bu talep dile getirilebilir. Bunun dışında haber verme (ihbâr) değil talep manası taşıyan haber cümlesi de emir ifade edebilir.

Emrin Delâleti
Emrin ifade ettiği mana ya da delaleti konusunda fıkıh bilginleri arasında görüş ayrılığı söz
konusudur. Bir fiilin yapılmasını talep eden söz ya da emirden neyin kastedildiğini ortaya çıkarak karineler söz konusu ise emir bu karinelerin delalet ettiği manada anlaşılmasının gerekliliği konusunda ise ihtilaf yoktur. Ancak harici karinelerin bulunmadığı bir emir sözcüğü söz konusu olduğu takdirde, emrin hangi manaya delalet edeceği konusu tartışmalıdır.

Birinci görüş: Herhangi bir harici karineden yoksun olan emirlerde, emredilen şeyin (memurun bih)
nedb veya irşad yolu ile talep edildiğini ve özel bir karine olmaksızın emredilenin vacip olduğuna
hükmedilemeyeceğini ifade eder.

İkinci görüş: İfade ettiği anlamı gösteren özel bir karine bulunmadıkça, memurun bihin mubah
olduğunu ifade eden yaklaşım. Bu meyanda görüş serdeden Zahiri fıkıh bilgini İbn Hazm’a göre emir vücûp ifade eder. Emrin vücûba olan delâletinden başka bir anlamda anlaşılabilmesi için karîne yeterli değildir.
Fıkıh bilginlerinin çoğunluğunun görüşü ise, genel ilke olarak emir, memurun bih’in vücûba delalet
ettiğini ifade eder. Bu görüşe göre özel bir karine olmaksınız emrin vücuptan başka bir manada anlaşılması doğru değildir.
Örneğin, “Yiyiniz içiniz” (Araf, 7/31) ayeti kerimesinde emredilen fiil mübah hükmündedir. Zira söz
konusu emir ifadesinde yeme ve içme fiili insan fıtratının tabii bir ihtiyacı olması yönüyle özel bir karineye bağlı olarak ibâha hükmü içermektedir.

Emrin delaleti konusundaki görüş ayrılıklarının ‘yasaklama ve haram kılma’ sonrasında gelen emir
sıygaları noktasında da ortaya çıktığı görülmektedir. Örneğin, “Namaz kılınca, yeryüzüne dağılın ve ALLAH’ın lütfundan nasibinizi arayın” (Cuma 62/10) ayetindeki Cuma namazı esnasında alış verişi yasaklayan (…hemen ALLAH’ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın…) ayetinin akabinde gelmiştir.

Bu şekilde yasak ya da haram hükmü sonrasında gelen emir sıygasının ibâhaya ve vücûba delalet
ettiğini öne süren görüşler söz konusudur. Bunlardan ibâhaya delalet ettiği görüşünü imam Şâfii ve onun dışında bir grup fıkıh bilginine ait olduğu kaydedilmektedir. Söz konusu emrin, vücûba delalet ettiğini ifade eden görüş ise Hanefi fıkıh bilginlerinin çoğunluğuna ve bazı Şâfii bilginlerine nispet edilmektedir.



Bir diğer tartışma konusu, emrin memurun bih’in tekrarına delaleti meselesidir. Bu meyanda
tercih edilen görüşe göre, emir sıygasından, memurun bih’in tekrarına delalet anlamı çıkarılamaz. Emir burada emredilen şeyin ileride yerine getirilmesinin talep edildiğini göstermektedir. Bu delalet şekli ya da anlamı ise, ancak emre mukarin olan karinelerden çıkarılabilir.
Örneğin “Ey iman edenler; Namaza duracağınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın” (Maide 5/6) ayetindeki namaz iradesi abdest alınması talebinin illetini ya da sebebini oluşturmaktadır. Buna göre bir şeyin illeti veya sebebi tekrar ettikçe o şeyin kendisi de tekerrür eder.
Şârî Teâlâ’nın yapılmasını emrettiği fiilin hemen mi (fevren) yoksa geniş bir zaman içerisinde mi
(terâhiyen) yerine getirilmesinin gerekliliği konusunda bir başka tartışma meselesi olarak karşımıza
çıkmaktadır. Fıkıh usulü bilginleri bu konuda farklı görüşler öne sürmüşlerdir.

Nehiy
Nehiy sözlükte yasaklamak/menetmek (el‐men’) anlamına gelir. Çirkinlikten (kabih) alıkoyduğu
için Arap dilinde ‘akıl’, en‐nühyetü olarak da adlandırılır. Fıkıh usûlü terminolojisinde nehiy, “kendinden daha alt düzeyde olan birisinden sözle bir fiilin yapılmamasını istemek,” anlamında kullanılmaktadır.
Hanefi fıkıh bilgini Serahsî nehyi, “muhatabın seçim hakkı (ihtiyârı) kalmakla birlikte, en güzel bir
biçimde bir şeyi yapmaktan kaçınması” şeklinde tarif ederken, Gazzâlî nehiy kipini, “fiilin yapılmamasını gerektiren söz” olarak tanımlamaktadır.

Bir fiili terk etme ve ondan el çekme talebine delalet eden bir söz olarak nehiy farklı ifade
şekillerinde gelebilir. Örneğin, “ALLAH’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın” (İsrâ, 17/33) ayetinde ifade edildiği üzere nehiy sıygası ile bir fiilin terki emredilmiştir. Yine Bakara 2/188. ayeti kerimesinde “mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyiniz”. ifadesi de nehiy sıygası ile bir fiilin terki emredilmiş bulunmaktadır.
Fiilden el çekme talebini dile getiren bir emir sıygası şeklinde nehiy söz konusu olabilir. Örneğin
“ve alış verişi bırakın” (Cuma 62/9) ayetinde olduğu üzere.

Nehyin Delâleti
Fıkıh usulü bilginleri emrin delaleti konusunda olduğu üzere, karineden yoksun olarak vaz’ edilen
nehyin delaleti konusunda da görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Bu noktada cumhuru oluşturan fıkıh usulü bilginlerine göre, nehiy nehyedilen fiilin (menhiyyün anh) haram olduğunu ifade eder. Söz konusu nehye ilişkin özel bir karine bulunmaksızın tahrim dışında bir anlama delalet ettiği öne sürülemez. Nehye ilişkin bir karine söz konusu ise, nehiy hükmü o özel karinenin gösterdiği manada anlaşılmak durumundadır.
Mesela, “Ey iman edenler; Cuma günü namaza çağrıldığı zaman hemen ALLAH’ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın” (Cuma 62/9) ayetinde yer alan nehiy hükmü Cuma namazı esnasında alış verişi yasaklamaktadır (mekruh). Bu nehyi tahrim hükmünden çıkarıp kerahe anlamına getiren karine, bizzat alış verişin değil, bu fiilin Cuma namazından kişiyi alıkoyması endişesidir.

Şârî Teâlâ’nın bir fiilden nehyetmesi durumunda nehyin kendisine yöneltildiği kişinin bunu fevren terk etmesi ve yaşamı boyunca hiçbir zaman yapmaması gerekmektedir.

Vaz’ nedir
Bir lafzın vaz’ı, onun bir mânayı göstermek için tayin ve tahsis edilmesidir. Bir lafzın belli bir anlamı
ifade edebilmesi bu belirleme sebebiyledir. Bir kelime bir vaz‘ ile tek bir manaya konulabileceği gibi
muhtelif vaz‘larla çeşitli mânalar için de konulabilir.
Alıntı ile Cevapla