Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 Arkadaşları:32 Cinsiyet:Bay Memleket:İst Yaş:39 Mesaj:
3.185 Konular:
1383 Beğenildi:174 Beğendi:17 Takdirleri:216 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: İslam Felsefesi [Ünit 10 Ders Özeti] (Dokuz Eylül) ENDÜLÜS’TE FELSEFE
Endülüs’teki tıp ve antik bilimlere ilişkin çalışmalar, Emevi halifesi Muhammed Ibn Abdurrahman’ın hakim olduğu bir dönemde başlamış, ancak asıl hızına El-Mustansır diye bilinen el-Hakem’in hükümdarlığı esnasında kavuşmuştur. Bu dönemin göze çarpan bilgini Mesleme İbn Ahmed el-Mecriti’dir. Doğuyu baştanbaşa dolaşmış ve İhvan-ı Safa ile temas kurmuştur. İhvan-ı Safa Risaleleri’nin de el-Mecriti’nin öğrencilesi el-Kirmani tarafından Endülüs’e getirildiği rivayet edilmektedir. Endülüs’te felsefe, ilk olarak Farabi ve İbn Sina’nın adımlarını izlemiş, fakat kısa sürede birbirinden oldukça farklı iki yol gelişmiştir. Bir tarafta Farabi ile sistematik bir yapıya kavuşan Meşşailik, İbn Rüşd’ün şerhlerinde zirvesine ulaşmıştır. Diğer taraftan Endülüslü filozoflar tasavvufun cazibesine kapılmışlardır. Bunlar içinde en önde gelen sufi, İbn Arabi’dir. Felsefe geleneğini sürdüren düşünürler bile sufilerin cazibesine kapılmışlardır. İBN BACCE
Endülüs felsefesinin özü İbn Bacce olarak bilinen Ebu Bekr İbnu’s-Saig ile başlamaktadır. İbn Bacce şiir kabiliyetine sahipti ve muvaşşaha tarzında şiirler yazıyordu. Bu dönemde Endülüs ve Kuzey Batı Afrika büyük problemler ve karışıklıklarla karşı karşıyaydı. Kasaba ve kentlerdeki valiler bağımsızlıklarını ilan etmişler, kanunsuzluk ve kaos ülkenin her tarafına yayılmış vaziyetteydi. Rakip grup ve şahsiyetler, üstünlük elde etmek ve halkın gözüne girmek için birbirlerini dinden çıkmakla itham ediyorlardı. Düşmanları da İbn Bacce’yi tekfir etti ve birkaç kez öldürmeye teşebbüse kalktılar. Fakat çoğu başarısızlıkla sonuçlandı. Ancak dönemi ünlü hekimi İbn Zuhr’un hizmetçisi tarafından patlıcanla zehirlenerek öldürüldüğü rivayet edilmektedir. a.Selefleri
İbn Bacce’nin selefleri arasında İbn Hazm özel bir yer tutar. İbn Hazm, kelam ve öteki din ilimlerinde yüksek bir konuma sahiptir. Onun Kitabu’l-Fasl fi’l-Milel ve’n-Nihal adlı kitabı sahasında eşsizdir. b.Çağdaşları
İbn Bacce hakkındaki bilgilendirmelerimizi onun öğrencisi olan İbni’l İmam’a borçluyuz. Ebu Bekr İbn es-Saig’in buradaki önemi ise diğerlerinden daha zeki, isabetli ve sağlam görüşlü olmasıdır. c.Felsefe
İbn Bacce, matematik ilimlerinin, özellikle astronomi ve müziğin hem teorisi hem de pratiğinde uzmanlaşmıştır. Tıp alanında da hazık bir doktordu. Mantık, tabiat felsefesi ve metafizik gibi teorik alanlarda çalışmalar yapmıştır. Mantık, fizik ve metafizik konularında büyük ölçüde Farabi’yi takip etmiştir. Kıyasın kullanıldığı sanatlarla çok fazla ilgilenmiş ve beş külliyi açıklamadan önce kendi bilimler tasnifine yer vermiştir. Kıyasın kullanıldığı bilimler beş tanedir; en önemlisi ve birincisi tüm varlıkları kapsayan felsefedir. Felsefede de iki husus gereklidir; bilgide kesinlik ve alanın külliliği. Bu iki şart, felsefenin beş kısmını oluşturan metafizik, fizik, pratik felsefe, matematik ve mantık için geçerlidir. Fırlatılan nesnenin hareketi hakkındaki değerlendirmesiyle fizik nazariyesine özgün katkılar yaptı. Aklın menşei hakkındaki meselelere el atmış, Aristo’nun spekülatif metodunu anlamak için her şeyden önce onun felsefesini doğru anlamanın üzerinde durmuştur. d.Psikoloji
İbn Bacce psikilojisini fizik üzerine bina eder. Araştırmasına öncelikle nefsin tarifiyle başlar. Ona göre ister tabii olsun ister sun’i olsun, cisimler, madde ve suretten oluşmuştur. Suretler daimi olan varlıklardır. Yani, suret, cismin kemali’dir. e.Akıl ve Bilgi
İbn Bacce’ye göre akıl insanın en önemli parçasıdır. Doğru bilgi ancak akılla kazanılır. Akıl bizi saadete ulaştıran ve iyi ahlak sahibi kılan yegane şeydir. İbn Bacce akılların çokluğuna inanır ve onları ilk akıl ve ikinci akıllar şeklinde iki kategoriye ayırır. Ona göre insan aklı, ilk akla en uzak olan akıldır. Ayrıca bazı akıllar, doğrudan ilk akıldan türerken, bazıları ise ikinci akıllardan türer. f.Siyaset Felsefesi
İnsanın sosyal bir varlık olduğu, tabiaten medeni olduğu ve saadetin faziletlere uygun bir hayat olduğu anlayışından hareket eden İbn Bacce ev yönetimi ve şehir devleti yönetimi üzerine küçük risaleler yazmıştır ancak konuyla ilgili olarak sadece Tedbiru’l-Mütevahhid adlı eseri vardır. İbn Bacce büyük oranda Farabi’nin etkisindedir ve buna bağlı kalmaktadır. Farabi’yi izleyen İbn Bacce erdemli şehri, sakinleri tabibe ve yargıca ihtiyaç duymayan şehir olarak tanımlamaktadır. Sevgi onlar arasındaki en güçlü bağdır ve bütün fiiller doğrudur. g.Ahlak
İbn Bacce fiilleri hayvani ve insani olarak ikiye ayırır. İlki, tabii ihtiyaçlarla ilgilidir ve hayvani olduğu kadar insanı da içine alır. Mesela beslenme. Şehveti karşılamak istendiği için yapıldığında hayvani manevi mutluluğa ulaşmak için yapıldığında insanidir. İbn Bacce insanın aktif ve pasif meleklerle donatılmış olduğunu belirtir. Ona göre insan, maddi ve hayvani olan pasif melekelerle donatılmış olmakla zaten yeterince şeref sahibidir. Bir fiilin hayvani mi insani mi olduğunu belirleyen ölçü onun iradeye ilaveten düşünme melekesine de nispetinin olmasındandır. h.Tasavvuf
İbn Bacce tasavvuf üzerine eğilerek Gazali’nin keşf ve tasavvuf yolunun kişiyi marifetullaha götüreceğini ve bu yolun Hz. Peygamberin öğreticisi üzerine temellendiğini açıklar. İbn Bacce ALLAH dostlarına yüce bir mertebe verir ve onları Peygamberlerden sonraya yerleştirir. ALLAH’a ve takdirine karşı tavrında, İbn Bacce kendini bir kaderci olarak tanıtmaya meyyaldir. Bir risalesinde, eğer ALLAH’ın emrine uyup takdirine rıza gösterirsek, barış ve huzura ulaşacağımızı beyan eder. İBN TUFEYL
Altıncı/Onikinci yüzyılın ilk on yılı içinde, Gırnata’nın kuzey doğusundaki Vadi Aş’ta doğan İbn Tufeyl İşbiliye(Sevilla) ve Kurtuba’da (Cordobva) tıp eğitimi ve felsefe öğrendi. İbn Tufeyl Muvahhidi Endülüs’ünde parlak bir hekim, filozof, matematikçi ve şairdi.
Doktrinleri
a.Alem İbn Tufeyl seleflerinin aksine ezelilik ya da yaratılmışlık fikirlerinden herhangi birine katılmaz.
b.ALLAH Alemin ezeliliği fikri olsun, yoktan yaratma anlayışı olsun, her ikisi de eşit ve zorunlu olarak Ezeli, Gayrı Cismani, Mutlak bir varlığın mevcudiyeti fikrine götürür. Alemin zamanı içinde yaratılmış olması bir Yaratıcı’yı gerektirir; çünkü alem kendinden varolmuş olamaz.
c.Nur Kozmolojisi Bir’den sadece Bir’in sadır olduğu prensibini kabul eder. Birlikten çokluğun tezahür edişi, ilahi nurdan sadır olan varlık mertebeleriyle açıklanır. Bu süreç, güneş ışığının aynada ardı ardına yansıması olayına benzer. Güneş ışığının çok sayıda aynaya düşüp yansıması çokluk görüntüsü verir. Bütün bir çokluk, güneş ışığının yansımasından ibarettir. Bilgi Teorisi
İbn Tufeyl cisimlerin yapılarını inceleyerek ve onlar üzerinde düşünerek maddi olmayan bir ‘’varlık verici’’ fikrine ulaşır. Cisimlerin ortaya koydukları farklı fonksiyonları açıklamak için de bir Varlık Verici’ye ihtiyaç vardır. Ahlak
İbn Tufeyl insanın kendisinin ne tür bir varlık olduğunu alemdeki konumunun ne olduğunu ve nasıl yaşaması gerektiğini bilmesinin bir yükümlülük olduğuna inanır. Ona göre insanın semavi cisimlere benzediği yön onu diğer canlılardan farklı kılmaktadır. O halde insan semavi cisimlerin fiillerini taklit etmeli ve onlara benzemelidir. Felsefe ve Din
Felsefe hakikatin tamamen akılla kavranmasıdır. Din avam içindir. Din ilahi alemi zahiri sembollerle tasvir eder. Dini ifadeler teşbihler, mecazlar ve antropomorfik kavramlarla doludur. Felsefe belli bir mizaç ve aydınlanma arzusunu gerektirir. Felsefe bizi hakikatle yüzleştirir. İbn Tufeyl’in görüşleri İbn Rüşd’ün üzerinde etkili olmuştur. Yine İbn Arabi ve İbn Seb’in Tufeyl’in görüşlerinden etkilendiği görülmektedir. Bati felsefesinde İbn Tufeyl’in etkisi oldukça fazladır. Özellikle insanın aklıyla hakikatı bulabileceği düşüncesi insanlara hakim olmuştur. Bu anlayış karşısında kiliseye ve ruhban sınıfına bağımlılık üzerinde ısrar ederek hakikatın bulunmasında insan aklının işe yaramazlığını savunanlar, İbn Tufeyl’i kendilerine düşman ilan etmişlerdir. İBN RÜŞD
İbn Rüşd 1126 yılında Kurtuba’da doğdu ve 1198’de de Marekeş’te vefat etti. O, felsefenin din ile uyumlu olduğunu göstermek suretiyle felsefe yapmanın meşruluğunu savundu. Çünkü Kur’an’ın kendisi akli incelemeyi emretmekteydi. İbn Rüşd ALLAH’ın varlığıyla ilgili olarak inayet ve ihtira delillerinin diğer delillerden daha üstün olduğunu ileri sürer. İnayet delili bütün varolanların insanın varlığı için uygun bir tarzda yaratılmış olmasına dayanır. İhtira delili de yaratılmışlık kavramından yaratıcı fikrine giden bir delildir. İbn Rüşd zaman ve hareket için bir başlangıç noktasından düşünüleyemeyeceğini ifade eder. Ona göre alemin varlığı için bir başlangıç noktası tayin edemeyiz. Peygamberliğe ihtiyacın olduğunu ifade eden İbn Rüşd kaza kader konusunda da orta bir yolun tutulmasını önerir. Ruhun ölümsüzlüğüne inanır ancak insanın uhrevi varlığı konusundaki farklı düşüncelerin insanı küfre götürmeyeceğini bildirir. Bilginin elde edilmesi konusunda bilginin duyular ve akılla elde edilebileceğini belirtir. Duyularla cüz’i bilgiye, akılla külli bilgiye ulaşılır. Gerçek bilgi ise külli bilgidir. İnsanın bilgisi ilahi bilgiden farklıdır. ALLAH’ın ilmini hiçbir şekilde insanın ilmine benzetemeyiz. Bizim bilgimiz, varolanlara dayanır. Oysa ALLAH’ın ilmi varolan şeylerin sebebidir. ALLAH’ın ilmi ezeli insanın ise sonradan kazanılmıştır. İnsanın bilgi elde etme sürecinde aklın tecrit, terkip ve hüküm verme fonksiyonları vardır. İbn Rüşd, Gazali’nin nedensellik eleştirisi karşısında ilmi gerçeklere ulaşma yolunu gösterme çabası içine girer. Gazali neden-sonuç arasındaki ilişkinin zorluluğunu kabul etmiyordu. İbn Rüşd mucizelerin inkar edilemeyeceğini ancak İslam’ın asıl mucizenin Kur’an olduğunu söylüyordu. Ona göre fizik dünyada bir düzenlilik ve nedenselliğe göre cereyan eden karşılıklı ilişkiler bulunmaktadır. İbn Rüşd temelde Aristocu kalmış ve Aristo’nun eserlerine şerhler yazmıştır. |