Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14 Ocak 2014, 16:15   Mesaj No:2

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:39
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:174
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İslam Felsefesi [Ünit 11 Ders Özeti] (Dokuz Eylül)

İslam felsefesinde, meşşaî ve işrakî akımların dışında kalıp doğrudan doğruya belirli bir ekole bağlı olmayan bazı filozoflar vardır. :
Nüşencanî, Gaznevî, Ebu’l-Berekât el-Bağdadî, Abdüllatif el-Bağdadi , İbn Haldun, İbn Heysem ve İbn Hazm
1. Nuşencanî: Ona göre felsefenin asıl konusu, insandır. Bilgide kesinliğin olmadığını ve eşyanın kaynağı olan ALLAH’ın ancak aklî bir bedahetle kabul edilebileceğini iddia eder. Şu halde bizim iki türlü kesin bilgimiz vardır:
1-Kendi nefsimizin bilgisi, 2-ALLAH’ın bilgisi.

2. Ebu’l-Berekât el-Bağdadî:
• Evhadü’z-zaman ünvanıyla meşhur olmuştur. Tabiat ilimleri, metafizik ve ilahiyata dair en önemli eseri Kitabu’l-Mu’teber fi’l-Hikme’dir.
• İlimleri önce amelî ve nazarî şeklinde iki kısma ayırdıktan sonra, Bağdadî, nazarî ilimleri, 1) zihin ilimleri, 2) duyum ilimleri ve 3) tümel ilimler şeklinde üç kısma ayırır. Zihin ilimleri, hadiselere başvurmaksızın sırf zihnî kanunlarla inşa edilen ilimlerdir. Bu ilimler, kendi arasında tekrar iki kısma ayrılır: a)Saf zihnî ilimler: mantık ve matematik, b) Saf olmayan zihnî ilimler: astronomi. Duyum ilimleri tabiat ilimlerinden ibarettir. Tümel ilimler ise metafizik’tir.
• Nihaî noktada bütün ilimlerin gayesi, insanı kâmil kılmak ve ruhunu uhrevî saadete hazırlamaktır.
• Bağdadi, bilgiyi bir başka açıdan ikiye ayırır. Biri öze (zat’a) ait bilgidir ki, dış dünyadaki nesneler hakkında malumatımız bu türdendir. Öteki ise arazî bilgi (marifet-i arazî) olup daha ziyade eserlere, neticelere taalluk eder. Bu, aynı zamanda, bir çeşit istidlalî bilgidir.
• Zaman, meşşâilerin öne sürdükleri gibi “hareketin ölçüsü” değil, “varlığın ölçüsü”dür.
• Bağdadî’ye göre ALLAH hakkındaki bilgimiz, istidlalî bir bilgidir. Biz, O’nu ef’ali (fiilleri) kanalıyla biliriz. Yani burada önce yakın sebeplere daha sonra uzak sebeplere gidip Sebebi-Olmayan-Sebep’e ulaşma yoluyla bir bilgi elde edilir.
• Sıfatlar konusunda selbî yol yeterli değildir. ALLAH’ın pozitif manada, yani subûtî-zatî sıfatları vardır. ALLAH, mahiyeti ve fiilleri itibarıyla ve sayıca birdir. O, hem “Evvel”dir, hem de gaye olması itibarıyle “Ahir”dir.
• ALLAH’ın bilgisi problemine dair çeşitli görüşleri değerlendirerek bir sonuca gider. Çoğunluğun inancına göre, ALLAH ezelden beri ne oldu ve ne olacak ise her şeyi bilir. O, hem küllileri hem de cüz’îleri bilir.

3. Abdüllatif el-Bağdadî
• İşrak filozofunu çok ağır ve sert bir dille tenkit etti.
• Mısır halkının yaşadığı maddi ve manevi perişanlığı görmüş ve bu iktisadi ve sosyal krizi ünlü el-İfâde ve’l-İ’tibâr adlı eserinde ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır.
• Günümüze kadar ulaşan Fî mâ ba’de’t-Tabîa adlı eserini de, Aristoya yanlışlıkla maledilen el-Hayru’l-Mahz’ın etkisinde kalarak yazmıştır.
• Farabi’nin Medinetü’l-Fazıla’sı hakkında bir risale yazmış ve Farabî’yi diğer filozoflara üstün tutmuştur.
• Şahsî bir sisteme sahip omadığı ve belirli bir felsefeyi de takip etmediği için kendisine filozof değil, bir felsefe münekkidi demek daha doğru olur.
4. İbn Hazm
• Kendisi üzerinde büyük etki bırakan kişilerden biri hocası İbn Müfit (ö.426/1035)’tir.
• İbn Hazm çok farklı konularda eser vermiş bir düşünürdür. Bu eserlerin en önemlileri Tavku’l-Hamame (Güvercin Gerdanlığı), el-Milel ve’n-Nihal (Dinler ve Mezhepler), el-İhkâm fî Usûli’l-Ahkâm (Dinin Temellerinde Kesinlik) ve el-Muhalla bi’l-Asâr (Vahiy ve Hadisle Süslenmek)’tir.
• Ona göre bilgi, aşağıda ifade edilen kaynaklardan doğar.
A)Duyusal algı (şehadetu’l-havâs): gözlem ya da duyular.
b)Akıl (bedâhetü’l-akl ya da evvelü’l-akl): beş duyuyu kullanmayan apriori akıl.
c)Kesin kanıt (burhân): duyu ve akla bağlıdır.
• Altıncı duyu, İbn Hazm’a göre, nefsin birincil şeyler hakkındaki bilgisidir, yani insanın akıl aracılığıyla aksiomatik olarak herhangi bir kanıta başvurmadan bilebileceği bazı şeyler vardır. Bu bilgiler, “parça bütünden küçüktür” ya da “bütün parçadan büyüktür” veyahut “iki nesne aynı yeri kaplamaz” türünden bilgilerdir.
Felsefe ve Bilim:
• İbn Hazm, kelam’da oldukça ustaydı. Astronomi, astroloji ve tıp dallarında genel bir bilgiye sahip olmuştur.
• Kişiliğin oluşumu ve gelişiminde felsefenin önemli bir rolü olsa da, peygamberlerin yardımı zorunludur.
• Bilgi teorisinde İbn Hazm, duyusal algı ve apriori akla ilaveten; Kur’an’ın lafzî anlamı, Hz. Peygamberin Hadisleri ve sünneti ile icmanın üç bilgi edinme yolu olduğunu belirtir.
• İbn Hazm ilham, haber, tevil, istinbat (tümdengelim), istihsan (kişisel tercih), ihtilat (kerih olandan kaçınma), delilu’l-hitâb (sükûtla geçilen bir konuyu meşrulaştırmak), ta’lil (Kur’an’da belirtilmemiş bir konuda delil aramak), taklit gibi fıkhın tüm diğer kaynaklarını reddeder. Aynı şekilde kıyas ve re’yi de kabul etmez.
• Tabiatı itibarıyla cedelci olan İbn Hazm, ayrım gözetmeksizin tüm din ve mezheplere saldırırken kullandığı sert dil nedeniyle suçlanmıştır. Bazı durumlarda o, kendisiyle aynı öğretiyi paylaşan kimselere bile saldırmıştır.


5. İbn Haldun: Devletlerde ve hanedanlarda çeşitli görevler üstlenmiş ve bu da ona kıymetli tecrübeler kazandırmıştı. Onun hayatını iki safhada ele alabiliriz. Müslüman Batı’daki dönem ve Mısır safhası.
İlk eseri, Lübabu’l-Muhassal’dır.
İkinci eser, Şifâu’s-Sâil’dir. Tasavvufa katkı sağlayan bir eserdir.
Üçüncü eser, Kitâbu’l-İber’dir. Siyasi iktidarlar konusuna yoğunlaşılmış olup dünya tarihi hakkında bir eserdir. Bu eserin baş tarafında uzunca bir giriş (Mukaddime) vardır.
Tarih Felsefesi ve Sosyal Nazariye:
• İbn Haldun, Mukaddime’de bir tarih felsefesi tasavvur etmiş ve bunu bir kalıba dökmüştür.
• Tarihin konusu ise “şer’î haberler” veya “pozitif emirler” değildir, “belli bir çağa veya belli bir insan topluluğuna ilişkin tarihî olaylara dair heberler”dir. Tarihçinin görevi de bu tarihte bilfiil olup bitmiş olaylar hakkında “doğru” bilgiler vermektir.“Tarih, kaynağını felsefede bulur ve onun (felsefenin) ilimlerinden biri olarak sayılmayı hakeder”.
• İbn Haldun’a göre insanî-tarihi varlık alanını kendisine konu olarak alacak iki ilim vardır. Bunlardan biri tarih, diğeri umran ilmidir. Tarih ilminin konusu nedir? Geçmişte belli bir çağ veya belli bir insan topluluğunda ortaya çıkan tarihi olaylardır.
• Umran ilmine geldiğimizde, onun ele aldığı konu ve sorunları itibarıyla tarihle büyük bir benzerliği, hatta özdeşliği olduğu görülmektedir. Çünkü umranın konusu, “umran ve ona özü gereği arız olan mülk, devlet, kazanç, geçim yolları, san’atlar, ilimler ve bunların nedenleri”dir.
• Ona göre egemenliğin zorunlu şartı, asabiyedir. Asabiye, her şeyden önce, grubun üyelerini bir arada tutan bir toplumsallık faktörü olarak belirlenmiştir.
• İbn Haldun, ümranın veya toplumsal hayatın zorunlu olarak belli aşamalardan geçtiğini düşünmektedir. Bunlar bedevî ve hazarî umran aşamalarıdır.
• Gerçek bir mülkün olması için uyruklarına söz geçirebilme gücü yanında veya bunun için daha başka bazı şeyler de gereklidir: “Vergiler tahsil etmek, askeri seferler düzenlemek, sınır bölgelerini korumak ve kendi üstünde daha güçlü bir kimse olmamak.”
• İbn Haldun uygarlık ile canlı organizma arasında bir paralellik kurar. Nasıl insan doğar, büyür, gelişir, yaşlanır ve ortadan kalkarsa, ona göre, her türlü toplumsal örgütlenme de böylece kurulur, gelişir, yaşlanır, çözülür ve ortadan kalkar.
Felsefe- Din İlişkisi
• İbn Haldun, Mukaddime’nin başka bir yerinde felsefenin bir tanımını vermek suretiyle, felsefeyi niçin reddettiği veya ondan neyi beğenmediği hususunda birtakım ipuçlarını da sunar:
• İbn Haldun’a göre, filozofların bu duyusal-üstü, tinsel varlıklarla ilgili görüşlerinin hepsi çürüktür; bunlar hakkında sahip olduklarını ileri sürdükleri “burhanlar” gerçekte mevcut değildir. Çünkü bu varlıkların özleri kesinlikle bilinemezdirler.
Alıntı ile Cevapla