Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 / 2013- Part 5
Allah Rasûlü’nün (Sav) bağrına basarak
“-Bunlar benim dünya reyhanlarım!” (1) dediği, minik kollarıyla kendini kucaklattırdığı ve
“Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’den. Hüseyin’i seveni Allah da sevsin (2)…”
buyurarak duygularını dile getidiği küçücük Hüseyin, şimdi yarım asrı geride bırakmış, salah ve takvası, edeb ve terbiyesi, cesaret ve cömertliği, olgunluğu ve sima güzelliği ile insanların gönlünde taht kurmuştu.
Ne varki acı bir imtihanın basamaklarını çıkmak üzereydi. Annesi Fâtıma’yı kaybedeli çok olmuştu. Onu hayal gibi hatırlıyordu. Babası yiğit Ali’yi haince bir saldırı ile, aradan çok geçmeden sevgili ağabeyi Hasan’ı da bir başka hıyanetle kaybetmişti. Şimdi sevenlerinin arasındaydı.
Şam’dan gelen bir haberle zihinler bulandı. Yezid’e biat toplanıyordu. Henüz babası Muâviye(Ra) hayatta iken. İş sağlama alınsın isteniyordu. Emevî saltanatının temelleri asıl şimdi atılıyordu.
İslâm’ın coşku, azim ve şevk dolu, her doğan yeni güneşin yeni ümitlerle doğduğu, yeni fetihlerin müjdelendiği, iman nuruyla yeni tanışan gönüllerin saflara eklendiği, ümitlerin ümitlerle yarıştığı günleri berraklığını kaybetmeye başlamıştı. Ümit ufuklarını perdeleyen, görüş mesafesini kısaltan tozla karışık bir sis geliyordu. Sahralarla anılmaya alışık olmayan tuhaf bir sis…
Hüseyin(Ra), Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman(Ra), Zübeyr’in oğlu ve Hicret’in ilk çocuğu Abdullah(Ra) biatı reddedenler arasındaydı. Kanaatleri Yezid’in biat edilecek, ümmetin istikbali ellerine teslim edilecek biri olmadığı, hılafetin saltanata döndürüleceği yönündeydi.
Abdurrahman İbn Ebu Bekir(Ra) acılı günleri yaşamadan bu dünyadan ayrıldı. Yezid için kendisinden biat istendiğinde;
“Herakliyus adeti mi? Kayser’in yerine Kayser mi? Asla yapmayacağız,” demişti. Böylece hem tavrını ortaya koymuş, hem de bu yolun İslâm’ın istemediği bir yol olduğunu vurgulamıştı.
Sonraki günlerinde de tavrından vazgeçmedi. Israrlar ve Muâviye’nin kendisine yolladığı yüz bin dirhem de onu kararından döndüremedi. Parayı reddetmiş, kararına sadık kalmıştı.(3)
“Dinimi, dünyalık karşılığı satmam,”(4) demişti. Ölüm geldi, kendisini bu kararlılıkta buldu.
Hayata vedâ ettiğinde Mekke dışındaydı. Mekke’ye 10 mil uzaklıkta bir yerdeydi. Akşam uyumuş, sabaha uyanmamıştı.
Cenazesi Mekke’ye getirildi ve gençliğini geçirdiği bu mukaddes diyarda defnedildi.
Âişe Vâlidemiz’e haber ulaştığında Medîne’den hac için yola çıkmıştı. Mekke’ye geldiğinde kabrine kapanarak ağlamış, Mütemmim İbn Nüveyre’nin kardeşi Mâlik için söylediği mısralarla hüznünü, ağabeyine duyduğu özlemini, sevgisini dile getirmiş;
“-Ben yanında olsaydım, seni vefat ettiğin yere defnederdim,” (5) demiştir.
Çok geçmemiş Âişe Vâlidemiz de bu dünyadan ayrılmıştır. Kalanlar için ise imtihan devam ediyordu. Dr. Şerafeddin KALAY
----------- Kaynak (1-2-3-4-5)
(1) Sahih-i Buharî, Fedâil (Umdetü’l-Kâri 13/ 318, Edeb 18/ 135)
(2) Sünen-i İbn Mâce, Mukaddime (1/ 51. Hadis NO. 144) Zevâid’de; “İsnadı hasen, râvîleri güvenilir râvîlerdir,” denilir.
(3) El - İstî‘âb (2/ 401), el-İsâbe (2/ 408), el - A’lâm, H. Zirikli (3/ 312).
(4) El - İstî‘âb (2/ 401), el - İsâbe (2/ 408).
(5) El - İstî‘âb (2/ 401), el - İsâbe (2/ 408). |