Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08 Şubat 2014, 23:53   Mesaj No:5

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:39
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:174
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434

Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 / 2013- Part 6

Muâviye (Ra) Hicrî 60 yılında hayata gözlerini yumdu. O, siyasî arzusu ve hırsı olan biri olsa da yumşak mizaclıydı ve iyi bir siyasetçiydi. Bilgiliydi, zekiydi, nerede nasıl davranacağını, nerede durup nerede yürüyeceğini bilirdi.

Şimdi madde ve mânâ alemi bulutlanmış, bulutlar giderek koyulaşmaya başlamış, garip bir şekilde elektrik yüklenmişti. Her an yağmur, dolu, fırtına, hortum çıkabilir, toz ve topraklar havaya savrulabilirdi.

Muâviye (Ra) vefat ederken Yezid’i yanına çağırtmıştı. Ona gelecek günlerinde faydalı olacağına inandığı vasiyetlerde bulundu. Hz Hüseyin’le ilgili olarak da şunları söyledi:

“Ali ile Rasûlullah’ın(Sav) kızı Fatıma’nın oğlu Hüseyin’e dikkat et. O, insanlar içinde bütün insanların en çok sevdiği kişidir. Ona yakınlık göster, yumşak gönüllü ve gönül alıcı davran. Belki böyle yaparsan seninle uyumlu olarak yola devam eder. Eğer karşı tavır alırsa ümidim odur ki babasını katledenler, kardeşini yüzüstü bırakanlar sana iş düşürmezler.”

Muâviye (Ra) hayata gözlerini yumduğunda 60. Hicrî yılın Recep ayının 15. gecesiydi. Mehtap gökyüzünü serin ışıklarla dolduruyordu. Geride Yezid gibi İslâm âlemini derin acıların ve karanlıkların içine sürükleyecek birisini bırakmıştı.

Muâviye’nin Hz Hüseyin hakkında söyledikleri doğruydu. Yaşayan insanların en hayırlısının o olduğunu Muâviye’nin yanında yer alanlar bile biliyor ve kabul ediyordu. Ancak siyasî hırs çok garip bir hırstı, doğruları tersyüz edebiliyor veya gören ve bilen insanları görmemezlikten ve bilmemezlikten gelmeye sevk edebiliyordu.

Muâviye, Yezid’in idareyi elinde tutmasını istiyor, Hz Hüseyin’in halife oluşuna bir başka ifade ile idarenin kendi ailesinden başkasına geçmesine razı olmuyordu. Ancak Yezid’in Hz Hüseyin’e sataşmasını, onunla savaşmasını da istemiyordu. Bunun için Hz Hüseyin’in hilafet talebinin olmamasını temenni ediyor, diğer taraftan da endişe duyduğunu dile getiriyordu.

Durum karşı karşıya gelmeyi gerektirirse Rasûlullah (Sav)torunu ile savaşmak yerine Hz Ali’de olduğu gibi yine haricîlerin devreye girmesini, Hz Ali’yi şehid edip kendisini rahatlattıkları gibi Hz Hüseyin’i şehid ederek Yezid’i rahatlatmalarını arzuluyordu.
Oğlunun Hz Hüseyin katili olmasını ve böyle anılmasını istemediği anlaşılıyordu. O, Rasûlullah (Sav) torunuydu, hayırlı, faziletli ve insanların da sevgisi ve hürmetini kazanmış, gönüllerde yer etmiş biriydi. Ona duyulan sevgi ve hürmet zorlama bir sevgi ve hürmet değildi.

Oğluna bunları hatırlatıyor, Ali ile Fatıma’nın oğlu demek yerine “Ali ile Rasûlullah’ın kızı Fatıma’nın oğlu Hüseyin” ifadesini kullanıyor, onun Rasûlullah (Sav) torunu oluşuna dikkat çekiyordu. Hz Hüseyin’in ölümünün insanların gönlünde nasıl bir iz bırakacağını Yezid’e hissettirmek istiyordu.

Bu sırada Hz Hüseyin hicret yurdu Medine-i Münevvere’de idi.

Dr.Şerafeddin KALAY
Alıntı ile Cevapla