Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm-9
Serevât Dağlarının güneyden kuzeye doğru serpilen bağrı yanık kara dağları, sivri konik tepeleri arasında uzanıp giden vâdîlerden geçerek Mekke’ye geldiler.
Mekke’ye geldiklerinde Hüseyin(r.a) Hz.Abbâs’ın evine indi ve oraya yerleşti. Abdullah İbn Zübeyr(r.a) insanların gözü önünde olmayı, dâima onlarla bulunmayı, göz önünde durmayı seçti, Kâbe’nin yanını, Hicr-i İsmâîl’i kendisine mekân edindi.
Şimdi Meâfirî diye adlandırılan bir bürde giymiş, konuştuğu insanları Ümeyyeoğullarına karşı bilgilendiriyor, onlara karşı dirençlerini artırmaya ve güçlü bir muhâlefet cephesi oluşturmaya çalışıyordu.
Burası İslâm’ın ilk günlerinin hatıralarını taşıyan yerdi. Bu hâtıraların tatlısından çok acısı vardı. Abdullah’ın da Hüseyin’in de görmediği acı, çileli, ibretli hâtıralar. Onlar hicret yurdunda dünyâya gelmişlerdi. Bu hâtıraları duya duya büyümüşlerdi. Çekerken acı olan bu hâtıralar, anlatırken tatlanmıştı. Onlar hak dâvâ, yüce dâvâ uğruna çekilmişti. Dâvânın yüceliği onları tatlandırmıştı…
Çok geçmeden Mekke’ye gelişleri çevreden de duyuldu. Gelen Allah Rasûlü’nün(s.a.v) torunu idi. Uzaktan uzağa fazîletlerini duydukları, ilmine, takvâsına, olgunluğuna, tevâzuuna, cömertlik ve mertliğine hayranlık besledikleri Hüseyin(r.a) gelmişti. Hicret’in ilk çocuğu, Cennetle müjdelenen on sahâbîden bir olan Zübeyr İbn Avvâm ile fazîleti dillere destân Esmâ bint Ebûbekir’in oğlu, Allah Rasûlü’nün yiğit halası Safiyye’nin torunu olan Abdullah İbn Zübeyr(r.a) gelmişti.
Gönüllerin buruk, ümitlerin bulanık olduğu günlerde, gönülleri buruk, kalpleri kırık olarak gelmişlerdi… |