Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm-10
Fetihle sanki o acılar dağılmış, sisli, bulutlu, yağmurlu, karanlık ve kasavetli günlerin arkasından pırıl pırıl bir sabaha vuran güneş ışıkları gibi tarihe yeni bir aydınlık, gönüllere taze bir ferahlık gelmişti.
Hak yolun yolcuları bu aydınlığı ve ferahlığı da hep korumuş, riddet yıllarını da güvenle arkada bırakmışlardı.O günlerden sonra Mekke hep güven duyulan diyar haline gelmişti. Medine, Hicret Yurdu siyasî hadiselerle çalkalanır hale gelince, Yezid’in adamları, dolayısıyla da saltanat hırsı şehrin üzerine çöreklenince Mekke’yi saran Fârân Dağları gönle daha güven verir gibi görünmeye başlamıştı. Üstelik Şam’ın elinin Mekke’ye uzanması o kadar kolay değildi. Uzansa da güçlü uzanamazdı.
Allah Rasûlü’nü(s.a.v) çocuk yaşlarda iken görmüş, onun kucağının sıcaklığını hissettmiş ve bu sıcaklığı ve Rasûlullah sevgisini kalplerine yerleştirmiş olan bu iki azîz sahâbî artık Mekkeli idi.
Çok geçmeden Mekke’ye gelişleri çevreden de duyuldu. Gelen Allah Rasûlü’nün torunu idi. Uzaktan uzağa faziletlerini duydukları, ilmine, takvâsına, olgunluğuna, tevazusuna, cömertlik ve mertliğine hayranlık besledikleri Hüseyin(r.a) gelmişti. Hicret’in ilk çocuğu, Cennetle müjdelenen on sahâbîden bir olan Zübeyr İbn Avvâm ile fazîleti dillere destan Esmâ Bint Ebûbekir’in oğlu, Allah Rasûlü’nün yiğit halası Safiyye’nin torunu olan Abdullah İbn Zübeyr(r.a) gelmişti.
Gönüllerin buruk, ümitlerin bulanık olduğu günlerde, gönülleri buruk, kalpleri kırık olarak gelmişlerdi… |