Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm-15
Verilen vazîfeyi üstlenen Müslim, hazırlıklarını yaparak yola çıktı. Önce Medîne’ye yöneldi, sonra da Irak’a…
Medîne’de Mescid-i Nebî’de namaz kılmış, âilesi ile vedâlaşmıştı. Şimdi sahrâlarda yol alıyordu. Ucsuz bucaksız görünen, her tarafı birbirini andıran, göndüz sıcaklarla kavrulan, geceleri pırıldıyan yıldızlar altında serinleyen, serinlerken bağrına işleyen sıcaklığı dışarı veren sahralarda ilerliyordu.
Yanına Medîne’den iki yol rehberi almıştı. Rehberlerden biri sahrâlarda ilerlerken susuzluktan öldü. Yol olmayan, iz olmayan, göz alabildiğine uzanıp giden kumların, kum dolu tepeciklerinin üzerinde ilerlerken yollarını kaybetmişlerdi.
Ortalığı kavuran güneş altında ığıldayan sahrâ, sanki mechûle doğru uzanıyor, üzerinde ilerlemeye çalışan insanların varlığını yadırgıyordu. Ufuklar ufukları kovalıyor, ümitler ümitsizlikle yarışıyordu. Atılan adımlar doğru istikâmete doğru muydu, her adım onları hedefe yaklaştırıyor muydu, uzaklaştırıyor muydu bilemiyorlardı.
Şevki kırık adımlar, kumlar üzerinde esecek rüzgârlarla buluşuncaya kadar devam edebilen ayak izlerini bırakarak ilerlemeye devam etti. Bağrı asırlardır yanık uçsuz bucaksız sahrâ onlara; “Nereye gidiyorsunuz?” der gibiydi.
İkinci yol rehberleri de öldü. Müslim’in içine kasavet çökmüştü. Gittiği yolun ucu da kaybettikleri gibi mechûl ve karanlık görünüyordu. Konakladı. Tedirginliğini bildiren bir mektûbu Hz. Hüseyin’e ulaştırdı. Onunla istişâre etmeye ihtiyâcı vardı... |