Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm-21
Yezid’in mektûbunu Ubeydullah’a getiren Müslim İbn Amr el-Bâhilî de yanındaydı. Kendini tutamadı ve; “Geri çekilin! Bu Emîr Udeydullah İbn Ziyâd!” diye bağırdı.
Söylediği kelimeler bağra saplanan hançer gibi yüreklere acı vermişti. Ümitler, sevinçler bir anda sönmüş, gözlerin sevinçli bakışları donuklaşmış, gelenin simasını görme ümidi ile adım atan ayaklar durmuş, yüreklere “şimdi ne olacak?” sorusunun ağırlığı, karanlığı, bilinmezliği çökmüştü. Sevinç dalgalarının ve ümitlerin kabardığı gönüller şimdi hüzün ve kederle çöküyor, hayâl kırıklıkları yaşıyordu…
Ubeydullah, böylece Kûfe’den gelen haberlerin doğruluğunu anlamıştı. Belki de buna sevinmişti. Çünkü bu durum, onu aranılan ve ihtiyâç duyulan bir vâlî haline getirmişti. Çevresinde yaşananlara fazla tepki vermedi. İlerlemeye devam etti. Kûfe emirlik kasrına vardı. Yüzü hala başındaki siyah sarığın ucuyla kapalıydı. Nu’mân İbn Beşîr onu Hz. Hüseyin zannetti. Hüseyin gelmiş, kasrı teslîm almak istiyordu. Nu’mân, için için buna sevinmişti. Ancak o devletin bir vâlîsiydi. Ahid vermişti. Kasrın kapısını kapattı. “-Emânetimi sana teslîm edemem!” dedi.
Ubeydullah; “-Kapıyı aç! Yoksa açtırırım!” diye seslendi. Nu’mân(ra) bu üslubu yadırgamıştı. Üslûb, H.z Hüyesin’e yakışan bir üslûb değildi. İçinde tuhaf hisler döndü dolaştı. Durum ne olursa olsun Hüseyin(r.a) ile karşı karşıya gelmek, ona düşmanca davranmak istemiyordu. O, Allah Rasûlü’nün torunu, kendi güzel, ahlâkı güzel, her hâliyle hürmeti hak eden ve insanların kalbinde taht kurmuş biriydi. Şimdi onunla arasında sadece kapı vardı. Kapıyı onun yüzüne kapalı tutamadı, açtı.
Kapıyı açar açmaz tehdît dolu üslûbun sâhibi ile karşı karşıya gelmişti. Keşki karşısındaki Hüseyin olsaydı. O an, yadırgadığı acı sözlerin, Hz. Hüseyin’e ait olmasını ne kadar arzu ettiğini Rabbi bilirdi. O olaydı, kendisine kızaydı, kasrı elinden alaydı, keşki o olaydı... |