Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm-22
Karşısında bütün küstahlığı ile Ziyâd İbn Ebîhi’nin oğlu, zulmü ve desîseleriyle tanınan Ubeydullah duruyordu. Nu’mân sanki donmuş gibiydi. Güvendiği bir yer olmasa Ubeydullah kendisine böyle hitâb edemez, böyle küstahça tavır alamazdı. Hareketsiz bir şekilde bakakalmıştı. Zihninde canlandırdığı Hüseyin(ra) buhar buhar olmuş uçmuş, sanki dağılan hayâl sislerinin içinden bu küstah çıkmıştı…
Ubeydullah onun nasıl bir şaşkınlık yaşadığının farkındaydı. Açılan kapıdan emîrlik kasrına girdi. Kendi evinde, kendi köşkünde, kendi vilâyet konağında hareket eder gibiydi. Faaliyete geçmişti bile. Münadî’ye seslendi. Münâdî(17) de insanlara: “İnne’s-Salâte câmiah!” “İnne’s-Salâte câmiah!” (Namaz toplayıcıdır! Namaz toplayıcıdır!)
Namaz vaktinin dışında insanlar câmiye toplanmak isteniyorsa bu nidâ ile toplanırdı. Güneş ve ay tutulmalarında da bu ses yükselirdi. Şimdi câmiye davet vardı. Güneş veya ay tutulmamıştı. Mutlaka önemli bir şey olmalıydı. İnsanlar Kûfe Mescidi'nin yolunu tuttu. Çok geçmedi câmi doldu, taştı.
İnsanlar toplanınca Ubeydullah minbere çıktı. Önce Allah’a hamd ü senâ etti. Sonra halka seslendi:
“-Mü’minlerin Emîri, beni sizlere vâlî tâyin etti. İşlerinizi ben yürütecek, hudûd boylarınızı ben koruyacak, ganîmetleri ben dağıtacak, kamu harcamalarını ben yapacağım. Bana mazlûma insâfı, mahrûm ve çaresiz durumda kalana yardımı, dinleyen ve itâat edene ihsânı, şüphe ve tereddüt içindekilere, âsîlere de şiddeti emretti. Bilesiniz ki aranızda oturacak, onun sizin hakkınıdaki emirlerini yerine getirecek, ahdini uygulayacağım!”
Minberden indi. Halkı yakından tanımak, durumlarını ve ihtiyaçlarını bilmekle vazîfeli olan arîflere(18) sahtekârlık yapanları, şüphe ve tereddüt taşıyanları, muhâlifleri ve ayrılığa sebep olanları kaydetmelerini emretti.
Bu, günümüzde kullanılan ifadeyle tam bir fişleme emriydi. Hangi arîf, bu vazifeyi yerine getirmekten kaçarsa veya bilgi saklarsa asılacağını veya sürgün edileceğini, dîvândan kaydının silineceğini, arîflik vazîfesinin düşeceğini eklemeyi de unutmadı.
Ubeydullah İbn Ziyâd, ilk adımlarını atmıştı, sonra da yol yorgunluğunu attı. Kasrı kendine göre yeniden şekillendirdi. Adamlarını lüzûm gördüğü yerlere yerleştirdi. Tedbirlerini aldı... (17) Münadî: İlân edilmesi gereken emirleri, haberleri yüksek sesle duyurmakla vazîfeli kimseler. Tellâl.
(18) Arîf: Halkın durumunu takip etme vazifeli olan devlet görevlileri idi. Arîfler, halk ile devlet idârecisi arasında köprü görevi görürler, ihtiyaç duyulan bilgileri aktarırlar, istişare için daima hazırlıklı olurlardı. Osmanlı'da benzerî vazîfeyi yerine getirenlere “kethüdâ” denirdi. |