Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Şubat 2014, 13:16   Mesaj No:29

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:39
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:174
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434

Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm-30

Adamlarıyla birlikte gün de bitmiş, güneş mechûl yarınlar için yeniden ufkun arkasında kaybolmuştu.
Müslim, buruk duygular içinde kalan adamlarına kırık kalbiyle akşam namazını kendi kıldırdı. Namazın peşinden yanında kalanlarla birlikte Kinde kapılarına yöneldi. Kapılardan çıktığında yanında on kişi kalmıştı. Erime devam ediyordu.
Müslim, artık hiç kimseye hiçbir şey söyleyecek durumda değildi. Sessizliğini, kalbinde volkana dönen hüznünü, öfkesini, kırgınlığını içinde gömülü tutuyor, çâresizliğin bataklığına doğru her an biraz daha çöküyordu. Çöken karanlık acaba bütünüyle onun kalbine mi çöküyordu!?
Gece serinlik getirirdi, sükûnet getirirdi, rahat getirirdi. Bu nasıl serinlik, nasıl sükûnet, nasıl bir rahattı. Bu gece siyah perdelerini indiriken acaba Müslim’den daha acı bir şekilde bir başka insanların üzerine de indirmiş miydi? Onun yüreğinde yanan ocak, şu anda acaba kaç kişinin yüreğinde yanıyordu? Rabbim bu gece nasıl sabah olacaktı? Nasıl bir güne açılacaktı? Yeni günün güneşi nelerin üzerine doğacaktı?..
Son on kişi de gecenin karanlığından istifâde ile arkasından sessizce ayrılmış, Müslim yabancısı olduğu bir şehirde yapayalnız kalmıştı. Artık yanında ne yol soracak biri vardı, ne de teselli veya ümit verecek bir sesin sâhibi.
Yanında bir kişi bile olsa onun varlığının kendisine sıcaklık vereceğini hissediyordu. Ona şimdi ne yapalım? diye sorabilirdi. Nasıl cevap verirse versin, önemli değildi. Yanında sesini duyan, cevap veren birinin bile olmasının ne kadar kıymetli olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu.
Gidiyordu, nereye gittiğini bilmiyordu. Evi yoktu, sığınacak yeri de yoktu. “-Bize gidelim, ben seni saklarım,” diyen hiç yoktu. Gidiyordu, mechûle doğru. Zihnindeki düşünceler de hep mechûle uzanıyordu…
Hedefsiz ilerliyordu, karanlık giderek daha koyulaşıyordu. Sanki onu eteklerinin altına saklar gibi semâdan yere sarkıyor, giderek görüş mesâfesini daraltıyordu. Bineğini kendi hâline bırakmıştı. O da sâhibinin hedefsiz ilerlediğini bilir gibiydi.
O da rast gele ilerliyordu...
Alıntı ile Cevapla