Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Şubat 2014, 13:17   Mesaj No:30

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:39
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:174
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434

Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm-31

Bir kapının önüne geldi. Bineğinden indi, kapıyı çaldı. Evden bir kadın çıktı. Müslim kadına; “-Bana su verir misin?” dedi. Kadın, bu garip, ümitleri yıkılmış, kalbine çöken karanlık gecenin karanlığından daha koyu, sesinde bile hüzün titreyişleri olan yabancıya su getirdi.
Müslim, kendisine sunulan suyu içti. Boşalan kâseyi sessizce kadına uzattı. Ona ne diyeceğini bilemedi. Zihni başka şeylerle doluydu. Hem çok doluydu hem de çok boş… Bu nasıl olurdu? Olmuştu işte.

İçtiği su susuzluk duygusunu gidermişti. Ancak içinin yangınına fayda etmemiş, sızlayan gönül yaralarının sızlayışlarına dermân olamamıştı. Karanlık yolunu aydınlatamamış, onu sürüklendiği uçurumun kenarından çekip alamamıştı. Yaralı kalbi sızlamaya, hattâ kanamaya devam ediyordu. Keşke yarası hançer yarası olsaydı. Öyle olsaydı bu kadar acı vermez, bu kadar kendini dermansız hissetmezdi. Sarardı, kan kaybını önlerdi, tedavisi için çırpınırdı. Tedavi edecek tabib arardı. Şimdi hiçbirini yapamıyordu. Ne yapacağını da bilmiyordu.

Hıyânetin kalbine düşürdüğü ateş, vefasızlığın iç dünyâsında meydana getirdiği tarif edilemez boşluk, bakışlarını bulanıklaştırmış, nice zorluklara göğüs geren, nice mücadeleye, nice yorgunluk ve uykusuzluğa dayanan bedenini güçsüzleştirmişti. Hiç bu kadar gariplik, yalnızlık, çâresizlik çekmemiş, bu kadar ne yapacağını, nereye gideceğini bilmez bir duruma düşmemişti.

Su içtiği kâseyi kadına uzatırken bile; “-Bundan sonrası..?” der gibiydi. Şimdi ne olacaktı? Nereye gidecekti, niçin gidecekti? Önünde dibi görülmez bir uçurum, bütün düşüncelerin ve ümitlerin üzerine çökmüş bir karanlık vardı.

Ne var ki kadın bu tereddütlü ellerin ne demek istediğini anlamadan kaseyi aldı, evine döndü. Kapısının önündeki insanın iç dünyasındaki yangını hissedemedi. Kapanan kapı çaresiz yolcuyu kendi dertleri ile dışarıda bırakmıştı. O üzerine düşeni yapmıştı. Suya muhtâç bir insana su vermişti.

Müslim, kapının önünde öylece kalakaldı. Bir insan için gidecek yerinin olmasının, belli bir hedefinin bulunmasının ne kadar büyük bir nimet olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyordu. Dağları, ovaları, sahraları, vahaları, ormanları, bağları, bahçeleri, rüzgârların her mevsim serin estiği yaylaları, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan akan nehirleri, vâdîleri, dere ve nehir boyları, denizleri ve gölleri ile yeryüzü ne kadar genişti. Onun için ise ne kadar , hem de ne kadar dardı.

Yerinden kıpırdamasa da boşluk denizinde yüzüyor, fırtınalar içinde çalkalanıyordu. Kapı açıldı, kadın yine dışarı çıktı. Garip yolcu oradaydı. Kadın şaşırdı. Biraz önce suya muhtâc, yorgun ve tâkatsiz bir insana yardım ettiği için sevinmiş, içinde saâdet pırıltıları hissetmiş, bu duyguyla evine girmişti. Şimdi o güzel duyguların kızgınlık almıştı.

İçinde öfkenin varlığı hissedilen bir sesle kapısındaki yolcuya; “-Sen suyunu içmedin mi?” diye sordu. Sorulan elbette ki suyun içilip içilmediği değildi. Müslim, soruyla ne kastedildiğini biliyordu. Yine de soruya bilinen ve beklenen cevabı verdi: “-Evet içtim!”
Onun sönük çıkan sesinde ise şevk kırıklığı, ümit kaybı, çâresizlik vardı. Şimdi kadından gelecek sözleri bekliyordu. Sözlerin tatlı sözler olmayacağı belliydi. Ne kadar acı olursa olsun yaşadıklarından daha acı olamazdı.

Kadın bu garip yabancıya ölçülü davranmayı tercîh etti. O kötü birine benzemiyordu. Durgundu, sessizdi, sudan başka bir şey istememişti. Derdi neydi bilemiyordu. Bildiği bir şey varsa, o da yabancı birinin kapısının önünde oturmasının doğru olmadığıydı.

“–Hadi âilenin yanına git. Allah sıhhat ve âfiyet versin. Kapımın önünde oturman doğru değil,” dedi. “Buna hakkın yok! Bundan sonra sana iyi davranamam.” Kadın hem haklıydı, hem de olgun davranmaya özen göstermişti. Kadın haklıydı da Müslim haksız mıydı? İç içe sorular, üst üste düğümler, dibi bulunmaz kuyular içinde kıvranan oydu…
Alıntı ile Cevapla