Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm-34
Müslim’in sığındığı ev, Eş’as İbn Kays’ın eviydi. Sabah olunca Tav‘a’nın sıkı sıkı tembihte bulunduğu ve kendisinden ahid aldığı oğlu, Eş’as’ın torunu Abdurrahman’ın yanına vardı. Ona, Müslim İbn Akîl’in kendi evlerinde olduğu haberini verdi. Sırrı saklayamamış, sözünde duramamıştı. Bilâl nasıl haberle şok yaşamışsa aynı şoku ve şaşkınlığı Abdurrahman da yaşıyordu. Ancak sır, sır olmaktan çıkmıştı.
Abdurrahman, babası Muhammed İbn Eş’as’ın yanına geldi. Eğilerek kulağına kendisine ulaşan bilgiyi fısıldadı. Muhammed bu sırada bulunabileceği en tehlikeli yerde, Vâlî İbn Ziyâd’ın yanındaydı. Ubeydullah fısıldaşmayı ve fısıldanan sözleri duyunca Muhammed’in yüzünün aldığı şekli kaçırmamıştı. Muhammed’e;
“-Sana gizlice söylediği neydi?” diye sordu. Eş’as’ın oğlu Muhammed de kendisine ulaşan bilgiyi aktardı. Vâlî memnûndu. Avın izi bulunmuş, arama çemberi daralmış, şimdi noktaya dönüşmüştü. Ubeydullah elindeki ağaç dalı ile Muhammed’in böğrüne dokundu. “–Kalk ve hemen onu bana getir!” dedi. Sesi emredici, biraz da evinde bulunması sebebiyle suçlayıcıydı. “Önünde başka şık yok” der gibiydi.Onunla birlikte zâbitlerin Âmiri olan Ömer İbn Hureyyis el-Mahzûmî’yi de gönderdi. Yanlarında 70-80 kadar da asker vardı.Ev bütünüyle kuşatılıncaya kadar Müslim, evin çevresindeki hareketliliği hissetmedi. Belki de üzerinde herşeyin bitmişliğinin tesîri vardı. Kuşatma tamamlanıp tedbîrler alınınca kapıya yüklendiler ve içeri daldılar.
Müslim, gürültüyü duyduğu an ayağa fırladı, zor takîb edilir bir hızla kılıcını sıyırdı; ilk önüne gelenlere yüklendi. Hareketleri çok hızlı, kılıç kulllanışı son derece mâhirâne idi. Daha ilk sâniyelerde odaya dalanları yeniden evin dışına atmayı başarmıştı. Ancak onları geri püskürtmekle iş bitmemişti. Daha dikkatli olarak yeniden saldırıya geçtiler. Her şeyi göze alan Müslim yılmıyor, vazgeçmiyor, teslîm olmuyordu. Kılıcı yıldırım hızıyla hareket ediyor, her hamleyi önlüyor, kendine yol bulmak isteyenlere geçit vermiyordu. İçeri dalanları geriletiyor ve evin dışına atmaya muvaffâk oluyordu. Bu hal üç kere tekrar etti. Her saldırı tazeleyişlerinde Müslim onları gerilemeye icbar ediyor, odanın dışına atıyordu.
Bu arada nereden geldiği belli olmayan bir darbe ile hem üst hem de alt dudağı yarılmış kan akıyor, akan kanlar yakasını kızıla boyuyordu. Nereye kadar bu insan sürüsünü durduracaktı, bilemiyordu. Şu andaki yalnızlık duygusu her zamankinden daha derindi. Demek ki yalnızlıktan daha derin yalnızlık, kimsesizlikten daha derin kimsesizlik vardı… Şu anda düşünebildiği bu çakallara yem olmamaktı. Hem kendisi hem de yüreği yaralı bir aslan gibiydi. Öfkesi daha büyük, gözü her zamankinden daha kara, dikkati hiçbir hamleyi kaçırmayacak kadar uyanık, bütün vücûdu yeni saldırılar için hazırdı.
Dar alandaki saldırılar çâresiz kalınca karşısındakiler üslûb değiştirdiler. Şimdi geri çekilmiş üzerine taş yağıyorlar, onu odadan dışarı çıkmaya zorluyorlardı. Odada çevresini saramamışlar, onu çember içine alamamışlardı. Karşılık vermekte zorlandıkları çok tehlikeli hamleler yapıyor, onları geri çekilmek zorunda bırakıyordu. Tek bir insan hepsine karşı koyuyor, dünyâyı onlara dar ediyor, yılmıyor, yorulmuyordu… |