Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 Arkadaşları:32 Cinsiyet:Bay Memleket:İst Yaş:39 Mesaj:
3.185 Konular:
1383 Beğenildi:174 Beğendi:17 Takdirleri:216 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434 Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm-42
Kûfe’ye Son Mektûb ve Elçi Kays
Hz.Hüseyin ve kâfilesi “Zi’r-Rumme denilen vâdîye, bu vâdîde yer alan el-Hâcir denilen mevkîe ulaşmışlardı. Hüseyin(r.a), yanında bulunanlardan Kays İbn Müshir es-Saydâvî’yi bir mektûbla Kûfe ehline gönderdi. Gönderdiği mektûbda şunlara yazıyordu:
بســـم الله الحمن الرحــــيم"
: من الحسين بن على إلى إخوانـه من المؤمنـين و المسلمـين
سلامٌ عليكم. فإنى أحمد إليكم الله الذى لا إلـه إلا هو. أما بعد
فإن كتاب مسلم بن عقيل جاءنى يخبرنى فيه بحسن رأيكم و اجتماع ملئِكم على نصرنا و الطلب بحقنا. فنسأل الله أن يحسن لنا الصنيع و أن يثيبكم على ذلك أعظم الأجر
و قد شخصت إليكم من مكّـة يوم الثلاثاء لثمانٍ مضين من ذى الحجـة يوم الترويـة. فإذا قدم عليكم رسولى فاكتموا أمركم و جدّوا. فإنى قادمٌ عليكم فى أيـامى هذه إن شاء الله تعالى.
."و السلام عليكم و رحمة الله و بركاتـه
“Bismillahirrahmanirrahîm
Hüseyin İbn Alî'den mü’min ve müslümân kardeşlerine,
Allah’ın selâmı üzerinize olsun. Sizler sebebiyle kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a hamd ederim. Sonra;
Müslim İbn Akîl’in mektûbu bana ulaştı. Mektûbda kanâat güzelliğinizi, ileri gelenlerinizin bize destek, yardım ve hakkımızı taleb için bir araya geldiklerini haber veriyor. Rabbimizden bizlere güzel ameller nasîb etmesini, bu tavrınız sebebiyle sizleri de ecirlerin en büyüğü ile mükâfaatlandırmasını dilerim.
Salı günü, Zilhicce ayının sekizinde, Terviye Günü Mekke’den size doğru yola çıktım. Gönderdiğim elçi size ulaşınca durumunuzu ve çalışmalarınızı gizli tutun. Gayretlerinizi hızlandırın ve hazırlanın. İnşâAllah bu günlerde yanınıza ulaşacağım.
Vesselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh.”
Müslim’in gönderdiği mektûb, şehâdetinden 27 gün önce Hz Hüseyin’e ulaşmıştı. Kays ile gönderilen bu mektûb yazıldığında ise o hayâtta yoktu.
Kays, Hz. Hüseyin’in mektûbunu alarak Kûfe’nin yolunu tuttu. Kâdisiye’ye ulaştığında İbn Ziyâd’a bağlı komutanlardan Husayn İbn Nümeyr[1] tarafından ele geçirildi. Husayn, askerler tarafından yakalan Kays’ı artık hem Basrâ hem de Kûfe’nin valisi olan Ubeydullah İbn Ziyâd’a gönderdi. Bir zâlim bir başka zâlime yaranmak için önüne çıkan fırsatı, eline geçen her imkânı değerlendiriyordu. O da bir başka zâlime…
Şimdi yeni bir zulüm çarkı dönmeye başlamıştı. İşleyen zulüm çarkı basit bir çark da değildi. Zulüm çeşidi olduğu gibi bir insanın hakîkî madenini ve maden değerini ortaya çıkaran, asıl duygularını açığa vuran davranışlardı. İbn Ziyâd, Kays’a; “-Kasrın tepesine çık!” dedi. “Orada Alî İbn Ebî Tâlib yalancı oğlu yalancıdır, oğlu Hüseyin de öyledir, diye bağır!” dedi. Kays, önceden Müslim’in de çıkarıldığı yere, kasrın tepesine çıkarıldı. O da Müslim gibi kalpleri başka, kendileri ve davranışları başka millete şimdi yüksekten bakıyordu.
İnsanlar yeni bir utanç sahnesi seyretmek üzere toplanmışlardı. İbn Ziyâd ve adamları güçlü olmanın tadını çıkarıyor, aşağıdan kasrın tepesine bakarak Kays’ın Hz.Alî’ye ve Hz. Hüseyin’e dil uzatan sözlerini bekliyorlardı.
Can tatlıydı, Kays’ın önünde başka çıkar yol yoktu. Elbette beklediklerini yapacaktı. Kays, kendisinden istenenleri söylerse sanki hakîkat de böyle olacaktı; İbn Ziyâd ve adamları haklı bir davânın yolcuları sayılacaklardı. Herkes heyecânla söyleneceklerin, olacakların şâhidi olmak istiyordu. Seyredenler arasında kimlerin kalbi acıyla sızlıyor, kimlerin gönlü buruklukla bekliyordu,kimler “-oh olsun!” diyordu, bilemiyoruz. Bu saniyeler içinde belki de en sâkîn olan Kays’tı. Ne diyeceğini bir o biliyordu, bir de Allah. Her şeyi her yönüyle bilen ve hesâb günü gelince hükmü verecek olan…
Kays, önce hamd ü senâda bulundu, sonra bütün gücüyle haykırdı:
“-Ey İnsanlar! Hüseyin İbn Alî şu anda yaşayan insanların en hayırlısıdır. O, Rasûlullah’ın kızı Fâtıma’nın oğludur. Ben, onun size gönderdiği elçiyim. Ondan ayrıldığımda Zî’r-Rumme vâdîsinde el-Hâcir denilen yere ulaşmıştı. Onun davetine icâbet edin, ona itâat edin, onun sözünü dinleyin!” Şimdi içi rahattı. Mektûbu ulaştıramasa bile Rabbi ona mesajı ulaştırma imkânı sunmuştu. Görevi bitmişti, içi rahatlamıştı. Ancak yapmak istedikleri henüz bitmemişti. Yine haykırarak Abdullah İbn Ziyâd’a ve babasına lânet etti. Hz.Alî için de Hz.Hüseyin için de mağfiret diledi.
Bütün bunlar İbn Ziyâd’ı çıldırtmıştı. Yanında olsa ağzını kapatır ya da onu köşkten aşağı atardı. Hiçbiri olmadan Kays beklenmeyeni, herkese ibret olması gerekeni yapmıştı. Öfkeyle Kays’ın aşağı atılmasını emretti. Aşağı itilen Kays, zemine doğru uçuyordu. İçi rahattı. Ulaştıracağını ulaştırmış, söyleyeceğini söylemişti. Kendisini zâlimin insâfına bırakmamış, küçük düşürmemiş, aksine zâlimlerini küçültmüştü. Artık dünyâyı terk zamanıydı…Zemine hızla çarptı. Neredeyse kırılmadık kemiği kalmamıştı. Henüz ölmemişti. Bir kılıç darbesi acılarına son verdi…
Kılıcı kullanan, yanındakilere; “-Acı çeksin istemedim,” dedi. Yüreklere derin bir burukluk çöktü. İbn Ziyâd, zafer tadı tadamamıştı. Kays’ın tavrı ve sözleri bütün heves ve arzularına gem vurmuştu. Şimdi cansız bedeni yerde yatıyordu. Ancak kazanan o olmuştu. Seyreden gözler, içindeki duyguları dışarı vuramayan yürekler, onu takdîr eden duygularla atar olmuştu...
*
[1] Husayn İbn Nümeyr: Ubeydullâh İbn Ziyâd’a bağlı, sertlik ve şiddetiyle tanınan bir komutandır. Mekke’de Mescîd-i Harâm’a sığınan ve oradan müdâfaaya devam eden Abdullah İbn Zübeyr ve adamlarını kuşatarak Mescîd-i Harâm’ı mancınıkla taş yağmuruna tutan da odur. Hicrî 67 (Miladî 686) yılında Musul yakınlarında İbrâhîm İbn Eşter’le yapılan savaşta ölmüştür. (El-A’lâm 2/ 262) |