Cevap: İstanbul ilitam Arapça-2 metin tercümeleri 2.ÜNİTE ألأقزام السبعة YEDİ CÜCELER
كانت ثَلجٌ قد أَوَتْ إلى سريرها مُبَكِّرةً. لكنها لم تستطع النومَ ليلةَذاك. Karbeyaz erkenden yatağına sığınmıştı. Fakat bu gece uyumayı başaramadı.
لِأنها كانت سَتبْدأُ العملَ في دار الحضانة صبيحة تلك الليلةِ. Çünkü o gecenin hemen sabahında kreşte çalışmaya başlayacaktı.
كانت تتقلب في السرير تحاول أن تنام و تبذل كلَّ جهدِها لكنّ السَّهَرَ يغلب عليها و لا يتركها تنام. Yatakta bir o yana bir bu yana dönüyor, bütün gücünü harcayarak uyumaya çalışıyor, fakat uykusuzluk kendisine galip gelip geliyor, uyumasına izin vermiyordu.
ثَلْجٌ كانت تُحبُّ الأطفال و تحب أن تلعب معهم كأنها واحدة منهم. Karbeyaz çocukları sever, sanki içlerinden biriymiş gibi kendileriyle oynamaktan hoşlanırdı.
والأطفال كانوا يحبونها في الوهلة الأولى و إن كانوا لا يعرفونها قبلُ. Daha önce kendisini tanımadıkları halde çocuklar da onu daha ilk karşılaşmada severlerdi.
والآنَ ثَلْجٌ كانت قد حصلت على الشهادة لتعليم الأطفال بعد أن أنهتِ الدراسةَ و صارت معلمةً. Karbeyaz öğrenimini tamamladıktan sonra şimdi anaokulu öğretmenliği diploması almış ve öğretmen olmuştu.
لذلك كانت تَشعُر بالهيَجان و تضطجع تحت اللحاف مُؤَرّقَةً. O nedenle heyecan hissediyor, yorganın altında uykusuz yatıyordu.
بعد أن قضت ثلج ليلها ساهرةً سمعت صوت المؤذن و قامت لتصلي. و انتظرت حتى انْبَلَجَ الفجرُ Karbeyaz gecesini uykusuz geçirdikten sonra müezzinin sesini işitti, namaz kılmak için kalktı. Şafak sökene kadar bekledi.
و كانت تمشي في الغرفة و تقف و تجلس و تقوم. أخيرا حان الوقت و تأهبت للخروج... Odada kâh yürüyor, kâh duruyor, kâh oturuyor, kâh kalkıyordu. Sonunda vakit geldi. Çıkmak için harekete geçti.
فكانت قد فكرت خلال الطريق فيما كانت تحكي للأطفال فلم يخطر ببالها أيُّ حكايةٍ كأنها لم تقرأ و لم تسمع قصةً ولا أسطورةً من قبلُ. Yoldayken çocuklara ne anlatacağı konusunda düşünmüş, aklına herhangi bir öykü gelmemişti. Sanki daha önce ne bir öykü ne de bir masal okumuştu.
انتهى الطريق أمام دار الحضانة. نزلت المعلمة الشابة من الحافلة و اتخذت سَمْتَها نحو باب حديقة الحضانة المحاطة بالجدار. Kreşin önünde yol sona erdi. Genç öğretmen otobüsten indi, duvarla çevrili kreş bahçesinin kapısına doğru yöneldi.
وكانت ترتفع أصوات الأطفال كلما تقاربت منها. فوقفت أمام البوابة و رنَّتْ الجرس. Yaklaştıkça çocukları sesleri yükseliyordu. Kapının önünde durdu ve zili çaldı.
بعد أن وقفت قليلا فتح البوابة رجلٌ مُسنٌّ شديد بياضِ اللحية مبتسم الوجه. Biraz durduktan sonra kapıyı güler yüzlü ve bembeyaz sakallı ihtiyar bir adam açtı.
سلمت عليه المعلمة الشابة و عرفته بنفسها و أخبرته بأنها هي المعلمة الجديدة. رحبها البواب الكبير السنِّ و دلَّها على الصف. Genç öğretmen ona selam verdi, kendini tanıttı ve kendisinin yeni öğretmen olduğunu belirtti. Yaşı ileri kapıcı ona hoş geldin dedi, kendisine sınıfı gösterdi.
دخلت المُعَلِّمةُ ثَلجٌ الصفَّ مشرقة الوجه. سلمت على الأطفال تكلمت معهم و أَبْهَجَتْهم و ربَّتَتْ على خدودهم. Öğretmen Karbeyaz parlak bir çehreyle sınıfa girdi. Çocuklara selam verdi. Kendileriyle konuştu, onları neşelendirdi, yanaklarını okşadı.
صار الاطفال مَرِحين مسرورين بمعلمتهم. فما إن لاحظت ثلج أنَّ في الصف سبعةَ أطفال حتى تذكرت أقصوصةَ الأقزام السبعة. فبدأت رواية تلك القصة لهم: Çocuklar öğretmenleri dolayısıyla neşe ve sevinçle dolmuşlardı. Karbeyaz sınıfta yedi çocuğun bulunduğunu fark eder etmez “Yedi Cüceler” masalını hatırladı ve o hikayeyi kendilerine anlatmaya başladı:
كان يا ما كان في قديم الزمان Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde
بين الجبال الشامخة المغطَّاة القمم بالثلوج و الأكتافِ بالأعشاب والأشجار كان هناك غابة منعزلة عن الأنظار. Doruğu karlarla, yamaçları otlar ve ağaçlarla kaplı dağlar arasında gözlerden ırak bir orman vardı.
و في غياهيب الغابة تحت الأشجار الطويلة الأغصان و الجذوع الكثيرة الأوراق كان أناس صغار قصيرو القامة سريعو الحركات طويلو العمر خفيفو الأوزان. Ormanın derinliklerinde uzun dallı ağaçların, gür yapraklı kütüklerin altında kısa boylu, çevik hareketli, uzun ömürlü ve hafif kilolu küçük insanlar vardı.
وكانوا سبعة مختلفة الطبائع. Değişik karakterli yedi kişiydiler.
كان أحدهم كثير الأكل و الآخر كان شديد الغضب. İçlerinden biri obur, diğeri çok öfkeliydi.
والثالث منهم يعمل كثيرا بينما الرابع ينام طويلا. İçlerinden üçüncüsü çok çalışırdı, oysa dördüncüsü fazlaca uyurdu.
والخامس كان يحب المزاح و السادس فيهم يتظاهر بالعلم بينما السابع كثير المرح... Beşincisi şakayı sever, altıncısı bilgili görünür, yedincisi ise çok kibirliydi.
لم تُنْهِ المعلمة ثلج رواية القصة إلا و صار الأطفال نياماً مطأطِئي الرؤوس Karbeyaz Öğretmen masalı anlatmayı henüz bitirmeden çocuklar başlarını eğerek uyumaya başladılar. |