Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05 Mart 2014, 14:12   Mesaj No:5

umut628

Medineweb Aktif Üyesi
umut628 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:umut628 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 24048
Üyelik T.: 01 Ocak 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 242
Konular: 66
Beğenildi:64
Beğendi:0
Takdirleri:110
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Hadis tarihi ve usulu 1/10 özet ve soru cevap

HADİS TARİHİ VE USULÜ 5 ünite özet
YAKIN DÖNEM HADİS ÇALIŞMALARI 5.Ünite


*İslâm dünyasında 18. yüzyılın bir kısmı ile 19. yüzyılda hadis alanındakiçalışmalarıyla öne çıkan bölge, Hint Alt Kıtası diye isimlendirilen bölgedir.Yani günümüzde Müslümanların yaşadığı Hindistan’ın bazı bölgeleri ile Pakistan’ın oluşturduğu coğrafyadır.

*Hadis ve sünneti kabul etmek istemeyen düşünce ve şahıslara ilk defa hicrî ilk iki asırda rastlanmıştı. On dokuzuncu yüzyılın başlarına kadarİslâm dünyasında hadis muhalifi görüşlere pek fazla rastlanmaz. Bu dönemdeyeniden ortaya çıkan sünnete muhalefet ve karşı çıkış, hadisle ilgilenen Müslümanlarda ve özellikle âlimlerde belli bir hareketliliğin meydanagelmesine yol açmıştır.Bilhassa yazma eserlerintenkitli neşirleri yapılmış, böylece dîne dayalı kültür mirasımız çağıninsanının dikkatine yeni bir çehre ile tekrar sunulmuştur.


OSMANLI DÖNEMİNDE HADİS İLMİ

*Osmanlı Devleti’nin siyasî varlığını kazanmaya çalıştığı sıralarda Mısır ve Suriye’de hadis biliminin büyük simaları eserlerini veriyorlardı. Hicrîsekizinci, miladî on dördüncü asrın büyük âlimleri Birzâlî (ö. 739/1338),Mizzî (ö. 742/1341) ve öğrencisiZehebî (ö. 748/1347) vefat ettiğinde,Osmanlı’nın kuruluşundan yaklaşık yarım yüzyıl geçmişti. Zehebî’den birasır kadar sonra büyük hadisçi İbn Hacer el-Askalânî (ö. 852/1448)döneminde, Osmanlı eğitim sisteminde de dârulhadîsdenilen hadis medresesi kurulmuş bulunuyordu.


*İlk Osmanlı dârul hadîsinin I. Murad devrinde İznik’te ÇandarlıHayreddin Paşa (ö. 789/1387) tarafından yaptırıldığı kabul edilir. Bu asrın en önde gelen ismi İbn Melek diye tanınan İzzeddin Abdüllatif’tir(ö.797/1394). Tire’de müderrislik yapan İbn Melek Osmanlı medreselerinde ençok okunan hadis kitaplarından olanSâgânî’nin Meşâriku’l-envâr’ı üzerine Mebâriku’l-ezhâr isimli şerhini yazmıştır.


*Osmanlı dârulhadîslerinin en önemlilerinden birisi, II. Murad’ın 1435’deyaptırdığı Edirne Dârulhadîsi’dir.Fatih Sultan Mehmed’in hem hocası hem de Şeyhülislâmı olan Molla Gürânî’nin (ö. 893/1487) el-Kevseru’l-cârî ilâ riyâzi’l-Buhârî adlı Buhârî şerhi bu dönemin eserlerindendir.


*II. Bayezid döneminde 1485 yılında Amasya’da yaptırılan Abdullah Paşa Dârulhadîsi ile Kânûnî devrinde 1557’de yapılan Süleymaniye Dârulhadîsi önemli kurumlardır. Özellikle Edirne ve Süleymaniye Dârulhadîsleri Osmanlı üst düzey yöneticilerinin hem yetiştirildiği hem deyönetim hiyerarşisinde görev üstlendikleri yerlerdir. Bu asırdaSeydî Çelebi’nin ( ö. 932/1525) kaleme aldığı Mustahrec mine’l-Buhârî adlı hadiskitabı siyaset konuludur. Molla Lütfi de (ö. 901/1495) Ta‘lîka ale’l-Câm‘i’ssahîh adlı bir hadis kitabı telif etmiştir.


*Mısır’ın Osmanlı yönetimine katılması, Anadolu hadisçiliğinin gelişmesinde dönüm noktası olmuştur. Osmanlı dönemi Mısır’ın hadisçileri arasında ilk akla gelen Münavî’dir (ö. 1031/1621).Osmanlı Mısır’ının en önemli simalarından biri deMurtezâ ez-Zebîdî’dir (ö. 1206/1791).


*Kanûnî döneminin seçkin âlimi İbn Kemâl’in hadis alanında birçok eseri bulunmaktadır. II. Selim devrinde padişahın hocası Atâullah Efendi tarafından Birgivî Mehmed Efendi (ö. 981/1573) adına Birgi’de yaptırılan Atâullah Efendi Dârulhadîsi Osmanlı medrese sisteminde önemli bir statüye sahipti.


*XVIII. asırda Osmanlı Anadolusunun en önde gelen hadisçisi,Amasya’da doğan Yusuf Efendizâde’dir (ö. 1167/1754). Elliden fazla esereimza atan Yusuf Efendi büyük bir Buhâri şerhi ile yarım kalmış bir Müslim şerhinin de sahibidir.

*Osmanlı eğitim sisteminde ayrıcalıklı bir yeri olan dârulhadîslerde dersmetni olarak Sahîhu’l-Buhârî, Sahîhu Müslim,Begavî’nin Mesâbîhu’s-sünne,Sâgânî’nin Meşâriku’l-envâr gibi eserleri okutulmuştur.

Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî


*Dînî tahsilinden sonra tasavvufa yöneldi ve Hâlidî şeyhi Ahmed el-Ervâdî’ye intisap etti.Mânevî tekâmülünü tamamlayınca şeyh olup tarikatının neşrine başladı.O, tekkesinde hadisokutmaya ağırlık vermiş, böylece Gümüşhâneli Dergâhı bir dârul hadîshüviyeti kazanmıştır.

*Gümüşhânevî’nin hadis alanında yazdığı önemli eseri Râmûzü’l-ehâdîsson dönemin en çok okunan hadis kitaplarından birisi olmuştur. Eseriniçerdiği 7103 hadisin 6402’si kavlî ve fiilî merfû rivayetlere, 701’iResûlullah’ın hilye ve şemâiline dairdir.

*Gümüşhânevî, Râmûzü’l-ehâdîs’i daha sonra Levâmi‘u’l-ukûl ismiylekısa olarak şerh etmiş ve bu eser beş cilt halinde basılmıştır. Bunların yanısıra onun Garâibü’l-ehâdîs adıyla 800 kadar hadisi içeren başka bir eseridaha vardır. Bunu da yine kendisi Letâifü’l-hikem ismiyle şerhetmiştir. Onun hadise dair bahsedilmesi gereken son eseri, pek çok hadis âliminin yaptığı gibi kırk hadis derlemesi olan Hadîs-i Erbaîn’dir.

Muhammed Zâhid el-Kevserî

*Muhammed Zâhid el-Kevserî nin
pekçok ilmî makalesi ve telif kitabı vardır. Kitaplarındanikisi hâlâ çeşitli açılardan ilim âleminde gündeme gelmektedir. Bunlarda ilki Hatîb el-Bağdâdî’nin Târîhu Bağdât isimli hacimli eserinde Ebû Hanîfe’nin biyografisine dair bölümde yazdığı olumsuz düşünce ve nakilleri eleştirmek maksadıyla kaleme aldığı Te’nîbü’l-Hatîb’tir. İkincisi ise tasnif dönemi muhaddislerinden İbn Ebû Şeybe’nin el-Musannef’inde yer alan yine Ebû Hanîfe’nin görüşlerini eleştiren bölüme cevap olarak yazdığı en-Nüketü’ttarîfe adlı eseridir.


*Ayrıca birçok kitabın ilmi neşirlerini de yapmıştır.Makaleleri Makâlâtu’l-Kevserî ismiyle bir kitapta toplandı.Kevserî, İmam Şâfiî’nin en zor olarak nitelendirdiği fakih-muhaddis sıfatını kendisinde birleştirmiş bir âlimdi.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİNDEHADİS İLMİ

*Dinî eğitim açısından fetret devri olarak isimlendirilebilecek olan 1920-1950’li yılların hadis çalışmaları açısından da çok farklı olmadığı görülmektedir. Budönemde Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk milletinin dinini öğrenebileceği Murtezâ ez-Zebîdî tarafından yapılan Sahîh-i Buhârî Muhasarı’nı tercüme veşerh ettirerek yeni alfabe ile Türkçeye kazandırma amacıyla BabanzâdeAhmed Naim’i görevlendirmiştir. Ahmed Naim’in başlayıp ancak üç cildinitamamlayabildiği eser Kâmil Miras tarafından tamamlanmış ve Diyanet İşleriBaşkanlığı tarafından 1928–1949 yılları arasında 12 cilt olarak basılmıştır.Müelliflerin bu çalışmadaki başarıları ve Ahmed Naim’in yazmış olduğuhadis usûlü ile ilgili mukaddimenin orijinalliği, eseri Cumhuriyet tarihindekiklasiklerin arasına taşımıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın klasik eserleritercüme faaliyeti yavaş da olsa Riyâzü's-sâlihîn (1949–1965) ile devam etmiştir.


*1950’li yıllara kadar Diyanet İşleri Başkanlığı’nın öncülük ettiği bufaaliyetin yanında kırk hadis geleneğinin ya da hadis sayısı biraz artırılarak101 veya 1001 hadis tercüme ve şerhinin yapıldığı görülmektedir. Ahmed Naim’in Kırk Hadis’ini(1925) veya Münir Selâmi Yurdatap’ın Binbir Hadis Tercümesi ve Tefsiri’ni (1941) buna örnek olarak zikredebiliriz. Tercümefaaliyeti olarak nitelenebilecek bu tarz çalışmaların yanında Ahmet HamdiAkseki’nin önsözünde hadisi reddedenlere karşı uzun uzun müdafaalardabulunduğu Peygamberimizin Vecizeleri (1945), Zâkir Kadiri Ugan’ın“Dinîve Gayrî Dinî Rivayetler” (1926) adlı makalesini hadisle alakalı problemlerinele alındığı özgün çalışmalar olarak zikretmek yerinde olacaktır.

*1960’lı yıllara kadar tıpkı daha önceki yıllarda olduğu gibi bellirakamlarda hadislerin tercüme ve şerh edilmesi en fazla başvurulan çalışmatürü olarak görülmektedir.Mesala Ahmed Davudoğlu’nun tercüme ve şerh ettiği Bülûğu'l-Merâm Terceme ve Şerhi (1966–1967) ve Mehmet Sofuoğlu’nun yaptığı Sahîh-i Müslim ve Tercümesi (1967–1970) buna güzel bir örnektir. Daha sonra Ahmed Davudoğlu da Müslim’in Sahîh’ini geniş bir şekilde şerh ederek tercüme etmiş ve bu eser on cilt halinde basılmıştır (1977-1983). Hadis tercümesine yönelik bu faaliyet İmam Malik’inMuvatta’ının, Darimî’nin Sünen’inin Türkçeye kazandırılmasıyla devam etti. Görüldüğü üzere 1967 sonrası seçme eserlerin değil de temel kaynakların tercümesine yönelinmiş,1980 sonrası ise bu alanda altın çağ yaşanmış, hemen hemen bütün klasikler Türkçeye kazandırılmıştır.

*Türkiye’de akademik hadisçiliğin başlatıcısı, aslen Bosnalı olup uzunyıllar başta Ankara İlâhiyat Fakülte’si ve Erzurum İslâmî İlimlerFakültesi’nde dersler veren M. Tayyip Okiç’tir.

HİND ALT KITASINDA HADİS İLMİ

Sahabe-i kirâmın Hz. Peygamber hayattayken Hind bölgesine gidip gitmediklerine dair bir bilgimiz yoktur. Nakledildiğine göre Hind sahillerine hicri 15. yılda Hz. Ömer’in halifeliği zamanında üç koldan akınlar yapılmıştı.Bunları Hz. Ömer’in Bahreyn ve Uman valisi Osman b. Ebi’l-Âs es-Sekafî başlatmıştı. Bu zat, kardeşleri el-Hakem ve el-Muğîre’yi, gönüllü mücahidlerle Hind sahillerine göndermiş, onlar da gidip başarıyla geridönmüşlerdi. Bu akınlara katılanlar arasında sahâbîler de bulunmuş olmalıdır.Hind sahili olan Sind bölgesinin fethi ancak hicri 93’de gerçekleşmişti.Muhammed b. el-Kasım es-Sekafî, Emevî Halifesi Velid b. Abdilmelik zamanında Sind’i fethetmişti. Görülüyor ki, Tâif’li Sakîfe kabilesi mensuplarının(Sakafîlerin), İslâm’ın Hind diyarına girmesinde büyükemekleri geçmişti. Fetihden sonra Sind’e, etbâut tâbiînden ve Emevî-Abbâsî zulmünden kaçan Ehl-i Beyt’den birçok kimse gidip yerleşmişti. Hasan el-Basrî’nin (ö. 110/728) talebesiİsmail b. Mûsa, Hind’e çok gidip geldiği için“Nezîlu Hind” lâkabıya anılmıştı. Halife Mehdî’nin h. 159’da gönderdiği ordunun içinde meşhur hadisçi Rebî’ b. Sabîh (ö. 160/776) de vardır.


*İkinci asır hadisçilerinden biri de Sind’e nisbetle bilinen Ebû Musa Necîh es-Sindî’dir. Bu zat meğâzî ve siyerle ilk uğraşanlardandır. Bir diğer hadisçi, Recâ es-Sindî de büyük bir hadisçi idi.


*Hind’le böylece başlayan münasebetler meyanında dört asır boyuncaoralara da rihleler yapılmış, oralarda da hadis öğrenilip öğretilmişti. Budönemde Hind bölgesinde yetişen muhaddislerden biri de Ebu Cafer ed-Deybülî’dir.Deybülî,Hz. Peygamber’in mektuplarını ilk toplayan kişi olarak bilinmektedir.


*Dekken’de devlet kuran Behmenîler zamanında hadise ilgi gösterilmişti.Özellikle Sultan Muhammed el-Behmenî(saltanatı: 780-799) Hind sultanlarının hadise ilk ilgi gösterenlerindendi. O, büyük şehirlerde hadisle uğraşanlara aylık bağlatmıştı.

*Bu arada Safevîlerin İran’daki Şiîbaskısı, oradaki Sünnî âlimlerin de Hind’e göçmelerine ve diğer İslâmîilimler arasında hadis ilmini oraya götürmelerine yol açmıştı. Bu âlimlerden birisi Seyyid Şerîf Cürcânî’nin talebesi ve Sahîh-i Buhârî’nin âli senedine sahip olan Şeyh Nureddin Ahmed eş-Şîrâzî idi.


*Hadis ilmi Hind diyarında hicrî 9. asır sonu, 10. asır başlarında genişyayılma imkânı bulmuştu.Hind, 10. asır ortalarında büyük bir hadisçi görür: Şeyh Ali el-Muttakî.En mühim eseri 957-971 yılları arasında yazdığı Kenzü’l-ummâl’dır.


*Büyük âlim birçok talebe yetiştirmişti.Bunlar arasında Şeyh Muhammed Tahir el-Fettenî (ö. 986/1578)zikre değerdir.Fettenî'nin Eserleri Tezkiretü’l-mevzu‘ât adlı mevzû hadis kitabı ile Mecme‘u bihâri’lenvârisimli hadis lügati önemlidir.

*Hind’de hadisin yayılmasında en çok Şeyh Abdülhak b. Seyfuddin el-Buhârî ed-Dehlevî’nin (ö. 1052/1642) emeğinin geçtiği anlaşılmaktadır.Onun bu husuta “O, hadis ilmini Hind’de ilk yayan kimsedir!” denilecek kadar büyük hizmeti olmuştu.Eserleri;el-Leme’ât şerhu’l-Mişkât’dır. Mişkât üzerine yazdığı diğer şerh Farsça olup Eşu‘atü’l-lemeât adını taşır. Yetiştirdiği talebeleri arasında oğlu Nûrulhak (ö. 1073/1662) davardır. Bu oğlunun Sahîh-i Buhârîüzerine Teysîru’l-Buhârî isimli bir şerhivardır.


*Nûrulhak’ın oğlu Hafız Fahreddin, babasının eksik Sahîh-i Müslimşerhini tamamlamıştı. Hafız Fahreddin’in oğlu Şeyhu’l-İslâm ise Sahîh-iBuhârî’ye Farsça bir şerh yazmıştı. Şeyhu’l-İslâm’ın oğlu Delhi’den Râmpûr’a geçmiş veel-Muhaddisu’r-Râmpûrî diye meşhur olmuştu. Onunda birçok eseri vardır.


*Hicri 12., miladi 18. asra gelindiğinde Hind Alt Kıtasında hadis ilmikonusundaki faaliyetlerin daha da yoğunluk kazandığı, Hicaz’a ilim tahsilinegiden Hindistanlı alimlerin bazılarının orada yerleşerek, bazılarının ülkelerinedönerek hadis ilmini neşrettikleri görülmektedir.Kütüb-i sitte üzerine yazdığı hâşiyeleriyle tanınan Ebu’l-Hasen es-Sindi (ö. 1138/1725) ve MuhammedHayât es-Sindi (ö. 1163/1749) Hicaz’a yerleşen Hindistanlı âlimlerdendir.


*Bu bölgede hadis ilminde en köklü etkiyi yapmış olan, hiç şüphesiz, ŞahVeliyyullah b. Abdirrahîm ed-Dehlevî (ö. 1176/1762) olmuştu. Bu büyükâlim, Hicâz’a gidip ilim tahsil ettikten sonra geri dönmüş ve kendisini ilimneşrine vermişti.Eserleri;Hüccetullahi’lbâliğa,İzâletü’l-hafâ, Muvatta şerhleri el-Müsevvâ (Arapça) ve el-Musaffâ(Farsça) önemlidir.


*Şah Veliyyullah ed-Dehlevî’nin oğul ve torunlarından hadis okuyup ilim tahsil eden önemli şahsiyetlerdenNezîr Hüseyin ed-Dehlevî Delhi’de Ehl-i Hadis Medresesini kurmuştur.Başta Muhammed Kasım Nanotevî ve Reşid Ahmed Gangohî olmak üzerediğer bir grup ise, Kuzey Hindistan’da bulunan Seharenpur yakınlarındaki Diyobend kasabasında “Ezheru’l-Hind” olarak şöhret bulan Daru’l-Ulûm Diyobend Medresesi’ni açmışlardır.


*Ehl-i Hadis medresesi mezhep taklidini reddedip, doğrudan hadislerleamel etmeyi ve içtihad yapmayı savunmuş ve bu çerçevede eğitimlerinisürdürmüş; Diyobend medresesi mensupları da Hanefi mezhebine bağlı olarak hadis eğitimine ağırlık vermiştir.


*Bugün bu alanda istifade ettiğimiz Azimâbâdî’nin Avnu’l-ma’bûd şerhu Süneni Ebî Davud (Ehl-i Hadis),Mübarekpûrî’nin Tuhfetü’l-ahvezî şerhu Camii’t-Tirmizî (Ehl-i Hadis), HalilAhmed Sehârenpûrî’nin Bezlü’l-mechûd fi halli Ebî Davud (Diyobend),Keşmîrî’nin Feyzu’l-bârî (Diyobend),Bennûrî’nin Me‘ârifu’s-Sünen(Diyobend) adlı Sünen-i Tirmizi şerhi, Muhammed Zekeriya el-Kandehlevi’nin Evcezü’l-mesâlik (Diyobend) adlı Muvatta şerhi gibi önemli eserler bu dönemin ürünlerindendir.

*Şah Veliyyullah’ın takipçisi olduklarını savunan Ehl-iHadis ve Diyobend ekolleri yanında Ahmed Rıza Han’ın kurduğu Birelviyye ekolü ile bir grup âlimin Leknev’de açtıkları Nedvetü’l-ulemâ Medresesi’nde de diğer dini ilimler arasında hadis eğitim ve öğretimi de verilmiştir.

*Nedve ise temelde batı tarzı eğitim veren veHindistan’da modernizmin babası olarak görülen Sir Seyyid Ahmed Han’ınAligarh Koleji ile geleneksel eğitim veren Diyobend Medresesi’nin birsentezi görünümündedir. Bu okuldan yetişen ve hadis ilmi çalışmalarınakatkıda bulunan önemli şahsiyetler arasında, okulun kurucularından ŞiblîNu‘mânî, Seyyid Süleyman Nedvî ve Ebu’l-Hasen Nedvî gibi isimlerbulunmaktadır.


*Hind Alt Kıtasında biraz daha detaylı tanıtılması gereken âlimler sırası ile;

1) Muhammed Enver Şâh Keşmîrî

Keşmîrî ömrünün üçte birini Diyobend’de geçirdi. Pek çok talebeyetiştirdi. Bu arada Kadiyânîlik fitnesine karşı büyük mücadele verdi.

Keşmîrî’nin eserlerinin çoğu talebelerinin tuttuğu notlardan meydanagelmiştir. Matbu eserleri arasında Sahîh-i Buhârî şerhi Feyzu’l-bârîmühimdir. Bu kitapta diğer Buhârî şerhlerinde rastlanamayacak olan ilgiçekici izahlar, bilgiler vardır. Müellif Sahîh-i Buhârî’yi 30 kadar şerhindenistifade ederek 13 defa dikkatle okumuş, sonra onu 20 yıldan fazla bir süretalebelerine okutmuştur. Eser, Keşmîrî’nin ders takrirlerinin öğrencilerindenBedr-i Âlem Mir’âtî ve Muhammed Yusuf Bennûrî tarafından kalemealınmasından oluşturulmuştur. Bundan başka onun muhtelif İslâmî ilimlerdeyazdığı yirmi civarında kitabı bulunmaktadır.Keşmîrî’nin hadis okuturken takip ettiği genel usulü şöyleydi:

1. Gerekli gördüğü yerlerde râvîler hakkında kısa açıklamalarda bulunurdu.2. Ümmet arasındaki ihtilaflı konulara itina gösterir, onlara tatminedici izahlar getirirdi.3. Önceki âlimlerin özgün ve her yerde bulunamayan görüşlerininaklederdi.4. Ders esnasında bahsi geçen bir kitabın ilmî tenkidini yapardı.5. Daha çok müşkil yerleri halletmeye çalışırdı.6. Bir konuda geniş açıklamalara girişmekten ziyade fazla konuyatemas etmeye önem verirdi.7. Ders esnasında konuyla dolaylı olarak ilgili olan şeylere de, talebeye faydalı olacağını düşündüğünde, temas ederdi.8. Çoğu kere bir şey nakleder, sonra bunun ilmî bir tenkidini yapardı.Böylece talebeye ilmî tenkid usulünü göstermeye çalışırdı. Bununla beraberâlimler hakkında edebli olunmasını, aşırılığa kaçınılmamasını ve onlarıntakdir edilmesini tavsiye ederdi.


2) Muhammed Abdülhayy Leknevî

*120’ye yakın çalışması bulunan Leknevî’nin tahkik ederek neşrettiğikitaplara mukaddimeler yazmak, eserin müellifi, şârihleri, o sahada yazılandiğer eserler hakkında bilgi vermek, eserin muhtelif nüshalarına başvurarakgüvenilir bir nüsha ortaya koymak ve gerekli yerlere notlar düşmek suretiyleo zamana göre yeni bir tenkitli kitap neşri geliştirdiği kabul edilmiştir.Hadisle ilgili bazı eserleri şunlardır:


1. et-Ta‘lîku’l-mümecced ‘alâMuvatta’il-İmâm Muhammed. İmam Mâlik’in Muvatta’ının Muhammed b.Hasan eş-Şeybânî nüshasının şerhidir.


2. er-Raf‘u ve’t-tekmîl fi’l-cerh ve’tta‘dîl. Cerh ve ta‘dîl konusunda önemli hususlara ve belli başlı yanılgılaraişaret eden kıymetli bir eserdir.


3. el-Âsâru’l-merfû‘a fi’l-ahbâri’l-mevzû‘a.Belirli gün ve gecelerde kılınması tavsiye edilen namazlara dair mevzûolduğunda ittifak veya ihtilaf edilen rivayetleri incelemektedir.

4. el-Ecvibetü’l-fâzıla. Hadis meselelerine dair kendisine sorulan on sorunun genişcevaplarını içermektedir.


3) Zafer Ahmed Tehânevî


*Muhtelif sahalarda birçok eseri bulunan Tehânevî’nin en meşhur eserişüphesiz İ‘lâü’s-sünen’dir. Müellif yirmi yıllık çalışmasının ürünü olaneserde Hanefî mezhebinin görüşlerini destekleyen genellikle ahkâmhadislerini derleyip şerh etmiştir.


*Fıkıh bablarına göre düzenlenen eser “Kitâbü’t-tahâre” ile başlayıp “Kitâbü’l-edeb ve’t-tasavvuf”la sona ermektedir. Müellif zaman zaman çağdaş problemleri de elealmış bu arada, Kâdiyânîlik hareketine, faizi helal kılma gayretlerine karşıçıkmıştır.


*Tehânevî, eserinin baş tarafına Hanefîlerin hadis usulü prensiplerini açıkladığı bir mukaddime koymuştur. Bu mukaddimeyi Abdülfettah Ebû Gudde izahlar ekleyerek Kavâid fî ‘ulûmi’l-hadîs ismiyle müstakil olarakyayınlamıştır. Bu kitap İbrahim Canan tarafından Yeni Usûl-i Hadis adıylaTürkçeye çevrilmiştir.


4)Fazlurrahman


*Fazlurrahman muhteva açısından hadisleri üç farklı gruba ayırmıştır.Klasik hadis kaynaklarında rastlanmayan bu taksime göre hadisler, teknikhadis, tarihi/biyografik hadis ve dînî hadis diye sınıflandırılır. Teknikhadisler genellikle, fıkhî, sosyal, ekonomik, siyasi vb. konuları içerir.Tarihi/biyografik hadisler, Hz. Peygamber’in hayatıyla ilgili siyerkitaplarındaki rivayetleri kapsar. Dînî hadis ise, namaz, oruç, hac, zekât gibiibadetlerle ilgili hadisleri ihtiva eder.


*Ona göre sünnet, örnek davranış demektir. Sünnetin aslî anlamında diğerinsanlar tarafından fiilen uyulma değil, ahlâkî bakımdan bağlayıcılık özelliğimevcuttur. Sünnet içeriği açısından mutlak(ideal) sünnet ve yaşayansünnet şeklinde ikiye ayrılır. Mutlak sünnet bizzat Hz. Peygamber’in söz vedavranışları, yaşayan sünnet ise İslâm toplumunun mutlak sünnet çerçevesindeuygulama alanına çıkardıklarıdır.


Son olarak Pakistan menşeli hadis âlimleri içinde Muhammed Mustafael-A‘zamî de önemli bir yer sahiptir. Özellikle hicri ilk asırlar üzerine yaptığıçalışmalarla, oryantalistlerin yazdıkları eserlere cevap mahiyetindeki eserleriyleve hadislerden daha kolay istifade edebilmek için bilgisayar teknolojisindenyararlanmaya yönelik projeleriyle tanınmış bir âlimdir.


ARAP DÜNYASINDA HADİS İLMİ


*İslâm dünyasında 19. asırda yoğunluk kazanmaya başlayan modernleşme düşüncesiyle birlikte dinin temel kaynaklarından birini teşkil eden hadis ve hadisin dindeki yeri ve delilolma bakımından değeri (hucciyyeti) ile ilgili tartışmalar önce Hindistan’da Sir Seyyid Ahmed Han’la gündeme gelmiş, ardından Ehl-i Kur’ân grubununhadis karşıtlığı ile uç noktasına varmıştır. Aynı dönemde 19. asrın sonları ile 20. asrın başlarından itibaren Mısır’da da hadisin dindeki yeri ve bize gelişyolunun sıhhati konusunda şüpheler ortaya atan Muhammed Abduh, Tevfik Sıdkî, Reşid Rıza gibi yazarlar konuyla ilgili makale ve kitaplarında bukonudaki görüşlerini işlemişlerdir.


*Belli ölçüde müsteşriklerin görüş ve düşüncelerinden izler de taşıyan bu tartışmalar, Mahmud Ebû Reyye’nin Advâ ale’s-Sünneti’l-Muhammediyye adlı kitabıyla zirvesine çıkmıştır.Sünnetin güvenilmez olduğu, bize sahih yollarla gelmediği gibi hadis tarih veusulüne dair bir dizi iddiayı ihtiva eden ve Türkçeye Muhammedî Sünnetin Aydınlatılması adıyla çevrilen bu eser yayımlandığı tarihte (1957) Mısır’dabüyük gürültü koparmış ve birçok reddiye yazılmasına sebep olmuştur.Bunlar arasında Prof. Dr. Mustafa Sibâî’nin (ö. 1964) es-Sünne vemekânetuhâ fi’t-teşrîi’l-İslâmî (1960) adlı kitabı önemli olup Türkçeye detercüme edilmiştir.


Son dönemde İslâm dünyasında Mısır merkezli olmaküzere hadis ilmine önemli katkılar sağlayan çalışmalar da yapılmıştır. Bunlar arasında Muhammed Habibullah eş-Şinkîtî’nin Buhârî ve Müslim’inSahih’leri üzerine yaptığı düzenleme ve şerh çalışmaları ile Mahmud Muhammed Hattâb es-Sübkî’nin el-Menhelü’l-azbü’l-mevrûd adlı Sünen-iEbu Davud şerhi zikredilebilir. Yine Muhammed Fuâd Abdülbâki ile AhmedMuhammed Şâkir’in hadis kitaplarının ilmi neşri konusunda gösterdiklerigayretler de zikre değerdir.


*Muhammed Fuâd Abdülbâki, Buhârî ve Müslim’in el-Câmi‘u’ssahîh’lerinin neşrine katkıda bulunmuş ve anılan iki eserin sonuna hadislerin etrâf tarzında fihristini içeren indeksler eklemiştir. Yine İmâm Mâlik’in el-Muvatta’ıile İbn Mâce’nin Sünen’inini hadislerin tahrîcleriyle birlikte güzelbir şekilde neşretmiştir. Daha sonra bu iki eser için müstakil fihristler dehazırlamıştır. Ayrıca yukarıda sözü edilen Şinkîtî’nin eserindeki eksikleri tamamlayan ve Buhârî veMüslim’in Sahîh’lerindeki ortak rivayetlerden oluşan el-Lü’lü’ü ve’l-mercân fîme’ttefaka ‘aleyhi’ş-şeyhânadlı Türkçeye de çevrilen bir eseri vardır.


*A. M. Şâkir ise, hadis, fıkıh, tefsir ve edebiyatdallarında eserler vermiş önemli bir âlimdir. Özellikle temel kaynakların ilmîneşirlerini (edisyon kritik) yapmasıyla tanınmıştır. Ahmed bin Hanbel'in Müsned’inin tahkikine başlamış ancak kitabın aslının beşte ikisine tekabüleden 15 cilt neşredebilmiştir.Hattâbî’nin Ebû Dâvud şerhi olan Me‘âlimü’s-sünen’ineşretmiş ve İbn Kesîr’in hadis usûlüne dair İhtisâru ‘ulûmi’l-hadîs’inişerhederek el-Bâisü’l-hasîsadıyla yayınlamıştır. Bunların yanında İmamŞâfiî’nin hadis usulünün bazı konularını da içeren kıymetli eseri er-Risâle’yiçok dakîk bir şekilde tahkik ve şerh ederek yayınlamıştır.

*Muhammed Nâsırüddîn hadis alanında pek çok eseribulunan son dönem âlimlerindendir. Elbânî, Özellikle İbnTeymiyye ve İbnKayyim el-Cevziyye ekolünü benimseyip ilmî çalışmalarını Selefî bir çizgide sürdürmüştür. Ortaya koyduğu çalışmaları ile Arap dünyasında hâkim olanSelefî anlayışın tevhid-akâid esaslı vurgusuna hadisin de güçlü bir şekildedâhil edilmesini sağlamıştır. Âhâd hadislerin akâidde delil olmadığını kabuleden yaygın görüşün aksini savundu ve konuya dair el-Hadîs huccetün binefsihfi’l-akâid ve’l-ahkâm ve Vücûbü’l-ahz bi-hadîsi’l-âhâd fi’l-akâidadlıiki eser yazdı. Ayrıca pek çok eser üzerinde tahkîk ve ihtisâr çalışmalarıyapmıştır. Elbânî’nin hadis konusunda dikkat çeken yönlerinden birisi,güvenilirlik açısından hadisleri yeniden değerlendirmeye tabi tutarakmüstakil eserler yazmasıdır. Kendi sahihlik ölçütlerini esas alarak güvenilirbulduğu hadisleri yedi cilt halinde Silsiletü’l-ehâdîsi’s-sahîha; zayıf veuydurma kabul ettiği hadisleri de dokuz cilt olarak Silsiletü’l-ehâdîsi’z-za‘îfeve’l-mevzû‘a ismiyle yayınlamıştır. Bunların yanı sıra Sünen-i erba‘a olarakbilinen Tirmizî, Nesâi, Ebû Dâvud ve İbn Mâce’nin Sünen’lerindeki hadisleride sahih ve zayıf olarak tasnif edip her biri için müstakil kitaplar yazmıştır.


*Yirminci asrın en önemli bir diğer hadis âlimi 1917’de Halep’te doğan Abdülfettah Ebû Gudde’dir. O, hadis almak için seyahatler yapan (er-Rihle fîtalebi’l-hadîs) önceki muhaddislerin modern çağda yaşayan bir temsilcisigibidir.Telif eser yazmak yerineönceden yazılmış kıymetli eserleri tahkik etmek veya onlar üzerine ta‘lîk yazma usulünü tercih eden Ebû Gudde’nin bazı tahkikleri, kitabın aslından birkaç kat daha fazla hacme ulaşmıştır.


* Eserleri; Tehânevî’nin Kavâid fî ulûmi’l-hadîs’i, Cürcânî’nin Zaferu’lemânî’si, İbn Kayyim el-Cevziyye’nin el-Menâru’l-münîf’i, Hâris el-Muhâsibî’nin Risâletü’l-müsterşidîn’i her biri birer telif kadar değerli, tahkikve ta‘lîk yaparak neşrettiği eserlerden bazılarıdır. Ayrıca çok kıymetli ekbilgilerle Ali el-Kârî’nin el-Masnû‘ fî ma‘rifeti’l-hadîsi’l-mevzû, Keşmîrî’ninet-Tasrîh bimâ tevâtera fî nüzûli’l-mesîh ve Leknevî’nin er-Raf‘u ve’t-tekmîlile el-Ecvibetü’l-fâzıla adlı eserlerini neşretmiştir.


*Fas’lı olan Muhammed b. Ca‘fer el-Kettânî (1857-1927) de hadisalanındaki çalışmaları dolayısıyla bahsedilmesi gereken bir âlimdir. Onun er-Risâletü’l-müstetrafe adlı eseri, klasik hadis kitaplarını tanıtan en genişçalışma olup II-XIV. (VIII-XX.) yüzyıllar arasında yaşayan 600 kadarmüellif ve bunlara ait 1400 civarında eser hakkında bilgi vermektedir.


*Müellifin torunu Muhammed Muntasır el-Kettânî’nin hazırladığı on çeşitfihristle daha da zenginleşen ve kullanımı kolaylaşan eser, Türkçeye detercüme edilmiştir. Hadis Literatürü adıyla yayınlanan tercümede; varsakitapların baskıları, kütüphane numaraları, anıldıkları kaynaklar dipnotlardabelirtilmiş, bazı bilgiler tashih edilmiş ve müellifin söz etmediği birçokyazma ve basma eser hakkında bilgi verilmiştir. Kettânî’nin bir diğer eseri en-Nazmü’l-mütenâsir ise mütevâtir hadislerle ilgilidir.

*Şam’da doğan Cemâleddîn Kâsımî’nin (1866-1914) hadis usulüne dairmühim eseri Kavâidü’t-tahdîs’i de burada zikretmek gerekir. Klasikeserlerden derleme bir kitap olmakla birlikte sistematiği ve özellikle fıkhu’lhadîs konusuna ayırdığı bölümle diğer hadis usulü kitapları arasında farklı bir yere sahiptir.

*Yine Şam’da doğan fakat aslen Cezayirli bir aileye mensup olduğu içinCezâirî nisbesiyle tanınan Tâhir b. Sâlih el-Cezâirî de (1851-1920) hadisilminde hatırı sayılır bir yere sahiptir.Cezâirî Zâhiriyye Kütüphanesi’ni kurmuştur. Onun hadis usulüne dair yazdığı Tevcîhü’n-nazar ilâ usûli’l-eser isimli eseri mühimdir. Ayrıca hadis alanında âlî isnadları konu alan el-Ukûdu’l-âlî fi’l-esânîdi’l-avâlî isimli bir eseri de vardır.


ORYANTALİSTLER VE HADİS

*Oryantalizm veya diğer bir isimlendirmeyle şarkiyatçılık geneldeBatılıların, Doğu halklarını özelde ise İslâm dünyasını çeşitli açılardan vebilhassa dini kaynaklarını inceledikleri alanın ismidir. Bu çalışmalarıyapanlara oryantalist veya müsteşrik denir.

*Batıda oryantalizme temel teşkil eden İslâm araştırmalarının başlangıcı, mîlâdî XII. ve XIII. asırlara kadar götürülmektedir.Modern oryantalizmin başlangıcı Fransız İnkılabı’ndan (1789) sonraolmuştur. 1795’de Paris’te Sylvestre de Sa tarafından Yaşayan DoğuDilleri Yüksek Okulu kuruldu. Bu okul bütün Avrupa’ya şarkiyatçı hocalaryetiştirdi. Paris’teki okulun kuruluşundan hemen bir asır sonra, Almanya’dabirçok üniversitede okutulan şark dillerinden başka Berlin’de Saminar fürOrientalische Sprachen (Şarkiyat Dilleri Okulu) ismi ile bir okul kuruldu(1887). İngiltere’de Cambridge’de okutulan doğu dillerine ek olarakLondra’da School of Oriental Studies (Şarkiyat Araştırmaları Okulu) adıylabir okul (1906), Rusya’da ise Kazan Üniversitesi’nde 1804’de, PetersburgÜniversitesi’nde 1854’de olmak üzere birer Şark Fakültesi açılmıştı.


*Farklı görüşleri benimseyenler olmakla birlikte oryantalistlerin önemlibir kısmı, Hz. Peygamber’in hadisleri yazmayı yasaklaması sebebiylesahâbîler tarafından pek az hadisin rivayet edildiğini ve hadis külliyatınıdolduran rivayetlerin çoğunun Hz. Muhammed’le ilgisinin bulunmadığınıileri sürerler. Onlara göre hadisler, ortaya çıkan yeni meselelere çözümgetirmek için II (VII) ve III. (IX). yüzyıllarda İslâm hukukçuları tarafındanuydurulmuştur.


*Kendisi de bir oryantalist olan Herbert Berg, The Development ofExegesis in Early Islam (İlk Dönem İslâmî Yorumların Gelişimi) adlı eserindemüsteşrikleri hadis rivayetlerine ve isnada bakışları açısından üç gruba ayırır:



1. Şüpheciler ;Bu gruptakiler, isnad sisteminin temelde kurguya dayalı olarakortaya çıktığını kabul etikleri için tarihi olguları doğru bir biçimdeyansıtmayacağı görüşündedirler.

2. İsnad sistemini güvenilir bulanlar;Bu gruptakiler, isnad sistemini yazılı ilmîgeleneğin şahidi olarak gördükleri için bu sistemin doğru bilgiler sunacağınıkabul ederler.

3. Orta yolu benimseyenler;Bu gruptakiler ise, ilk iki görüşün bazı unsurlarını alarakorta yolu benimsemişlerdir.


*G. H. A. Juynboll’ün belirttiğine göre, hadislerin büyük bir kısmınınuydurma olduğunu ilk defa Avusturyalı oryantalist Aloys Sprenger iddiaetmiştir. Juynboll, Sprenger’in Sahîh-i Buhârî’deki hadislerin en az yarısınınsahihliğini kabul edenReinhart Dozy, Weil ve William Muir’den daha şüpheci olduğunu ifade etmiştir.


* Sprenger’den etkilenen Goldziher’in hadislerinkaynağı ile ilgili çalışmaları oryantalistler tarafından çok önemsenmişve bu çalışmalar farklı ekollerin doğmasına zemin hazırlamıştır. Goldziher’inşüpheciliği, onun İslâm’ın ilk iki yüzyılındaki dînî ve siyâsî ayrışmalarlahadis arasında kurduğu sıkı ilişkide kendisini gösterir.


*Goldziher’in teorilerini ahkâm hadislerine dair yaptığı çalışmalarageliştirerek taşıyan Joseph Schacht olmuştur. Ona göre en kusursuz isnad, enfazla şüphelenmeyi gerektiren isnaddır. Çünkü bu günden bakıldığında enmuttasıl isnad, en özenle kurgulanan isnad anlamına gelmektedir.


*Son dönemde Schacht’ın takipçisi ise G. H. A Juynboll’dür. O da isnad merkezlipek çok çalışmalar yapmıştır. Juynboll için isnad, hadisin güvenilirliğinitespitte bir kriter olarak değil, zaten uydurma kabul ettiği metnin nerede, nezaman ve kim tarafından uydurulduğunu tespit açısından önemlidir. O isnadsisteminde Schacht’ın ortaya attığı müşterek râvî (common link) teorisiüzerinde de çalışmalar yapmıştır. Buna göre “belirli bir isnad kümesininmerkezinde kendisiyle birlikte tarîklere ayrılmanın ilk başladığı yerdebulunan kişi, müşterek râvîdir”.Müşterek râvî, kendisinden itibarenPeygamber’e doğru uzanan tek halkalı isnad zincirinde diğer râvîlerin yeralmasından sorumlu olduğu kadar, hadis metninin ilk söylenişinden desorumlu olan kişidir. Bu açıklamaya göre müşterek râvî hem hadisi hem deHz. Peygamber’e varan seneddeki isimleri kendisi uydurmuş olmaktadır.



*şüpheci yaklaşıma karşı duran Josef Horovitz isnad sisteminingüvenilirliğini savunan bir akım başlamıştır. Daha sonraFück, Horovitz’ingörüşlerini geliştirerek, hemen hemen Goldziher’in yaklaşımlarının tam tersikanaatler ifade etmiştir.Fück’e göre İslâmî tenkitsistemi, hadise ilave edilmek istenen sahte unsurları ayıklamakta başarılıolmuştur. Bu sebeple sünnetin dayandığı malzeme sahihtir. “Sünnetin ilk ikiyüzyılın bir icadı olduğunu ve onun sadece daha sonraki nesillerinPeygamber ve ashâbı hakkındaki düşüncelerini yansıttığını ileri süren bazışarkiyatçılar, Muhammed’in şahsiyetinin ashabı üzerindeki büyük etkisiniciddi bir şekilde küçümsemektedirler” diyen Fück’e göre, müsteşriklerin herhukukî sünneti ispatlanıncaya kadar uydurma kabul etmeleri, hiçbir sınırtanımayan ve tamamen şahsi arzuya dayanan bir şüpheciliği beslemektedir


*Sarsılmaz olarak kabul edilen Goldziher-Schacht-Juynboll üçlüsününtemsil ettiği ekole karşı son dönmede Batı’da yeni bir anlayış yaygınlaşmayabaşlamıştır. Yazdığı kitap ve makalelerde bu üçlünün iddialarını sorgulayan,eksik ve hatalarını ortaya koyan oryantalistlerden birisi Herald Motzki’dir.O, İslâm hukuku ile hadisin, Goldziher ve Schacht’ın iddialarının aksine Hz.Peygamber döneminden itibaren veya onun vefatından sonra aralıksızyazılmaya başlandığı ve daha sonraları bu işin giderek sistemleştiğikanaatindedir. Ayrıca Abdürrezzâk’ın Musannef’i gibi Kütüb-i sitte dönemiöncesi eserlerden hareketle ilk dönem fakihlerin eğitim-öğretim metotları verivayet kullanımlarının tespit edilebileceği kanısındadır.



*İsnadların hicrî II. asrın sonlarından itibaren ve III. asırda uydurulduğunu iddia edenlerden birisi de İtalyan oryantalistLeone Caetani’dir. Bu görüşünüyazdığı Annali dell’Islam (İslâm Tarihi) adlı eserinde sık sık dillendirmiş,ancak somut deliller ortaya koyamamıştır.


*Henri Lammens, Hz. Muhammed’in erken vefatetmesinin Kur’ân’ı yeniden ele alıp ondaki bazı boşlukları doldurmasınafırsat vermediğini iddia eder. Ona göre, var olmayan sünneti ortaya çıkarmakveya mevcut fikirleri yerleştirmek için hadisin başvuru kaynağı olmasıgerekmekteydi. Bu sebeple de hadis metinleri, çok dikkatli ve titiz bir şekildeyeniden üretilmiştir.



*David Samuel Margoliouth, Hz. Muhammed’in kendisinden sonra birhüküm ve dinî bir karar bırakmadığını, ilk İslâm toplumunun uyguladığısünnetin eski Arapların örfü olduğunu ileri sürmektedir.

*Renold Alleyne Nicholson da muhaddislerin birbirine zıt birçok hadisi Hz. Peygamber’e isnad ettiklerini ve bunları uzlaştırma imkânı bulamadıklarını iddia etmektedir. Esasen birbirine zıt gibi görünen hadisler bulunmakla birlikte bunlardiğer hadislere oranla oldukça azdır. İslâm âlimleri birbirine zıt gibi görünenhadisleri (muârız) çözüme kavuşturmak için konuya dair pek çok eser yazmışlarve şâz, münker, muztarib, mensuh gibi hadis ilim dalları geliştirmişlerdir.

*Alfred Guillaume hadislerin tedvininde en kayda değer çalışmalarıyapan İbn Şihâb ez-Zührî’yi bu işe yöneticilerin zorladığını, dolayısıylaZührî’nin onların baskısıyla hadis uydurduğunu iddia eder.

*Macdonald da konuyu bir başka açıdan ele alarak, hafızalarına güvenen ve hadislerinyazılmasına karşı çıkan bazı muhaddislerin tedvin hareketinin II. (VIII.)yüzyılın ortalarına kadar gecikmesine sebep olduklarını, bunun da hadislerinkaybolmasına yol açtığını ileri sürer.

*Hollanadalı oryantalist A. J. Wensinck’in iki eseri hadis çalışmalarıbakımından önemlidir. A Handbook of Early Muhammedan Tradition adlıeseri, Kütüb-i sitte’nin de dâhil olduğu 14 hadis ve tarih kitabının alfabetikkonu fihristidir. Muhammed Fuâd Abdülbâki bu eseri Miftâhu künûzi’s-sünneismiyle Arapçaya tercüme etmiştir. Wensinck’in ikinci eseri başkanlığınıyaptığı bir heyetin hazırladığı ve 9 hadis kitabındaki hadislerin alfabetikkelime, özel isim, coğrafi isim, sûre ve ayet fihristlerini içeren Concordance(el-Mu‘cemü’l-müfehres li-elfâzi’l-hadîsi’n-nebevî) adlı 8 ciltlik çalışmasıdır.


*Oryantalistlerin yaptıkları çalışmalarda ulaştıkları sonuçların genelliklemenfi olmasının nedenlerinden birisi Arapça metinleri anlamakta düştüklerihatalardır.Aynı şekilde kendi dinî kaynaklarını incelemek için geliştirdikleriKitâb-ı Mukaddes tetkik yöntemi (Biblical criticism) ile tarihtenkidi metodunu da (historical criticism) İslâmî kaynakları incelerkenkullanmaları başka bir problemdir. Burada Kur’ân’ı ve vahyin kontrolündengeçmiş hadis ve sünneti sıradan beşerin yazdığı bir metin gibi değerlendirmişler,dinî metinlerin metafizik boyutunu göz ardı etmişlerdir.

*Bazı oryantalistler eserlerinde Kur’ân-ı Kerîm’i ve Hz. Peygamber’i över gibigörünseler de, eserlerinin ana fikrini ifade eden bir veya birkaç cümleiçerisinde, İslâm’ın temelini sarsmaya ve inanç düzenini yıkmaya yönelikfikirlerle karşılaşmamak mümkün değildir. Onların fikirlerinde iki ana meseledaima kendini gösterir: 1. Hz. Peygamber’in peygamberliği hakkındaşüpheler. 2. Kur’ân-ı Kerîm’in menşei ve vahiy kaynaklı olup olmadığı.








alıntıdır
__________________
O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır;
O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır.
Alıntı ile Cevapla