Konu Başlıkları: Gerçek Aşık
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 24 Ağustos 2008, 07:48   Mesaj No:3

CaferTayar

Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:CaferTayar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 89
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 555
Konular: 227
Beğenildi:15
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Gerçek Aşık




birde sevgi değer dostum şöylede bakabiliriz

Aşk sözlükte şiddetli ve aşırı sevgi,
bir kimsenin kendisini tamamen sevdiğine vermesi,
sevdiğinden başka güzel görmeyecek şekilde ona düşkün olması şeklinde tarif edilir.

Kelimenin aslı “ışk”tır. Farsça “sarmaşık” anlamına gelmektedir.
Sarmaşığın herhangi bir bitkiyi sarıp onu öldürmesi hadisesi aşka izâfe edilir.
Ayrıca aşkın “uşuk” adında hem tatlı hem de ekşi
bir meyve ile ilgisi olduğunu söyleyenler vardır.

Aşk temel olarak iki biçimdedir.
Birincisi aşk-ı hakiki de denilen ilahi aşk,
ikincisi ise aşk-ı mecâzi denilen beşerî aşktır.
Aşk kelimesi Kur’an’da geçmemektedir.
Bunun yanında “herkesten daha sevgili olmak” anlamında
muhtelif ifadeler Bakara suresi 165. ayette ve Tevbe suresi 24. ayette,
ayrıca bazı hadis-i şeriflerde geçmektedir.

Aslolan ilahi aşktır.
Allah sevilmeye en layık olandır.
Beşeri aşk ise buna bir basamak teşkil eder.
Bazı kaynaklarda ilahi aşkın bir cüz’ü olarak da ifade edilir beşeri aşk.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki,
beşeri aşkla kastedilen nefsten nefse olan değil ruhtan ruha olandır.
Dolayısıyla beşeri aşktan maksat “ten” değil “can”dır.

Hz. Peygamber (s.a.v) Hıra mağarasında inzivaya çekildiğinde
Mekke müşrikleri kendisine hitaben; “
Muhammed Rabbine aşık oldu” demişlerdir.

İmam-ı Gazali “Hakk-ı tanıyan O’nu sever.”
diyerek aşk ile marifet arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştir.

Burada söz konusu olan şey gerçek manada bir aşığın aslında arif olduğu gerçeğidir.
Nitekim aşk konusunu şiirlerinde en fazla işleyen şairlerden biri olan Yunus Emre
aynı zamanda ariflerdendir.

Rabiat-ül Adeviyye ise “Gerçek aşığın gönlünde Allah sevgisinden gayrı bir şey yoktur.” diyerek
ilahi aşkın ne boyutta olabileceğini dile getirmiştir.

Bir başka biçimde Hallac-ı Mansur ise “Aşk ile kılınacak iki rekat namaz kanla alınmazsa sahih olmaz.
” sözüyle “Ene-l Hak” sözü sonrası içine düştüğü durumu ifade eder tarzda bir yaklaşım sergilemiştir.

Aşk konusunun gerçek manada başlıbaşına ilk olarak incelendiği eser
Ahmet el-Gazali’nin “Sevânih-ul Uşşak” (1126) isimli eseridir.
Sonrasında ise Rûzbihân-ı Baklî’nin “Ahber-ul Âşıkın” (1209) isimli eseri gelir.

Tasavvuf literatüründe geçen kudsi hadislerin meşhurlarından olan
“Küntü kenzen mahfiyyen” yani “Ben bir gizli hazine idim, bilinmek istedim, mahlukâtı yarattım.”
şeklindeki ifadeden anlaşıldığı üzre bilinmekten maksadın marifet,
marifetten maksadın da aşk olduğu açıklanmıştır.

Buna bağlı olarak “Hakikât-ı Muhammediyye” denilen kimi kaynaklarda
“yaratılmış şeylerin ilki” olarak geçen kavramın da muhabbete ve daha da ötesinde aşka ait olduğu,
Habibullah (s.a.v)’ın da “menbâ-ı aşk” olduğu dile getirilmiştir.

Divan edebiyatında geniş yer bulan aşk kavramı,
“Alem aşktan yaratıldığı için varolan herşeyde onun izini görmek mümkündür”
ibaresince pek çok şiire konu olmuştur.
Bu manada Fuzulî’nin meşhur beyti, “Aşk imiş her ne var alemde
/ İlim bir kîl-ü kâl imiş ancak” zikredilmeye değerdir.

Aşk ile ilgili toplam yüzü aşkın deyim ve terkip vardır.
Sembolik olarak aşkı ifade etmek üzre “Gül-bülbül”,
“Şem-pervane” vb. ikilileri ve bunun yanında şarap,
bâde, ateş vb. kelimeler de kullanılmıştır.

Asırlardan beri beşeri aşk adına birçok isim tarihe mal olmuştur.
Bunlar arasında en meşhurları Adem ile Havva, Yusuf ile Züleyha,
Süleyman ile Belkıs, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı,
Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber, Asuman ile Zeycan ve Mem ile Zîn dir.

“Aşk için aklı kurban etmek lazım” diyen Hz. Mevlana,
“Aşkın aldı benden beni / Bana Seni gerek Seni” diyen Yunus Emre,

“Ah min-el aşki ve hâlâtihi / Ahraka kalbî bi-harârâtihi”
yani “Aşktan ve hallerinden ah, sıcaklığıyla kalbimi yaktı” diyen Şeyh Galip

ve Ahmet el-Gazali, Ayn-ul Kudât el-Hemedâni, Feridüddin Attar, Rûzbihân-ı
Baklî, İbn-ül Fârız gibi mutasavvıflar,
bunun yanında Zâhirî mezhebinin kurusucu Davud ez-Zâhirî ve yayıcısı İbn-i Hazm gibi alimler de
aşk üzerine eserler vermiş ve bu konuyu geniş bir şekilde işlemişlerdir.

Bu noktada Davud ez-Zâhirî’nin “Ez-Zühre” ve İbn-i Hazm’ın da “Tavk-ul Hamame”
yani Türkçede bilinen ismiyle “Güvercin Gerdanlığı”
beşeri aşka dair en önemli eserlerden ikisidir.

İbn-ül Cevzi, İbn-i Teymiyye ve İbn-i Kayyim el-Cevziyye gibi alimler ise
aşk kavramınının yerine muhabbet kavramıyla yetinmişlerdir.
Hariciler, Mutezile ve bazı sapık fırka mensupları da aşka karşı durmuşlardır.

Hz. Mevlana’nın “Hamdım, piştim, yandım.” sözü
çerçevesinde denilebilir ki aşk her ne kadar tarifi mümkün değilse de
ulaşılabilecek son dereceyi göstermek üzre “yanmak” olarak ifade edilebilir.

Bunun beşeri ve ilahi yansımaları ise devirlerden beri görülmekte,
aşk halihazırda insanların üzerinde en çok durduğu,
hakkında en çok şey yazılan kavram olarak kitaplardaki, gönüllerdeki,
yerdeki ve gökteki yerini muhafaza etmektedir.

Selam ve muhabbetlerimle...




Alıntı ile Cevapla