Konu Başlıkları: "Allah" sizi korusun
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25 Nisan 2014, 23:14   Mesaj No:16

umut628

Medineweb Aktif Üyesi
umut628 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:umut628 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 24048
Üyelik T.: 01 Ocak 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 242
Konular: 66
Beğenildi:64
Beğendi:0
Takdirleri:110
Takdir Et:
Standart Cevap: "Allah" sizi korusun

Alıntı:
Zeus Üyemizden Alıntı Mesajı göster
İstediğim "kitabına" uyup ona göre hayatıma devam edebilir miyim ? Daha öncede kitap göndermiştin...
yazı biraz uzun sabırla okumanızı tavsiye ederim


Kitab-ı Mukaddes'in Üslûbu
1. Kitab-ı Mukaddes, bir homojen doktrin bütünlüğü taşıdığı için "Kitap adına lâyık bulunmaktadır. Gerçekte Kitab-ı Mukaddes, değişik dönemlerde yaşamış, farklı üslûplara sa­hip yazarlara ait kitaplardan meydana gelmektedir. Taşıdığı imzanın şöhret ve itibarından yararlanmayı isteyen birçok kişi, bazen belli bir yazarın adına birden fazla kitap yazmış bulunmaktadır, içerisinde tarihsel kitaplar, dinsel ve politik söylevler, saf dualar, hikmet kitapları, felsefî diyaloglar ve yasa metinleri yer almaktadır, ilhama mazhar tarihçi, "Musa" imzasını kullanmakta veya hiç imza kullanmamaktadır. Bil­ge bir kimse, "Süleyman" imzasını kullanmakta; kehanet sa­hibi biri, eğer kendi ilham damarında Büyük Işaya'yı hisse­diyorsa, gönüllü olarak "İşaya" imzasını atabilmektedir. Çok eski devirlerde yaşamış, kendi kitaplarını çok önemli sayan ve ayrıntılı bir rapor bırakmış birkaç yazar (Esdıas, Nehe-mie, Zorobabel) bir yana bırakılacak olursa, Kitab-ı Mukad­des yazarları, genellikle söyledikleri şeyin arkasına çekilerek kendilerini gölgede bırakmışlardır. Ancak Hz. Isa'nm tarzı farklıdır. Hz. Isa, yazmaz, sürekli konuşur. Her ne kadar peygamberler gibi sırf sembolik hareketler yapmasa da, bü­tün hareketlerine sembol değerini verir: Onun kişiliği göre­vinden ayrı görünmemektedir.
2. Kur'an'ın yazarı değil, sadece aktarıcısı olan Hz. Muham-med'in tarzı, İsrail peygamberlerinin tarzından çok Hz. İsa'nın tarzına yakındır. O Isa ki, aynı anda hem Musa, hem de Yeşu olarak görünmektedir. Fakat Kur'an'ın kendisi ne in­cil'e, ne de Eski Ahit'in herhangi bir kitabına benzer. Hz. Mu-hammed'in hayatının her aşamasında vahiy gelir. Vahyi, he­men o anda insanlara bildirmesi gerekiyordu. Çünkü, Allah tarafından herhangi bir yasa koymanın, belli bir tarihsel öy­küyü hatırlatmanın, belli bir uyarıda bulunmanın, belli bir duanın yapılmasını istemenin tam zamanıdır. Hz. Peygamber de o ânı ne öne almalıdır, ne ertelemelidir, ne de inen mesajı ele alarak edebî bir metin haline getirmelidir. Bu, söz söyleme mantığı açısından çok kötüdür. Çünkü iç bağlantı, ancak bu şekilde daha iyi ortaya çıkar. Öyküler, ayrıntılı bir şekilde an­latılmamış, ancak, hemen özüne gelinecek şekilde hatırlatıl­mıştır. Hatta eğer bir cümlenin tamamlanması gerekmiyorsa, pekâlâ bu, olduğu gibi kalmıştır! Çünkü, zaman sınırlı ve ih­tiyaç ivediydi.
3. Buna karşın, dikkati uyandırmak ve belleği korumak gere­kir. Âyetler böylece oluşmuş ve her âyetin sonundaki ses uyumu veya ahenk meydana gelmiştir.
4.Yine bu nedenledir ki, Kur'an'ı, Kitab-ı Mukaddes'in, ne Yara­tılış, ne de İşaya veya Yeremya bölümlerini okur gibi, okuma­yı düşünmemek gerekir. Çünkü Kur'an'da söylenen her söz, tam onu okuduğunuz anda sizi ilgilendirir. Onu işitme^duyu-su ile işitmek ve her cümle veya cümleciğin sonunda durmak gerekir ki, (bu duruşta okuyuş son hece üzerinde uzatılır) da­ha sonra gelen ara cümleyi düşünmeye zaman kalabilsin. Çünkü bu okuyuş, tıpkı bir dağ yolu gibi zikzaklı bir yoldur.
4. indilerin ise özel bir durumu vardır. Nitekim Hz. Isa, -tari­hsel nedenlerden dolayı- mesajını bizzat kendi öğrencilerine dikte ettirmek istemedi veya buna imkan bulamadı. Ancak onun öğrencileri veya onların izleyicileri, kaybolmuş olan yol gösterici hakkında bir hatıra kaleme aldılar. Her incil ay­nı verilerin tekrarından meydana gelmiştir: Bunlar, Hz. Isa'nm biyografisidir. Bu biyografide Hz. isa'nın söyledikleri veya yaptıkları ile İncil yazarının başka kaynaklardan öğren­diği bilgiler yer almaktadır. Öyleyse incil, ne Kur'an'a ben­zer, ne de Hadis'e. Bir kısmı sahabe dönemine, bir kısmı ise daha sonraki dönemlere ait siyer kitaplarına veya Hz. Mu-hammed'in biyografilerine benzer, indilerin çok sayıda yaklaşık altmış adet- nüshası bulunmaktadır ki, bunlardan yalnızca dördü genel olarak Hristiyan toplumunca resmen kabul görmüştür. Diğerleri ise uydurma olarak ilan edilmiş­tir ki, bunlardan Barnabas İncil'i özel bir ilgi çeker. Değişik İndilerin yazılış ve korunma meselesine girmeden belirtmek gerekir ki, bunlar bilgelikle ve edebî açıklamalarla vs. dolu çok rahat okunabilen biyografi kitaplarıdır.
5. Fakat Kur'an böyle midir? Kur'an, çok tanrıcı düşmanlarının kendisi hakkındaki "Birbirinden bağlantısız parçalar" (15/Hicr, 91) şeklindeki kınamasından haberdardır. Bu kı­namadan çok iyi haberdar olmasına karşın, kendi özel üslû­bundan vazgeçmez. Bunun birçok nedenleri bulunabilir:
6. (1) Kur'an, birinci derecede ilk alıcı olan Hz. Muhammed'e gönderilir; onun toplumu ise, bu noktada ancak ikinci dere­cede gelir. Kral, elçi tayin ettiği kişiyle konuşur veya ona ta­limatlar verir. Bununla birlikte krallar, sıradan insanlar gibi konuşmazlar: Onlar kimi zaman açık, kimi zaman yalnızca işaret yollu ve kinayeli konuşurlar. Yine onlar, âni biçimde üslûplarım değiştirerek, "Ben diyorum ki", "Biz diyoruz ki", "Kral der ki" vs. (5/Mâide, 12) derler. Kralın yakınında bulu­nanlar tarafından her şey anlaşılır; diğerleri ise, zaten her şe­yi bilmek ihtiyacında değillerdir.
7. (2) Kur'an'm tamamı, insanlara sunulmak üzere bir defada kaleme alınmış değildir. O, belli aralıklarla alınmış mesajla­rın bir toplamıdır. Öyle parçalar var ki, Hz. Peygamber'in, kendisini dinleyenleri düşünceye yöneltmeye ve onların di­nsel tutumlannı yeniden gözden geçirmeye davet için onla­rı kullanmak zorundaydı. Diğer bir kısmı da, somut bir ta­kım problemlerin ya da belirli bir takım anlaşmazlıkların çö­zümüne katkıda bulunmak için gönderilmişti.
8. (3) Daha önemli bir husus da, Kur'an'm özel olarak seslendi­ği Bedevinin psikolojik ihtiyacıdır. Kur'an'm dış şeklini değer­lendirmek için bedevi insanın yaşadığı ortamı, mantığını, ih­tiyaçlarını ve alışkanlıklarım göz önünde bulundurmak gere­kir. Kur'an'da, okuma yazma bilmeyen sert bedevi ruhunu büyüleyen ritim ve kafiye vardır. Bildirilen şeyi dikkatle ve uyanıklık içinde izlemeye zorlamak için, ruhunu art arda şok­lara tâbi tutacak âni üslûp değişikleri de yer alır; öyle ki, Kur'an'm şiirsel düzyazısı monoton kalmaz; onu dinleyen ki­şi anlamasa ve üzerinde düşünmese bile, ona hayranlık duyar. Kur'an anlatımında, bir olayın veya bir işaretin içinde geçen konuya dikkat çekmek için parantezler ve konu dışına çıkma­lar yer alır. Gereksiz açıklama ve anlatımlardan kaçınmak için, herkes tarafından bilinen belli olaylara yalnızca gönder­melerde bulunulur ve hatırlatmalar yapılır. Amaç yalnızca ta­rihsel bir olayı anlatmak değil, ama onu, ruhsal bir reformu gerçekleştirmek gibi yüce amaçlar için kullanmak, böylelikle de insanda, yalnızca doğmayı, yemeyi, içmeyi, uyumayı, üre­meyi ve sonunda da ölmeyi bilen diğer canlılardan ve hayvan­lardan kendini ayırabilme isteğim uyandırabilmektir.
9. a (4) Daha önce belirttiğimiz gibi, Kur'an asla bir şiir değil­dir. Ama tam düzyazı olmasına rağmen, mûsikinin bütün ni­teliklerine sahip bulunmaktadır. Öyle ki, bir tek kelimesinin bir tek harfi bile kaldırılsa, artık onu tecvidli okumak müm­kün olmaz. Tıpkı, bir şiirin düzensiz ve ahenksiz okunması­nın mümkün olmadığı gibi. İşte böyle bir metnin ihtiyaçları da düz bir metnin ihtiyaçlarından farklı olacaktır.
10. Şu gerçeği özellikle vurgulamak yerinde olur: Hz. Muham-
med'in kendisi, o dönemin en büyük ve memleketin en zen­gin Arap şehirlerinden birinde oturmasına karşın, Kur'an insanların en yoksullarına yanı göçerlere, bedevilere seslenme­yi yeğlemiştir. Onu kutlamalıyız... Cennet, Kur'an'da, çölün bu en yoksul insanlarının arzu duyacağı özellikleri taşıyacak şekilde tasvir edilmiştir: Sürekli gölgeler, belli mevsimde ku­rumayan ve yerin yüzeyinde akan tatlı sular, bol miktarda meyveler ve her türlü yiyecekler. Daha elverişli iklimlerde yaşayan insanlar, Allah'a daha çok şükür borçludurlar. Çün­kü, eğer inanıp, Rab'ierine karşı şükür içinde bulunuyorlar­sa, şu anda sahip bulundukları ayrıcalıkları, onların âhiret-teki paylarını eksiltmez. [17]

Kur'an'ın İçeriği
11. Okuyuculardan pek azı, Kur'an'ın metninin tamamını okuma imkanı bulur. Onu birkaç kez ve dikkatlice okuyanların sayı­sı ise daha da azdır. Kur'an, insan hayatının tamamında, bü­tün memleketlerde, maddî, bireysel ve toplumsal hayatın her alanında ve her zaman kendini bir yol gösterici olarak takdim eder! Devlet başkanından ve başkomutandan, en sade vatan­daşa ve sokaktaki insana kadar herkes onda kendisini ilgilen­diren bir şey bulur. Bunu kavramak ve kabul edebilmek için, şunu hatırlatmak yeterli olacaktır: Yasa olarak Kur'an, birkaç ezilmiş kimseden oluşmuş bir dönemden tutun, Atlantik Ok-yanusu'ndan Pasifik Okyanusu'na ya da yakınlarına kadar uzanan bir alanda, tek ve dev bir imparatorluk olarak hüküm sürdüğü döneme kadar, islam toplumunun ihtiyaçlarına yet­miştir. Bu toplum, onda kendi inanç esasları, ibadetleri, sos­yal yaşantısı, yasaları ve diğer bütün ihtiyaçları için gerekli her şeyi buldu.
12. Haklı olarak denilmiştir ki, Kur'an'ın birinci sûresi kitabın bütününün özetidir, özüdür ve yine bu sûre şu yedi hususu içermektedir: İlâhîler, dualar, yasalar, bildiriler, uyanlar, me-
seller ve Öyküler. Bu sûre, ana hatlarıyla Kur'an'ın içerdiği bütün konulan temsil etmektedir.
13. Şu gerçeğin de altını çizmek gerekir ki, Kur'an sırf inanmış olmak için inanmayı istemez. Aksine sürekli olarak şunu tekrar eder: Düşünün, derin düşünün, tefekkür edin, akıl yürütün, düşünce üretin, araştırın! Bu uyarılar, duyularımız ötesinde ve akılla kavramlamaz olan Allah'ın varlığı, âhiret ve öldükten sonra diriliş gibi inanç konusunda bile yapıl­maktadır.
14. Kur'an'ın ana konusu, doğal olarak, saf bir tevhid inancıdır; ortağı olmayan, resmedilemeyen ve hiçbir maddi araç ile temsil edilemeyen bir Allah'a inanç.
15. Kur'an'm tezi şudur: Allah, iyilikseverlik ve kayrasından, in­sana, diğer iyilikler arasında yol gösterici ve peygamberler göndermiştir. Bunlar, Rabb'in mesajım insanlara iletmişler­dir. Bu mesaj, her zaman ve hiç değişmeksizin, Allah'ın bir­liği, öldükten sonraki hayatın varlığı ve bu dünyada âhiret için hazırlık yapmak olmuştur. Tanrısal mesajın, savaşlar ne­deniyle veya vahye mazhar bir peygamberin vefatından son­raki dinsel sapmalar vs. sonucu insanlık hayatından kaybol­duğu her defasında, Allah tükenmez merhametinden mesa­jım yenilemiş ve yeni bir peygamber görevlendirmiştir. Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar peygamberler kesintisiz olarak birbirlerini izlemişlerdir. Bunlar değişik memleketlere gönderilmişlerdir. Hz. Muhammed, o sonsuz ve öncesiz me­sajın yenileyicisi ve pekiştiricisidir. Allah, her topluma pey­gamber göndermiştir. Kur'an bunlardan yalnızca birkaç ta­nesinin adını belirtmiş, daha başkalarının da bulunduğunu ifade etmiştir. Kur'an, Israiloğulları'mn kendi dönemlerinde Allah'ın seçkin kulları olduklarını ve onlara bütün insanlardan üstünlük vasfı verildiğini, daha önce başka toplumlara da benzer üstünlükler verildiğini söyleyecektir. Yine Kur'an, Hz. İsa'nın babasız, ama lekesiz bir doğum sonucu dünyaya geldiğini söyleyecektir. Kur'an, bazı kitaplarda yazılı bula­nan, eski peygamberlerin biyografilerini, onlara isnat edil­miş bir takım ahlâksızlık ve inançsızlık iftiralanndan temiz­leyecektir. Bu son noktayla ilgili olarak, Jeroboam, Nebuc-hodonosor, Titus vs. zamanlarında Israiloğulları'm parçala­yan savaşlar ve ihtilaflar sonucunda kaybolmuş kutsal kitap­ların birkaç dâhi şahsiyetin belleğinden yeniden yazıldığı dönemler göz önünde bulundurulduğunda, en basit bir sağ­duyu, ünlü ve büyük peygamberlerin sıradan bir dindarın sürdüğü erdemli ve yapıcı bir hayattan daha az erdemlisini sürdüğüne inanmaktansa, Kur'an'm bu konudaki tezine hak verecektir. Hz. Davud ve izleyicileri zamanında ortaya çıkan isyancılar, bu ailenin bireylerine karşı isyankârlık ruhundan doğan bir takım suçlamalar yöneltebilmişlerdir. Eğer pey­gamberler de iyi birer model değil idiyseler, insanlık için ar­tık bir umut olmazdı.

İsraillilere Göndermeler
16. Kur'an'ın içeriğinin bir görünümü vardır ki, okuyucunun dikkatini çeker. Bu da onlarca defa İsraillilere seslenip onla­rı konu edinmesidir. Acaba neden?
17. Kuşkucu biri, bir zaman, Araplar daha önce bir kutsal kita­ba ve vahyedilmiş bir dine sahip olmadıkları için Hz. Mu­hammed'in Yahudiler karşısında bir aşağılık kompleksine sahip olduğunu söylemişti. Bunun için Hz. Muhammed, Kur'an'ı kaleme almış ve içindeki her şeyi bu saplantının et­kisiyle uydurmuştu. Oysa, "Sahtekarlık bir inancın ikiyüzlü­lüğüdür. İkiyüzlülüğün asla inanç gücü yoktur. Tıpkı yalanın, gerçeğin gücüne sahip olmadığı gibi. Eğer mekanik il­minde atma gücü, itme gücünün tam bir ölçüsü ise, tarihte de aksiyon, kuvvetli ilham gücünün ölçüsüdür. Çok yükse­ğe, çok ileriye götüren ve çok uzun zaman devam eden bir düşünce, çok güçlü bir düşüncedir. Çok güçlü olmak için, çok samimi ve iyice ikna edici olmak gerekir." (Lamartin)
18. Öyleyse, bu tür iddialar için daha az sevimsiz başka açıkla­ma biçimleri aranmalıdır.
19. Hz. Muhammed'in, görevini yerine getirdiği dönemde, dün­ya her çeşit topluma sahipti: Tanrıtanımaz, puta tapan-çok tanrıcı, budist, büyücü-zerdüştçü, brahman, yıldızlara tapan ve Yahudi-Hristiyan. Kur'an'm, tanrıtanımazlık ve çok tanrı­cılığa ne kadar şiddetle karşı çıktığı biliniyor; diğer dinlere karşı olduğundan çok daha güçlü bir karşı çıkıştır bu.
20. Budistlere gelince, özelllikle bunların bir tek Allah'a inanma ihtiyacını duymayan mezhebi, zaten tanrıtanımazlığa karşı başlatılan mücâdele içindedir. Bir inziva hayatını öğütleyen mezheplerinkini ise Kur'an, gerçek bir rakip olarak görmez. Çünkü, bu inanış, bir avuç insan dışında geniş halk yığınla­rım kendine çekme gücüne sahip değildir.
21. Mazdek doktrinim tatbik eden Büyücüler de bir problem oluşturmuyorladı: Sağduyu sahibi hiçbir insan, her şeyi mu­bah gören böylesi bir hayatı kabul edemezdi.
Zerdüştçülük, ateşi ve düalizmi kutsama inancıyla birlikte, zaten daha önce bizzat kendi memleketinde Hristiyanlığm yayılması karşısında erimeye devam etmekteydi. Dolayısıyla onunla da fazla uğraşmaya gerek yoktu.
22. Kast ve dokunulmazlık sistemiyle Brahmanizm'in dağılıp yok olması için, eşitlik ve kardeşliği sağlayan dinlerle temasa geç­meye ihtiyacı vardı. Dinini yayma gayreti taşımayan ve insanlara içinde doğdukları bir alt kasttan kurtulma imkanı tanı­mayan bir aile dininden endişe etmeye gerek yoktu.
23. Yıldızlara tapan Sabitler de, zaten kaybolmak üzereydiler ve bütünüyle sona ermek için küçük bir darbeye bile ihtiyaç yoktu.
24. Geniş insan kitleleri arasında, sadece Kitab-ı Mukaddes'e inanan insanlar, Yahudi ve Hristiyanlar, her yeni dini gerek­siz kılacak donanıma sahiptiler: Vahyediîmiş kitapları vardı. Tanrıcı, hatta tektanrıcı bir dinleri vardı. Birçok bilimleri ge­liştirmişler ve devletler kurmuşlardı. Kısaca onlar, iki dünya­nın da nimeti diye adlandırılabilecek şeye sahip bulunuyor­lardı. Bu durumda, Kur'an'm, kendisine katılma yollarını arayacağı başka hangi dinsel topluluk olabilirdi ki? Unutma­yalım ki, tıpkı bugün olduğu gibi, Hz. Muhammed döne­minde de dünyayı, Yahudilerden oluşan en sefil bir avuç in­san yönetiyordu. Olağanüstü bir uyum yeteneğine sahip olan bu halk, Hristiyan olan veya olmayan yöneticiler aracı­lığıyla, ülkeleri yönetiyorlardı. Bunlar, İslam'ı kabul etmeye nasıl davet edilmeliydiler? Şundan başka yol yoktu: Bizzat sizin Kutsal Kitap'ımz, son peygamberin, amca oğullarınız arasından gönderileceğini önceden haber vermiştir! Bu bü­yük Yahudi halkı, hayatta kalabilmek için binlerce yıllık kahramanca savaş gelenekleriyle, elbette ki, bu hayranlığı ve birleşme arzusunu uyandıracak şeye sahipti.

Kur'an'm Hayat Anlayışı
25. Hiçbir din, ahlâksızlığı öğretmez. Yine hiçbir din, yardımse­verlik ve iyiliği mensuplarının kafasına yerleştirmekten geri durmaz. Fakat İslam'ın öğretimi, kendi bütünlüğü içinde birçok noktadan diğerlerinden farklılık gösterir, işte bu nok­talardan birkaçı, belki de en esaslı olanları:
26. (1) Bütün hâlinde bir hayat ve bu hayatın çok çeşitli yönle­ri arasındaki ortak uyumdur. Nitekim Kur'an,
(a) Sadece belli bir evin çocuklarına özel olarak geldiğini ve yalnızca onlara ait bulunduğunu söylemeyecek, aksine o, bü­tün insan ve cin topluluklarına gönderildiğim söyleyecektir.
(b) Yine Kur'an, Sezar'a ait olan ne varsa, Sezar'a bırakmayı söylemeyecek; ama, hem Allah ile insanlar arasındaki ilişki­ler, hem de bizzat insanların kendi aralarındaki kişisel ve sosyal ilişkiler onda tam bir yol gösterme ve bir yönerge bu­lur. Uzmanlıklara ve yetkilere göre kuvvetler dağılımı asla yasaklanmış değildir. Ama bunların birbirinden koparılma­sına izin verilmemiştir: İslam'da imamet, camide namaz kıl­dırmayı ifade ettiği gibi, devlet başkanlığını da ifade eder. Çünkü, camide cemaatle namaz kıldırmak devlet başkanının en önemli ayrıcalıklarındam biridir. Bunun bir sonucu ola­rak, hem beden, hem de ruhtan oluşan insan hayatının ruh ya da beden şeklindeki görünüşleri, ister beden, ister ruh ol­sun, diğer görünüşünün zararına olarak gelişip mutluluğa ulaşamaz. Ama her ikisi kendi aralarında uyumlu bir denge ve verimli bir ahenk içinde gelişmelidir ki Kur'an buna, "Bu dünya huzuru ve âhiret huturu" adını vermektedir. Kur'an, ibadet ve ahlâk gibi, hukuku da yönetecektir.
28. (2) Bu asla, yasaların ve kurumların geçersizliği anlamına gelmez. Çünkü, ilk olarak, Kur'an sürekli şunu tekrarlamak­tadır: Herkes tarafından iyi kabul edilen şeyleri yapın ve yi­ne herkes tarafından kötü kabul edilen şeylerden de sakının. işte belirlenmiş şu veya bu husus değil, üzerinde birleşilmiş veya en azından genelleştirilmiş kamuoyu, yasa olarak kabul edilmiştir, ikinci olarak, -öncekinden daha az önemli değil­dir- şu gerçek gelir ki; o da iyilik ve kötülükle ilgili söz konusu prensibin temeline dayanarak ve Kur'an'm çeşitli açık­lamaları içinde, insanın fiilierinin şu bölümlere ayrıldığı, di­ğer bir deyişle Kur'an yasalarının beş sınıfa ayrıldığıdır:
a) Yalnızca iyi özelliğe sahip eylemler: Zorunlu görevler.
b) Yalnızca kötü özelliğe sahip eylemler: Zorunlu yasaklar.
c) İçinde iyiliğin ağırlıkta bulunduğu eylemler: Yapılması tavsiye edilenler.
d) içinde kötülüğün ağırlıkla bulunduğu eylemler: Yapılma­ması öğütlenenler.
e) İçinde ne iyiliğin, ne de kötülüğün ağırlıklı olarak bulun­madığı, diğer bir deyişle ikisinin eşit ağırlıkta bulunduğu ey­lem ve davranışlar: Bunlar da, yasanın ilgi alanına girmeyen ve kişilerin kendi seçimlerine bırakılmış eylemlerdir.
29. Kur'an ve Hadis'teki açıklamalar, her şeyin sadece ilk iki ka­tegoriye dahil edilmesini, yani mutlak iyi veya mutlak kötü olarak tasnif edilmesini içermezler. Aksine, kanun koyucu­nun bizzat kendisi, bu esnekliği irade etmiştir: Örneğin, sa­daka vermek, zekât vermekle aynı değerde değildir. Adam öldürme veya zina yasağı, erkeklerin saç ve sakallarını ka-dınlarınkine benzetme yasağıyla aynı ağırlık ve değerde de­ğildir. Aynı şekilde, yaptırımlar da farklılıklar gösterir: Adam öldürme hâlinde kısas uygulanır veya kan bedeli ödenir; zi­na edene yüz değnek vurulur, alkollü içki içene ise tazir ce­zası verilir vs.
30. Ayrıca, vahiyler Hz. Peygamber'in vefatıyla sona ermişti. Ama, yeni hukuki problemler son bulmadı. Bizzat Hz. Pey­gamber tarafından gösterilen uygulama, uzman ve hukukçuların düşünsel bir çaba göstermesini ve dinin temel kaynak­larından yasa çıkarmasını gerektirir. Özgürlük ve eşitlik her­kes için ve her zaman için sağlanmış olduğundan, bireysel bir içtihat, başka bir bireysel içtihat tarafından değiştirilebi­lir durumdadır. Aynı şekilde kollektif bir içtihat (icma) da daha sonraki nesillerce aynı türden bir içtihatla değiştirilebi­lir. Meşhur, "İçtihat kapısı kapanmıştır" sözünden iki şey an­laşılabilir:
31. (a) Ya yeni bir şey getirmek imkansızdır. Tarih öncesi insan­larda da iki kere iki dört ediyordu. Biz bugün bu kuralı kal­dırıp yerine başkasını koyma imkanına sahip değiliz.
32. (b) Ya da uzman olmayanlara görüş belirtme hakkı tanımak imkânsızdır. Bir hasta, tedavi için doktora baş vurur, isterse o doktor, henüz mezun olup diplomasını yeni almış olsun. Fa­kat böyle bir hasta, bir roman yazarına baş vurmaz. O roman­cı Nobel ödülü kazanmış olsa bile. Eğer tıp, mimarlık, fizik vs. uzun öğrenim dönemi gerektiren birer uzmanlık alanları ise, din ve hukuk da aynı şekildedir. Dolayısıyla bu alanlarda da ne maceracılara, ne de amatörlere yetki tanınmaz.
33. (3) Kur'an ve Hadis, hayatın üç yönünü bize öğretir:
34. (a) îman: Bir tek Allah'a, kitaplarına, melek elçilerine, insan elçilerine, öldükten sonra yeniden dirilmeye ve âhirete, iyi ve kötü her şeyin Allah tarafından belirlendiğine inanmaktır.
35. (b) İslam; Allah'ın emirlerine boyun eğmek. Bu da şu husus­ları yerine getirmekle olur: Günde beş vakit namaz ve hafta­da bir defa Cuma namazı kılmak, Ramazan ayını oruçlu ge­çirmek, Mekke'deki Allah'ın Evi'ni ömürde bir kez ziyaret etmek, asgari geçimi için gerekli olanın dışında kalan tarım ürünleri, çıkarılan madenler, deniz ürünleri, petrol, ticaret malları, sanayi, küçük ve büyük baş hayvanlar, develer, biriktirilmiş altın ve gümüş gibi mallardan zekat vermek. Bu­rada belirtelim ki, Kur'an'da zekatla namaz aynı kategoride zikredilmişlerdir. Buna göre, ne ruh, beden hesabına savsak­lanmış, ne de tersi yapılmıştır. Namaz kılmak, Allah'a beden ile tapmaktır, zekat vermek ise Allah'a mal ile tapmaktır.
36. (c) İhsan: Uygulamanın güzelleştirilmesidir. Bu da şeklen de­ğil ruhen yapılmalıdır. Hz. Muhammed, ihsanı şu şekilde ta­nımlamıştır: "Allah'a O'nu görür gibi kuliuk et; her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da, O kuşkusuz seni görmektedir."
37. (4) Başkalarını da, kendinizi düşündüğünüz kadar düşünün. Zekat vermenin amacı, inançsızlık ve bilgisizliğe karşı yürü­tülen sürekli mücadeleye kişisel olarak katılma buyruğunun amacı ve iyilik ve ihsana ısrarla davet etmenin amacı budur. Bununla birlikte islam, hoşgörülüdür: Dinde zorlama yok­tur! Allah, Hz. Âdem'den, Hz. Muhammed'e kadar bütün toplumlara peygamberler göndermiştir. Son Peygamber, yal­nızca sonsuz tanrısal mesajı hatırlatmak için gelmiştir. Diller ve renkler bize yalnız Allah'ın kudretini gösterir; çünkü Al­lah katında en değerli kişi, en takvâlı olandır. Ne soy sop, ne de zenginlik bu konuda hiçbir değer ifade etmez.
38. (5) Kur'an, insan ile Allah arasında net bir ayırım yapar. Ku­lun kendi bedeni içinde Allah ile birleşmesi (communion) söz konusu değildir. Kul, Allah'a doğru bir yükselme gerçek­leştirir; fakat bu kendini O'nda eritip yok saymak için değil­dir. Allah'ın işleri ile insanın işleri arasında da bir ayırım bu­lunmaktadır: Allah en güzel isimlere, en yetkin niteliklere sahiptir. Bizi O yaratır ve besler. Her şeyi bilen, her şeyi gö­zetleyen ve olup bitecekleri önceden bilip kaydetmek dahil her şeye güç yetiren ancak O'dur. İnsan ise, gökleri ve yeri kendi hizmetine veren Allah'ın iyilikleriyle kuşatılmıştır. Allah'ın kendisi için yarattıklarından nasıl yararlanacağı konu­sunda çaba harcayıp onu bulmak insana düşmektedir. Kısa­cası, her şey insan içindir, ama insan da Allah içindir. Yoksa kendi kendisi için değildir... Kader ve irade özgürlüğü prob­lemi bir Müslüman için sorun oluşturmaz. îşte bu şekilde tanrısal şeylerle beşeri şeylerin birbirinden ayrılması ilk Müslümanlara, o bilinen atılım gücünü vermiştir: Hz. Pey-gamber'in vefatından sadece 15 yıl sonra, Müslümanlar, İs­panya'nın bir kısmının da içinde bulunduğu üç kıta üzerin­de egemen oldular ve daha sonraki kuşaklar da başka bölge­leri de bu alana kattılar. Yine aynı ayırım sayesindedir ki, şimdiki hayat, onlar için yarın ahirete doğru gerçekleştirile­cek yolculuğa gerekli azığın temin edileceği bir konaklama yeri idi. Hayata yalnızca önem vermemekle kalmıyorlardı, ama mümkün olan en erken zamanda Rabb'e kavuşmak için bu hayata daha az önem verme konusunda çok istekliydiler.
39 (6) Kur'an, Hz. Âdem ve Havva'nın çocuklarını yeniden bir­leştirmek için çareler aramaktadır. O, içinde herkes için ge­rekli asgari ihtiyaçların bulunduğu, ama dileyen herkesin de daha fazlasını yerine getirme serbestliğiyle temel bir din önermektedir. Yalnızca yeni bir yönlendirmeyle her şey uzİaştırılabilir ve uzlaştırılmış olur. Allah, IsrailoğuÜan'na diğer dünyalar üzerinde bir üstünlük vermişti; ama bu, misyon ve edimler yönündendi; yoksa mensup bulundukları soydan dolayı değildi. (Peygamberlerin çocukları ve hanımları bile, inanmış değillerse Cehennem'e giderler.) Hz. Isa, Allah'ın kelimesi ve ruhudur. (Ona, çok alışılmış bir deyim olan Al­lah'ın "oğlu" demekten sakınmak gerekir. Allah, birdir, aşkın varlıktır, ne çocuğu, ne anne babası, ne de eşi vardır.) Hz. isa'nın babasız yaratılması, Hz. Âdem'i, hem annesiz, hem de babasız yaratan Allah'ın tanrısal gücünün küçük bir göstergesinden başka bir şey değildir. Ayrıca göklerin ve yerin yaratılışı, insanın yaratılmasından çok daha şaşırtıcıdır. Pey­gamberlere tapmayın, ibadetlerinizi hiçbir zaman çok tanrı­cılar gibi yapmayın; aksine Allah'a kulluk edin ve bu pey­gamberlerin tarzında olsun: Onlardan hiçbiri kendini Al­lah'ın kulu olarak hissetmekten ve bunu belirtmekten utanç duymazdı. Bu dünyadan payınızı unutmayın: Allah'ın iyilik ve kayrasını hor görmemek gerekir.

__________________
O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır;
O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır.
Alıntı ile Cevapla