Konu Başlıkları: Namaz kavramı ve çeşitleri
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21 Mayıs 2014, 17:46   Mesaj No:7

Medineweb

Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Namaz kavramı ve çeşitleri

Cuma Namazı

Cumanın Önemi ve Hükmü
1. Cumanın önemi ve fazileti: Cuma Müslümanların haftalık bayram
günüdür, bu mübarek günde Müslümanlar mâbetlerde toplanır, okunacak
hutbeleri can kulağıyla dinleyip bunlardan feyz alır, bilgilerini artırırlar.
Hep birlikte cuma namazını kılarlar, namazdan sonra birbirlerinin hal ve
hatırlarını sorarlar ve tekrar normal günlük işlerine dönerler. Hz.
Peygamber’den cuma günü ve cuma namazının fazileti hakkında pek çok
hadis nakledilmiştir (Buhârî, “Cumu’a”, 3, 6, 19; Müslim, “Cumu’a”, 15).
Cuma günü, beden temizliği yapmak, boy abdesti almak, güzel ve temiz
elbiseler giymek, başka şeylerle uğraşmayıp erkence camiye gitmek,
tahiyyetü’l-mescid olmak üzere iki rek‘at namaz kılmak, Kehf sûresini
okumak veya dinlemek müstehaptır.
2. İlk Cuma namazı: Hz. Peygamber hicretleri esnasında Medine
yakınlarında, Sâlim b. Avf yurdunda “Rânûnâ” denilen vadi içersinde
bulunan “Benî Sâlim namazgâhı”nda ilk cuma hutbesini okumuş ve ilk
cuma namazını kıldırmıştır.
3. Cuma namazının hükmü: Şartlarını taşıyan kimseler için cuma namazı
farz-ı ayındır ve iki rek‘attır. Bu namazın farz olduğu Kitap, Sünnet ve
icma ile sabittir. “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan
okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın.
Bilesiniz ki bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca yeryüzüne
dağılın, Allah’ın lûtfundan isteyin, Allah’ı çok zikredin; umulur ki
kurtuluşa erersiniz.” (el-Cumu’a 62/9-10) ayeti, bu namazının farz
olduğunu gösterir. Peygamber Efendimiz de, cuma namazının farz
olduğunu bildirmiştir (Müslim, “Cumu’a”, 40; Ebû Dâvûd, “Salât”, 204;
Tirmizî, “Cumu’a”, 4). İslâm bilginleri cuma namazının farz olduğunda
görüş birliği içindedirler. Cuma namazının diğer namazlardaki şartlardan
başka kendisine ait bazı özel şartları vardır. Bu şartlardan bir kısmı
cumanın bir kimseye farz olmasının şartlarıdır, diğerleri ise cumanın
sahih ve muteber olmasının şartlarıdır.



Cuma Namazının Farz Olmasının (Vücup) Şartları
Cuma namazı herkese farz değildir. Cuma namazının vücup şartları yani bir
kimseye - Müslüman, akıllı ve bâliğ olma şartlarına ek olarak- farz olmasının
şartları şunlardır:
1. Erkek olmak. Cuma kadına farz değildir, fakat kılarsa sahih olur ve artık o
günün öğle namazını kılmaz.
2. Hür olmak. Köleye cuma namazı farz değildir, kılarsa öğle namazı yerine
geçer.
3. Mukîm olmak. Cuma namazı, cuma namazı kılınan yerde ikamet eden
kimselere farzdır. Buna göre, dinen yolcu (müsafir) sayılan kimseye
cuma namazı farz değildir, kılarsa sahih olur ve artık öğle namazını
kılmaz.
4. Sağlıklı olmak. Hasta olup cuma namazına çıktığı takdirde hastalığının
artmasından veya uzamasından korkan kimseye cuma namazı farz
değildir. Yürümekten aciz bulunan yaşlı kimse ile hasta bakıcı da
böyledir. Bazı fakihlere göre, kör ve kötürüm kişilere, kendilerini
cumaya götürecek kimseleri olsa bile cuma namazı farz değildir.
5. Mazereti olmamak. Bir mazereti sebebiyle cumaya gidemeyen veya
cumaya gittiği takdirde, mal, can ve namusunun zayi olacağından endişe
eden kimselere cuma namazı farz değildir. Mahpus olmak, can, namus ve
mal güvenliği için nöbet tutmak, düşman korkusu, tehlikeli soğuk veya
sıcak, şiddetli yağmur, çok çamur ve benzeri durumlar, cuma namazına
gitmemeyi mubah kılan özürlerin başlıcalarını teşkil etmektedir.

Cuma Namazının Sahih Olmasının Şartları
Kılınan cuma namazının sahih ve muteber olması ve öğle namazının yerini
tutabilmesi için aranan şartlar da şunlardır:
1. Cuma namazını, devlet başkanının veya onun görevlendirdiği bir kişinin
kıldırması şarttır.
2. Genel izin. Cuma namazının, yöneticiler tarafından izin verilen ve halka
açık camilerde kılınması gerekir. Cuma namazı için izin verilen camiin
kapısı kapatılarak, orada sadece belirli kişilerin cuma namazını kılmaları
geçerli değildir.
3. Vakit. Cuma namazı öğle namazı vaktinde kılınır. Bu vakitten önce veya
vakit çıktıktan sonra Cuma namazı ne edâ ve ne de kazâ suretiyle
kılınabilir.
4. Cemaat. Fıkıh bilginleri, cuma namazının cemaatle kılınması halinde
geçerli olacağını ifade etmişlerdir. Ancak cemaatin sayısı hakkında farklı
sayılar ileri sürmüşlerdir. Ebû Hanîfe’ye göre cuma namazı için aranan
cemaatin en az sayısı imam dışında üç, Ebû Yûsuf’a göre imam dışında
iki, İmam Mâlik’den bir görüşe göre otuz, İmam Şâfiî ve Ahmed b.
Hanbel’e göre de kırk kişidir.


5. Hutbe. İki rek‘atlık bir farz olan cuma namazından önce hutbe okunması
şarttır. Cuma hutbesinin rüknü, Ebû Hanîfe’ye göre “zikrullah”tan
ibarettir. Bu sebeple yalnız “el-Hamdu lillah” veya “Sübhânellah”
veyahut “Lâ ilâhe illâllah” denecek olsa kifayet eder. Ebû Yûsuf ve İmam
Muhammed’e göre ise hutbe denilecek derecede uzunca bir zikirden
ibarettir. Bunun da en az miktarı, tahiyyat duası uzunluğunda hamd ve
salâvât ile Müslümanlara duadır. Hutbenin vacipleri, hatibin hutbeyi
abdestli ve ayakta okumasıdır. Hutbenin sünnetleri de, hutbeyi iki kısma
ayırmak, bunların arasında bir tesbih veya üç ayet okunacak kadar
oturmaktır. Bu yönüyle buna “iki hutbe” denir. Bu iki hutbeden her biri
“hamd”i, “kelime-i şehâdet”i ve “salât ü selâm”ı ihtiva etmeli ve birinci
hutbe bir ayetin okunması ile bu ayetin anlamı çerçevesinde yapılacak bir
nasihatı, ikinci hutbe de müminler hakkında duayı içermelidir. Her iki
hutbeyi de uzatmamak sünnettir. Cemaatin acil işleri olduğu düşünülerek
hutbe kısa tutulmalıdır. Zira, hutbelerin kısa, fakat özlü, faydalı olması
hatibin dirayet ve faziletine bir delildir. Nitekim bir hadis şu anlamdadır:
“Kişinin namazının uzun, hutbesinin kısa olması dini iyi anladığının
işaretidir; namazı uzatın, hutbeyi ise kısa tutun, kuşkusuz bazı sözler
vardır ki, bir sihir gibi kalbleri büyüler” (Müslim, “Cumu’a”, 47).
Sahâbîler, Hz. Peygamber’in namaz ve hutbesinin ne uzun ne de kısa
olduğunu, aksine orta halli olduğunu rivayet etmişlerdir (Müslim,
“Cumu’a”, 41-42). Hatip, iç ezan okununcaya kadar minberde oturur,
sonra ayağa kalkar, gizlice eûzü-besmele okuyarak, açıktan hamd ü
senâda bulunur, hutbesini cemaate karşı sunar. Bunlar da hutbenin
sünnetlerindendir. Hutbe bitince kâmet getirilir. Hatibin hutbenin
sünnetlerine riayet etmemesi veya hutbe esnasında gereksiz konuşması
mekruhtur.
6. Şehir. Cuma namazının şehir ve civarında kılınması cumanın sıhhat
şartlarından biridir. Bu şartı getiren Hanefîler’e göre şehir (mısr), “valisi,
yargıcı bulunan belde”, “en büyük camisi, cuma kılması gereken kişileri
almayacak kadar kalabalık bir nüfusu barındıran mahal”, “devletin şehir
saydığı yer” ve benzeri şekillerde tanımlanmıştır. “Şehir civarı”nın ölçüsü
normal şartlarda ezan sesinin duyulacağı sahadır. Şâfiîler ile Mâlikîler,
cumanın halkın devamlı oturduğu köy ve şehirlerde kılınması gerektiği
görüşünü savunmuşlardır. Hanbelîler ise ancak cuma namazı ile mükellef
olan en az kırk kişinin oturduğu bir yerleşim bölgesinde kılınabileceğini
söylemişlerdir. Diyanet İşleri Başkanlığı, bir soru üzerine, 1933 yılında
konuyu ele alıp incelemiş, bu konudaki dinî delilleri değerlendirerek
köylerde de cuma namazının kılınabileceği cevabını vermiştir.

Cuma Namazının Kılınışı
Cuma namazı öğle vaktinde ve cemaatle kılınır. Önce minareden ezan (dış
ezan) okunur. Sonra dört rek‘atlık cuma namazının sünneti, öğle namazının
sünneti gibi kılınır. Hatip minbere hutbe okumak üzere çıkıyorsa, bu namaza
başlanmaz. Ancak önceden başlanmış ise tamamlanır. Hatip minbere
çıkmaya başlayınca müezzin ezan (iç ezan) okur, hatip ezanı minberde
oturarak dinler. Ezan bittikten sonra, hutbesini ayakta cemaate yönelerek
sunar. Hatip hutbesini sunarken cemaat her hangi bir işle meşgul olmaz,
konuşmayıp susar ve büyük bir dikkatle hutbeyi dinler. Hatip hutbeyi
bitirdikten sonra müezzin kâmet getirir. Bu esnada hatip minberden inerek
mihraba geçer ve iki rek’at cuma namazını, sabah namazının iki rek’at farzı
gibi kıldırır. Cuma namazının farzı kılındıktan sonra dört rek’at cuma
namazının son sünneti, öğle namazının dört rek’at sünneti gibi kılınır.
Böylece namaz tamamlanır.
Ülkemizde uzun yıllardan beri bir de “zuhr-i âhir” (ez-zuhru’l-âhir)
adıyla dört rek‘atlik bir namaz daha kılınmaktadır. Son öğle namazı anlamına
gelen bu ilave namaz, cumanın şartlarıyla ilgili ihtilaflardan ve aşırı
sayılabilecek bir hassasiyetten kaynaklanmıştır. Bir yerleşim yerinde birden
fazla camide cuma namazı kılınmışsa bunlardan birisinin geçerli diğerlerinin
şüpheli olacağını söyleyen bazı müctehitler, söz konusu şüpheyi “Vaktine
yetiştiğim halde henüz edâ etmediğim yahut henüz üzerimden düşmeyen son
öğle namazını kılmaya” niyetiyle edâ edilecek dört rek‘atlik bir namaz ile
gidermeyi düşünmüşlerdir. İbadetler, dinin ana kaynaklarının emrettiği
biçimde yapıldıktan sonra yersiz şüpheye yer olmadığından, insanların
kendiliklerinden bir ibadet ihdas etme hakları bulunmadığından ve ilave
ibadet uygulamalarının bid‘at kapsamına girmesi tehlikesi bulunduğundan
hangi isim ile olursa olsun böyle bir namazın kılınması çok doğru
olmayacaktır.
Cuma namazının farzına imam selam vermeden önce yetişen kişi, imam
selam verdikten sonra ayağa kalkarak cuma namazını tamamlayabilir. Ancak
İmam Muhammed’e göre ikinci rek‘atın rükû‘undan sonra imama uyan kişi,
cuma namazını değil öğle namazını tamamlar. Cuma namazı cemaatle
kılındıktan sonra kılmayanlar tarafından kazâ edilemez. Bunun yerine öğle
namazı kılınır. Kur’ân-ı Kerim’de, cuma namazı için ezan okunduğu zaman
alış veriş gibi kişiyi ibadetten alıkoyan akitlerin yasaklandığı bildirilmiştir
(el-Cumu’a 62/9). Fıkıh bilginleri, bu yasağın namaz bitinceye kadar devam
ettiğini ve bu yasağın yalnız cuma namazını kılmakla yükümlü kişilerle ilgili
olduğunu açıklamışlardır. Hanefi ve Şâfiî fıkıh bilginleri, cuma namazını
kılmakla yükümlü kişilerin yasağa rağmen yaptıkları akitlerin mekruh
olmakla birlikte câiz olduğunu, Mâlikî ve Hanbelî fıkıh bilginleri ise bu tür
akitlerin geçersiz olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Alıntı ile Cevapla