Durumu: Medine No : 24048 Üyelik T.:
01 Ocak 2013 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
242 Konular:
66 Beğenildi:64 Beğendi:0 Takdirleri:110 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: Atatürk ilk.ink tar II 1-8 ünite özetleri
ÜNİTE 6 – TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA (1938-2002) DÖNEMİ
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ARİFESİNDE TÜRK DIŞ POLİTİKASI
24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşmasının imzalanmasından sonra Türkiye, 1930’ların ortalarına kadar başta İngiltere ve Fransa olmak üzere çeşitli sorunlar yaşamıştır. Bunların başında Irak sınırının belirlenmesi (Musul sorunu), Osmanlı borçları ve Türkiye’deki yerleşiklerin statüsü (Etabli sorunu) gibi Lozan’da çözülemeyen sorunlar gelmektedir.
Cumhuriyetin ilanından itibaren, dış politika ağırlıklı olarak iki temel ilke üzerine oturtulmuştur. Statükoculuk ve Batıcılıktır. Statükoculuk, yeni kurulan Türkiye’nin Lozan Antlaşması’yla oluşturulan statükoyu koruma hedefini ve kaygısını yansıtırken Batıcılık bir yanıyla toplumun ve devletin modernleştirilmesi ülküsünü, bir yanıyla da Türkiye’nin Avrupa devletler sisteminin eşit ve egemen bir üyesi olma hedefini yansıtmaktaydı.
Türkiye’nin 1930’ların başından itibaren dış politikasının yeniden şekillendirilmesinde, revizyonizme karşı Balkan Paktı (1934), Sadabad Paktı (1937) gibi bölgesel oluşumlar gelmektedir.
Türkiye 1932’de Milletler Cemiyetine üye kabul edilmiştir.
II. DÜNYA SAVAŞI’NDA POLİTİKA
İtalya Akdeniz’de yayılma politikası uygulamıştır.
23 Ağustos 1939’da Almanya ve Sovyetler Birliği arasında bir Saldırmazlık Paktı imzalanmış, ardından Almanya’nın 1 Eylül’de Polonya’ya saldırmasıyla II. Dünya Savaşı başlamıştı.
Sovyetler Birliği’ni yanına almaktan ümidi kesen Türkiye, 19 Ekim 1939’da Ankara’da İngiltere ve Fransa ile “Üçlü İttifak” olarak bilinen Karşılıklı Yardım Antlaşması’nı imzalamıştır. Antlaşmadaki en önemli husus, Türkiye’nin bir Avrupa devleti tarafından başlatılan savaşın Akdeniz’e yayılması halinde İngiltere ve Fransa’ya yardım yükümlülüğü altına girmesiydi. Üçlü İttifak Antlaşması ile Türkiye, savaşta tarafsız değil, savaş dışı bir müttefik devlet olarak görülüyordu.
Yalta Konferansında alınan kararlar uyarınca Türkiye 1945 Şubat’ında Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiştir. Bu askeri bir eylemden ziyade, Birleşmiş Milletler teşkilatına kurucu üye olabilmek için takınılmış hukuki ve siyasi bir tutumdan ibarettir.
II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin temel hedefleri, savaşa katılmamak ve topraklarının işgale uğramasını engellemek olmuştur. Ülkenin ekonomik ve askeri olarak çok zayıf olması, savaşa girilmesi durumunda Türkiye açısından sonu felaketle sonuçlanabilecek bir macera olması, yeni kurulan devletin içteki reformları henüz tam olarak gerçekleştirememiş olması, savaşa katılmama politikasının çok açık nedenleridir.
Türk Dış Politikası için Zor Yıllar (1945-1947)
Sovyetler Birliğinin talebi, Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilmesi ve Boğazların Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelere kapatılmasıdır.
Montrö’nün değiştirilmesi 1945’te Postdam Konferansında, ABD, İngiltere, Sovyetler Birliği ve Türkiye arasında gerçekleşmiştir.
Soğuk Savaşı başlaması, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin yeniden ve bu kez tarihte hiç olmadığı kadar gelişmesine imkân sağlamıştır.
Bloklaşma Ekseninde Dış Politika (1947-1964)
Türkiye’nin Batı Bloku ülkelerini tercih etmesi, Türk dış politikasının en önemli unsurlarından Batıcılık ilkesinin doğal sonucudur.
Türkiye’nin Batı Bloku içindeki yeni konumu açısından en önemli adımların ilki, 1947 yılında ABD Başka Harry Truman tarafından ilan edilen Truman Doktrini’nin kabulüdür. Soğuk Savaş’ın başlangıcı olarak nitelenen Truman Doktrini, Türkiye ve Yunanistan’a “uluslararası komünizme” karşı askeri yardım verilmesini öngörmekteydi. Bu Doktrin, ABD’nin dünya hakimiyeti bağlamında harekete geçtiğini göstermiş ve Türkiye’de ABD’ye askeri bağımlılığın başlangıcını oluşturmuştur.
Türkiye’nin Batı Bloku’na eklenmesinde ikinci önemli adım 1947 Haziran’ında ABD Dışişleri Bakanı George Marshall tarafından ilan edilen Marshall Planı çerçevesinde ABD’den ekonomik yardım alınmasıyla atılmıştır. Plan, ABD’nin Avrupa ülkelerine ekonomik yardım yapmasını öngörmekteydi.
Türkiye, 1948’de kurulan İsrail devletini 1949’da tanıyan ilk Müslüman ülke oldu.
Türk dış politikasında, Batı Bloku’na mutlak uyum, Türkiye’nin jeopolitik önemini öne çıkartarak Batı’dan daha fazla siyasi, askeri ve ekonomik destek almayı hedefliyordu. Orta Doğu’da komünizm tehlikesini öne sürerek Batı’nın sözcülüğünü yapmak, denge politikasını tamamen terk etmek ve tüm dünya sorunlarına ve dinamiklerine sadece Bloke çerçevesinden bakmak biçiminde özetlenecek bu yaklaşım, doğal olarak Türkiye’nin ABD’ye bağımlılığını gün geçtikçe artıracaktır.
Türkiye’nin Nato’ya Girişi
Türkiye’nin 1949’da kurulan NATO’ya üyeliği, Batı Bloğu’na eklenmesinin en önemli adımı oldu.
Sovyetler Birliği’nin nükleer kapasitesinin artması, Yugoslavya’nın Sovyetler ile ilişkilerinin bozulması, Çin’de Kore’de komünizmin yayılmasından duyulan endişenin artması gibi nedenlerle Türkiye ve Yunanistan, 18 Şubat 1952’de NATO’ya üye oldular.
1950’ler Türk dış politikasında ABD eksenli davranış biçiminin en yoğun biçimde görüldüğü bir dönem olmuştur.
Türkiye – AB İlişkileri
Türkiye, 1950’lerde oluşmaya başlayan ve 1957’de Roma Antlaşması ile kurulan AET’nin (Avrupa Ekonomik Topluluğu) temelini oluşturan Avrupa ekonomik bütünleşmesine kayıtsız kalmıştır. Bunun temel sebepleri;
- Türkiye’nin o dönemde uluslararası örgütlenmelere daha çok güvenlik odaklı bakması,
- Ekonomik yardımlarını ABD’den temin etmesi,
- Avrupa’daki örgütlenmenin başarı şansını düşük görmesiydi.
Yunanistan’ın AET’ye başvurması ile iki ülke arasındaki rekabette geri planda kalmak istemeyen Türkiye, hiç vakit kaybetmeden, Ağustos 1959’da AET’ye müracaat etti. AET’yle 12 Eylül 1963’te Ankara’da bir Ortaklık Anlaşması imzalandı.
1964 yılında yürürlüğe giren ve Türkiye ile AET / AB arasındaki ilişkilerin temel belgesi olma niteliğini taşıyan Ankara Antlaşması’yla Türkiye’nin hazırlık, geçiş ve son dönem olarak adlandırılan süreçlerden AET’yle gümrük birliğine girmesi öngörülmüştür.
İki tarafından arasında imzalanan, AET ülkelerinin ticari ürünlerine uygulanan gümrük vergilerinin belli bir süre içinde sıfırlanması yükümlülüğünü yerine getiremeyecek olan Türkiye, 1973’te yürürlüğe giren Katma protokolünü 1978’de askıya alacaktır.
Kıbrıs Sorunu
Türkiye, Kıbrıs Adası üzerine bütün hükümranlık haklarından Lozan Antlaşması ile vazgeçmiştir. Yunanistan ile bu dönemde bir hayli yakın ilişkilerden bulunan Türkiye’nin, bu dönemdeki temel politikası Ada’nın İngiltere kontrolünde kalmasını destekliyordu.
1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları sonucunda bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu.
Dış Politikada Çok Yönlülüğe Geçiş Çabaları (1964-1980)
1964’te Kıbrıs sorunu tekrara alevlenmiş, Türkiye duruma askeri müdahalede bulunmak istese de, 5 Haziran 1964’te ABD Başkanı Lydon Johnson tarafından gönderilen, “Johnson Mektubu”’nu gönderdi ve mektupta askeri müdahalede bulunulmaması ifade edilmiştir.
Rusya ile Yakınlaşma
ABD’nin baskılarına dayanamayan 1971 Darbesi’nden sonra kurulan ara hükümetin başbakanı olan Nihat Erim, Türkiye’de haşhaş ekimini 1972’den itibaren tamamen yasaklamıştır.
Kıbrıs’a Barış Harekatı
20 Temmuz 1974’te Türk ordusu Kıbrıs Barış Harekatı’nın ilk safhasını başlattı. 14 Ağustos’ta Kıbrıs Barış Harekatı’nın ikinci safhası başlatıldı. 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devletini kurulmasıyla Ada’da iki kesimlilik fiilen yaratılmış oldu. 1983’te KKTC kurularak bağımsızlık ilan edildiyse de bu devlet Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmadı.
12 Eylül Darbesi’nden Sonra Dış Politika
12 Eylül yönetiminin antidemokratik, insan haklarına tamamen aykırı uygulamaları sonucunda Türk dış politikasını da etkileyen bir insan hakları sorunu ortaya çıkmıştır. Bu durum Avrupa devletlerin ve tam üye olmak için uğraş verdiği AET’nin büyük tepkisini çekmiştir. Günümüze kadar hala Türkiye, AB’ye üye olmak için uğraşmaktadır.
1991-2002 Tek Kutuplu Dünya Dış Politika
Genel olarak 1990’lar, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası Yeni Dünya Düzeni’ni algılamaya çalıştığı ve bu yeni düzen içinde kendini konumlandırma çabası içine girdiği bir dönem olmuştur. 1990’lı yılların sonunda, Türkiye, AB ile olan ilişkilerini, ABD ile olan ilişkilerinden daha ön planda tutma çabası içinde olmuştur.
Ünite 6 Kısa Kısa
Türkiye ile Sovyetler arasında 1925 yılında imzalanan ve Sovyetlerin Mart 1945 uzatmayacağını bildirdiği anlaşma Türk-Sovyet Dostluk ve Tarafsızlık Anlaşması’dır.
Türkiye’yi uluslararası alanda egemen ve bağımsız bir devlet olarak tescil eden belge Lozan Antlaşması’dır.
Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’ın kuzeyinde tesis edilen “uçuşa yasak bölge” ve bu bölgenin denetlenmesi için Türkiye’de konuşlandırılan çok uluslu askeri yapılanmaya Çekiç Güç adı verilir.
Türk-Amerikan ikili anlaşmalarının tek bir anlaşma altında toplanması çalışmaları çerçevesinde 1969’da Türkiye ile ABD arasında imzalanan anlaşma Ortak Savunma ve İşbirliği Anlaşması’dır.
Cemal Abdünnasır, Pan-Arabizm (Arap Birliği) düşüncesinin öncü isimlerindendir.
Türkiye’de ABD’ye askeri bağımlılığın başlangıcını oluşturan Amerikan Doktrini, Truman Doktrini’dir.
Batıcılık ilkesi çerçevesinde Türk dış politikasının en önemli önceliklerinden biri Batı dünyası kurumlarına üye olmak’tır.
Stalin dönemi Sovyetler birliği dış politikasının Türkiye’den talepleri şöyledir:
- Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilmesi,
- Boğazların Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelere kapatılması,
- Türkiye’nin doğu sınırlarında Sovyetler Birliği lehine değişiklik,
- Boğazların ortak savunulmasıdır.
Türkiye’nin 1945-1947 dönemi dış politikasında Batı yönündeki açık tercihinin nedeni Sovyetler Birliğinden duyduğu kaygılar’dır.
alıntıdır
__________________ O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır; O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır. |