Cvp: Unutulmayan İlim Mirasıyla İmam Azam Ebu Hanife
İmam’ın ilim anlayışı
Bu hayatın içinde kalışı, verdiği fetvalar ve yaptığı içtihatlara haliyle yansımıştır. Ebu Hanife’ye göre doğru amel ancak sağlam bir bilginin üzerine bina edilebilir. Hayırlı insan olmak için sadece hayır işlemek değil hayrı ve şerri bilmek gerekir. Kötüden kaçınmak ancak kötünün zararlarını bilerek olur. Ebu Zehra’nın Ebu Hanife biyografisinde ifade ettiği şekilde, itikadi konularda temel görüşleri şu iki noktada birleştirilebilir:
“Doğru amel doğru düşünce üzerine kurulur, dürüst iş kararlı ve sabit amele dayanır. İlim kati ve kesin olmalıdır. İtikat meselelerinde tereddüt olmaz.” Her ne kadar bazı rivayetler Ebu Hanife’nin Kelam ilmini eleştiren ifadelerinden de bahsetse de, bunlara fazla itibar edilmemesi gerekir. Hem ilimlerin daha farklı bölümlere ayrılmaması, hem de Ebu Hanife’nin her ne kadar hayatının uzun bir bölümünde Fıkıh’la uğraşmış olsada, bunun kendisinin Akaid ile ilgilenmediği manasına gelmez. Özellikle de kendisinden rivayet edilen ve talebelerine yaptığı tavsiyeleri ihtiva eden son iki eseri olan el-Vasıyye ve er-Risale’nin daha çok itikadi konulara dair olması da, Ebu Hanife’nin Kelam’dan uzak kalmadığını gösterir.
Akaid’deki görüşleri
Akaid konusunda Ebu Hanife ilk etapta Kur’an’ı esas almış ve hükümlerini onun üzerine bina etmiştir. Kur’an’a aykırı hükümleri ihtiva ettiğini tespit ettiği hadisleri uydurma olarak değerlendirmiş ve dikkate almamıştır.
İmam’ın akaide dair görüşleri talebeleri Ebu Yusuf, Ebu Muti elBelhi ve EbuMukatil esSemerkandi tarafından özellikle el‘Alim ve’l müte’allim, elFıkhü’lekber, elFıkhü’lebsat, erRisale ve elVasıyye adlı eserleri yoluyla bize ulaşmıştır. Eserlerin günümüze ulaşmasına kadar bunlara bazı ilavelerin yapıldığını kabul etmek zorunda olsak da, eserlerin ana hatları ile Ebu Hanife’nin hükümlerini ifade ettikleri kesindir.
İmam Azam Akaid’deki görüşleri ile Ehli Sünnet akaidinin oluşmasına yön vermiştir. Bunda şüphesiz görüşlerinin itidalli olması, Ebu Hanife’nin aşırılıklardan uzak durmasından kaynaklanır. Nitekim birkaç konu haricinde diğer üç mezhep imamı Malik bin Enes, İmam Şafii ve İmam Ahmed bin Hanbel’de onun görüşlerine uymuşlardı. Daha sonraları Ebu Hanife’nin akaid konusundaki görüşleri Ebu Mansur elMaturidi tarafından ele alınmış ve bu güne kadar Maturidiyye adı altında taşınmıştır.
Ebu Hanife’nin Akaid’deki görüşlerini tam olarak vermek bu yazının sınırlarını aşsa da, bazı örnekler vermek mümkündür. İmam’a göre her insan Allah’ın var olduğunu düşünerek idrak edebilir. Bütün varlıklar Allah tarafından yoktan var edilmiştir. Göklerin ve yerin şaşmaz bir düzene sahip olması, tüm varlıkların bir halden bir başka hale dönüşmesi, çocuğun ana karnındaki gelişmesi bilgi ve hikmet sahibi ulu bir yaratıcının varlığını gösterir. Nasıl ki azgın bir denizde bir geminin yoluna devam etmesini akıl kabul etmiyorsa, kâinatın da bilgi sahibi ve herşeye gücü yeten bir yaratıcısının olmamasını kabul edemez. İşte bunları düşünerek her insanın Allah’ın var olduğunu idrak edebileceğini iddia eder İmam Azam. Kendisine dini bir davet ulaşmasa da, her yetişkin ve akıllı insan Allah’a inanmakla yükümlüdür. Ebu Hanife’ye göre akılla bilinemeyen bir şey varsa o da, Allah tealanın isim ve sıfatlarıdır. Allah ancak kendine nisbet ettiği isim ve sıfatlarla nitelendirilebilir.
Kader konusunda Ebu Hanife, kâinatta meydana gelen her şeyin ilahi takdir ve kazaya göre meydana geldiğini ifade eder. Ama Allah teala ne müminleri imana, nede kafirleri küfre zorlamıştır. Herkese kendi fiillerini kendi iradeleri ile gerçekleştirme imkanını vermiştir. Kulların fiillerini yaratan Allah’tır, kullar ise fiil yapmayı diler ve o dilediği fiili icra eder. Her ne kadar bu açıklamaları getirse de, İmamı Azam insan aklının kader konusunu tam olarak idrak edemeyeceğini savunur. Nasılki gözün güneşe bakması mümkün değilse, aklın da kader ve kulların fiili konusunu nihaî bir çözüme kavuşturamayacağını düşünür.
İman konusunda İmam bilgi, tasdik ve ikrarın gerekliliğin savunur. Bir insanın iman edebilmesi için onun her türlü şüpheden arınmış kesin bir bilgiye sahip olması ve bu bilginin doğruluğunu kesin olarak tasdik etmesi gerekir. Ayrıca bu bilginin varlığını ve tasdikini sözlü olarak ifade edilmesini, ikrar edilmesini şart koşar. Ameli ise, diğer mezheplerin aksine, imanın cüzünden saymamıştır. Ameller Ebu Hanife için, dini hayatta imandan sonra yer alan unsurlardır. Kişi namaz kılıp oruç tuttuğu için Allah’a ve Peygambere iman etmez, Allah’a ve Peygamber’e iman ettiği için bu amelleri yerine getirir.
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! |