Kaybolan Hassasiyetlerimiz/İrfan Keser
KAYBOLAN HASSASİYETLERİMİZ
Her geçen gün hassasiyetlerimizin kaybolduğunun farkında mıyız acaba? Kaybolan hassasiyetler, yitirilen değerlerimiz, yok olan güzelliklerimiz ve kırmızı çizgilerimiz yavaş yavaş kayboluyor.
Bir zamanlar hassastık; helal haram sınırlarına çok dikkat ederdik, takvayı kuşanmayı amaçlıyorduk.Mekruh kabul edilen işlerden bile kaçınıyorduk. Şimdi ise; helal-haram sınırlarına riayet etme hassasiyetimiz kayboldu, para kazanma hırsı, mal çoğaltma yarışı, tekasür krizi insanların bünyesine yerleşti, kimyasını bozdu. Helal-haram sınırı arasındaki kırmızı çizgilerimiz kayboldu, haramın nerden başladığı nerede bittiği insanların tahayyüllerine bırakıldı. “Bana göre helal, bana göre haram “ sözlerini çok duyar olduk. Allah Kur’an’da “faiz”i kesinkes yasaklamışken , bugünün insanlarına, alim denilen insanlar bankadan kredi çekmenin meşruiyeti ile ilgili fetvalar vermeye başladılar. Eskiden mecburiyetten dolayı bankaya girmek zorunda kalan insanlar sol ayakla girmeye dikkat ederken, bugün koşarak sağ ayakla ve bankacılara “Es selamu aleyküm ,hayırlı işler” diyerek giriyorlar.Hayırsız işlere hayırlı işler demenin fıkhı ve itikadi hükmünü düşünmekten bile uzak hale gelmişiz.
Bir zamanlar hassastık; Elfaz-ı Küfür ile ilgili sözleri okuyup, ezberlemeye çalışır ve bu sözleri kullanmaktan kaçınır, kullananları da “emri bil ma’ruf nehyi anil münker” ya da “hakkı sabır” ilkesi nedeniyle kardeşlerimizi uyarırdık. Şimdi ise; hangi sözün küfür olduğunu, hangi sözün inancımıza aykırı olduğunu öğrenmek zahmetinde bile bulunmuyoruz. Abdesti bozan, orucu bozan, namazı bozan şeyleri öğrenmeye çalıştığımız, caba gösterdiğimiz gibi imanımızı bozan, bizi küfre götürebilecek şeyleri öğrenmekten uzak duruyoruz.
Bir zamanlar hassastık; Yahudi mallarını karşı boykot ederdik, onların ürettiği malları almaktan kaçınır, onlara verdiğimiz paraların Filistinli Müslümanlara birer kurşun vurulacağını biliyorduk. Şimdi ise; boykot bilincimizde kaybolup gitti. Bırakın boykotu, özellikle Yahudi mallarını tercih eder hale geldik. Oruçlarımızı Coca-Cola ile açar, dişlerimizi Signal, İpana fırçalar, sigara içenlerimiz Marlboroyu içer, telefonlarımız Nokia’yı tercih eder,evdeki kirli çamaşırlarımızı Yahudi sermayesi olan şirketlerin ürettiği deterjanları kullanır, onların ürettiğini tüketir hale geldik. “Kahrolsun İsrail” diye yapılan protestolarımızda bile katılanların Yahudi malları ile protestoya katıldığı görmek bizi artık alakadar etmez hale geldi. Bizler öncelikle kendi nefsimizde kahredemediğimiz şeyleri dil ile kahretmeye çalışmaya çalışıyoruz. Kahrolsun demekle kahrolmadığını hala anlayamadık.Kahretmek için boykot bilincinden taviz vermemek gerektiği gerçeğini göz ardı ediyoruz.
Bir zamanlar hassastık; kadın-erkek ilişkilerimizde İslami ahlak, edep ve takva ön planda tutuyorduk. Şimdi ise, kadın-erkek ilişkilerindeki mahremiyet duyguları köreldi, yok olmaya yüz tuttu. Televizyon, internet , basın gibi yazılı ve görsel medya sayesinde kadın-erkek ilişkilerinde helal-haram sınırlarına dikkat edilmez hale geldi/getirildi. Facebook,twiter gibi sosyal paylaşım alanlarında en mahrem bilgiler, en mahrem fotoğraflar, bütün insanlar için paylaşıma sürüldü. Daha önce eşini başkalarının yanına çıkarmayı , onlarla konuşmasından rahatsızlık duyan , kıskanan insanlar, şimdiler de kıskanma duygusunu yok etmiş, eşinin fotoğraflarını sosyal paylaşım sitelerinde kendileri paylaşıyor. Bu durumdan hiç de rahatsızlık duymuyor.
Bir zamanlar hassastık; erkeklerin kız arkadaşı olması, kızların da erkek arkadaşı olmasını hoş karşılamazdık. Şimdi ise; erkeklerin kız arkadaşı ya da kızların erkek arkadaşı yoksa çok garipseniyor, sanki toplum dışıymış gibi muamele ediyorlar.
Bir zamanlar hassastık; erkeklerin kızların tokalaşmasını caiz görmezdik, haram ya da tahrimen mekruh kabul ederdik. Şimdi ise; kızlarla tokalaşmayan erkekler ya da erkeklerle tokalaşmayan kızlar yadırganıyor, hor görülüyor, çağ dışı kabul ediliyor.
Bir zamanlar hasastık; bir kız yabancı bir erkekle iki dakika konuşsa hoş karşılamazdık, o kız toplum nazarında kötü bir iş yapmış nazarıyla bakılırdı. Şimdi ise; bir kız yabancı erkeklerle 1-2 saat konuşsa bile garip karşılanmıyor, toplum nazarında tepkiyle karşılanmıyor. Dışarıda erkeklerle konuşmamaya dikkat eden kızlarımız ise internet ortamında saatlerce chatleşmekten, mesajlaşmaktan ve cep telefonundan mesaj göndermekten çekinmiyor. Allah’ın helal-haram sınırlarının internet ortamında geçersiz olduğunu ya da internet ortamında görüşüp chatleşmenin dinin sakıncası olmadığı mı sanıyorlar acaba?
Bir zamanlar hassastık; yapılan düğünlerde, seminerlerde, konferanslarda kadın ve erkekler ayrı ayrı otururlar ve bunu İslami hassasiyet olarak kabul ederdik. Şimdi ise; o tür hassasiyetler yok oldu. Düğünlerde kadın-erkek beraber çalgılı oynamalar, seminer ve konferanslarda karışık oturmalar normal hale geldi.En muhafazakar aileler bile lüks otellerde düğün nişan yapar hale geldiler. Gösteriş ve israf alabildiğine yaygın hale geldi.
Bir zamanlar hassastık; namaz vakitlerine çok dikkat ederdik. Bir namaz vaktini geçirmenin vicdan acısını hissederdik.Program ve yolculuklarımızı namaz vakitlerini dikkate alıp çizerdik. Şimdi ise; namaz hayatımızda boş vakitlerde kılınan bir ibadet haline geldi.İşlerimiz namaz vakitlerini geçirtir hale geldi. Gece yarılarına kadar Televizyon ve internet başında geçirip sabah namazlarını kaçırır hale geldik . Ayrıca bu durumda hiç de vicdan sızısı çekilmez hale gelindi.
Bir zamanlar hassastık; Ehli Kitaba benzememek gerektiğinin bilinci idik. Onların kutladığı yılbaşı, doğum günü,yaş günü, sevgililer günü, anneler günü, babalar günü vs günleri kutlamayı İslama aykırı görür ve bunlardan kaçınırdık. Şimdi ise; her şeyiyle onlara benzer olduk, doğum günü , yaş günü gibi günleri kutlamak olağan hale geldi. İnsanlar artık bu günlerini parti yaparak kutlamaya çalışıyorlar. Doğum gününden haberdar olmayanları facebook veya twiter insanlara hatırlatıyor ki birbirlerinin günlerini kutlasınlar.
Bir zamanlar hassastık; büyüklerimize, yaşlılarımıza ve kadınlara saygı gösterirdik. Onlara otobüslerde oturmaları için yer verirdik. Şimdi ise; gençler yaşlıları otobüslerde yer vermekten kaçınıyorlar, onları görmezden geliyorlar, ellerindeki cep telefonlarıyla internette sörf ediyorlar
Bu duruma biz nasıl geldik? Sorusuna Arif Nihat Asya’nın dörtlüğüyle cevap verelim:
“
Bize bir nazar oldu. Cumamız Pazar oldu.
Ne olduysa hep azar azar oldu!
Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız.
Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız.
Avrupa’ya bir değil iki pencere açtık.
Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız.
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.
Yaklaştıkça her sene özyurdumda yılbaşı.
Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı. Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı. Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz. Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır. Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır. Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır. Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz. Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz”
Tevbe, kişinin aslına dönmesi, arınma, pişmanlık anlamına gelir. Kur’an’da tevbe sık sık gündeme getirilir. Kişi tevbeyi unutursa , yapmazsa, yaptığı hatalardan dönmezse ve günah /hata işlemeye devam ederse bulunduğu durumdan kurtulamaz. Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
Bir topluluk kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. (Rad-11)
Allah Rasulu de bir hadisinde şöyle buyurur:
“
Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tövbe edenlerdir.”
(Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30)
Yeniden kendimizi hesaba çekmenin zamanı gelmedi mi? Vakit çok geçmeden hatalardan dönmenin zamanı gelmedi?
İRFAN KESER [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]