Cevap: Babasını hiç aratmıyor..
İslamiyet’te “Din adamı” sınıfı yoktur. Alimler (ulema) vardır. Alimler, İslam’ın erken döneminde devletten menfaat temin etmezlerdi, medreselerin kurulmasından sonra alimler devlet memuru olmuşlardır. Onlar, Kur’an’ı ve hayatı dini prensipler açısından yorumlarlar. Bugünkü akademisyen “ilahiyatçı”lar, ulemanın zayıf mirasçılarıdır. Müftü, vaaz ve imamlar zamanın gerektirdiği “din görevlileri / hizmetlileri”dir. Maaş almaları caizdir. Eskiden “ulema” ticaret veya vakıf gibi gelirleri olduğu için “Allim meccanen, kema ullimte meccanen: Bedava öğrendiğin gibi, bedava öğret” ilkesince vaaz ve irşad faaliyetinde bulunuyorlardı. Günümüzde bunların nesli kalmadı. Dini kurumların (Diyanet ve ilahiyat) halkın dini bilgisini ve şuurunu artırmak için “Allah rızası” için olmasa da, maaş karşılığı vaaz ve irşad faaliyetinde bulunmaları, anlaşılır bir durumdur. Bu durumda, din görevlileri memurlar; müminler ise Bourdieu’nun “müşteriler” dediği duruma tekabül eder. Ancak, “Reyting Garantili Hocalar” medya çağında tam yukarıda tasvir etmeye çalıştığımız “din istismarcıları” grubuna giriyorlar galiba... Piyasa sisteminde dini yorum ve vaaz da “arz - talep” kanununa bağlı. Kitlelerin gönlüne, arzusuna göre bir söylem geliştirmişsen eğer, reytinge bağlı olarak gelsin itibar ve paralar... Spinoza’nın dediği gibi: “Kitleler, Tanrı’yı kandırma peşindedirler; “Reyting Garantili Hocalar” ise bu kandırma işinin profesyonelleri / meslek erbabı oluyorlar.
__________________ Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin |