Konu Başlıkları: Sabır ve Namaz
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04 Eylül 2007, 11:19   Mesaj No:8

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Sabır Direniştir...

[B]Düşünsenize bir, hastalık olmasaydı sıhhatin, ölüm olmasaydı hayatın, yaşlılık olmasaydı gençliğin, yokluk olmasaydı varlığın, kötü olmasaydı iyinin, küfür olmasaydı imanın, cehennem olmasaydı cennetin, karanlık olmasaydı aydınlığın, çirkin olmasaydı güzelin kıymeti bilinir miydi?

Hayat yolu dümdüz ve pürüssüz olsaydı, yürümek bu kadar cazip olur muydu? Her şey birbirinin aynı olsaydı, öğrenmenin merak taşı olan merak tahrik olur muydu? Tüm insanlar aynı planyadan çıkmış gibi birbirinin tıpkısı olsaydı, tanımak için küçük parmağımızı oynatmaya gerek kalır mıydı?

Eğer her zorluğun bir kolaylığı, her derdin bir dermanı, her ıstırabın bir bilgeliği, her çekilen acının bir hasılatı, her musibetin bir nasihati, her kederin bir bedeli olmasaydı hayat yaşamaya değer miydi? Hepsinden öte sabır bu kadar değerli olur muydu?

Sabır. Birçok kavram gibi kirlettiğimiz, kargaşaya kurban ettiğimiz, içeriğini darmadağın ettiğimiz, sonra da dönüp haksızlık ettiğimiz muhteşem bir kavram.

“Sabreden derviş, muradına ermiş” gibi gibi harika bir deyim, nasıl oldu da “Sabreden derviş sabrede ede gebermiş” gibi soysuz ve haysız bir lafa dönüştü?

Nasıl olacak, sabır kavramının zihnimizde uğradığı tahrif sonucu elbette.

Sabır, herkesin her istediğini “Hemen, şimdi!”sloganıyla elde etmeye çalıştığı acele ve ecele giden kendini bilmezler çağında, “Asla vazgeçmem, zamanı gelinceye kadar beklerim” diyebilme kararlılığıdır.

Şeyh Bedrettin Varidat’ında diyordu ki “İvme (acele etme)! Unutma ki her yemişin bir mevsimi vardır: Sen de mevsimini bekle!

Yakıcı gaz güneşinin altında sabırla zamanını beklemeyi bilmeseydi, çağla şekerpare, koruk üzüm, kelek kavun olur muydu?

Sabır, omuzladığın mukaddes yükü götürürken rüzgar tersinden esmeye başladığında geri dönmemek, yükü atmamak, yolu satmamak, yola yatmamaktır. Sırtını yüke verip göğsünü rüzgara siper etmektir.

Her rüzgarın bir ömrü, her Nemrud’un bir İbrahim’i her Firavun’un bir Musa’sı, her kışın bir yazı, her gecenin bir sabahı, her derdin bir dermanı olduğu unutulmamalıdır.

Sözün özü, sabır direniştir. Kur’an, “ALLAH sabredenleri sever” derken işte bunu demiş olur: ALLAH direnenleri sever. Yine Kur’an, “Ey iman edenler! Sabredin” derken bunu demiş olur. Yani: Ey iman edenler! Direnin!

Hepsinden öte Asr Suresi, işe bu nedenle “sabır” suresidir:

Asra yemin olsun ki insanlık hüsrandadır! Ancak iman edenler, Salih amel işleyenler, hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna!

Son ayetin açılımı şudur: Hakkı tavsiye etmenin bir bedeli vardır. Çünkü siz hakikate talip olup onu tavsiye ettiğinizde, varlığını yalana adayanlar ister istemez bundan rahatsız olurlar. Hakikat güneşinin doğuşundan rahatsız olan yarasalar, ülkeyi mağaraya çevirmenin yolunu ararlar.

Bu durumda hakikati savunmanın bir faturası vardır ve size bunu pahalıya ödetmeye çalışırlar. Ayetin son kısmı işte bunu söyler: Hakikati savunmanın bedelini ödemek gerektiğinde ise, sabrı tavsiye edin. Hakikat üzerinde direnin ve asla geri adım atmayın.

Öyle ya, hem hakkı savunacaksınız hem de başınız sıkışınca savunduğunuz hak siperi terk edip kaçacaksınız. Bu yakışır mı? Günah işlemenin bile bir bedeli olsun da sevap işlemenin bir bedeli olmasın mı? Kumarbazlar bile risk alırken hakikati savunanlar hiçbir risk almasınlar mı?

Hakikate olan sadakatiniz, onun uğruna nereye kadar ne bedel göze aldığınızla orantılıdır. Ne diyordu Kur’an: “İnanıyorsanız, üstün gelecek olan sizsiniz!

Mustafa İslamoğlu-Ayetler Işığında sh. 33-34
Alıntı ile Cevapla