Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:48 Mesaj:
4.079 Konular:
315 Beğenildi:50 Beğendi:0 Takdirleri:149 Takdir Et:
| Cvp: Ayetullah'il Uzma İmam Humeyni'nin (ra) Hayatı ve Yaptıkları Onun konuşma ve mesajlarının, luhatabını fevkalâde derinden etkilemesi ve kimi zaman uğruna can verecek bir raddeye getirmesinin sırrını yine onun fikir ve düşüncelerinin katıksızlığında, kararlılık ve azminde ve insanlara karşı katıksız bir dürüstlük ve samimiyet beslemesinde aramak gerekir. İmam Humeyni'nin hareket ve kıyamında dost-düşman, herkesçe itiraf edilen birtakım özellikler vardır: Mücadelesinde belli prensipleri olması, bunları sarih bir şekilde açıklayıp söylemesi, tavrının daima net olması, prensip ve çizgisinden asla taviz vermemesi, kaypaklık göstermemesi ve gayelerin gerçekleşmesi için yılmadan, bıkıp usanmadan kararlılıkla çalışıp gerekeni yapması bu özelliklerin en başta gelenidir. İmam Humeyni'nin şaha ve Amerika'ya karşı verdiği mücadele sürecinde takındığı siyasi tavır, yaptığı tüm konuşma, eylem ve yayınladığı tüm yazı, mesaj, bildiri ve eserleri incelenir ve bütün bunlar, diğer ulema, siyasi grup ve hiziplerin tavır ve tutum süreçleriyle kıyaslanacak olursa İmam'ın damasına ne kadar bağlı ve kararlı olduğu, hareketini sürdürme azminin nerelere kadar varabildiği kolaylıkla görülecektir. Mevcut belge ve tarihi dökmanların da açıkça ortaya koyduğu üzere İmam'ın kıyamını başlattığı hş. 1340-1342'li yıllarda dînî ve siyasî birçok şahıs ve gruplar sahnede boy göstermiş, hatta bunlardan kimi, bazen en sert tavırları bile koymaktan çekinmemiş, ama şah rejiminin ilk saldırısı karşısında ne yazık ki hemen geri adım atmış, hatta bunlardan kimi; islam inkılabı kıyamının yeniden doruğa ulaştığı hş. 1357'ye (1979) kadar süren uzun bir inziva sürecine girip kendi köşesine çekilmiş; kimi de İmam'ın çizgisinden süratle uzaklaşarak Amerika'nın İran'daki müdaheleci ve sömürücü politikalarına karşı çıkıp şah rejimi ve saltanat düzeninin temeline karşı mücadele vereceği yerde ecnebilerin ülke içindeki tasallut ve egemenliğine yardım eden birer faktör olarak anayoldan arayollara sapıp "serbest seçim!" ve "şahlık anayasası uygulanmalıdır!" şeklindeki sloganlardan medet ummuşlardı!.. İran'ın o günkü şartlarında bu tür sloganlar vermenin, halkı asıl mücadele çizgisinden saptırarak heyecan sellerini ilgisiz yataklara taşımaktan başka işe yaramadığını, İran çağdaş tarihine vakıf herkes bilir; nitekim şahın gizli emniyeti Savak'ın bu tür akımlara destek vermesinin nedeni de budur! Bu uzun ve zorlu süreçte, kıyamın başından beri çizgi ve gayesinden sapmayarak yolunu sürdüren ve inzivaya çekilme, uzlaşma veya başka tavırlara girme yolunda pekalâ bahane teşkil edebilecek nice çetin dönemeçlerden geçtiği halde bir lâhza olsun sapmadan ve duraklamadan aynı azim ve kararlılıkla hedefe doğru ilerlemeye devam eden tek kişi İmam ve tek grup da ona bağlı müminler olmuştur; bu nadide grubun ilk hedefiyle son hedefi aynı olmuş, bu hedef uğruna hiçbir fedakarlık ve serdengeçtilikten kaçınmamıştır. Güncel şartların sosyal ve siyasi gereklerini aşan bir hakikat ve gayeye inanmaksızın böyle bir azim, irade, yılmazlık ve kararlıklık sergileyebilmek elbette ki mümkün değildir. 1963'e musadıf hş. 1342 yılına geleneksel Nevruz sbayramı kutlamalarının protesto edilmesiyle girilmiş ve Feyziye Medresesi mazlumlarının kanlarıyla bu yılın regi şehadet rengine boyanmıştı. Şah, Amerika'nın istedeği reform ve değişikliklerin gerçekleştirilmesi yolundaki ısrarlarını sürdürürken, İmam Humeyni halkın bilincini artırmaya çalışmakta ve Amerika'nın müdaheleleriyle şahın ihanet ve caniliklerinden toplumu haberdar edip kıyama girişmesini sağlamaktaydı. Hş. 1342 Ferverdin ayının 14'ünde (1963 baharı) Ayetullah'il uzmâ Hekîm hazretleri Necef'ten İran ulemasına çektiği telgraflarda İran'daki bütün müçtehid ve alimlerden, topluca ülkeyi terkedip Necef'e hicret etmeleri teklifinde bulundu. Bu teklif, islam ulemasının can güvenliğini sağlamalı ve medreselerin varlığını koruyabilmek için yapılıyordu. Necef ve Kerbelâ ulemasıyla Ayetullah Hekim'in; İran ulemasının kıyamından yana tavır koyarak onları açıkça desteklemesi şahı çileden çıkarmaya yetmişti. İran ulemasını yıldırmak ve Ayetullah Hekim'in telgraflarına cevap verilmesini engellemek isteyen şah çok sayıda asker ve güvenlik görevlisini derhal Kum'a gönderecek, diğer taraftan Kum'daki müçtehidlere tehditkar mesajını iletmek üzere bir heyet görevlendirecekti. Ne var ki İmam Humeyni -ks- bu heyetle görüşmeyi reddetmiş ve heyet görevlilerini kabul etmemişti. İmam, bu olaydan kısa bir süre sonra hş. 12-2.1342 tarihli bir konuşmasında bütün perdeleri korkusuzca aralayacak ve açıkça şahı kastederken "herif" tabirini kullanıp şöyle diyecekti: "Herif tutmuş polis teşkilatının reisini gönderiyor, bu habis devletin emniyet reisini gönderiyor beyefendilerin evlerine!.. Ben kendilerini kabul etmedim tabi; ama keşke kabul etseydim o gün, kabul edip de ağızlarına yapıştırıverseydim keşke!.. Beyefendilerin evlerine gönderiyor bunları... !"Falan konuda gıkınızı çıkarırsanız..." diye... "Şehinşah hazretleri buyurdular ki, gıkınızı çıkarırsanız evinizi başınıza yıkar, canınızı alır, namuslarınızı da kirletiriz!" diye!.. İmam Humeyni -ks- şahın tehditlerine zerrece aldırmayarak Ayetullah'il uzmâ Hekim'in telgrafına gönderdiği cevapta mevcut şartlar altında ulemanın topluca hicret edip Kum medresesinin boş bırakılmasını uygun görmediğini vurgulayacak ve şöyle diyecekti: "..Biz Allah'ın üzerimize farz kıldığı vazifeyi yerine getirecek ve şu iki hasene -iyilik-den birine nail olacağız inşaallah: Ya hainlerin Kur'an-ı Kerim'e ve islama uzanan ellerini kıracağız ya da şanı yüce Rabbimiz Hakk'ın civar-ı rahmetine kavuşacağız! Şüphesiz, ölüm bizim için saadet, zalimlerle birlikte yaşamaksa ancak zillettir!"(21) Feyziye faciasının 40. günü münasebetiyle İmam Humeyni hş. 12.2.1342'de yayınladığı mesajında islam ülkeleriyle arap devletlerinin başındaki yöneticilerin gâsıp ve işgalci siyonist İsrail'e karşı verdikleri savaşta İran milletiyle ulemasının da onlarla birlikte ve omuz omuza olduğunu vurgulayacak ve şah rejimiyle İsrail arasında imzalanan antlaşmaları geçersiz bulunduğunu hatırlatarak bu antlaşmaları kınayacaktı.(22). Böylece İmam Humeyni -ks- kıyamının daha ilk başlarında, İran'daki bu islami hareketin, tüm islam ümmetinin maslahatından ayrı düşünülemeyeceğini ve kendisinin başlattığı bu kıyamın bütün bir islam dünyasında köklü ıslahat ve düzelmeleri amaçladığını, bu nedenle de İran coğrafyasıyla sınırlandırılamayacağını bildirmiş oluyordu. Nitekim ulemaya hitaben yazdığı bir mektupta şöyle demekteydi: "İsrail tehlikesi islam ve İran için çok yakındır... İsrail'le antlaşma metni, islam ülkelerinin gözleri önünde imzalandı veya imzalanmak üzere... Bir kenara çekilip susacak olursak herşeyimizi kaybederiz. İslamın bizim üzerimizde hakkı var... İslam peygamberinin -her müslümanın üzerinde hakkı var... O gönüller sultanının çektiği bütün zahmetlerin boşa götürülme tehlikesiyle karşı karşıya bulunulduğu şu sırada islam alimleriyle bu yüce dine bağlı olanlar, bu mukaddes dine karşı vazifelerini yerine getirmelidirler. Ben, bozuk düzeni yerine oturtuncaya kadar mücadeleden vazgeçmemeye kararlıyım!"(23). 15 Hordad Kıyamı
Hicri şemsi tarihin Hordad ayına (1342) rastlayan hicri kameri Muharrem ayı gelip çatmıştı. İmam Humeyni, müslüman halkı zorba rejime karşı bilinçlendirip ayaklandırmak için bu fırsattan azami ölçüde faydalandı. Aşura günü ellerinde İmam Humeyni'nin fotoğraflarını taşıyan yüzbin kişilik bir kalabalık Tahran'da yürüyüş yapacak ve şahın ikamet mahalli olan Mermer Saray'ın önünde toplanıp Tahran'da ilk kez şaha hitaben "Diktatöre ölüm!" diye bağıracaktı. Bunu izleyen günlerde aynı gösteriler devam edecek ve büyük kalabalıklar bu kez de üniversitede, Tahran kapalıçarşısında ve İngiliz büyükelçiliği binasının önünde İmam Humeyni'nin başlattığı kıyamı desteklediklerini göstereceklerdi. İmam Humeyni hş. 13 Hordad 1342'ye rastlayan hk. 1383 Aşura'sının ilkindi sonrası Feyziye Medresesi'nde yaptığı tarihi konuşmasıyla meşhur "15 Hordad Kıyamı"nın lokomatifini harekete geçirecek ve bu muazzam kıyamın başlangıç imzasını atmış olacaktı. İmam'ın bu tarihi konuşmasında Pehlevi rejiminin iç yüzünü ortaya koyan ifşaatlar ağır basıyordu; Pehlevi saltanatının ülkeye getirdiği felaketler ve şahın siyonist İsrail'le gizli ilişkilerinin vurgulandığı bu çarpıcı ve fevkalâde cesur konuşmada İmam Humeyni şaha hitaben şöyle haykıracaktı: "... Sana nasihatte bulunuyorum efendi! Sayın şah efendi!... Ey şah efendi... Bu işlerden el çekmeni öğütlerim sana!.. Oyuna geliyorsun!.. Günün birinde gitmen istenirse buna herkesin şükretmesini istemem!.. Eğer dikte ettiriyor ve yazıp senin eline tutuşturarak "oku" diyorlarsa, üzerinde düşün biraz... Nasihatimi dinle... Şahla İsrail arasında ne ilişki var ki emniyet teşkilatı "İsrail'ikonuşmayın!" diyor?!.. Şah, İsrailli mi ki ?!"(24). İmam'ın bu konuşması; nasıl bir iktidar delisi olduğu herkesçe bilinen ve Firavunca kibiri dillere destan olan şahın ruhuna ve beynine balyoz gibi inmiş ve hemen o gün, bu kıyamın derhal bastırılması emrini vermişti. İşe İmam'ın -ks- yakın adamlarından başlandı ve 14 Hordad akşamı birçok inkılâbî müslüman tutuklanarak geceyarısı 03 sularında (hş. 1342 Hordad'ının sabah vakitlerinde) da merkezden gönderilen yüzlerce komandoyla İmam'ın evi kuşatmaya alındı ve gece -teheccüd- namazı kılmakla meşgul olan İmam -ks- seccade üzerinde tutuklanarak olağanüstü güvenlik tedbirleri içinde telaşla Tahran'a götürülüp Orduevi'nde nezarette tutulduktan sonra aynı gün gurup vaktine doğru Tahran Kasr Zindanı'na nakledildi. İmam'ın -ks- tutuklandığı haberi, inanılmaz bir süratle Kum ve havalisine yayılmış ve kadınlı erkekli kalabalık gruplar çevre köylerle Kum'un uzak mahallelerinden yola çıkıp biricik rehberlerinin evine doğru yürümeye başlamıştı. "Ya Humeyni ya ölüm!" sloganıyla İmam'ın evine doğru akın eden kalabalıkların bu çarpıcı feryadı Kum'un dört bir yanından duyuluyordu. Kalabalıkların ciddi ve kararlı öfkesi karşısında polis kuvvetleri kaçıp gizlenmekten başka çare bulamamış, ancak çok sayıda ağır teçhizat ve yeni takviye birliklerinin desteğiyle tekrar barikatlar oluşturabilmişlerdi. Bunun da yetmeyeceği anlaşılacak ve çok geçmeden Kum'un havalisindeki kışlalarla garnizon ve tümenlerden gelen askeri birlikler şehrin dört bir yanını kuşatacaktı. Kalabalık kitleler tekbir sesleri arasında Masume Hatun hazretlerinin -ra- türbesinden çıkarken yüzlerce makinalı tüfekten boşanan kurşunlarla ortalık bir anda kan gölüne dönüştü. Bu katliama rağmen müslüman halk dağılmamakta ısrar ediyordu; bu kıyasıya çatışma birkaç saat sürdü. Dehşete kapılan güvenlik güçleri tekrar yardım isteyince, Tahrandan havalanan savaş jestleri halkı yıldırabilmek amacıyla ses duvarını aşarak Kum kenti üzerinde alçaktan uçuşlara başladılar. Korkunç bir katliam olmuş, kara, hava ve polis kuvvetlerinin halka ölüm kusturduğu silahlarıyla kıyam bastırılmıştı. Askeri kamyonlar dört bir yanı dolduran şehidlerin cesedleriyle yaralıları ölü-diri demeden süratle toplamış ve belirsiz yerlere götürmüşlerdi. O gün gurup vaktine doğru Kum kenti, kanlara bulanmış sokaklarıyla henüz savaştan çıkmış mazlum bir lale bahçesini andırıyordu. 15 Hordad sabahı, islam inkılabı rehberinin tutuklandığı haberi Tahran, Meşhed, Şiraz ve diğer şehirlere de yayıldı ve Kum'da yaşanan facianın bir benzeri de bu şehirlerde yaşandı. Veramin ve diğer çevre köylerle mahallelerin halkı haberi duyar duymaz Tahran'a akın etmeye başlamıştı. Şehrin girişlerinde barikat kuran tanklar, panzerler ve diğer zırhlılarla donanmış askeri birlikler öfkeli kalabalıkların şehir merkezine girebilmesini engelleyebilmek amacıyla Veramin kavşağında halkın üzerine ateş açarak ortalığı kan gölüne çevirdiler. Diğer taraftan Tahran kapalıçarşısıyla şehir merkezinde toplanan esnaf ve diğer ahali "Ya Humeyni ya ölüm!" sloganlarıyla şahın Mermer Saray'ına doğru yürümeye başlamıştı. Tahran'ın fakir mahallelerinden müteşekkil güney bölgesi halkı da yoğun kalabalıklar halinde aynı sloganlarla şehrin merkezine doğru ilerlemedeydi ki bunların başını, güneş Tahran'ın yiğit delikanlılarından Tayyib Hacı Rızai'yle Hacı İsmail Rızâi ve arkadaşları çekmedeydi. Bu iki yiğit insan bir süre sonra tutuklanacak hş. 11 Aban 1342'de idam edilecek, yakın adamlarıyla taraftarları ise benderabbas şehrine sürülecekti. Şahın her zaman en yakın adamı olarak gençlik yıllarından itibaren Pehlevi rejimine hizmet veren general Hüseyin Ferdost yazdığı hâtıratında bu kıyamın bastırılması için Amerikalı emniyet görevlileriyle siyasi uzmanların en tanınmış elemanlarından nasıl yardım alındığını ve bizzat şah başta gelmek üzere ordu kurmaylarıyla Savak ve saray memurlarının nasıl korku ve dehşete kapılarak eteklerinin tutuştuğunu ve şahla generallerinin, halkın kıyamını bastırabilmek için topçu ve tankçı birliklere nasıl çılgınca ateş emri verdiklerini detaylarıyla anlatır. O sırada saraydaki durumun vehametini anlatması açısından general Ferdost'un şu sözleri bir hayli ilginçtir:"...Şahın Özel Muhafız Alayı komutanı general Üveysi'ye "Açısından hizmetçisine varıncaya kadar, alayda eli silah tutabilecek ne kadar adam varsa, hepsini silahlandır, başka kurtuluş yolu yok!" dedim..."(24). Böylece şahın polis ve askeri güçleri, ellerindeki bütün imkanları seferber edip kadın-çocuk demeden, herkesi kurşun ve top mermileri yağmuruna tutarak bu büyük kıyamı güç belâ bastırabilmiştir. Şahın başbakanı esedullah Alem hatıratında o günü anlatırken, şaha hitaben şöyle yazar:"...Eğer biz gerileyecek olsaydık bu kargaşa ve başkaldırılar İran'ın dört bir yanına yayılacak ve rejimimiz rezil bir şekilde yıkılıp gidecekti. Hatta o sırada size "Ben makamımdan alaşağı edilsem bile siz bunu rejim için kullanabilir ve beni bütün bu olayların sorumlusu olarak gösterip idam ederek kendinizi kurtarabilirsiniz!" demiştim."(25). Onbeş Hordad günü Tahran ve Kum'da sıkıyönetim ilan edilmesine rağmen ertesi gün ve onu izleyen diğer günlerde de geniş çaplı gösteriler devam etmiş ve bütün gösteriler çatışmalarla sonuçlanıp kanlı bir şekilde bastırılmıştı. Hş. 1342'nin onbeş Hordad'ı (5 Haziran 1963) İran halkının islam inkılabının başlangıcıdır. İmam Humeyni 19 gün Kasr zindanında tutuklu kaldıktan sonra İşretâbâd askeri garnizon hapishanesine aktarıldı. 15 Hordad kıyamından iki gün sonra şah, bu kıyamı bir "başıbozukluk, anarşi ve vahşice girişim" olarak niteleyecek ve "kara yobazlarla kızıl yobazların elbirliği" şeklindeki tanımlamalarla meseleyi yurtdışından kaynaklanıyormuş gibi göstermeye çalışarak dönemin Mısır cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'a maletme yoluna gidecekti. Şahın bu iddialarının ne kadar asılsız ve kof olduğunu bilmeyen yoktu artık İran'da. Nitekim şahın bu iddialarının tam tersine, onbeş Hordad kıyamında solcularla komunistler bir kez olsun halkın saflarına katılmamış, hatta Tudeh Partisi'yle, İran'daki diğer komunist ve solcu örgütlerle gruplar o günlerde Moskoca radyosunun ağzıyla diğer komunist yayınların papağanlığını yaparak 15 Hordad kıyamını onların ağzıyla tarif etmişti. Nitekim Sovyet komunist Parsiti 15 Hordad kıyamı için "şahın ilerici (!) reform hareketlerine karşı gerçekleştirilen kör ve gerici bir hareket" tabirini kullanacaktı(26). Şahın bu kıyamı Mısır'a atfedip kökü dışardaymışçasına gösterme çabaları da, savak teşkilatının bütün hile ve komplolarına rağmen sonuç vermedi ve şah bu çirkin yalana kimseyi inandıramadı. On beş Hordad kıyamı bu tür lekeler yapıştırılamayacak kadar bariz ve net, bu tür komplolarla saptırılamayacak kadar güçlü ve etkindi. |