Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Eylül 2008, 11:23   Mesaj No:16

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.079
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Ayetullah'il Uzma İmam Humeyni'nin (ra) Hayatı ve Yaptıkları

Yine aynı günlerde başkent Tahran'ın güney ve batı mahallelerinin çoğunda içecek su sıkıntısı yaşanmakta, yaklaşık her birkaç yüz ev için basınçlı bir su musluğu bulunmaktaydı!! Ülke nüfusunun 7'den yukarı yaş seviyesinin % 52,9'u okur-yazarlık bilmiyordu!!. (37).
Hş. 1357-1979-da şah İran'dan kaçarken Amerikan asıllı "Ak Devrim" icraatlarının üzerinden onbeş yılı aşkın bir zaman geçmekte ve bu süre boyunca petrol üretim ve satışı fevkalâde büyük rakamlara ulaştığı, diğer milli servetler bolca kullanıldığı ve yabancı ülkeler şahı tam anlamıyla desteklediği halde İran, henüz dış ülkelere bağımlılıktan kurtulâmadığı gibi ekonomi, tarım ve sanayi dallarında dış ülkelere olan bağımlılığı günden güne artmaktaydı da!!.. Buna paralel olarak ülke tam bir ekonomik anarşiye sürüklenmiş, halk yoksullaşmış ve adaletsizlik alabildiğine artmaya başlamıştı. Şah, İran'ı, siyasi açıdan batıya ve özellikle de Amerika'ya en bağımlı olan ülke haline getirmiş durumdaydı.
İmam Humeyni -ks- sürgün hayatı boyunca yaşadığı bütün zorluklara rağmen bir an olsun mücadelesinden vazgeçmedi, konuşmaları ve mesajlarıyla çevresine ümit ışıkları saçmaya ve zaferin yakın olduğunu müjdelemeye devam etti. Hş. 1346 Ferverdin'inde İran medreselerine hitaben yazdığı bir mesajda şöyle diyecekti: "Siz değerli beyefendiler ve İran milletini, düzenin yenilgiye uğrayacağı konusunda temin ederim. Onlardan öncekiler islamın tokadını yediler... Bunlar da yiyecek!.. Dayanın, direnin. Zulüm karşısında teslimiyet göstermeyin. Bunlar gidicidir, ama siz kalırsınız. Şu suni ve ağzı artık körelmiş kılıçlar kınına girecektir elbet.(38).
İmam Humeyni -ks- yine aynı gün, şah rejiminin Bahai başbakanı Emir Abbas Hüveyda'ya açık bir mektup yazarak rejimin işlediği cinayetleri teker teker sayıp döktükten sonra şahın islam ülkeleri karşısında -ve ABD'yle İsrail'in yanında- yer almasını sert bir dille eleştirip şu ikazda bulunuyordu: "... İslamın ve müslümanların düşmanı olan ve bir milyondan fazla müslümanı evinden barkından ederek perişan hale gelmelerine sebebiyet veren İsrail'le kardeşlik antlaşmasında bulunmayın, müslümanların duygularını incitmeyin! İsrail'le onun hain uşaklarının elini müslüman ülkelerin piyasasına bu kadar sokmayın, memleketin ekonomisini İsrail'le onun uşakları uğruna tehlikeye düşürmeyin! Kültürü heva ve heveslere feda etmeyin... Allah'ın gazabından korkun. Milletin gazabından korkun. Rabbim elbette tuzak kurmuştur..."(39).
Ne var ki şah, İmam'ın -ks- bu uyarılarını ciddiye olmadı. İslam ülkeleri İsrail'le ciddi bir savaşın eşiğine geldiği halde şah halâ İsrail'i desteklemeye devam ediyordu; şahın tanıdığı özel kolaylıklar sayesinde İsrail malları İran piyasasını tıka basa doldurmuştu. İsrail'den ithal edilen çeşitli gıda maddeleri, meyve, yumurta, tavuk...vb. ürünler, İran'ın iç piyasasındaki üretim fiatının bile altında satılıyor, halkın İsrail malarına rağbet göstermesi için herşey yapılıyordu.
İmam Humeyni Araplarla İsrail arasında patlak veren 6 gün savaşları münasebetiyle yayınladığı bir bildiride (hş. 17 Hordad 1346) islam ülkelerinin İsrail'le her nevi ticari ve siyasi ilişkide bulunmasının ve müslümanların İsrail malları tüketmesinin haram olduğuna dair tarihi fetvasını verecek ve bu cesur fetvayla islam ümmetinin vücuduna taptaze bir ümit ve kam pompalayacaktı (40).
Bu fetva, şahla İsrail arasında süratle gelişmekte olan uğursuz ilişkiye ciddi bir darbe indirmişti. Medreselerdeki ulemayla din öğrencileri de ayrıca yayınladıkları bildiriler aracılığıyla şah rejimine baskıda bulundular. Bu baskılardan öfkeye kapılan rejim, usulsüz bir tepki daha gösterecek ve canice bir intikam hırsıyla İmam'ın Kum'daki evine ani bir baskın düzenleyip evdeki bütün kitap, yayın, yazı ve belgeleri toplayıp götürecek; bu arada Kum'daki diğer medreselere de aynı türden baskınlar yapılarak İmam'ın eserleri, resimleri ve bildirileri hınçla toplanacaktı. Bu saldırı ve baskınlar sırasında İmam'ın oğlu Hüccet'il islam Hacı Seyyid Ahmed, Hüccet'il islam Hacı Şeyh Hasan Sânei ve İmam'ın şer'i vekili olan merhum Ayetullah İslami Türbet'i de tutuklanmışlardı. Bu isimler ve İmam'ın diğer yakın adamlarının faaliyetleri neticesinde şahın Savak örgütü; İmam tarafından din öğrencilerine karşılıksız verilen harçlıkla -şehriye- müslümanların bir taklid mercii olarak İmam'a gönderdiği dini ve şer'i ödemeleri engelleme hususunda zerrece başarılı olamadı.
Bu olaydan bir süre önce, hareketin niteliği üzerine gerekli talimatları ve İmam'ın mesajlarını alıp halka iletme ve İmam'ın Kum'daki evinden yapılacak faaliyetler hakkında bizzat İmam'dan direktif almak üzere Necef'e gidip babasıyla görüşen Hüccet'il İslam Hacı Seyyid Ahmed Humeyni, Irak'tan dönüşü sırasında (hş. 1346'lı yılların başları) sınırda şahın emniyet görevlileri tarafından tutuklanıp bir süre Kızılkale Zindanı'na hapsedilmişti. İslam inkılabının zaferinden sonra ele geçirilen Savak belgelerinin de ortaya koyduğu üzere o dönemde Savak için en önemli strateji, İmam'la İran'daki mukallidleri arasındaki irtibatı kesmek ve İmam tarafından din öğrencilerine karşılıksız harçlık verilmesini engelleyebilmekti. Bu arada rejimin bütün baskılarına; tutuklama, sürgün ve sürekli tehditlerine rağmen İslami Türbeti, Hacı Şeyh Muhammed Sadık Tahranî (Kerbasçi) ve İmam'ın ağabeyi Ayetullah Pesendide gibi İmam'ın İran'daki şer'i vekillerinin çalışmaları kesintisiz sürmedeydi. Aynı şekilde, İmam'ın, 15 Hordad kıyamının merkezi olarak tanınmış bulunan Kum'daki evinde de, yine İmam'ın oğlu tarafından faaliyetler sürdürülmekteydi ki bu iki faaliyetin devam ediyor olması, rejimin sözkonusu menfur emellerini gerçekleştirmesine mani olmadaydı.
İmam'ın -ks- isim ve faaliyetlerinin zihin ve anılarda canlı tutulması ve onun Kum'daki evinin halâ faal olmayı sürdürmesi Savak için dehşet verici bir olaydı; bu nedenledir ki İmam'ın Kum'daki evi tam dört yıl boyunca sabahın erken saatlerinden geceyarılarına kadar gizli emniyet ve polis güçleri tarafından hem açık, hem gizli şekilde gözetime tabi tutuldu ve mukallidlerle diğer müracaat eden efradın içeriye girmesi önlendi. Ama bütün bu tehdit, engelleme ve yıldırmalara rağmen İmam'ın -ks- yoluna baş koyan müslümanlar, geceyarısı memurlar gittikten sonra İmam'ın evine geliyor ve İmam'la halk arasında köprü vazifesi görüyorlardı. Yine bu dönemdedir ki (hş. 1346 Hordad ayında) rejimin İmam'ı Necef'ten Hindistan'a sürme plânı, yurtiçi ve yurtdışındaki inkılâbî müslümanların yoğun ifşaat, itiraz ve çabaları sonucu suya düşürüldü.
Hş. 1347 Tir ayının 26'sında Irak'ta Baas Partisi'nin iktidarı ele geçirmesiyle birlikte bu partinin her nevi islami harekete düşmanca bakması nedeniyle İmam'ın önündeki engeller ve problemler de artmış oldu, ima İmam -ks- herşeye rağmen çalışmalarını sürdürmeye devam ediyordu. İmam'ın Necef'te sürgünde bulunduğu yıllar arap -İsrail savaşlarına denk geldiği ve islam dünyası bu savaş nedeniyle o günlerde olumlu bir silkiniş yaşadığından rahmetli İmam -ks- bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirecek ve zihnindeki ideallere daha geniş bir çerçevede gündeme getirip; laiklik ve din düşmanlığının yayılmaya çalışıldığı öyle bir çağda dinî eğilimi gündemde canlı tutacak; islam ümmetinin birlik ve vahdete kavuşup tıpkı eskiden olduğu gibi, hakettiği onur ve izzet dolu bir gelecek kurması ve öz kimliğini bulması gerektiğini vurgulayacak ve böylece, başlattığı muazzam hareketi sadece İran dahilinde ve sırf şaha karşı verilen bir mücadele olarak sınırlamama yoluna gidecekti.
İmam Humeyni hş. 19 Mehr 1347'de -1968 sonbaharında- Filistin Kurtuluş Teşkilatı'nın temsilcisiyle yaptığı görüşmede islam dünyasının meseleleri ve Filistin halkının cihad hareketi konusundaki görüşlerini belirterek müslümanların şer'i vazifesi olan zekatın bir kısmının Filistin mücahidlerine ayrılmasının farz olduğu fetvasını verdi (41).
Hş. 1348'in başlarında (1969) Irak Baas rejimiyle şah arasında iki ülkenin karasuları sınırlı konusunda şiddetli bir anlaşmazlık başgösterdi. Bu anlaşmazlık üzerine Irak rejimi bu ülkede yaşayan İran asıllı müslümanların önemli bir bölümünü çok kötü şartlar altında Irak'tan sürdü. Bu buhranlı dönemlerde Irak Baas rejimi, İmam'ın -ks- şah rejimine karşı oluşundan kendi lehine bir pay çıkaracak şekilde faydalanabilmek için çok uğraştı, diğer taraftan şah da böyle bir fırsatı dört gözle kollamakta ve böylece İmam'ın kıyam hareketine "dışarıdan güdümlü" yaftası vurmaya çalışmaktaydı. İmam Humeyni -ks- fevkalade bir basiret örneği sergileyecek ve her iki rejimin de karşısına dikilmekten çekinmeyecekti. Nitekim İmam; büyük oğlu Ayetullah Hacı Seyyid Mustafa Humeyni'yi Irak devlet başkanına göndererek bu ülkede ikamet etmekte olan İranlı din öğrencileri ve diğer zevatın yurt dışı edilmesini sert bir dille kınadığını ve kendisinin Bağdad rejimiyle uzlaşmasının asla düşünülemeyeceğini resmi bir şekilde Irak cumhurbaşkanı Hasan'el Bekir'e bildirmiş, bu yiğitçe mesajı orada hazır bulunan diğer üst düzey yetkililer de şaşkınlıkla dinlemişlerdi.
Hş. 1348 Mordad'ının 30. günü Mescid'ul Aksa'nın bir bölümü aşırı siyonist yahudiler tarafından kundaklandı. Müslüman kamuoyunun yoğun baskılarına maruz kalan şah, müslümanların giderek artan öfkesini biraz olsun dindirebilmek için hemen İsrail'in yardımına koşacak "Mescid'ul Aksa'nın yeniden onarımı için gerekli bütün masrafları bizzat kendisinin üstlenmeye hazır olduğu"nu duyuracaktı. Ne var ki İmam Humeyni -ks- şahla İsrail'in müşterek planı olan bu oyunun farkına varıyor ve şahın himesini hemen ifşa ederek onun mezkur önerisi karşısında şöyle diyordu: "Siyonist İsrail tarafından işgal edilen Filistin toprakları kurtarılmadığı sürece müslümanlar Mecid-i Aksa'yı onarmamalıdırlar! Bırakın siyonistlerin yaptığı bu caniliğin izleri canlılığını koruyarak devamlı müslümanların gözleri önünde dursun ki, böylece Filistin'in kurtulması yolunda bir şahlanışa vesile olabilsin!"(42).
İmam Humeyni'nin 4 yıl boyunca yılmak bilmeyen faaliyet ve çalışma temposu, verdiği derslerin nitelikçe üstünlüğü ve bilinçlendirici olması gibi faktörler Necef Medresesi'nin atmosferini belli bir ölçüye kadar değiştirebilmişti. Bu nedenledir ki hş. 1348'li yıllarda İran'ın yanısıra Irak, Lübnan ve diğer islam beldelerinde de sayısız inkılâbi müslümanlar İmam'a Lebbeyk demeye hazır haldeydi ve dünyanın birçok yerindeki inkılâbi müslümanları, İmam Humeyni'nin -ks- inkılabî hareketini kendilerine örnek almış durumdaydı. Hş. 1348 Behmen'ine rastlayan 1970 kışında İmam Humeyni "Velayet-i Fakih ve İslam Devleti" başlıklı bir dizi ders başlattı. Bu dersler hemen derlenip yazılı hale getirilerek "Velayet-i Fakih" ve "İslam Devleti" adlı bir kitaba dönüştürüldü ve İran, Irak, Lübnan ve -hacc mevsimlerinde- Hicaz'da yaygın bir halde mütalaa edilmeye başlandı. İmam'ın başlattığı kıyam hareketine yepyeni bir hız ve heyecan kazandıran nadide bir eserdi bu- nitekim bu eser 1979'lu yıllarda Türkiye'de de çevrilip basılmış, daha sonra tam ve eksiksiz baskısı müessesemiz tarafından 1995'te türkçeye çevrilmiştir. Bu mükemmel eserde kıyam ve hareketin ileriye yönelik bir panoraması tasvil edilmekte, hareketin amaç ve gayeleri anlatılmakta ve islam devletinin fıkhî, usulî ve aklî kaynak ve dayanakları teker teker belirlenerek bizzat islam inkılabı rehberinin diliyle islam devletine dair yöntem ve metodlar üzerine teorik tespitlerde bulunulmaktaydı.
Hş. 1349 Ordibeheşt ayına rastlayan 1970 baharında Amerikan matbuatı, ABD'nin en büyük sermayedarlarından oluşan bir heyetin İran'a gittiğini yazıyordu, bu heyetin başını da uluşlararası kapitalleriyle tanınan Rock Fıller çekmedeydi. Bu heyetin İran'a geliş gayesi artan petrol fiatlarına paralel olarak İran'ın da petrolden elde ettiği astronomik gelirlerin tekrar Amerikalıların cebine akıtılma yollarını incelemek ve İran petrollerini Amerikalı dev şirketler arasında sessiz sedasız bölüştürebilmekti. Bu hadiseden aylar önce Savak, İmam'ın taraftarı olarak tanınan dinadamlarından çoğunun minbere çıkıp vaazde bulunmasını yasakladığı halde, İmam'ın -ks- islam devleti konusundaki çarpıcı görüşlerini mütalaa etmiş bulunan birçok dinadamı büyük bir şevk ve heyecanla İmam'ın safına katılmış ve bu hadisede hemen gerekli inkılâbî tavrı koyarak şahın yeni planlarını ifşa edip, Amerika'nın İran'daki nüfuz ve yayılmacılığının hızla artmasına göz yumulmasını sert bir dille eleştirmişlerdi. Bu hadiselerde en atak ve etkin davranan alim Ayetullah Seidî olmuştu, bu nedenle 1349 Ordibeheşt'inde Savak tarafından tutuklanarak meşhur Kızılkale zindanında on gün süren akılalmaz vahşice işkenceler altında şehadete kavuşmuştu. Bu yiğit alimin şehadeti üzerine özel bir bildiri yayınlayan İmam, onun samimi mücadelesini takdir ederek şöyle diyordu: "O esef verici halle hapishane köşelerinde can veren, merhum Saidi değil sadece (...) Amerika'nın tanınmış uzmanlarıyla dev sermaye sahipleri, "çağın en büyük dış yatırımı" adı altında mazlum milletimizi esarete düşürebilmek için İran'a akın etmiş durumdalar... Amerikalı sermaye sahipleri ve diğer sömürü odaklarıyla yapılacak her nevi anlaşma İran milletinin iradesine aykırı ve islam hükümlerine terstir!"(43).
15 Hordad Kıyamından İslam İnkılabının Zaferine Kadarki Süreçte Yeralan Siyasi Grup Ve Hizipler
Onbeş Hordad kıyamından sonra ciddi ve faal bir şekilde mücadele sahnesinde yeralıp islam inkılabının zaferine değin de yılmadan varlığını sürdürerek inkılabın hedeflerine ulaşmasında öncülük eden başlıca siyasi hareketler, bizzat halkın bağrından kopan İmam Humeyni -ks- taraftarı ulema, dinadamları ve din öğrencileriydi. Belli bir parti ve hizip şeklinde çalışmayan bu harekette yeralan alimler, halkın çeşitli kesimlerinde faaliyet göstermekte, bütün köy, şehir ve kasabalarda, zaman ve şartlara göre İmam tarafından belirlenen yöntem ve metodlarla çalışmaktaydılar. Bu yolda hutbe ve vaazden mahrum edilme, konuşma yasaklısı olma, yurdun ücra köşelerine sürülme, tahammülü aşan işkencelerle dolu hapis hayatları ve şahın kanlı zindanlarında şehadet şerbetini içme; İmam'ın -ks- davasına gönül veren dinadamları ve dindar gençlerin yılmadan katettiği yol ve bilinçli olarak bulundukları tercihti. İman dolu yürekler taşıyan bu insanlar bütün bunlara göğüs germekte, ama zulme ve tâğuta zerrece boyun eğmemekte, inanç ve davasından zerrece taviz vermemekteydi.

Diğer taraftan hş. 1342-15 Hordad'ından sonra, İmam Humeyni'yi taklid mercii ve rehber olarak kabul etmiş bulunan Tahran ulema ve esnafının katıldığı dini heyetler biraraya gelerek "İslamcı İtilaf Heyetleri"nin yöntemiyle çalışmadaydı. Kapitülasyonları onaylama gibi bir kara lekeyle dosyasını kirletmiş bulunan başbakan Hasan Ali Mansur, işte bu grup tarafından inkılâbî bir şekilde idam edilmişti. Şah rejimi bu cemiyetin etkin isimlerinden bir kısmını tutukladıktan sonra hemen idam etmiş, önemli bir kısmını da uzun süreli mahkumiyetlerle hapse atmıştı. İmam Humeyni'nin -ks- bildiri ve mesajlarının basılıp dağıtılması ve çarşı-pazar esnafının rejim karşıtı gösteri ve eylemlerinin organize ve teşkilatlandırılmasında bu cemiyetin çok etkili bir rolü olmuş, yine şah rejiminin son demlerini yaşadığı aylarda bütün ülke çapında halkın toplu grev, yürüyüş ve protesto eylemlerini de bu cemiyetin üye ve sempatizanları koordine etmişti.
Bir diğer örgüt te "İslam Milletleri Hizbi" (Hizb-i Milel-i İslami)ydi. 14 Hordad kıyamından sonra bilhassa dinadamlarıyla üniversiteliler ve diğer kesimlerden oluşturulan bu örgüt, şah rejimine karşı silahlı mücadele verme gayesiyle kuruldu ve süratle silahlanıp elemanlarına askerî eğitimler vermeye başladı. Ne var ki Savak'ın sıkı takibi sonucu bir süre sonra bu örgüt deşifre olacak ve örgütün bazı sorumlularıyla üye elemanları Tahran'ın kuzey bölgesindeki dağlara çekilecek, ancak askerî ve güvenlik güçlerinin bütün bölgeyi yoğun bir kuşatma altına almasıyla birlikte yakalanıp hüküm giyeceklerdi.
Hş. 1342 öncesinde kurulan ve geçmişleri 15 Hordad öncelerine dayanan grup, teşkilat ve partiler arasında Tudeh Partisi, Milli Cephe ve İran Hürriyet Hareketi (Nehzet-i Azadi-ye İran)'nden sözedilebilir.
Müslüman İran halkı nazarında ihanetle suçlanan komunist Tudeh Partisi 15 Hordad kıyamından yıllar önce şaha karşı mücadele sahnesinden bilfiil çekilmiş ve teşkilatlanmasını yurtdışına kaydırarak örgüt içi çekişmelerle uğraşır, olmuştu. Tudeh'in önde gelen bazı üye ve sorumluları tutuklandıkları zaman şah rejiminin safına geçmekte tereddüt etmeyecek, hatta bunların birçoğu, şah rejiminde kilit görevlere kadar yükseltileceklerdi!
Tudeh Partisi'nin bütün programları ve izlediği politika, Moskoca radyosunun telkin ve direktiflerinden ibaretti. Şahın saltanatının son 25 yılında Kremlin'in izlediği yegane politika ise şah rejimiyle iyi ilişkileri bozmamak ve İran'daki ekonomik fırsatları elden kaçırmamak esasına dayalıydı. Tudeh Partisi'nin bu dönemdeki faaliyetleri siyasi bildiriler yayınlamak ve yurt dışından radyo yayınında bulunmaktan ibaretti ki bunlar da Moskoca'nın çıkarlarının sağlanması yolunda kullanılan birer baskı unsuru ve yaptırım faktörlerinden başka bir rol oynamıyordu.
Milli Cephe hareketine gelince; İran petrol sanayiinin millileştirilmesi sırasında kazandığı önemli konuma rağmen şahın 28 Mordad'da gerçekleştirdiği ihtilalden sonra inzivaya çekilmiş ve iç çekişmelerle bölünmelere şahid olmuştu. Bu cephenin dağınık tebliğat faaliyetleri genellikle yurt dışındaki öğrencilerle sınırlıydı. bu cephenin taraftarı olan dindar üniversiteli kesim, baştakilerin olumsuz tavrına rağmen İmam Humeyni'nin -ks- kıyamını desteklemedeydi.
Ayetullah Talagani gibi mücadeleci ve inkılâbi bir alimin desteğine sahip bulunan İran Hürriyet Hareketi, İmam Humeyni'nin -ks- 15 Hordad kıyamını desteklemedeydi. Hürriyet Hareketi de üniversitelerde üstlenmeyi yeğlemişti; ülkedeki müslüman üniversitelilerle, yurtdışındaki öğrenciler üzerinde odaklaşan bu hareket, mücadele çizgisinde odaklaşan bu hareket, mücadele çizgisinde kendisini organize edebilecek bir siyasi teşkilatlanmaya sahip değildi.
Halkın Mücahidleri Teşkilatı hş. 1344-1346'lı yıllarda (1965-67) şah rejimine karşı silahlı mücadeleye girme amacıyla kuruldu. Ne var ki, kurucularının islam konusundaki görüş ve bilgilerin son derece sathi ve sığ olması nedeniyle bu teşkilat kısa sürede "karma ideoloji" tuzağına düşmekten kurtulamadı ve neticede kendisini "islamcı" bir örgüt olarak tanıtmasına rağmen özel toplantı ve eğitimlerinde verdiği ekonomi ve mücadele derslerinde üye ve sempatizanlarına marksizmi aşılar oldu.
İdeolojik sapmaları henüz açıkça ortaya çıkmadan önce İmam Humeyni -ks- bu örgütü onaylamadığını bildirmiş, örgütün temsilcisi İmam'ın -ks- destek ve onayını alabilmek için Necef'e gittiğinde İmam, içinde bulundukları fikrî ve ideolojik sapmayı kendilerine hatırlaarak kendisinin böyle bir örgütü desteklemesinin asla sözkonusu olamayacağını vurgulamıştı.
Halkın Fedaileri Gerilla Örgütü, küçük çaplı iki komunist grubun (44) hş. 1350'de (1971) birleşmesiyle varlığını ilan etmiş ve silahlı mücadele amacıyla kurulduğunu duyurmuştu. Bu örgütü ortaya çıkaran iki neden olmuştur: 1- İran Komunist Partisi olan Tudeh'in içine düştüğü durum ve şah rejimiyle uzlaşarak işlediği ihanetler karşısında komunistlerin duyduğu aşağılık komplexi ve ideolojik iflas duygusu. 2-Bilhassa 15 Hordad kıyamıyla birlikte islam uleması ve dinadamlarının şah rejimine karşı en etkin ve en güçlü hareketi ortaya koyarak "müslümanların, rejime karşı mücadele sancağını bilfiil ve şüheda kanlarıyla en ön saflarda taşıması" gerçeği!
Her iki örgüt te kuruluşundan sonraki ilk birkaç yılını adam toplayıp sempatizan kazanmaya çalışmak ve buldukları adamlara eğitim verip onları yetiştirmekle geçirdi (45) ve bu dönemden sonra gerçekleştirdikleri birkaç küçük ve fevrî silahlı eylemle birlikte Savak tarafından çözülerek çökertilip örgüt sorumluları yakalandı. Örgütün idam edilen birkaç üst düzey sorumlusu dışında, yakaanan diğer sorumlu ve üyelerin tamamına yakın bir kısmı, itirafçı ve işbirlikçi olarak rejimin yanında yeralmak suretiyle idamdan kurtuldu. Her ne kadar savak, bu itirafçı komunistlere yaptırdığı fevkalade onur kırıcı televizyon röportajlarıyla, aslında rejime muhalif olan müslüman inkılâbi insanlara karşı olumsuz bir kamuoyu oluşturma plânları peşindeydiyse de; bizzat bu haysiyetsiz ve ürpertici programlar sayesindedir ki sözkonusu komunist ve laik örgütlerin gerçek yüzleri ortaya çıkmada, ahlâkî ve ideolojik sapmaları daha bir sırıtmada ve örgüt içi kanlı hesaplaşmalarının iğrenç yüzü olanca çarpıklığıyla gözler önüne serilerek halkın onları daha iyi tanımasına yaramadaydı. Bu itirafçı örgüt elemanlarının hapishanelerde bulunan üyelerinin önemli bir kısmı da, İmam Humeyni -ks- taraftarı olan inkılâpçı siyasi mahkumların içine sızarak Savak'a ispiyonculuk yapmıştır.
İslamcı İtilaf Heyetleri'yle İslam Melletleri Hizbi'ne ilaveten; İmam Humeyni'nin hareketine silahlı mücadeleyle destek veren başka müslüman örgütler de vardı ki daha sonra "İslam İnkılabı Mücahîdleri Teşkilatı" adı altında birleşen 7 müslüman grupla (46) inkılâbî dinadamı "Şehid Ali Enderzgu" grubu bu camianın en tanınmışlarındandır.
15 Hordad 1342 kıyamından sonra faaliyet gösteren gruplardan biri de "Hüccetiye Encümeni"ydi. Onbeş Hordad hadisesinden yıllar öncesine dayalı bir geçmişi olan bu grubun faaliyet eksenini "Bahailiğin İran'daki koluna karşı fikrî mücadele oluşturuyordu. Her ne kadar bu grubun faaliyetleri, Bahailere destek verdiği için şahın gayeleriyle zıt gibi bir görünüm taşıyorduysa da pratikte durum hiç de böyle değildi. Nitekim Hüccetiye Encümeni'nin yapısı ve sorumlularının durumu, bu encümene girmenin ilk şartının dinle siyaseti birbirine karıştırmamak gerektiğini telkin edici nitelikteydi ki bu da laiklikten başka birşey değildi. Bu durum ise, şah rejimi için gayet faydalı ve rejimin lehineydi; zira böylece dinî heyecanla dolup taşan birçok müslüman genç, İran'daki bütün bozulma, ahlaksızlık ve fesadların asıl kaynağı olan ve ecnebilere bağımlı bulunan satılmış şah rejimiyle mücadele edeceği yerde, bizzat bu rejimin doğurduğu sonuçlardan sadece biri olun bir faktöre karşı mücadeleyle meşgul olmakta, hatta bunu bile gereğince ve etkili bir şekilde yerine getirememekteydi. Şahın gizli emniyet teşkilatı Savak'ın bu encümenin üzerine gitmemesi ve onların gizli teşkilatlarına hiç engel olmaması, hatta çoğu zaman bu teşkilatın yayılmasına yardımcı bile olmasının nedeni de buydu işte (47).
Alıntı ile Cevapla