Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:48 Mesaj:
4.081 Konular:
315 Beğenildi:49 Beğendi:0 Takdirleri:149 Takdir Et:
| Cvp: Ayetullah'il Uzma İmam Humeyni'nin (ra) Hayatı ve Yaptıkları 14 Yıllık Sürgünden Sonra İmam İran'a Dönüyor Behmen ayının başlarından İmam'ın İran'a dönmeye karar verdiği haberi bütün ülkeyi sevince boğdu, bütün bir İran sevinç gözyaşları içinde birbirini kutlamadaydı. Ondört yıldır beklenen İmam geliyordu şimdi. Ne var ki hem halk, hem İmam'ın yakın çevresi büyük bir tedirginliğe kapılmada gecikmedi. Çünkü bizzat şahın atamış olduğu kukla hükumet henüz işbaşındaydı ve bütün ülkede sıkıyönetim ilan edilmişti. Bu nedenle İmam'ın yakın arkadaşları gerekli güvenlik tedbirleri sağlanıncaya kadar İmam'ın bu kararını ertelemesini sağlamaya çalışıyorlardı. Nitekim İran halkının milyonlar halinde kıyam etmiş olduğu o günlerde İmam'ın İran'a gidip halka katılması, Amerika tarafından "şah rejiminin engellenemez sonu" olarak değerlendirilmekteydi. İmam'ı bu yolculuğu ertelemeye zorlamak amacıyla, uçağın düşürüleceği, İmam'ın terör edileceği ve bir askeri darbe yapılacağı gibi çeşitli tehditlerde bulundular, hatta Fransa cumhurbaşkanı devreye sokularak İran'a gitmemesi konusunda İmam'ı iknaya çalışıldı (67); ama İmam kararını vermiş ve İran halkına gönderdiği mesajında "bu kader belirleyici ve tehlike dolu günlerde kendi halkının yanında olmak istediğini" açıklamıştı!.. Bahtiyar hükumeti, general Hayzer'in de onayıyla İran'daki bütün havaalanlarının yurt dışı uçuşlara kapatıldığını ilan etti. İmam'ın İran'a gelişini önleyebilmek için havalimanlarının kapatıldığını duyan halk galeyana gelmişti. İran'ın dört bir yanından Tahran'a akın eden milyonluk kitleler, Tahran halkının da katıldığı muazzam gösterilerde havaalanlarının derhal açılmasını isteyen sloganlar atıyordu. Önde gelen bir grup ulemayla ülkenin tanınmış bazı siyasi isimleri Tahran Üniversitesi camiinde oturma eylemi başlatmış, havaalanları açılıncaya kadar da eylemlerini sürdüreceklerini duyurmuşlardı. Bahtiyar hükumetinin bütün bu baskılara dayanabilmesi imkansızdı, nitekim çok geçmeden rejimin direnci kırılmış ve havaalanları yurt dışı uçuşlara açılmıştı. Nihayet İmam Humeyni 14 yıllık bir sürgünden sonra kendi iradesi ve uğruna can vermeye hazır milyonluk kitlelerin fedakarca davetleriyle 11 Şubat 1979'a rastlayan 12 Behmen 1357'de vatanına dönebilmişti. Ülkenin dört bir yanından İmam'ı karşılamaya gelen coşku dolu milyonluk kitleler bütün dünyayı şaşkına uğratmış ve islam inkılabının gerçeklerini örtbas edebilmek için elinden gelen gayreti sarfeden siyonist güdümlü medya bile İmam'ı karşılamaya gelenlerin 4 ila 6 milyon kişi civarında olduğunu belirtmek mecburiyetinde kalarak kısmen de olsa gerçeği itiraf etmişti. İmam'ı Tahran Mehraban Havaalanı'nda karşılayan milyonluk kitleler, onunla birlikte harekete geçerek islam inkılabı şehidlerinin gömülü bulunduğu Beheşt-i zehra şehitliğine doğru yürümeye başladı. İmam Humeyni'nin -ks- 14 yıllık bir hasretten sonra İran'da ilk uğradığı yer bu şehitler mezarlığı olacak ve İmam, dünya istikbarını iliklerine kadar titreten târihî konuşmasını bu mukaddes mekanda yapacaktı. Rahmetli İmam -ks- bu çarpıcı konuşmasında "ben bu milletin desteğiyle -yeni- hükumeti tayin edeceğim!" diye haykırmıştı.(68). Şahın kukla hükumetinin başbakanı Şahpur Bahtiyar İmam'ın bu sözlerini ilkin pek ciddiye almamış ama aradan henüz birkaç gün geçmemişken (16 Behmen 1357) İmam'ın geçici inkılab hükumetinin başkanını tayin edip resmen açıklaması karşısında ne yapacağını şaşırmıştı. Dindar ve mücadeleci bir insan olan ve İran petrol sanayiinin millileştirilmesi hareketine fiilen katılmış bulunan mühendis Mehdi Bazergan bey, İnkılab Şûrası tarafından İmam'a önerilen isimdi. İmam Humeyni Bazergan Bey'in atamasıyla ilgili resmi yazısında "kendisinin parti -milliyetçi cephe- ile olan bağlarını dikkate almaksızın ve seçimle halkoylaması için gerekli ön hazırlıkları tamamlamak amacıyla bir geçici hükumet kurmakla görevlendirildiği"ni vurguluyordu(69). İmam Humeyni -ks- bu seçim hakkında halkın fikrini belirtmesini istediğinde bütün İran halkı muazzam gösteriler tertipleyerek İmam'ın kararını desteklediğini belirtiyordu. Bu arada islam inkılabının gücü sayesinde birçokları gibi; birtakım örgütlerle küçük grupların da zaten çok az sayıda olan üye ve başkanları şah rejiminin hapishanelerinden çıkarılmış ve herşeyini müslüman halka borçlu olan bu minik örgüt ve fraksiyonlar, islam inkılabının zaferin eşiğinde bulunduğu o günlerde bu zaferden kendilerine haketmedikleri paylar istemeye başlamışlardı. İşte o günlerdedir ki şah rejimine hizmet edegelmiş nice gruplarla çoğu Savak görevlileri, komunistler ve diğer ayrılıkçı örgüt ve gruplar -ki bunların arasında "Halkın münafıkları" diye ün salmış bulunan sentezci "Halkın Mücahidleri (!)" örgütü de vardı- islam inkılabının karşısında yer almaya ve hızla aynı safta birleşmeye başladılar. Şehinşahlık Rejimi Yıkılıyor Ve İslam İnkılâbı Zaferle Sonuçlanıyor: 11 Şubat 22 Behmen: Yevmullah!... Hş. 1357 Behmen ayının 19. günü hava kuvvetleri personeli, İmam'ın ikamet etmekte olduğu Tahran Alevî Okulu'nda kendisini ziyaret edip İmam'la biatleştiler. Şahın ordusu tam bir yıkılışın eşiğindeydi. Daha önce de ordudaki birçok imanlı subay ve erler, İmam'ın fetvasını duyar duymaz kışlalarını terkedip müslüman halkın safına katılmıştı. Ertesi gün (20 Behmen) hava kuvvetlerine mensup assubaylar Tahran'ın en önemli garnizonunda kıyam ettiler. Şahın özel muhafız alayına mensup birlikler hava kuvvetlerindeki bu ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilmiş ve acımasızca garnizona saldırmışlardı. Haber hemen şehirde yayılacak ve Tahran halkı sözkonusu garnizona akın edip inkılâbî hava subaylarının yardımına koşacaktı. Ertesi gün polis merkezleriyle diğer önemli devlet binaları ard arda halk tarafından ele geçirildi. Tahran sıkıyönetim valiliği resmi bir bildiri yayınlayarak sokağa çıkma yasağının saat 16'ya kadar uzatıldığını duyurdu. Bu duyurunun hemen ardından, Bahtiyar, Güvenlik Konseyi'ni olağanüstü bir toplantıya çağırarak general Hayzer tarafından bütün detaylarıyla planlanıp hazırlanmış olan "darbe projesi"nin derhal yürürlüğe konulmasını istedi. Ne var ki, rejimin oyununun farkına varan İmam, yayınladığı bir mesajla bütün halkın derhal sokaklara dökülüp sıkıyönetimi fiilen çiğnemesini ve böylece rejimin muhtemel plânlarının suya düşürülmesini istedi. Bu mesaj duyulur duyulmaz bütün ahali kadın -çocuk, genç- ihtiyar demeden sokaklara dökülmüş ve bütün dört yollarla sokak başlarında siperler oluşturulmaya başlanmıştı. Darbecilerin ilk tanklarıyla ilk zırhlı birlikler, bulundukları üslerden hareket eder etmez hemen kalabalık halk kitleleri tarafından durdurulup hareket edemez hale getirilmişti. Darbe, daha ilk adımda başarısızlığa uğramıştı böylece. Şah rejimi son nefesini de tüketiyor ve rejimin son direnişleri de halk tarafından akamete uğratılarak zafer şafağına koşuluyordu. Böylece hş. 1357 Behmen'inin 22. günü -11 Şubat 1979- İmam Humeyni'nin başlatmış olduğu hareket ve kıyamın, yani "islam inkılâbı"nın zafer güneşinin doğduğu gündü; İran'da asırlardır süren "şahlar ve sultanlar zulmü"nün sona erdiği, Hakk'ın batıla galebe çaldığı ve ilâhî şafağın olanca nuruyla ışıdığı gündü bu (70) İslam Devleti Kurulunca Sömürücü ve Sömürgeci Devletler Hemen Cephe Alıyor
İmam Humeyni'nin -ks- vaadlerinin gerçekleşmesi ve İran'da bir islam inkılabının vuku bulup zaferle sonuçlanması, bu ülkenin sınırları dahilinde kalan ve bir rejim ve nizam değişikliğinden ibaret olan bir vaka değildi. Bilakis, Amerikalı, İsrailli ve Batılı birçok devlet adamının bizzat hatıratında da belirttikleri üzere İran'da gerçekleşen öslam inkıalbı "Batı dünyası için korkunç yıkıcı bir deprem"di (71). Çünkü Amerika ezeli rakibi Sovyetler'le uzun sınırları olan ve dünyanın en hassas bölgelerinden birinde bulunan bir ülkedeki fevkalâde münasip ekonomik, coğrafi ve askeri fırsat ve konumları elinden kaçırmakla kalmamış, bu ülkede vuku bulan muazzam patlamanın dalgaları bölgedeki batı güdümlü müslüman ülkelerle diğer arap ülkelerindeki rejimleri bir hayli etkileyerek onların dehşete kapılmasına neden olmuştu. İslam inkılabının temel mesajı kültürel bir muhteva taşıyordu ve dinî düşünceyle manevî değerlere dayalıydı. bu inkılabın ihracı, onun mesaj ve değerlerinin ihracı anlamına geliyordu ki, bu da islam ülkeleriyle 3. dünya ülkelerindeki kurtuluş ve bağımsızlık hareketlerine yepyeni bir dinamizm kazandırmak demekti. Nitekim İran'la birlikte, aynı sıralarda, Nikaragua'daki Amerikan güdümlü rejim de yıkılmıştı. Diğer bir paralel değişiklik te Afganistan'da yaşanıyor ve İran İslam inkılabıyla birlikte, Sovyetler Birliği, Afganistan'daki islami şahlanışı dizginleyebilmek için hemen harekete geçerek bu ülkede kanlı bir darbe gerçekleştirmek zorunda kalıyor, ardın da askeri birlikler gönderip Afganistan'ı açıkça işgal ediyordu! Lübnan ve Filistin müslümanları İran'da islam inkılabının zafere ulaşmasını coşkuyla kutlamış ve bu inkılabın tahakkukundan aldıkları ilhamla, siyonizme karşı verdikleri cihad hareketine yepyeni düzenleme ve stratejiler getirmişlerdi. Yine İran'da gerçekleşen islam inkılabıyla birlikte Mısır, Tunus, Cezayir, Sudan, Arabistan ve Türkiye gibi halkı müslüman olan birçok ülkede islami hareketler yepyeni bir hız ve canlılık kazanıyordu. İkinci dünya savaşından bu yana son derece zalimâne ve adaletten büsbütün uzak bir düzen egemen olmuştu bütün dünyaya. Dünya adeta bir pasta gibi Doğu'yla Batı bloku arasında paylaştırılmış, Nato'yla Varşova Paktı gibi zorba kuruluşlar bu zalimâne düzenin silahlı bekçiliğiyle görevlendirilmişti. Siyonist medya ve silahların gölgesinde geliştirilen bu yeni dünya düzeninde ; 3. dünya ülkelerinden hiçbirinde bu çerçeve dışında ve sözkonusu iki kutuptan birine bağımlı olmaksızın hiçbir hareket ve gelişmenin başarılı olması mümkün görünmüyordu. Bütün bunlara rağmen, Batı'nın tam bir güvenlik sahası olarak baktığı ve tamamen egemen olduğunu zannettiği bir ülkede bütün engellemelere rağmen ana sloganı"ne doğu, ne batı" olan bir inkılab gerçekleşmişti şimdi. İmam Humeyni'nin İran'da gerçekleştirmiş olduğu bu kıyam ve "Humeyni Hareketi", doğrudan doğruya Amerikan emperyalizmine bir başkaldırı olmuş, üstelik bunu da, doğu blokuna bağımlı olmadan gerçekleştirebilmişti. Böylesine gerçek bir "bağımsız mücadele" örneği sergileyerek Amerikan emperyalizmini bütün dünyanın gözleri önünde hezimete boğup yenilgiye uğratan bu muazzam hakikat, komunistlerin "anti-emperyalizm"li iddialarının kofluğunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne koymuş, Amerikan emperyalizmi kadar komunistleri de şaşkına uğratmıştı. Zira bu inkılab, gerçekleşmiş olduğu 20. yüzyılda ilk kez, dinin, milletlerin mücadele sahmesinde "son derece etkili bir dinamizm" olduğunu fiilen ispatlamaktaydı herkese! Şah rejimini korumak ve imam Humeyni'nin -ks- başarılı olmasını engelleyebilmek için uluslararası platformda gerçekleştirilen bütün girişimler ve küfür dünyasının olanca gücüyle elbirliği edip o güne değin alışılmadık bir ittifak oluşturması gibi engeller Allah'ın nurunu söndürmeye yetmedi ve bütün bunlara rağmen gerçekleşmesi engellenemeyen "İmam Humeyni Hareketi" veya özdeş adıyla 20. yy'ın islam inkılabının ilk merhalesi başarıyla tamamlanmış oldu; bu nedenledir ki İran islam inkılabı alelâde bir inkılab veya değişimden ziyade 20. yy'da gerçekleşen bir mucizeyi andırıyordu. Bizzat İmam Humeyni'yle, alışılagelmiş siyasi tahlillerden bağımsız olarak onun vaad ve sözlerine can-u gönülden inanan kalabalık halk kitleleri dışında siyasi gözlemcilerin tamamına yakın bir kısmıyla İran'daki gelişmelerle yakından uzaktan ilgilenen şahıs ve kurumların hemen hemen tamamı, şah rejiminin son dakikalarını yaşadığı anlarda bile böylesine bir zaferi "imkansız" görmekteydiler. Bu nedenledir ki hş. 22 Behmen 1357 sabahından itibaren bilfiil varlığını duyurmuş olan yani islâmî nizama karşı dünya istikbarı tarafından görülmemiş bir husumet ve düşmanlık başladı. Düşman cephelerin liderliğini Amerika yapıyor, İngiltere'yle diğer Avrupa ülkeleri de batı'ya endeksli bölge ülkelerinin eşliğinde Amerika'ya ellerinden gelen yardımda bulunuyorlardı. Sovyetlerle ona bağlı olan kukla rejimler de İran'da dinin egemenliği demek olan bu hadiseden büyük bir rahatsızlık duymuş ve bu "dînî kökenli devrim"i yenilgiye uğratabilmek için Amerika'yla olan ezeli düşmanlığı her nasılsa bir yana bırakıp onunla elele vermişti! Amerika'yla Sovyetler'in Tahran'daki büyükelçiliklerinden direktif aldıkları gerçeği daha sonra ele geçirilen gizli belgelerle tamamen anlaşılacak olan sağ ve sol eksenli inkılap karşıtı çeşitli örgütlerle (72) fraksiyonların da islam inkılabı karşısında tek cephede birleşip el ve söz birliği içine girmeleri Amerika'yla Sovyetler'in Saddam'ı İran'a saldırtarak ona ellerinden gelen yardımı esirgememeleri bu "tek cephede toplanan küfür elbirliği"nin en bariz örneğiydi. Ancak İmam Humeyni, halâ bu muazzam hareketi başlattığı ve yapayalnız olduğu ilk günlerdeki mantığıyla hareket etmekte ve mevcut bütün iç ve dış baskılarla akla gelmedik oyun ve komplolara rağmen inkılâbı başarıyla yönlendirmekteydi. Onun ana sloganı "kanın kılıca galebe çalması"ydı. O, şehadete "insanoğlunun ulaşabileceği en yüce kemal ve makam" gözüyle bakan ve Allah için direnmesini bilen bir milletin mutlaka muzaffer olacağına inanıyordu. İmam Humeyni bütün İran milletini, bu ülkenin kalkınması yolunda seferber etmek suretiyle dünya insanlığına "ileri ve sağlam bir dinî toplum" örneği sunabilmek azmindeydi. Bu nedenle de milletin seferber olduğu bu cihadı "cihad-ı sazendegi" (ülkeyi yeniden yapım ve onarım cihadı) olarak adlandırdı. İnkılaba gönül vermiş binlerce gönüllü uzman ve eleman, memleketin yoksul köy ve taşra bölgelerine akın ettiler; böylece şah rejiminin ihmal etmiş olduğu mustaz'af kesim için yol, köprü, sağlık kuruluşları, okul, su, elektrik...vb. sosyal hizmetler hızla ve çok geniş bir çapta başlamış oldu. Bu muazzam gönüllü katılımı gören islam düşmanı istikbar güçleri yeni komplolara girişmekte gecimediler, Amerika, içerideki satılmış hainler vasıtasıyla islami İran'da dahili karışıklıklar çıkarmak, kavmî ve mezhebî ihtilaflar yaratıp bunları körüklemek suretiyle henüz yeni kurulan islam nizamını yıkma girişimlerini başlattı. Amerika'nın Tahran'daki büyükelçiliği tam bir "casusluk ini" gibi davranarak geleceğe yönelik komplolarını uygulayabilmek amacıyla geçici hükumete sızmanın yollarını arıyordu. Amerika, bu emelinde bazı başarılar elde etmekte gecikmedi. Çünkü Bazergan Bey'in kurmuş olduğu geçici kabine genellikle muhafazakâr milliyetçilerden oluşmaktaydı (73) İdeolojileri gereği laik bir düşünce yapısına sahip olan bu insanlar inkılabın getirdiği zaruret ve şartları hazmedemiyor; İmam'ın ileri görüşe dayalı emir ve direktiflerini algılayıp idrak edemiyorlardı. Geçici hükumetin zaaf dolu bu yapısı ve uzlaşmacı tavrı; inkılab düşmanı grup ve örgütlerin, dış mihrakların da geniş çaplı yardımlarıyla süratle teşkilatlanıp İran'ın Günbed, Kürdistan ve diğer benzer bölgelerde bölücülükte bulunup anarşi yaratmalarına meydan vermiş oldu. Diğer taraftan, İslam inkılabının kendi topraklarında da gerçekleşip müslüman Irak halkını geniş çaplı bir kıyama götürmesinden ciddi kaygılar duyan Baasçı Irak rejiminin islami İran'daki bu gelişmeden duyduğu dehşet birçok Batılı ülkeden daha fazlaydı. Bu nedenledir ki İran'ın güney eyaletleriyle Kürdistan bölgesindeki inkılab karşıtı örgüt ve grupları hızla silahlandırmaya başladı. Amerika ve Sovyet büyükelçilikleri şah rejiminin artıkları olan Savak elemanlarıyla diğer üst düzey saray bağlılarının da yardımıyla komunist gruplarla çeşitli fraksiyonlar ve bilhassa "Halkın Münafıkları" olarak ün salmış bulunan Halkın Mücahidleri teşkilatını teçhizatlandırıp islam inkılabı aleyhine yıpratıcı eylemlerde bulunmaya ittiler. Bu satılmış örgütlerden biri olan "Furkan" dünyaca ünlü çağdaş islam düşünürü ve İslam İnkılabı Şûrâsı üyesi Allame üstad Murtaza Matahhari'yi (hş: 12. 2. 1358), Ayetullah Gâzi Tabatabâî'yi (10. 8. 1358) Dr. Muhammed Mufattih'i (28. 9. 1358), Hacı Mehdi Irâkî'yle oğlunu (4. 6. 1358) ve Genelkurmay başkanı General Karânî'yi (3.2.1358) terör ederek şehadetlerine sebeb olacak; Haşimi Refsancâni'yle Musevi Erdebili'ye karşı da terör eylemine girişecek, ancak bu iki eylemde başarılı olamayacaklardı. Perde gerisindeki mihrasları tanıyon ve onların komplolarını bilen İmam Humeyni, herşeyden önce Kürdistan'daki inkılab karşıtı bölücülük faaliyetlerinin bir an önce ve en etkili yöntemlerle kökünün kazınması gerektiğine inanıyordu. Ne var ki geçici hükumetin Kürdistan politikası, hiçbir netice vermeyen birtakım görüşme ve müzakerelere dayandığı ve bölücü gruplarla elemanlara karşı ciddi bir tavır sergilemediğinden çok değerli fırsatlar birbiri ardınca kaybediliyor ve bölücü gruplar için daha ileri adımlara imkan hazırlıyordu. Diğer taraftan, şah rejiminin ekonomik politikası gereği ülkenin bütün geliri milli servet olan petrole dayalı hale getirilmiş bulunduğundan; bu zaafı çok iyi bilen Amerika'yla Avrupa ülkeleri, Suudi Arabistan'la ona bağlı diğer bazı arap ülkelerinin de fiili yardımlarıyla, Opec'teki petrol fiatlarını kat kat indirip İran'ın petrol satım piyasasını gelce uğrattılar. Ne var ki bütün bu müşkülatlar ve sıkıntılara rağmen İmam Humeyni zerrece uzlaşmayacak ve emperyalist dünya karşısında bir adım dahi gerilemeyecekti. İmam -ks- fevkalâde bir basiret örneği daha sergileyerek yeni inkılâbi kurum ve teşkilatlar kurdurmak suretiyle geçici hükumetin zaaflarının neden olduğu gedikleri onarmaya başladı, böylece inkılabın süreğenliliği de garanti altına alınmış oluyordu. Müslüman İran halkı da var gücüyle İmam'ı desteklemekte ve onun bütün emir ve direktiflerini can kulağıyla dinleyerek ilâhî davaları yolunda bütün zorluklara katlanmaktaydı. İnkılabın muazzam zaferinin henüz 2. ayı tamamlanmadan yapılan ve İran tarihinin gördüğü en serbest ve görkemli referandum olan bir halkoylamasında İran seçmen nüfusunun % 98, 2'si, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bir katılımla "İran İslam Cumhuriyeti" ne "evet" diyerek islâmî bir nizama duydukları sevgi ve bağlılığı bütün dünyaya gösterdiler. Bunu anayasa ve anayasa kurucular meclisi seçimleriyle İslâmî Şûrâ Meclisi milletvekili seçimleri izledi. Bu süreçte İmam Humeyni -ks- Kum'daki ikamet mahalliyle Feyziye Medresesi'nde halka yaptığı konuşmalarla islamî nizamın temellerini sağlamlaştırıp bir islam devletinin gayeleri ve böyle bir nizam için öncül ve birincil olan ilkeleri açıklıyor, halkın bu sahneyi asla terketmeyerek sahnedeki varlığını sürdürmesi yolundaki tavsiyelerini vurguluyordu. İmam'ı görmeye ve onu yakından dinlemeye gelen kalabalık kitleler bu konuşmaları can kulağıyla dinlemekte ve tekbir haykırışlarıyla rehberlerinin izinde olduuklarını anlatmaktaydılar. İslam inkılabının zaferinden sonra 10 İsfend 1357 hş'de Tahran'dan Kum'a gelen İmam, kalp rahatsızlığına yakalanıncaya kadar (hş. 2 Behmen 1358) Kum'da kaldı. Tahran Kalp Hastahanesi'nde 39 gün tedavi gören İmam, geçici bir süre için Tahran'ın Derbend bölgesindeki bir eve yerleşti ve burada da çok kalmayarak kendi ısrarıyla Hüccet'il İslam Seyyid Mehdi İmam Cemarâni adlı bir âlimin Cemârân mahallesindeki sade ve gösterişsiz evinde ikameti tercih etti ve ebedî huzura kavuşacağı Dâr-ı bekâ'ya göçünceye kadar da bu evde yaşadı. |