Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06 Temmuz 2014, 15:18   Mesaj No:3

Medineweb

Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Ravilerin Ta'n Edilmeleri ve Başlıca Ta'n Sebepleri

6. Râvinin Zabtına Taalluk Eden Ta'n Sebepleri


a) Fuhş-ı Galatı'r-Râvi


Hadîs rivayetiyle meşgul olan bir râvinin, rivayet ettiği hadîslerde ya­rıdan fazla hata yapması sebebiyle cerh veya ta'n edilmesine yol açan hal­lerden biri olup, onun zabt sıfatıyle ilgilidir. Bilinen bir gerçektir ki, bir hadîsin onu rivayet eden râviden kabul edilebilmesi için, o râvinin sika (gü­venilir) olması şarttır ve onun sika olması da, adalet ve zabt sıfatlarına sahip olmasına bağlıdır. Râvinin zabt sıfatıyle ilgili olan ve zabtının za­yıflığına ve rivayetinde çok hata yaptığına delâlet eden fuhş-ı galat ise, onun tarafından rivayet edilen hadîslerin munker sayılıp reddedilmelerine sebep olan bir haldir.

b) Fuhş-ı Gafleti'r-Râvi


Hadîs rivayetiyle meşgul olan bir râvinin, aşırı derecede gafil olması, yahut dikkat ve titizlikten uzak bulunması sebebiyle cerh edilmesine yol açan hallerden biri olup, galat gibi bu da râvinin zabt sıfatıyle ilgilidir. Dal­gınlık manâsına da gelen gaflet, çok defa râvinin rivayetinde hata yap-masma sebep olur. Bu hal, hadîs ıstılahında fuhşı galat olarak ifade edil­miş ve kendilerinde bu halin görüldüğü râviler cerh edilerek hadîsleri merdûd sayılmıştır.

c) Muhalefetu'r-Râvi


İster zayıf olsun, ister güvenilir olsun, bir râvinin kendinden daha gü­venilir râvilerin rivayetlerine aykırı olarak hadîs nakletmesine muhalefet denilmiştir. Muhalefetin, dâima bir râvinin vehim ve hatası neticesi mey­dana gelmesi dolayısıyle, o râvi, bu vehim ve hatasından dolayı mecruh, mu­halif olarak rivayet ettiği hadîs de merdûd veya zayıf sayılır.
Muhalefet çeşitli şekillerde vukubulur ve gerek muhalif olarak rivayet edilen hadîs ve gerekse bu hadîsin muarızı olan diğer hadîs, muhalefetin vukuu şekline göre değişik isimler alır.
Eğer râvi, gerek râvisinin zaptı yönünden ve gerekse turukunun çok­luğu yönünden daha üstün durumda olan bir rivayete muhalif rivayette bu­lunursa, üstün durumda olan rivayetin tercih edilmesi gerekir. Bu mu­halefet, aynı hadîsin birbirinden farklı iki rivayeti için söz konusudur. Bu bakımdan, kendinden daha güvenilir olan râvilerin rivayetine muhalefet eden râvi, yine de güvenilir bir kimse ise, hadîsine şâz adı verilir. Tu­rukunun çokluğu veya diğer tercih sebeplerinden herhangi birisi ile daha üstün durumda bulunan ve bu sebepten tercih edilen mukabil hadîse de mahfuz denir.
Güvenilir râvilere, rivayetiyle muhalefet eden râvi zayıf bir kimse ise, hadîsi munker'dir. Güvenilir râviler tarafından rivayet edilen ve munkerin mukabili olan diğer hadîs ise, maruf olarak isimlendirilmiştir.
Muhalefet, bazen râvinin, rivayet ettiği hadîsin isnadında yaptığı de­ğişiklik sebebiyle vukubulur. Meselâ bir cemaat, muhtelif isnadlarla bir hadîs rivayet eder. Bir başka râvi de, bu cemaatten aynı hadîsi, cemaattan yalnız birinin isnadında birleştirerek rivayet eder; fakat isnadlar arasındaki ihtilâfı belirtmez. Bu suretle rivayet ettiği hadîsin isnadı, mezkûr cemaatın her râvisinden ayrı ayrı hadîsi rivayet edenlerin isnadına muhalif olur. İs­nadında muhalefet dolayısıyle böyle bir değişikliğe uğramış olan hadîse mudrecu'l-isnad denir.
Muhalefet, bazen de râvinin, rivayet ettiği hadîsin metnine o hadîsten olmayan bir söz ilâve etmesiyle meydana gelir. Bu sözün ilâvesi, çok defa, ya hadîsin getirdiği hükme dikkati çekmek gayesine matuf olur ve râvi, bu maksatla sarfettiği sözü hadîsin metninden ayırt etmez. Bu suretle, hadîsini dinleyenler üzerinde, kendi sözününde hadîs metninden olduğu zannını uyandırır. Yahut hadîs metninde geçen garîb bir kelimenin şerh ve izahı, ya-hutta metinden hüküm istinbatı gayesine matuf olur. Fakat bu ilâveler her ne maksatla yapılmış olursa olsun, râvinin bu ilâvelerini ihtiva eden ri­vayeti ile, bu ilâveleri yapmayan râvilerin rivayetleri arasında muhalefet hâsıl olur. Bu çeşit ilâveleri ihtiva eden hadîslere mudrecu'l-metn adı verilir.
Bazen râvinin, isnaddaki bazı isimlerde ve metnin bazı ibareleri ara­sında yaptığı takdim ve tehirler dolayısıyle muhalefet hâsıl olur. Râvi isim­leri veya ibareleri takdim ve tehire uğramış olan hadîslere maklûb denir.
Bazen muhalefet, muttasıl olan bir isnadın ortasında yapılan râvi zi­yadesiyle hâsıl olur. Bu ziyadeyi yapmayan râvi, yapan râviye nisbetle daha titiz ve daha dikkatli olsa bile, ziyadenin bulunduğu yerde semâ'a kesinlikle delâlet eden semVtu veya ahberanî gibi bir tabir kullanmadıkça, ziyadeyi yapan râvinin rivayeti tercih olunur. İsnadında böyle ziyadeleri ihtiva eden hadîslere el-mezîd fi muttasılı'l-esânîd (muttasıl isnadlarında ziyade edilmiş hadîsler) denilmiştir.
Bazen de muhalefet, metin içinde herhangi bir kelimenin yazılışındaki bir değişme ile meydana gelir. Kelimedeki bu değişme, ya herhangi bir har­fin noktasına nisbetle olur ve hattın şekli bozulmaz; yahutta bazı harfler yer değiştirmek veya yerlerine başka harfler konmak suretiyle olur. Harflerdeki bu değişiklik, tabiatiyle yazının şeklinde de bir değişikliğin meydana gel­mesine sebep olur. Yazının şekli değişmeksizin yalnız noktaya nisbetle vukua gelen değişikliği muhtevî hadîse musahhaf, hat şeklindeki değişikliği ihtiva eden hadîse ise, muharref adı verilmiştir.
Hadîslerin metin ve isnadlarında, râvileri tarafından yapılan bu çeşit değişiklikler, rivayetlerinin, bu değişiklikleri ihtiva etmeyen diğer ri­vayetlere muhalif olarak gelmesine yol açar. Bu bakımdan, yukarıda da işaret olunduğu gibi, hadîsçiler, dâima sahîh olarak gelen rivayetleri tercih et­mişler, muhaliflerini ise, hiç tereddüt etmeden terketmişlerdir. Ancak, birbirine muhalif olarak gelen iki rivayetten birini tercîh etmek, bazen her iki rivayetin de aynı derecede bulunması dolayısıyle, mümkün olmamıştır. Bu takdirde hadîs muztarib addedilmiş ve iki rivayetten birinin tercihini mümkün kılacak herhangi bîr karinenin veya onu takviye edecek diğer bir sahîh isnadın zuhuruna kadar o hadîsle amel edilmemiştir.
Muhalefet sebebiyle ortaya çıkan ve bizim burada kısaca işaret et­tiğimiz hadîs çeşitleri, ileride, râvileri zabt yönünden ta'n edilmiş merdûd hadîsler bölümünde daha geniş bir şekilde ele alınacaktır.

d) Vehmu'r-Râvi


İnsanın yanlış bir zanna istinaden hataya düşmesi manâsına gelen vehim (vehm), hadîste, râvinin ta'n edilmesine sebep olan hallerden biridir. Zira vehim, râvinin mursel veya munkatı olan bir hadîsi muttasıl olarak, yahutta bir hadîsin metnini bir başka hadîse idhal ederek rivayet etmesine sebep olur. Bu bakımdan vehmin eseri olan hata, bazen isnadlarda, bazen de metinde görülür. Ancak râvinin vehmi her hadîste kolayca anlaşılmaz ve hadîsin çok defa sahîh olduğuna hükmedilir. Fakat hadîslerin çeşitli isnadlarına vâkıf olan ve çok tetebbuda bulunan bir hadîs imamı, herhangi bir râvinin vehmini kolayca anlayabilir. Önce sahih olarak rivayet edilen, sonra râvisinin vehmine muttali olunan bir hadîs, bu vehmin ortaya çık­masından sonra sahih olma vasfını kaybeder ve illetli bir hadîs olur. Buçeşit hadîslere muallel denilmiştir.
Ya'lâ İbn Ubeyd et-Tanâfısî, Sufyân es-Sevrî'den, Sufyân, Amr İbn Dinar'dan, Amr, İbn Ömer'den, o da Hazreti Peygamberden el-beyyi'âni bi'l-hıyâr hadîsini rivayet etmiştir. Ancak rivayette Ya'lâ, vehmi dolayısıyle Sufyân'm şeyhini Amr İbn Dînâr olarak zikretmiştir. Oysa Sufyân, hadîsi Amr İbn Dinar'dan değil Abdullah İbn Dinar'dan rivayet etmiştir. Nitekim Sufyân'm Ebû Nu'aym, el-Firyâbî, Mahled İbn Yezîd ve diğer ashabı, ken­disinden Abdullah İbn Dînâr ismiyle bu hadîsi nakletmişlerdir. Bundan an­laşılır ki, hata, Ya'lâ İbn Ubeyd'in hatasıdır ve bu sebeple rivayeti illetlidir ve hadîs mualleVâir , Ne var ki bu çeşit illet, metne tesîr etmeyen ve onu zayıflatmayan bir illettir.

e) Sû-i Hıfzı'r-Râvi


Râvinin kötü hafıza sahibi olmasıdır. Râvide doğru tarafının hatalı ta­rafına tercih edilememesi şeklinde ortaya çıkan bu hafıza zayıflığı, ya do­ğuştan olabilir, yahutta ihtiyarlık veya hastalık sebebiyle ona sonradan arız olabilir. Hafıza zayıflığının râviye sonradan arız olması halinde, bu gibi râ-vilere muhtalıt denilmiştir. Muhtalıtm hükmü, ihtilâftan önce rivayet ettiği hadîslerin kabulü, ihtılâttan sonra rivayet ettiği hadîslerin de reddidir:Eğer ihtılât tarihi bilinmez ve rivayet ettiği hadîsler birbirinden ayırt edi­lemezse, râvinin bütün hadîsleri üzerinde tevakkuf olunur. Yâni herhangi bir karine ile sıhhati tesbit olunan hadîs çıkarsa onunla amel olunur; di­ğerleriyle amel olunmaz.
Tâbi'ûn ulemâsından Atâ' İbnu's-Sâ'ibes-Sekafî el-Kûfî (Ö. 136), öm­rünün sonlarına doğru ihtlâta maruz kalmış ve hafızası bozulmuştur. Bu se­bepledir ki Ahmed İbn Hanbel onun hakkında "kim ondan eskiden işitmişse o sahihtir; fakat kim yeni işitmişse, o bir şey değildir" demiştir. Ahmed İbn Hanbel'in bu sözlerinden anlaşıldığına göre Atâ', ihtilâttan önce gü­venilir ve hadîsi alınır bir kimse idiyse de, sonraki hali zayıf olup kabule şayan değildir. Hadîs ilminde ihtilâta maruz kalan hadîsçileri bilmek ne kadar önemli ise, bu hadîsçilerde ihtilâtm başlangıç tarihini ve ihtilâttansonra onlardan kimlerin hadîs aldıklarını tesbît etmek de o kadar önemlidir. Çünkü ihtilâttan önce güvenilir bir râvi olarak hadîsleri ne kadar sahîh ise, ihtilâttan sonra hafıza yönünden mecruh olmaları dolayısıyle de, onlardan alman hadîsler o kadar zayıf addedilir ve bu itibarla, ihtilâttan sonra on­lardan hadîs rivayet edenlerin, sadece zayıf hadîs naklettiklerine hükmolu-nur. Meselâ yukarıda ismi geçen Atâ' İbnu's-Sâ'ib'ten, yalnız Sufyân es-Sev-rî ve Şu'be İbnu'l-Haccâc'm, yâni yaşları ileri olan ve Atâ'ya sağlam devrin­de yetişen bu iki kişinin rivayetlerini sahîh kabul etmişler, bazıları da bu ikiye Hammâd îbn Zeyd ve Hammâd İbn Seleme'yi eklemişlerdir. Meselâ Yahya İbn Ma'în, Sufyân ve Şu'be müstesna, Atâ'dan hadîs işitenlerin hep­sinin de ihtilâttan sonra ondan hadîs işittiklerini söylemiş, el-Ukaylî ise, aynı iddiayı Basra halkı için ileri sürmüştür. Ona göre Atâ', Basra'ya ihti­lâttan sonra gitmiş ve Basralılar, ondan bu halde iken hadîs almışlardır.
Alıntı ile Cevapla