08 Temmuz 2014, 17:39
|
Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 27691 Üyelik T.:
26 Nisan 2013 Arkadaşları:14 Cinsiyet:ANNE Memleket:ARZ Yaş:42 Mesaj:
2.423 Konular:
105 Beğenildi:97 Beğendi:4 Takdirleri:60 Takdir Et:
| Cevap: Kendini Tutanların Bayramı Alıntı: CaferTayar Üyemizden Alıntı
Meğer ne zor şu “kendini tutma” meselesi. İnsanın başına ne geliyorsa “kendini tutamadığı” için geliyor.
Günahlar hep kendini tutamamanın ürünü.
Her caninin cinayeti kendini tutamadığı anına denk geliyor.
İnsan dilini tutamadığı zaman kırıyor ve kırılıyor.
Elini tutamadığı zaman kırıyor, döküyor.
Kendini tutamadığı zaman, kendini yitiriyor, kendine yazık ediyor, kendinden geçiyor?
Yani kendini tutamayan özne olamıyor, nesneleşiyor.
Hakim olamıyor, mahkum oluyor.
Sahip olamıyor, sahip olunuyor. Etken olamıyor, edilgenleşiyor.
Hayat atının sırtında duramıyor, aksine hayat atı onun sırtına biniyor.
İçgüdülerini dizginleyemiyor, aksine içgüdülerinin esiri oluyor.
Bilinçli davranamıyor, çünkü bilinci bilinçaltı tarafından denetleniyor.
Oysa ki bilinç, bilinçaltını denetimi altında tutması lazım.
Tersi olunca atla süvari konum değiştiriyor: Adam atın sırtında değil, at adamın sırtında oluyor.
Kendini tutmak adam işi, zor iş.
Oruç bizi işte bu zor işe çağırıyor.
Kendisini tuttuğumuzu sandığımız oruç, aslında bize kendimizi tutmayı öğretiyor.
Yeme ve içme güdümüzü, şehvet güdümüzü denetim altına almamızı öğütlüyor.
Bu güdülerini denetleyemeyen insanların nasıl yoldan çıktığını,
nasıl haram helal demeden yığdıkça yığdığını, nasıl çalıp, çırpıp, hortumlayıp götürdüğü görüyoruz.
Yeme güdüsünü denetim altına alamayan kişinin açlık korkusuna tutulduğunu biliyoruz.
Açları doyurmak kolay. Fakat açlık korkusu çekeni dünyayı yedirseniz doyuramazsınız.
Mustafa İslamoğlu | islamoğlu nun herzamanki gibi anlamlı ve yaşanılası bir yazısı |
| |