Cvp: Tefsir Usülüne Giriş
Tefsir
Tefsir: Sözlükte "fesr" kökünden gelmekte olup, örtülü olan bir şeyin üstünü açmak demektir.
Terim olarak; Kur’ân-ı Kerim'in anlamlarını açıklamak demektir.
Tefsir öğrenmek, yüce Allah'ın şu buyruğu dolayısıyla vacip (farz)dır:
"(Bu) âyetlerini düşünsünler, tam akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz hayır ve bereketi bol bir kitaptır." (Sâd, 38/29)
"Onlar Kur’ân'ı iyiden iyiye düşünmezler mi? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?" (Muhammed, 47/24)
Birinci âyetin delil olma şekli şudur: Yüce Allah bereketi bol bu Kur’ân'ı indirmekteki hikmetini açıklayarak bunun insanların âyetleri üzerinde iyice düşünmeleri ve bu âyetlerde bulunan öğütlerle öğüt almaları olduğunu belirtmektedir. Burada iyiden iyiye düşünmek ise anlamlarını kavrayabilmek için lafızları arasında durup düşünmektir. Eğer bu yapılmayacak olursa, Kur’ân'ın indirilişindeki hikmet gerçekleştirilmemiş ve Kur’ân hiçbir etkisi bulunmayan soyut lafızlara dönüşmüş olur.
Ayrıca anlamlarını anlayamadan Kur’ân-ı Kerim'de bulunan öğütlerden öğüt almaya imkân da yoktur.
İkinci âyetin delil olma yönüne gelince; yüce Allah Kur’ân üzerinde iyice düşünmeyen o kimseleri azarlamış ve bunun kalplerini kilitlemiş olup hayrın o kalplere ulaşmayışından ileri geldiğine işaret etmektedir.
İşte bu ümmetin geçmişi de, bu izlenmesi farz olan yolun izleyicileri idiler. Kur’ân'ın hem lafızlarını, hem manalarını öğreniyorlardı. Çünkü onlar bu yolla yüce Allah'ın gözettiği maksada uygun olarak Kur’ân ile amel etmek imkânını buluyorlardı. Çünkü anlamı bilinmeyen bir şey gereğince amel etmek imkânsız bir şeydir.
Ebu Abdurrahman es-Sülemî der ki: Bizlere Kur’ân'ı öğreten Osman b. Affan, Abdullah b. Mesud ve benzerlerinin anlattıklarına göre onlar, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den on âyet öğrendiler mi, o on âyette bulunan ilim ve ameli iyice öğrenmedikçe başkalarını öğrenmeye geçmezlerdi. Dediler ki: Böylelikle bizler hem Kur’ân'ı, hem ilmi, hem de ameli birarada öğrenmiş olduk.
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye dedi ki: Alışılagelmiş olan şu ki; bir topluluk tıp, aritmetik ve buna benzer herhangi bir ilim dalına dair bir kitabı okudukları vakit onun açıklanmasını da isterler. Kendilerini koruyacak, onunla kurtulacakları, mutlu olacakları, din ve dünyalarının kendisiyle ayakta kalabileceği Allah'ın kitabı için aynı tutumu nasıl izlemesinler?
İlim ehline düşen görev, yazmak ya da karşılıklı konuşmak yollarıyla bu kitabı insanlara gereği gibi açıklamaktır. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Hani Allah kendilerine kitap verilenlerden: 'Onu muhakkak insanlara açıklayıp anlatacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz' diye söz almıştı?" (Âl-i İmran, 3/187)
Kitabın insanlara açıklanması ise, onun hem lafızlarının, hem anlamlarının açıklanmasını kapsar. Buna göre Kur’ân'ı tefsir etmek, yüce Allah'ın ilim ehlinden açıklamaları üzere söz aldığı hususlar arasında yer alır.
Tefsir öğrenmekten maksat ise, öğülmeye değer amaçlara ve pek değerli sebeplere ulaşabilmektir. Bu ise Kur’ân'ın haberlerini tasdik etmek, onlardan yararlanmak, hükümlerini yüce Allah'a basiret üzere ibadet edilebilmesi için, Allah'ın murad ettiği şekliyle uygulamaktır. |