Kur’ân Tefsirinin Kaynakları
Kur’ân tefsirinde aşağıdaki kaynaklara başvurulur:
A- Yüce Allah'ın kelamı. Çünkü Kur’ân, Kur’ân ile tefsir edilir. Zira onu indiren Allah'tır ve Kur’ân ile neyi murad ettiğini en iyi o bilir.
Buna dair bazı örnekler:
1. Yüce Allah: "Haberiniz olsun ki, Allah'ın velilerine hiçbir korku yoktur. Onlar kederlenecek de değillerdir." (Yunus, 10/62) buyruğunda "Allah'ın velileri"ni bundan sonraki âyet-i kerimede: "Onlar iman edip takvalı davrananlardır" diye açıklamaktadır.
2. Yüce Allah'ın: "Târık’ın ne olduğunu ne bildirdi sana?" (et-Târık, 86/2) buyruğunda geçen "Târık" lafzını yüce Allah bir sonraki âyet-i kerimede: "O, delip geçen yıldızdır" diye açıklamaktadır.
3. Yüce Allah: "Bundan sonra da yeri yayıp döşedi." (en-Nâziat, 79/30) buyruğunda geçen "yayıp döşedi" (anlamı verilen) lafzını bundan sonra gelen şu iki âyette şöylece tefsir etmektedir:
"Ondan suyunu ve otlağını çıkardı. Dağları ise sapasağlam dikti." (en-Naziat, 79/31-32)
B- Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in sözleri. Kur’ân-ı Kerim sünnet ile de tefsir edilir. Çünkü Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yüce Allah'tan vahyi tebliğ edendir. Dolayısıyla yüce Allah'ın kelamıyla neyi murad ettiğini insanlar arasında en iyi bilen odur.
Buna dair pekçok örnekten birkaçını verelim:
1. Yüce Allah'ın: "İhsanda bulunanlara daha güzeli ve daha da fazlası vardır." (Yunus, 10/56) buyruğundaki "daha da fazlası vardır" ifadesini, “yüce Allah'ın yüzüne bakmak” diye tefsir etmiştir. İbn Cerir ve İbn Ebi Hatim bunu Ebu Musa
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ve Ubeyy b. Ka’b'ın
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] rivayet ettikleri hadislerinden açıkça zikreder gibi aynı zamanda İbn Cerir bunu Ka’b b. Ucre
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] yoluyla da rivayet etmiştir. Sahih-i Muslim'de
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] de Suheyb b. Sinan'dan, onun Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den naklettiği hadise göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "...Yüce Allah hicabı (perdeyi) açacak. Onlara aziz ve celil olan Rablerine bakmaktan daha çok sevecekleri hiçbir şey verilmemiştir.” Daha sonra şu: "İhsanda bulunanlara daha güzeli ve daha da fazlası vardır" âyetini okudu.
2. Yüce Allah'ın: "Siz de onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar hazırlayın." (el-Enfal, 80/60) buyruğundaki "kuvvet" lafzını Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ok atmak diye açıklamıştır. Bunu Muslim
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ve başkaları Ukbe b. Âmir Radıyallahu anh yoluyla rivayet edilen hadiste zikretmişlerdir.
C- Ashab Radıyallahu anhum'un -özellikle de aralarında tefsiri bilen ve ona itina göstermiş olanların- sözleriyle tefsir etmek. Çünkü Kur’ân-ı Kerim hem onların dilleri ile hem onların dönemlerinde inmiştir. Ayrıca onlar peygamberlerden sonra hakkı talep etmek bakımından insanlar arasında en samimi, hevâlardan en çok kurtulabilmiş olanları, kişi ile doğruyu elde etme başarısı arasında engel teşkil eden muhalif davranışlardan en temiz olanlarıdır.
Bunun oldukça çok sayılacak örnekleri vardır. Bunlardan bir örnek olarak yüce Allah'ın şu buyruğunu zikredelim:
"Eğer hasta olur veya yolculukta iseniz yahut herhangi biriniz ayak yolundan gelirse ya da kadınlara dokunur da su bulamazsanız..." (en-Nisâ, 4/43) ve (el-Mâide, 5/6) buyruğunda geçen "kadınlara dokunma”yı İbn Abbas'ın cimâ’ diye tefsir ettiği sahih olarak rivayet edilmiştir.
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
D- Ashab-ı Kiram Radıyallahu anh'dan tefsir öğrenmeye itina ve gayret göstermiş tabiînin sözleriyle tefsir etmek. Çünkü tabiîn ashab-ı kiramdan sonra insanların en hayırlıları, onlardan sonra hevâdan en uzak kalabilenleridir. Arap dili onların döneminde fazla değişikliğe uğramamıştır. Bundan dolayı Kur’ân-ı Kerim'i anlamak bakımından kendilerinden sonra gelenlere nisbetle doğruyu bulma ihtimalleri daha ileri idi.
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye dedi ki
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]: Tabiîn herhangi bir husus üzerinde ittifak edecek olurlarsa onun delil teşkil edeceğinde şüphe edilmemektedir. Eğer anlaşmazlığa düşmüşlerse onların birilerinin sözü diğerine karşı ve kendilerinden sonra gelenlere karşı delil teşkil etmez. Bu hususta Kur’ân diline yahut sünnete ya da genel olarak arap diline yahut bu hususta ashabın söylediklerine başvurulur.
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Yine İbn Teymiye şunları söylemektedir: Kim ashabın ve tabiînin görüşlerini ve tefsirlerini bırakarak buna muhalif olan açıklamalara yönelirse, bu kimse bu hususta hata eden birisi olur. Hatta bid'atçi birisi olur. İsterse hatası kendisine bağışlanmış müctehid birisi olsun. Daha sonra onların sözlerine muhalefet edip, Kur’ân'ı onların etmedikleri bir şekilde tefsir eden kimse, delil bakımından da, delilin medlûlu bakımından da aynı zamanda hata etmiştir, der.
E- İfadelerin siyâkına (akışına) göre kelimelerin gerektirdiği şer'î ve lugavî manalara göre tefsir etmek. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Muhakkak biz sana kitabı Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmetmen için hak olarak indirdik." (en-Nisâ, 4/105)
"Muhakkak biz onu anlayıp düşünesiniz diye arapça bir Kur’ân olarak indirdik." (Yusuf, 12/2)
"Biz gönderdiğimiz herbir peygamberi -kendilerine apaçık anlatsın diye- ancak kendi kavminin diliyle gönderdik." (İbrahim, 14/4)
Eğer şer'i anlam ile sözlük anlamı arasında farklılık sözkonusu olursa, şer'i anlamın gerektirdiği ne ise o kabul edilir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim dile açıklık getirmek için değil, şeriatı açıklamak için inmiştir. Ancak sözlük anlamının tercih edilmesini gerektiren bir delil bulunursa, o vakit o anlam kabul edilir.
İki anlamın farklılık gösterip şer'î anlamın öncelikle: alınmasına örnek; yüce Allah'ın münafıklar ile ilgili olarak: "Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma!" (et-Tevbe, 9/84) buyruğudur. Sözlükte "salat (namaz)" dua demektir. Burada ise şer'î anlamıyla ölünün üzerinde özel bir şekilde dua etmek üzere ayakta durmak demektir. Bu durumda şer'î anlama öncelik tanınır. Çünkü bu sözü söyleyenin muhataba yönelttiği bu tabirden bilinen ve kastedilen anlam budur. Mutlak olarak onlara dua edilmesinin yasaklığı ise, bir başka delilden çıkartılmaktadır.
Şer'î ve sözlük anlamları farklı olmakla birlikte delile dayanılarak sözlük anlamının tercih edilmesine örnek de yüce Allah'ın şu buyruğudur:
"Mallarından bir sadaka al ki; bununla kendilerini temizleyip, arındırmış olasın. Onlara dua da et." (et-Tevbe, 9/103)
Burada sözü geçen salât (dua)'dan kasıt, Muslim'in
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Abdullah b. Ebi Evfâ'dan rivayet ettiği şu hadis gereğince dua. Abdullah b. Ebi Evfa dedi ki: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e herhangi bir kavmin sadakası (zekâtı) getirilecek olursa onlara dua ederdi. Babam ona zekâtını getirdi, bunun üzerine: "Allah'ım, Ebu Evfa ailesine salât eyle (rahmet buyur)" diye dua etti.
Hem şer'i, hem sözlük anlamlarının uyum arzettiği buyruklara örnekler pek çoktur. Sema, arz, sıdk, yalan, taş, insan gibi.