Konu Başlıkları: Irkçılık Şeytan’dandır.
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29 Ekim 2014, 02:43   Mesaj No:3

Yitiksevda

Medineweb Emekdarı
Yitiksevda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Yitiksevda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2
Üyelik T.: 10 Nisan 2008
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:MALAZGIRT
Yaş:48
Mesaj: 5.077
Konular: 295
Beğenildi:128
Beğendi:24
Takdirleri:153
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Irkçılık Şeytan’dandır.

Umut bak adilane bakış açısı ile olaylara baktığımızda kimse kimseyi kırmıyor. Vur kaç taktiği ile olaylara bakmak bize göre olmamalı itidal ile herşey konuşulabilir sonucu varılır. Bu konuda eylemler esnasında gözlemlerimi yazıyı aktarmıştım sitede bu tür konular işlenmemesi adına başka yerde yayınladım ama bakış açımın ne olduğunu tekrar anlatabilmem adına buraya aktaracam.

IŞİD’in Kobanê kuşatmasını ve Türkiye’nin IŞİD kuşatmasına kayıtsız kalmasını protesto amacı ile Kürtlere topyekûn sokağa çıkma çağrısı, ülkemizde geçmiş dönemleri aratmayacak eylem ve ölümlere sebep oldu. Oysa zalime karşı çıkmak ve mazlumdan yana olmak, talan etmek, yakmak, yıkmak, hizmet amaçlı kurum ve kuruluşları kullanılamaz hale getirmek değildir.

Gelişmelere itidalli yaklaşmak, olayları hakkı gözeten bir bakış açısıyla değerlendirmek ve olan biteni doğru aktarmak, akıl ve vicdan sahibi insanların sergileyebileceği erdemli davranışların başında geliyor. Eylemler sırasında halkı birbirine kırdırma, insanların işyerlerini yakma ve benzeri tutum ve davranışların zararı herkesten çok söz konusu eylemleri gerçekleştirenlere verir. Çünkü bu eylemleri yapanlar, her şeyden önce kamuoyu nezdinde haklılıklarını yitirirler.

İl ve ilçe merkezlerinde bulunan PTT binaları, okullar, hastaneler ve diğer kurum ve kuruluşlar halka hizmet etmek için var. Hal böyle iken halkın işlerini görmek için tesis edilen kurum ve kuruluşları yakıp yıkmak, aslında eylemleri gerçekleştirenlerin kendilerine zarar verdiği gibi, diğerlerinin de mağdur olmalarına yol açtı.

Yaşadığım bölgede eylemlerin başladığı günden itibaren olaylara bire bir şahitlik ettim ve insanların nasıl bir kin, nefret ve öfke duygusu içerisinde hareket ettiklerini bizzat yerinde gördüm. Şu kadarını söylemek gerekir ki, iktidarın vurdumduymazlığı ve muhalefetin itidalsizliği, olayları ayaklanmaya dönüştürdü ve bölgede ağır yıkımlara sebep oldu.

Gençler arasında ilk dikkatimi çeken şey, onların söz dinlememeleri, kendi başlarına buyruk hareket etmeleri ve düşüncesiz söylemler geliştirmeleriydi. Eylemlere köylerden katılanların ve gençlerin pervazsız hareketleri, olayların büyümesine ve her kesimden insanın zarar görmesine yol açtı.

Olaylar başlamadan önce iktidarın gelişmeleri yanlış okuması ve yaklaşan tehlikeyi kaale almayışı, yanı başımızdaki savaşın acısını derinden hisseden toplulukların meydanlara çıkmasındaki en önemli etken oldu. Halen itidal çağrısı yapması gereken siyasiler (her iki tarafın siyasîleri) keyifleri yerinde olduğu için kışkırtıcı beyanatlar vermeye ve birbirlerini tehdit etmeye devam ediyorlar. Kendi çocukları, aileleri, bu tür zulüm ve yıkımları yaşamadığı için olsa gerek iktidar ve muhalefet, ateşe körükle gitmeyi sürdürüyor.

Okulunu müdafaa etmek için eylem yapan gençlere neredeyse yalvaran kurum amirlerine, bir sonraki gün birinci derece mülki amir olarak göre yapan beyefendinin “Yoksa siz de onlardan mısınız?” diye sorması hangi mantığa hizmet ediyor? İnsanların öfkelerini ve acılarını körükleyen “Kobanê düştü düşecek” söylemi, iplerin kopmasına ve zararın artmasına yol açtı, hem ülke ekonomisine hem de halkın huzuruna darbe vurdu. İki tarafın milliyetçileri de beslendikleri çatışma ortamının görece sessiz sakin geçen iki senenin ardından yeniden yeşermesi için olaylara çanak tuttular. Bu açıdan her ne kadar savundukları düşüncelere katılmasak da, itidalli yaklaşımından ötürü MHP’nin hakkını teslim etmemiz gerekir.

Ülkemizde yapılan eylemlerin Kobanê’ye herhangi bir katkı sağlamadığı gün gibi aşikâr. Saldırı altında bulunanın yanında olmak adına başlayan eylemler amacından saptı, kışkırtıcıların -provokatörlerin- sahneye çıkmasıyla birlikte İslamî faaliyetler yürüten kurumlar hedef haline getirildi ve acı ölümler yaşandı. Böylece kurban eti dağıtan 16 yaşındaki Yasin Börü’yü hunharca katledebilecek kadar insanlıktan çıkmış olan zihniyetin önü açıldı.

Kutuplaşmayı körükleyen eylemler, 90’lı yıllarda bölgede yaşanan katliam ve cinayetlerin yeniden gündeme gelmesini sağladı ve sonunda yıllardır uygulanmayan sokağa çıkma yasağını beraberinde getirdi. Hiç şüphesiz bu, bir “geriye dönüş”tür.

Ülkemizde evine ekmek götürmekten başka hiçbir amacı olmayan, bunun için çalışıp çabalayan binlerce insanın bir hafta içerisinde yaşadığı acıya ve uğradığı zarara kim derman olacak? Hangi siyaset bu mazlumların yardımına koşacak? Bir defa daha görülmüş oldu ki, dünyanın neresinde olursa olsun bu tür eylemlerde en büyük zararı namuslu insanlar görüyor.

Eylemler sırasında gençleri öne sürüp kendileri kenarda izleyici olarak kalan sözde siyasetçilerin ikiyüzlülüğünü göremeyenler “dava” adına büyük bir özgüven ile hareket ediyorlar. Zalimane bir tutumla gençleri öne sürüp otel köşelerinde keyif çatanların, olayların yumuşamasıyla birlikte yeniden milletin içine karışmaları, “dava” adına yakıp yıkanların da buna tanık olmalarına rağmen hâlâ uyanamamaları ve bu sözde siyasetçileri baş tacı etmeleri hastalıklı bir bakış açısının en canlı örneklerinden birini teşkil ediyor.

Sosyal medya üzerinden yazıp çizen, birbirlerine kin ve nefret kusan kesimlerin, bunun yerine “Ne yapabiliriz, mazlumlara nasıl faydamız dokunur?” sorusunu sormaları herkes için daha faydalı olurdu kuşkusuz. Taraflar birbirlerine düşman olmak yerine insanlığa, hakka, adalete, özgürlüğe düşman olan ve bu düşmanlıklarını mazlumların canları, malları, gözyaşları üzerinden sürdüren “oyuncuların” planlarını bozma gayretiyle hareket edilebilselerdi, yürürlükteki uzun vadeli şeytanî planın bir halkası daha imha edilmiş olacaktı.

Gerçek anlamda bir İslam toplumu olabilmek için sözden öte felsefî arka planı sağlam bir bakış açısına ve bu bakış açısı çerçevesinde şekillenen bir eylem planına ihtiyaç var. Toplumun ve medeniyetin inşası, insanî-ilahî değerler çerçevesinde mümkün olabilir. Bu bakımdan önce fıtrata/öze dönüş düşüncesinin zihinlere yerleşmesi gerekiyor. Akıl ve vicdan, insan şahsiyetinin gelişmesi için gerekli olan unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Bunun için de öncelikle hem sonu “izm” ile biten belalardan hem de İslam’ın yıkıcı yorumlarından kurtulmamız gerekiyor.
__________________
Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır .

-İmam Ali- (a.s)
Alıntı ile Cevapla