Konu Başlıkları: Tefsir Usülüne Giriş
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15 Eylül 2008, 20:24   Mesaj No:37

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Tefsir Usülüne Giriş

İlim Adamlarının İsrâiliyâta Karşı Tutumları
İlim adamlarının, özellikle de müfessirlerin bu türden olan İsrâiliyâta karşı çeşitli tutumları vardır.
A- Kimileri İsrâiliyâttan olan bu tür rivayetleri senetleriyle birlikte çokça zikretmiş olup, senetlerini kaydetmek suretiyle bu hususta sorumluluktan kurtulduğunu kabul etmiştir. İbn Cerir Taberî gibi.
B- Kimileri bu tür İsrâiliyâtı çokça zikretmekle birlikte çoğunlukla senetlerini de kaydetmemiştir. Dolayısıyla böyle bir kimsenin durumu geceleyin odun toplayan kimsenin haline benzer. Beğavî buna örnektir. Şeyhu'l-İslâm İbn Teymiye onun tefsiri hakkında şunları söylemektedir:[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] O Sa’lebi'nin Tefsirinin muhtasarıdır. Fakat Tefsirine uydurma hadisler ile bid'at ehlinin görüşlerini almamıştır. Sa’lebî hakkında da şunları söylemektedir: O geceleyin odun toplayan birisine benzer. Tefsir kitaplarında sahih, zayıf, uydurma ne bulduysa nakleder.
C- Kimisi de bu tür rivayetlerin pek çoğunu zikretmekle birlikte, bazılarının akabinde zayıf olduklarını belirtmiş ya da onları reddetmiştir. İbn Kesir gibi.
D- Kimisi de bu tür rivayetleri reddetmekte aşırıya gitmiş ve bunlardan Kur’ân'a tefsir olarak değerlendireceği hiçbir şey zikretmemiştir. Muhammed Reşid Rıza gibi.
Zamir
Zamir: Sözlükte ya zayıflık demek olan "ed-dumûr"dan gelmektedir. Çünkü harfleri azdır. Yahutta gizlemek anlamındaki "el-idmar"dan gelmektedir. Çünkü zamir gizli, saklıdır.
Terim olarak; ifadeyi kısaltmak amacıyla zâhir yerine kullanılandır. Zamir; (hazır ve gaib için kullanılan isimlerin) köklerinden olmamakla birlikte hazır ya da gaib oluşa delâlet edendir, diye de tanımlanmıştır.
Hazırda olana delâlet eden iki çeşittir:
Birincisi, mütekellim (birinci şahıs) için kullanılanlar:"Ben işlerimi Allah'a ısmarlıyorum." (el-Mü'min, 40/44) buyruğundaki zamirler gibi.
İkincisi ise muhatap (ikinci şahıs) için öngörülenlerdir. "Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna." (el-Fâtiha, 1/7) buyruğundaki zamirler gibi.
Bu iki zamirin hazır oluşun delâletleri ile yetinilerek mercia (zamirlerin ait olduğu kişiye gönderilmelerine) ihtiyaçları yoktur.
Gaib (üçüncü şahıs)a delâlet eden zamir ise, gaib için kullanılması öngörülen zamirlerdir. Bunun ise ait olacağı bir merciinin bulunması kaçınılmazdır. Mercide aslolan, lafız ya mertebe itibariyle zamirden önce geçmesi, lafız ve mana itibariyle de ona uyum arzetmesidir. "Nuh, Rabbine seslendi." (Hud, 11/45) gibi.
Zamir bazen daha önce geçmiş fiilden de anlaşılabilir. Yüce Allah'ın: "Adalet yapın. Çünkü o takvâya daha yakın olandır." (el-Maide, 5/8)
Zamirin mercii bazan rütbe (cümle içerisinde gelmesi gereken sıra) itibariyle değil de, lafız itibariyle daha önce geçebilir."Hani İbrahim'i Rabbi... imtihan etmişti." (el-Bakara, 2/124) buyruğunda olduğu gibi.
Bazen de lafız itibariyle değil, rütbe itibariyle önce zikredilmiş olabilir. "Kitabını öğrenci taşıdı" ifadesinde olduğu gibi.
Bazen zamirin mercii, ifadelerin akışından anlaşılabilir. Yüce Allah'ın: "(Ölenin) çocuğu varsa anne ve babasının herbirine geriye bıraktığından altıda biri verilir." (en-Nisa, 4/11) buyruğu gibi. Burada zamir "geriye bıraktığı" lafzından anlaşılan "ölü"ye aittir.
Bazen zamir mercii ile uyumlu (ona mutabık) olmayabilir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi:
"Andolsun ki biz (ilk) insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık. Sonra onu sağlam bir karargahta yerleşen bir nutfe kıldık." (el-Mu'minun, 23/12-13)
Burada zamir lafız itibariyle insana aittir. Çünkü nutfe halinde yaratılan ilk insan değildir.
Eğer zamir mercii, hem tekil, hem çoğul bir zamirin dönmesine elverişli ise, zamirin bu iki şekilden birisi ile mercie ait olması mümkündür. Yüce Allah'ın: "Kim Allah'a iman edip salih amel işlerse onu altından ırmaklar akan cennetlere, kendileri orada ebedi ve devamlı kalmak üzere koyar. Allah on(lar)a gerçekten güzel bir rızık vermiştir." (et-Talâk, 65/11)
Eğer zamirler birden çok olursa, aslolan zamir merciinin bir olmasıdır. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi:
"Ona çetin güçler sahibi öğretti. O büyük bir güce sahiptir. Hemen asıl şeklinde doğruluverdi ve o en yüksek ufukta idi. Sonra yaklaşıp sarktı. Böylece iki yay (boyu) kadar veya daha da yaklaştı. Kuluna vahyettiğini vahyetti." (en-Necm, 53/5-10)
Bu âyetlerdeki bütün ref (özne) zamirleri "çetin güçler sahibi" olan Cebrail'e aittir.
Aslolan zamirin daha önce sözü edilmiş en yakın mercie dönmesidir. Ancak izafetlerde böyle değildir. Bu durumda muzâfa avdet eder. Çünkü sözkonusu edilen odur.
Birincisine örnek: "Biz Musa'ya da kitabı verdik ve onu ... İsrailoğullarına bir hidâyet kıldık." (el-İsra, 17/2) buyruğudur.
İkincisine de: "Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız onu (onları) sayamazsınız." (İbrahim, 14/34 ve en-Nahl, 16/18) buyruğu örnek olarak gösterilebilir.
Bazen eğer öncesinden delâlet edecek bir delil geçmiş ise, bu konudaki asıl kaideler dışında da zamir kullanılabilir.
Zamir Kullanılacak Yerde Açık İsmi Zikretmek
Aslolan zamir gelmesi gereken yerde zamir kullanmaktır. Çünkü böylesi anlamı daha açık ortaya koyar, lafzan daha kısadır. Bundan dolayı yüce Allah'ın: "Allah onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır." (el-Ahzab, 33/35) buyruğunda zamir kendisinden önce geçmiş yirmibeş kelimenin yerini tutmaktadır.
Bazen zamir yerine açıkça isim getirildiğide olur. İşte "zamir kullanılacak yerde açık isim kullanmak" diye adlandırılan husus da budur. Bunun, anlatımın akışına göre ortaya çıkacak pekçok faydaları vardır. Bazıları şunlardır:
1. Açık ismin gerektirdiği şekilde onun mercii hakkında hüküm vermek.
2. Hükmün illetini açıklamak.
3. Açık, ismin gerektirdikleri niteliklere sahip herkes için hükmü umumîleştirmek.
Örnek olarak yüce Allah'ın şu buyruğu gösterilebilir:
"Kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ve Mikâil'e düşman olursa, şüphesiz Allah o kafirlerin düşmanıdır." (el-Bakara, 2/98)
Bu buyrukta yüce Allah: "Allah o kimseye düşmandır" diye buyurmamıştır. Açıktan açığa zamir yerine ismin zikredilmesi ayrıca şu hususları ifade etmektedir:
1. Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşmanlık eden kimse hakkında kâfir olduğu hükmünün verilmesi.
2. Küfürleri sebebiyle Allah'ın bunlara düşman olduklarının belirtilmesi.
3. Kâfir olan her kimseye Allah'ın düşman olduğunun açıklanması.
Bir başka örnek, yüce Allah'ın şu buyruğudur:
"Bir de kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar var ya! Şüphesiz biz ıslâh etmeye çalışanların mükâfatını zayi etmeyiz." (el-A’raf, 7/170)
Yüce Allah’ın burada: "Onların ecrini zayi etmeyiz" diye buyurmaması, şu üç hususu ifade etmektedir:
1. Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar için ıslah yaptıkları hükmünün verilmesi.
2. Allah ıslah yapmaları sebebiyle onları mükâfatlandıracaktır.
3. Islah eden herkes’in Allah nezdinde boşa çıkarılmayacak bir mükâfatı vardır.
Bazen de zamir yerine açık ismi zikretmek ve tayin etmek icap eder. Eğer zamirden önce herbirisi de zamirin dönmesine elverişli iki merci gelecek olup da maksat onlardan birisi ise, ismin açıkça zikredilmesi gerekir. Mesela: Allah'ım, müslümanların yöneticilerini ve o yöneticilerin yakın danışmanlarını ıslah et, demek gibi. Çünkü sadece "onların danışmanlarını" denilecek olsaydı, müslümanların danışmanlarını ıslah et, diye kastedildiği izlenimini verirdi.
Fasıl Zamiri
Fasıl zamiri, munfasıl ref’ zamiri (özne konumundaki ayrı zamir) şeklinde bir harf olup, her ikisi de marife oldukları takdirde mübtedâ ile haber arasında yer alır.
Bu durumda fasıl zamiri bazen mütekellim (birinci şahıs) zamiri olarak gelebilir. Yüce Allah'ın: "Ben, evet ben Allah'ım! Benden başka ilah yoktur." (Taha, 20/14) buyruğu ile: "Muhakkak biz saf saf duranlarız." (es-Sâffât, 37/165) buyruklarında olduğu gibi.
Bazen muhatap (ikinci şahıs) zamiri de kullanılabilir. Yüce Allah'ın: "Onlar üzerinde gözetleyici sen oldun." (el-Maide, 5/117) buyruğunda olduğu gibi.
Bazen gâib (üçüncü şahıs) zamiri de kullanılabilir. Yüce Allah'ın: "İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." (el-Bakara, 2/5) buyruğunda olduğu gibi.
Bunun üç faydası vardır:
1. Te'kid (ifadeyi pekiştirmek): Çünkü "Zeyd o senin kardeşindir" cümlesi, "Zeyd kardeşindir" cümlesinden daha vurguludur.
2. Hasr: Bu zamirden önceki ifadenin, zamirden sonra gelecek ifadeye has ve ona munhasır olduğunu anlatır. Çünkü; “Çalışan odur ki başarılı olur” (anlamındaki) ifade, başarının çalışana has olduğunu anlatır.
3. Fasl ifade eder. Yani zamirden sonra gelen ismin haber ya da tabi olduğunu anlatır. Çünkü "Zeydun el-fâdıl" ifadesinde "el-fâdıl"ın Zeyd'in sıfatı ve haberin sonra gelme ihtimali vardır. Bununla birlikte "el-fâdıl" lafzının haber olma ihtimali de vardır. Eğer "Zeyd huvel’l-fadıl" denilecek olursa, bu durumda arada fasıl zamirinin varlığı sebebiyle fazilet sahibinin Zeyd olduğu anlaşılır.
Alıntı ile Cevapla