Konu Başlıkları: oylesine....
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26 Aralık 2014, 11:22   Mesaj No:32

hakaşığı

Medineweb Paylaşımcı Üyesi
hakaşığı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:hakaşığı isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 45760
Üyelik T.: 27 Ekim 2014
Arkadaşları:1
Cinsiyet:insan
Memleket:istanbul
Yaş:38
Mesaj: 369
Konular: 18
Beğenildi:5
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: oylesine....

Müslüman fikir ve ilim adamları için tabii ki “emin” bir yol gerekir. Hakikatle meşgul olan fikir ve ilim adamlarının, bu meşguliyetlerini, farkına bile varmadan, nefs ve şeytan vasıtasıyla yapıyor olmaları ne kadar kötü bir haldir. Hakikat berraktır, insanın hakikate muhatap olacağı zihni ve kalbi evreninin de berrak, temiz, emin olması gerekir. Bu seviyenin en alt basamağı, nefsin sesini tanımaktır.
*
İnsan zihni kaotiktir. İnsanın zihni evrenini “nizami” bir altyapıya kavuşturması fevkalade zordur. Akl-ı Selim, bunun yollarından biridir. Ne var ki akl-ı selimin oluşma süreci, çok çetin, çok çetrefilli, çok zordur. Bu sebeple elde edilmesi herkese nasip olmuyor. Öyleyse zihni evren ile ilgili temel meseleleri anlamak ve bunlar için gereken tatbikatları yapmak şart. Zaten nefsin sesini tanıma ameliyesi, aynı zamanda akl-ı selimin oluşma sürecindeki birinci basamaktır.
Mütefekkirlerin (Müslüman fikir adamlarının) işi zor… Kolaya getirmeye çalışanlar, mesafe almadan tökezliyorlar. Mesafe alanlar da ileride tökezliyor, ileride tökezleyenler ise daha ağır bedeller ödüyor. Mesafe almak, nefs emniyeti kazandırıyor, kendini murakabe etme ihtiyacını ortadan kaldırıyor, bir şekilde doğru mesafe almışsa fakat nefsinin sesini hala tanımıyorsa, daha derinlerde tökezliyor ki, karşısına, ödeyemeyeceği bedeller çıkıyor.
Her konu sathında konuşuluyor ve tartışılıyor. Hiçbir konu derinlerine, kaynaklarına, ufkuna varılarak anlaşılmıyor, konuşulmuyor, tartışılmıyor. Hatta fikirde derinleşenler, derinlerden elde ettiği manaları zarflayıp piyasaya sunanlar, “soyut yazma, anlayan yok” gibi ithamlara muhatap oluyor, gerçekten de okunmuyor, anlaşılmıyor. Fakat bunun suçu, fikir adamlarında, çünkü fikirde (manada) derinleşemeyenler fikir adamlığının profilini oluşturuyor ve saf fikrin müşterisi kalmıyor. Meseleler derinliğine anlaşılmayınca da, koca koca fikir adamları (bunu espri sayın), temel meselelerde patinaj yapıyor, yanlış yapıyor, istikametten savruluyor. Ne var ki bunu adamlara anlatmak imkansız. Kendinin bulunduğu yerden (seviyeden) farklı görünüyor çünkü.
Kendinin bulunduğu seviyeden farklı göründüğü malum… Müslüman fikir adamı, insanda nefsin olduğunu, dünyada da şeytanın bulunduğunu bildiği halde, Müslümanın şahsiyet terkibinde bunların nasıl keşfedileceğini, nasıl tanınacağını, nasıl tedbir alınacağını bilmiyor, konuşmuyor, gündeme getirmiyor. “Yoksa nefsin ve şeytanın olduğuna inanmıyor musunuz?” diye sormak tabii ki abes, hepsi inanıyor. Tamam da be adam, bunların tefekkür faaliyetine, tefekkür süreçlerine neresinden katıldığını, karıştığını konuşmayacak mıyız, konuşmamalı mıyız? Afedersin senin bu konuda bir fikrin var mı? Sorumuzu mazur gör, bu zamana kadar görmedik de. Bundan daha önemli bir tefekkür alanı olduğunu mu düşünüyorsun? Öyleyse, zihni çalkantılarını, o çalkantılardan meydana çıkan tesadüfi kelime guruplarını (cümlelerini) fikir zanneden garibanın tekisin.
Nefisleriyle konuşuyorlar, nefisleriyle yazıyorlar, nefisleriyle itiraz ediyorlar, sorarsanız da, hakikati aradıklarını, beyanlarının da hakikate dair olduğunu iddia ediyorlar. Nefisleriyle konuşuyorlar derken, nefsi hareket ediyorlar anlamında değil, adamın fikir üretim sürecinin göbeğinde nefs var, nefs sadece tavrında değil, fikrinin merkezinde. Zaten mesele bu, yoksa tavırlarında nefsin görülmesi şimdiki dünyada sıradan bir hadise haline geldi.
*
İslamcılık meselesindeki tartışmaların bir kısmı, nefsin bas bas bağırdığını gösteriyor. Sadece isimlendirme meselesindeki patinaj bu meselenin görülmesini sağlamaya kafi. İsimlendirmeye itiraz edenler, itirazlarında tamamen haklı olsalar bile, “şarap kadehine konan sütü” döküyorlar. Sütün (muhtevanın) şarap kadehine konması kerihtir ama süt vasfını değiştirmez, eğer şarap bulaşmamışsa, süt olmaya ve içilmeye devam eder. En fazla gösterilecek tavır, şarap kadehindeki sütten istikrah getirmek ve diğer süt kabındaki sütten içmektir. Her ne olursa olsun sütün muhafaza edilmesi ve içilmeye devam edilmesi şarttır. İsimlendirmeye itiraz edenlerin, İslamcılara hasım olması, onlarla tartışması, karşı tarafa yönelik tek bir yazı yazmaması nasıl izah edilir? Hadiseye bakın, isimlendirmeye itiraz edenler, İslam’ı has haliyle, artırmadan, eksiltmeden, değiştirmeden kabul eden, anlamaya çalışan ve tatbik edilmesi gerektiğin söyleyen, bunu dert ve dava edinen Müslümanlara karşı mevzileniyor. Siz, zihni evreninizdeki efendinizin, nefsinizin sesini duymuyorsunuz ama onun sesi binlerce kilometreden farkediliyor.
İslamcılık meselesi dışında da sayısız misali var. Suriye’de, halkı ve Müslümanları katleden Yezid’in tarafını tutanlar, bunu kırk tane gerekçeyle yapmaya çalışanlar, hayatlarında bir defa bile olsa nefslerinin sesini farkedememiş olanlardır. Nefslerinin sesini asla tanımayan, zihni evrenlerinin merkezine oturan nefislerini göremez hale gelenlerdir. Çünkü Suriye’de halkın tarafını tutmak, “mevzuu” cihetiyle nefsin sesini bilmeyi mümkün kılan açıklıktadır. Mevzuundan bile nefsinin sesini bilemeyenler, onun sesini nasıl tanıyacaklar? Meselenin ehemmiyetini daha nasıl anlatalım, daha nasıl misallendirelim. Esed için mücahid diye bağıran “kör akıllı”ların mesuliyeti de “fikir adamlarında” değil mi? Fikir adamları, hala, asıl iştigal alanları olan tefekkür faaliyetini nefsten arındırma usulünü bile keşfedememişken, Müslüman gençliğin (içlerinde fikir adamı müsveddesi bile var) bu tür savrulmaları nasıl önlenecek? Ağız dolusu konuşuyorlar ama ne derinlik ne işe yarar bir fikir… Bu hal neyin nesi? Siz kendinizde misiniz yoksa nefsinizde mi, yahu neredesiniz?
__________________
HAKKA İNAN,SA'YE SARIL ,HİKMETE RAM OL!
Alıntı ile Cevapla