Şehid ORHAN KORKMAZ'ı Anlamak Ve Örnek Almak.
Bütün şehadetler kutludur,
Hepsinin mesajları yücedir,
Şehitlerin hepsi meşaledir,
Geriye kalanlara numunedir…
Ama kimi şehitler var ki hatıraları ve bıraktıkları miras, geriye kalanlar için daha bir farklı mesajlar içerir.
Şehit Orhan Korkmaz böyle bir şehadetin, böyle bir mirasın timsalidir.
Çünkü O sadece inandığı gibi yaşamanın bedelini yakın tarihte hiçbirinin yaşamadığı bir şekilde ödedi.
Çünkü O’nun başına gelenleri ancak efsanelerde duymak mümkündü. Ya da Ashabı Uhdud kıssasında olduğu gibi tarihte kutsal metinlerin kaydına geçecek kadar istisna bir durumdu.
Şehit Orhan Korkmaz
Orhan Korkmaz kuldan korkmazlığın, sadece Allah’tan korkmanın örnekliğini bizlere en iyi anlatan; hayatıyla şahit, ölümüyle şehit bir şahsiyettir. Onun şehid ediliş şekli kullara korku salmayı maharet sananlara ne denli aciz ne denli zavallı olduklarının ispatını yapan silinmez bir belgedir.
1980-1990 arası yıllar genelde tüm Türkiye’de özelde de Türkiye Kürdistan’ında İslami şuurlanmanın yaygınlaştığı, o günün koşullarında İslami faaliyetlerin ivme kazandığı yıllardır. Özellikle belli sayıda insanın önderliğinde gelişen bir şuurlanma süreciydi bu. Olgunlaşmış, nitelik açışından belli bir eşiği aşmış öncü kadro sayısı kâfi dereceye ulaşmamıştı. Bir yandan bu süreci doğru okuyacak, yönlendirecek ve yönetecek kadroların oluşması için yoğun eğitim faaliyetleri yapılırken diğer yandan da var olan teveccühe cevap vermenin zorluğu yaşanıyordu.
O yıllarda Kürt Ulusal Hareketi de tamamen PKK’nin temsiliyetinde ve önderliğinde gelişiyor; diğer bütün Kürt ulusalcıları farklı nedenlerden dolayı olsa da ulusalcıların birleşmesi gereken adresin PKK olduğunu savunuyordu.
Böyle bir süreç yaşanırken PKK, yakaladığı tarihi fırsatın farkında olarak Kürt halkının yegâne temsilciliğine soyundu. Bu temsiliyeti yapmanın kendi hakkı olduğuna olan inancı öylesine gözlerini kararttı ki, kim buna karşı en küçük bir çekince dahi koysa hain ve işbirlikçi olamaya namzetti. Bu çekince o kişinin bir ajan olması için yeterli nedendi.
Siyasal bilinç açısından oldukça ham olan bölge halkı yılların getirdiği devletin baskı ve yok sayma politikaları karşısında kendilerini temsil etme gücüne ulaşan bu hareketi ciddi bir tanıma, gözlemleme, deneme ve kritiğe tabi tutmadan gözü kapalı bir şekilde sahiplendi. Dolayısıyla PKK bölgede devletin karşısında halkın yegâne temsilcisi olarak sahnede rol almaya başladı.
Bu sırada yukarda sözünü ettiğimiz İslami şuurlanma süreci de hızla gelişiyor ve bu süreçte İslami çalışmalara katılan insanlar hatırı sayılır bir kemiyete ve yabana atılmayacak bir keyfiyete kavuşuyordu.
O günün koşullarında en iyi okuyan, dünyayı en iyi takip eden, çalışmalarında ahlaki değerlere bağlılığı, kişilikli ve kimlikli olmayı en çok önemseyen kesim İslami kesimdi.
Kürt ulusal hareketi için Kürdistan sınırsız bir imkân sunan coğrafya haline gelmeliydi. Bütün gençlik ulusal harekete katılmalıydı. Ancak İslami faaliyetlerin olması bu potansiyelin ikinci bir adrese kayması ihtimalini de beraberinde getiriyordu. Yani gençlik bir alternatife sahip durumdaydı. Bir alternatif çalışmayı ve adresi hazmetmesi düşünülemezdi PKK’nin. Zira geçmişten getirdiği ve genetik özelliği olan tek olma; başkasını yok edip yemedeki oburluğu buna müsaade edemezdi. Bu yüzden alternatif adresler oluşturan kadrolar hedef seçilmeye başlandı. Nerde bir öncü kişilik varsa onlar hedef seçilecek, bu öncüler yok edilince süreç kendi istedikleri mecraya doğru yol alacaktı.
İşte böyle bir süreçte bilinçli olarak hedef seçilenlerden biri de Rahmetli Şehid Orhan Korkmaz’dır. Yaşadığı yerde etrafında öbek öbek gençlerin oluştuğunu görenler bunu hazmedemeyip onu hedef haline getirdiler.
Fikir meydanında, düşünce sathında onunla baş edemeyenler en bildik, en ilkel, en aşina oldukları yöntemlerini uygulamaktan başka bir seçeneğe sahip olamazlardı. Böyle bir planı yaparlarken bile sinsi ve alçak yöntemleri kullanmakta bir beis görmeyenler Orhan Hoca’nın şahsında bütün İslami kesimin öncülerine mesaj yolluyorlardı.
Orhan Hocanın şehid edilişinden ve şehid edilirken uygulanan insanlık dışı ve vahşi işkencelerden çıkarılması gereken birkaç ders vardır.
Birincisi: Zalimlik sınır tanımaz bir vasıftır. Adaletten ve insanlıktan sapmanın belli bir durağı yoktur. İnsan sapmaya görsün sapınca nerde duracağı asla kestirilemez. Gidebildiği kadar, gücü ve ömrü kifayet ettiği kadar sapkınlıkta terakki eder.
Orhan Hocanın şehadeti zulüm karakteristiği olan PKK hareketinin ne denli pervasız olduğunun tarihe geçmiş belgesidir.
İkincisi: PKK varlık nedeni olduğunu iddia ettiği ve davasını dayandırdığı “özgürlüğü” başkasına asla reva görmez. Özgürlükten kasıtları ancak kendilerine yaradığı kadarıyladır. Onların her yaptığını olumlayıp onaylamazsanız siz ölümün en acısını hak ediyorsunuzdur.
İddiasıyla icraatı birbirine bu denli tezat oluşturan bir hareket kitlelere güven veremez…
Üçüncüsü: Bir davanın temsilciliğini yapmak o davanın öncülüğünü üstlenmek zaruri olarak o davaya düşman olanların hedefi olmayı beraberinde getirir. Sizin bir başkasını düşman telakki etmeniz gerekmez. Siz bir tez sahibiyseniz birileri sizin anti teziniz olmaya adaydır ve antitez olmanın gereklerini mutlaka yapmak isterler.
Dördüncüsü: Rahmetli Orhan Hoca’nın şehid ediliş şekli kelimelerin anlatamayacağı kadar vahşicedir ve bu yöntemle şehid edilişi şunu göstermiştir. Düşmanlık yaparken kural tanımayanların dostluklarına güvenenler, er geç yanılacaklardır. Bu yüzden PKK hareketi düşmanlığında sınıfta kaldığı için ezilmişlerin dostu olma şansını külliyen kaybetmiştir. Düşmanlığını mertçe yapamayanların dostluklarına güvenenler yanılgılarının faturasını ağır öderler.
Şehadetinin 21. yıldönümünde aziz şehit Orhan Korkmaz’ı rahmetle ve minnetle anıyor mücadelesindeki örnekliğini bütün dava sahiplerinin örnek alması gerektiğine olan inancımızı tazeliyoruz.