Durumu: Medine No : 176 Üyelik T.:
15 Eylül 2007 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Yaş:31 Mesaj:
612 Konular:
248 Beğenildi:11 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
| Cvp: Fizilalil Kur'an Enfal Suresi Tefsiri ÇAĞLARI KUŞATAN ZAFERİN ATMOSFERİ Sonra surenin akışı, savaşın meydana geldiği atmosferi, yaşanan şartları, yani o ortamı sunmaya devam ediyor. Amaç durumlarının ne olduğunu, yüce Allah'ın onları nasıl yönlendirdiğini, Allah'ın yönlendirmesinin bir eseri olan zaferin nasıl kazanıldığını iyice açığa çıkarmaktır. Kur'an'ın eşsiz ifadesi, savaşı bir daha yaşamaları için sahneleri, olayları, heyecan ve korkularıyla birlikte olayı yeniden canlandırıyor. Ancak Kur'an'ın direktiflerinin ışığında, Bedir'i, Arap Yarımadası'nı ve tüm yeryüzünü aşan, göklere ve yüceler alemine kadar uzanan gerçek boyutlarını görüyorlar. Nitekim bu olay zaman bakımından Bedir gününü, Arap Yarımadası'nın tarihini aşıp dünya hayatının ötesinde her davranışın gerçek karşılığının verildiği, müslüman kitlenin Allah'ın ölçüsündeki değerini, bu dinle hareket etmesinin amellerinin mükafatını ve üstün konumunu gördüğü Kıyamet gününe, yani son hesaba kadar uzanıyor. 9- Hani siz Rabbinizden yardım istediğinizde Allah bu çağrınıza 'Ben size ardarda gelecek bin kişilik bir melek ordusu ile yardım edeceğim' diye cevap verdi. 10- Allah sadece müjde olsun ve kalpleriniz güven bulsun diye size bu yardımı yaptı. Zaten yardım, zafer doğrudan doğruya Allah katındandır. Hiç kuşkusuz Allah üstün iradeli ve hikmet sahibidir. 11- Hani Allah, korkunuzu gidermek için sizi hafif bir uykuya daldırmıştı. Ayrıca sizi temizlemek, şeytanın vesvesesinden arındırmak, kalplerinizi pekiştirip kaynaştırmak ve ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlamak için size gökten su indirdi. 12- Hani Rabbin meleklere "Ben sizinle beraberim, mü'minleri yüreklendirin, ben kafirlerin kalplerine korku salacağım, vurun boyunlarını, indirin darbelerinizi parmaklarına,' diye vahyetti. 13- Şundan dolayı ki, onlar Allah'a ve Peygamber'e karşı çıktılar. Kim Allah'a ve Peygamber'e karşı çıkarsa bilsin ki, Allah'ın azabı ağırdır. 14- İşte size Allah'ın azabı, tadınız onu. Ayrıca kâfirler için cehennem azabı da vardır. Savaş bütünüyle Allah'ın emri, iradesi, tedbir ve takdiriyle meydana gelmiş; O'nun ordusu ve yönlendirmesiyle sürmüştü. Bu ordu, olmuş bitmiş bir sahneyi şu anda oluyormuş gibi sunan Kur'an'ın tasvirli, hareketli ve canlı ifadelerinde tüm hareketleri ve adımlarıyla açıkça görülmektedir. Yardım isteme olayına gelince, İmam Ahmed Ömer b. Hattab'dan -Allah ondan razı olsun- şöyle rivayet eder: "Bedir günü Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- arkadaşlarına baktı, üçyüz küsûr kişi, müşriklere baktı, binden fazla... (Diğer rivayetlerde müşriklerin sayılarının binle-dokuzyüz arasında olduğu geçmektedir.) O zaman Peygamberimiz üzerinde hırkası ve zırhı olduğu halde kıbleye döndü, "Allah'ım bana va'dettiğin zaferi ver. Allah'ım şayet şu müslüman topluluğu helâk edersen, yeryüzünde sana kulluk eden kalmaz" diye dua etti. Ömer diyor ki, sürekli Rabbine dua ediyor, yardım istiyordu. Ta ki, hırkası omuzlarından düştü. Ebubekir hırkayı alıp Peygamberimizin üzerine attı ve onu arkadan kucaklayıp, "Ey Allah'ın peygamberi, Rabbine bu kadar yakarışın yetişir, O sana va'dettiği zaferi verecektir" dedi. Bunun üzerine yüce Allah şu ayeti indirdi: "Hani siz Rabbinizden yardım istediğinizde Allah bu çağrınıza, `Ben size ardarda gelecek bin kişilik bir melek ordusu ile yardım edeceğim' diye cevap verdi." Bedir günü müslümanlara yardım için gönderilen melekler, sayıları, ne şekilde savaşa katıldıkları, savaşta dayanıklılık gösteren mü'minlere ve yenik müşriklere neler söyledikleri konusunda birçok ayrıntılı rivayet yeralmıştır. Ne var ki, biz -şu tefsirde takip ettiğimiz yöntem uyarınca- bunun gibi gayb dünyasına ilişkin durumlarda Kur'an ya da sünnette yeralan kesin açıklamalarla yetiniyoruz. Buradaki Kur'an ayetleriyse, bizim için yeterlidir: "Hani siz Rabbinizden yardım istediğinizde Allah bu çağrınıza `Ben size ardarda gelecek bin kişilik bir melek ordusu ile yardım edeceğim' diye cevap verdi." İşte sayılar... "Hani Rabbin meleklere `Ben sizinle beraberim, mü'minleri yüreklendirin, ben kâfirlerin yüreklerine korku salacağım, vurun boyunlarına, indirin darbelerinizi, parmaklarına' diye vahyetti." Yaptıkları da budur. Bunun ötesinde ayrıntılara girmenin gereği yoktur. Çünkü Kur'an ayetinde belirtilenler yeterlidir. Kendileri sayısal bakımdan az, düşmanlarıysa çok çok fazla olduğu böyle bir günde, yüce Allah'ın müslüman kitlenin ve bu dinin durumuyla yüceler aleminden yüce Allah'ın sözleriyle nitelediği gibi fiili bir şekilde ilgilendiğini bilmemiz yeterlidir. Buharî, "Meleklerin Bedir savaşına katılmaları" bölümünde şöyle der: "Bize İshak b. İbrahim anlattı; bize Cerir anlattı, o da Yahya b. Said'den, o da Muaz b. Rifae b. Rafi ez Zerkî'den, o da babasından (babası Bedir savaşına katılan müslümanlardandı) şöyle anlattı: Cebrail -selâm üzerine olsun- Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- geldi ve `Aranızda Bedir savaşana katılanları nasıl biliyorsunuz?' dedi. Peygamberimiz de, `müslümanların en üstünleri' -veya buna benzer bir söz- dedi. Cebrail,"`Bedir savaşına katılan melekler de öyle' dedi. (Bu hadisi sadece Buharî rivayet etmiştir.) "Hani siz Rabbinizde Allah bu çağrınıza `Ben size ardarda gelecek bin kişilik bir melek ordusu ile yardım edeceğim" diye cevap verdi." "Allah sadece müjde olsun ve kalpleriniz güven bulsun diye size bu yardımı yaptı. Zaten yardım, zafer doğrudan doğruya Allah katındadır. Hiç kuşkusuz Allah üstün iradeli ve hikmet sahibidir." Yardım istediklerinde Rabbleri onlara cevap vermiş ve ardarda gelen bin kişilik melek ordusuyla yardım edeceğini bildirmişti. Bu olayın büyüklüğüne ve müslüman kitle ile bu dinin Allah'ın ölçüsündeki değerine işaret etmesine rağmen, yüce Allah müslümanların bu sonucu doğuran herhangi bir sebep olduğunu düşünmelerine imkân vermiyor, müslümanın inancını ve düşüncesini düzeltmek için olayı kendisine bağlıyor. Yüce Allah'ın verdiği cevap, gönderdiği yardım ve şu haber... Evet tüm bunlar müjdeden ve kalplere güven duygusunu vermekten başka bir şey değildir. Yoksa zafer kesinlikle Allah katındandır ve başka türlü de olamaz. Burada Kur'an ayetlerinin akışında belirginleşen inanca ilişkin gerçek budur. Böylece müslümanın gönlünün herhangi bir sebebe bağlanması önlenmiş olur. Müslümanlara düşen, varolan tüm güçlerini sarfetmeleri, pratik tehlike karşısında aralarında bazılarının başına geldiği ilk sarsıntının üstesinden gelmeleri ve Allah'ın yardımına güvenerek O'na itaat etmeye devam etmeleridir. Görevlerini yerine getirmiş olmaları için bu yeterlidir. Bundan sonra kendilerini yönlendiren ve hayatlarını planlayan ilahî güç devreye girecektir. Bunun ötesi, pratik tehlike karşısında mü'min gönüllere yönelik müjde, güven ve destektir. Savaş meydanında kendine güven duyması ve direnç gösterebilmesi için mü'min kitlenin, Allah'ın ordusunun kendileriyle beraber olduğunun bilincinde olması yeterlidir. Bundan sonra zafer sadece Allah katından gelir. Çünkü O'ndan başkası zafer vermeye güç yetiremez. O, "Üstün iradelidir." İşini yerine getirmeye kadir ve etkindir. O, "Hikmet sahibidir." Her olayı yerli yerinde çözümler. "Hani Allah, korkunuzu gidermek için sizi hafif bir uykuya daldırmıştı. Ayrıca sizi temizlemek, şeytanın vesvesesinden arındırmak, kalplerinizi pekiştirip kaynaştırmak ve ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlamak için size gökten su indirdi." Savaş öncesi müslümanları bürüyen uyku hikâyesi ilginç psikolojik bir hikâyedir. Böyle bir şey ancak Allah'ın emri, takdiri ve yönlendirmesiyle olabilir. Müslümanlar daha önce hesaplayamadıkları, o ölçüde hazırlık yapmadıkları bir tehlikeyle karşı karşıya gelip kendilerinin de sayısal bakımdan çok az olduklarını görünce paniğe kapılmışlardı. O sırada birden bire uykuya dalmışlardı. Uyandıklarında içlerini huzur kaplamıştı, gönüllerini güven duygusu sarmıştı. (Uhud gününde de böyle olmuştu. Tekrar paniğe kapılmışlardı. Yine uyku bürümüştü onları. Sonunda güven duygusu doldurmuştu içlerini). Bir gün batımında bu ayetleri düşünüyorum. Müslümanları bürüyen bu uykuya ilişkin rivayetleri inceliyordum. Olayı meydana gelmiş ve Allah'dan başka kimsenin sırrını bilemediği ve yine O'nun haber verdiği bir olay olarak algılıyordum. Sonra birdenbire bir sıkıntıya girdim. Sebebini bilmediğim korkunç sıkıntılı anlar yaşadım. Derinden derine ızdırap çekiyordum. Sonra birkaç dakikayı geçmeyecek hafif bir uyuklama aldı beni. Daha öncekinden farklı bir insan olarak uyandım. Ruhum sakinleşmiş, kalbim durulmuştu. Gönlüm derin bir güven ve huzur havası içinde yüzüyordu. Bu nasıl olmuştu? Bu ani değişim nasıl gerçekleşmişti, bilmiyordum. Ancak ben bundan sonra Bedir ve Uhud'da meydana gelen olayı kavramıştım. Bu sefer tüm benliğimle kavramıştım, aklımla değil. Zihnimde canlı bir olgu olarak algılıyordum. Salt düşünce olarak değil. Bu olayda gizliden ve dolaysız olarak işlevini yerine getiren Allah'ın elini görüyordum. Artık içim huzur dolmuştu. Hiç kuşku yok ki, o sırada uykuya dalmaları, bunun sonucunda kalplerinin güven duygusuyla dolması, yüce Allah'ın Bedir gününde mü'min kitleye yönelik yardımlarından biriydi. "Yuğaşşikum", "en-Nuas ve "emeneten" kelimeleri latif ve şeffaf bir ortam oluşturuyorlar. Sahnenin genel atmosferini ve mü'minlerin o günkü durumunu tasvir ediyorlar. Müslümanların o gün yaşadıkları iki durumu birbirinden ayıran bu psikolojik anın değeri belirginleşmektedir. Su olayına gelince: "(...) Sizi temizlemek, şeytanın vesvesesinden arındırmak, kalplerinizi pekiştirip kaynaştırmak ve ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlamak için size gökten su indirdi." Savaşın eşiğinde, yüce Allah'ın müslüman kitleye yönelik yardımlarından biri de buydu. Ali b. Talha, Abdullah İbn-i Abbas'dan şöyle rivayet eder: `Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- Bedir'e vardığında karargâh kurdu. Müşriklerle su arasında ise bir kum tepesi vardı. Bu, müslümanların moral açısından çökmelerine neden oldu. Şeytan da içlerine öfke salıp şu vesveseyi telkin ediyordu: `Siz hem kendinizi Allah'ın dostları sanıyorsunuz. Aranızda da Allah'ın peygamberi var. Oysa suyu ele geçirmede müşrikler size üstünlük sağladılar. Siz cünüp mü namaz kılacaksınız?' Bunun üzerine yüce Allah şiddetli bir yağmur yağdırdı. Müslümanlar hem içtiler, hem de temizlendiler. Böylece yüce Allah şeytanın vesvesesini geçersiz kıldı. Yağmurdan dolayı kum da sıkıştı. İnsanlar ve hayvanlar rahatça yol alıyordu. Nihayet müşriklere yaklaştılar. Allah peygamberine bin kişilik bir melek ordusunu yardıma gönderdi. Beşyüz kişilik grubunda Cebrail, diğer beşyüz kişilik grubunda da Mikail yer alıyordu. Bu olay, Peygamberimizin -salât ve selâm üzerine olsun- Habbab b. Münzir'in görüşüne uyup Bedir kuyusunun başında konaklamasından ve diğer kuyuları kapatmasından önce meydana gelmişti. Bilindiği gibi Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- Bedir'e vardığında en yakın su kuyusunun -yani bulduğu ilk su kuyusunun- başında konaklamıştı. Bunun üzerine Habbab b. Münzir yanına varıp, "Ya Resulallah burada konaklamanı emreden yüce Allah mıdır? Yani bunu değiştiremez miyiz?.. Yoksa bir savaş taktiği ve hilesi olarak mı burayı seçtin?" dedi. Peygamberimiz, "Bir savaş taktiği ve hilesi olarak burayı seçtim" dedi. Bunun üzerine Habbab, "Ya Resulallah, burası uygun bir yer değildir. Gidip Kureyş'e en yakın kuyunun başına konaklayalım diğer kuyuları da kapatalım. Bir havuz açıp su dolduralım. Böylece bizim suyumuz olurken, onlarınki olmaz" dedi. Peygamberimiz harekete geçip dediklerini yaptı. (İbn-i Kesir tefsirinden.) Yüce Allah'ın Bedir savaşına katılan kitleye hatırlattığı bu durum -Habbab b. Münzir'in tavsiyesine uyulmadan önce işte bu gecede meydana gelmişti. Bu gecede gönderilen yardım ise, çift yönlü bir yardımdır, hem maddi, hem psikolojik bir yardımdır. Su, çölde bir zafer aracı olmasının yanında, hayat unsurudur da. Çölde suyu kaybeden ordu, çarpışmadan önce moral kaybetmiş demektir. Sonra içinde bulunulan ortama eşlik eden bu psikolojik durum ve şeytanın bunu istismar etmesi, suyun yokluğundan dolayı gerekli temizliğin yapılamaması dolayısıyla namaz kılmanın zorlaşması durumudur. (O sıralarda henüz teyemmüm izni verilmemişti. Bu izin daha sonraları Hicri beşinci senede Beni Mustalik savaşında verilmişti) Bu noktada telkinler ve vesveseler harekete geçiyor. Böyle bir sıkıntı ve psikolojik çöküntü havası içinde savaşa giren gönüller, içten içe sarsılmış ve ruhsal olarak bozguna uğramış bir şekilde savaşa giriyorlar demektir. İşte bu noktada yetişiyor yardım, böyle bir ortamda geliyor ilahi destek. "(...) Sizi temizlemek, şeytanın vesvesesinden arındırmak, kalplerinizi pekiştirip kaynaştırmak ve ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlamak için. size gökten su indirdi." Psikolojik yardım maddi yardımla tamamlanıyor. Suyun bulunmasıyla kalpler duruluyor. Gerekli temizlik yapılarak ruhlar huzura kavuşuyor. Yerin sertleşmesi ve kumların sıkışması sonucu ayakların yere sağlam basması sağlanıyor. |