Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22 Eylül 2008, 00:08   Mesaj No:12

Verda_Naz

Medineweb Sadık Üyesi
Verda_Naz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Verda_Naz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 176
Üyelik T.: 15 Eylül 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:31
Mesaj : 612
Konular: 248
Beğenildi:11
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Fizilalil Kur'an Enfal Suresi Tefsiri

ALLAH'IN DİNİ HAKİM OLANA KADAR SAVAŞIN

Surenin akışı, dayanışma içindeki kâfirlerin akıbetine ve üstüste yığılan murdarların sonucuna ilişkin bu kesin açıklamayı yaptıktan sonra, kâfirlere en son uyarıda bulunması için Peygamberimize yöneliyor. Aynı şekilde müslüman cepheye de hitap ediliyor ve `yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve din bütünüyle Allah'a özgü oluncaya kadar savaşmak' emri veriliyor. Bu arada cihad eden müslüman kitleye yüce Allah'ın kendilerine dost ve destekçi olduğu güvencesi veriliyor. Allah dostları, yardımcıları ve destekçileri olduğu sürece insanların savaşla, hileyle onlara galip gelmeleri mümkün olmayacaktır.



38- Kâfirlere dedi ki; "Eğer saldırganlıklarından vazgeçerlerse geçmişteki suçları bağışlanır. Yok eğer eski tutumlarına dönerlerse, daha öncekiler için geçerli olan kurallar onlar için de işler. "


39- Fitnenin kökü kazınıp Allah'ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar onlarla savaşınız. Eğer yaptıklarından vazgeçerlerse, hiç şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını görür.


40- Eğer yüz çevirirlerse biliniz ki, Allah sizin dostunuz ve dayanağınızdır. O ne güzel bir dost ve dayanak, ne güzel bir yardım edicidir.

Yaratıcı ve dilediğini zorla yaptıran ezici güce sahip olan yüce Allah'ın onların topluluklarının mahvına, harcadıkları malların yürek acısına dönüşmesine, dünyada rezil olup yürek acısı çektikten sonra murdarların üstüste konulup cehenneme atılmasına ilişkin açıklamasının ışığında kâfirlere söyle:
"Kâfirlere de ki; eğer saldırganlıklarından vazgeçerlerse, geçmişteki suçları bağışlanır. Yok eğer eski tutumlarına dönerlerse daha öncekiler için geçerli olan kurallar onlar için de işler."
İçinde yaşadıkları küfre, islâm ve müslümanlara karşı savaşmak üzere biraraya gelmeye, insanları Allah yolundan alıkoymak için malı harcamada bulunmaya son vermeleri için karşılarına önemli bir fırsat çıkmıştır. Bütün bunlardan tevbe etmeleri ve Allah'a dönmeleri için önlerindeki yol açıktır. Bu durumda önceki günahları bağışlanır. Çünkü islâm, daha önce işlenenleri siler, götürür. İnsan anasından doğmuş gibi daha önce işlemiş kötülüklerden arınmış olarak islâma girer. Ancak onlar -bu açıklamadan sonra- tekrar içinde bulundukları küfre ve düşmanlığa dönecek olurlarsa, onlardan önce gelip geçmiş milletlere ilişkin Allah'ın yasası işlevini yerine getirecektir. Allah'ın yasası, tebliğ ve açıklamadan sonra yalanlayanları azaba çarptırmak, dostlarına da zafer, üstünlük ve galibiyet sağlamak şeklinde işlevini görmüştür. Bu değişmez ve her zaman için geçerli olan bir yasadır. Buna göre kâfirler, yolların ayrılış noktasında tercihlerini yapmalıdırlar.
Bu noktada kâfirlerle yapılan konuşma son buluyor ve surenin akışı mü'minlere yöneliyor:
"Fitnenin kökü kazınıp Allah'ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar onlarla savaşınız. Eğer yaptıklarından vazgeçerlerse hiç şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını görür."
"Eğer yüz çevirirlerse biliniz ki, Allah sizin dostunuz ve dayanağınızdır. O ne güzel bir dost ve dayanak, ne güzel bir yardım edicidir."
İşte Allah yolunda cihadın her çağda ve her yerde geçerli olan sınırları. Bununla beraber, islâmda cihada ve islâm savaş kurallarına ilişkin olarak bu surede yeralan hükümler nihaî hükümler değildirler. Bu konudaki son hükümler, hicri dokuzuncu senede indirilen Tevbe suresinde yeralmaktadır. Bununla beraber surenin giriş kısmında da söylediğimiz gibi -İslâm aksiyoner bir harekettir, insanlığın pratik hayatını uygun yöntemlerle karşılar. Aynı zamanda islâm aşamalı bir harekettir. Her aşama için pratik ihtiyaç ve gereklerine cevap verecek uygun yöntemleri vardır.
Bununla beraber, "Fitnenin kökü kazınıp, Allah'ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar onlarla savaşınız." ayeti süregelen cahiliyenin pratiğine karşı islâmi hareketin her zaman için geçerli olan bir hükmünü belirlemektedir.
Surenin tanıtım kısmında da değinildiği gibi islâm, bütün "yeryüzünde" tüm `insanlığın' kula kulluktan -aynı şekilde kendi arzusuna kul olmaktan, çünkü bu da kula kulluğun bir türüdür- kurtuluşunun evrensel bildirisi olmak için gelmiştir. Bunu da yüce Allah'ın tek ve ortaksız ilalılığını, alemler üzerindeki Rabblığını ilan etmekle gerçekleştirmiştir. Bu ilan, her çeşidiyle ve tüm şekilleriyle insanın hakimiyetine dayalı düzenlere ve rejimlere karşı kapsamlı bir devrim anlamına gelmektedir. Yeryüzünün her köşesinde, her ne şekilde olursa olsun hakimiyetin insanlara ait olduğu rejimlere karşı tam bir başkaldırı anlamına gelmektedir. ( Enfal suresinin giriş kısmına bkz.)
Bu önemli hedefin gerçekleşmesi için de iki temel faktör gereklidir.
Birincisi: Bu dini benimseyen, insanın egemenliğinden kurtulduklarını ilan eden, sadece Allah'a kul olmakla her çeşit ve her şekliyle kula kulluktan kurtulanlara yönelik baskı ve işkenceleri bertaraf etmektir. Bu da şu evrensel bildiriye inanan, onu realiteler dünyasında uygulayan, bu dine inananlara işkence ve zulüm uygulamakla ya da bu dini benimsemek isteyenlere çeşitli baskı, zorlama ve propaganda yöntemleriyle engel olmaya çalışmakla azgınlaşan tağutlarla cihad eden mü'min bir önderliğin yönetiminde hareket eden organik bir yapıya sahip mü'min bir kitlenin varlığıyla mümkün olur.
İkincisi: Her ne şekilde olursa olsun, insanın insana kulluğu esasına dayanan tüm güçleri yeryüzünden silmektir. Bu da birinci hedefin yani bütün yeryüzünde yüce Allah'ın tek ve ortaksız ilahlığını ilan etmenin garantisidir. Böylece bütün insanlar sadece Allah'a boyun eğmiş, onun dinini din edinmiş olurlar. Din kelimesi burada Allah'ın otoritesine boyun eğmek anlamındadır, soyut bir inanç değil.
Yüce Allah'ın "Dinde zorlama yoktur. Doğruluk ile sapıklık birbirinden kesinlikle ayrılmıştır. (Bakara, 256) sözünden dolayı kimi gönüllerde beliren bir şüpheyi açığa kavuşturmamız gerekmektedir.
Gerçi cihadın mahiyetine değinirken, özellikle üstad Ebul A'la el Mevdudi'nin "Allah Yolunda Cihad" adlı eserinden yaptığımız alıntılarla yeterli açıklamalarda bulunmuştuk. Ancak biz konuyu biraz daha açmak istiyoruz. Çünkü bu dinin düşmanları, bu konuda büyük bir kavram kargaşası meydana getirmiş, çeşitli hilelerle zihinleri bulandırmışlardır.
"Allah'ın dini bütünüyle egemen oluncaya kadar" ayetinde kastedilen "din", tağutların egemenliğinde ve fertleri baskı altında tutan rejimlerin varlığında somutlaşan maddi engelleri ortadan kaldırmak anlamında kullanılmıştır. Bu durumda yeryüzünde Allah'ın otoritesinden başka otorite kalmayacaktır. O gün Allah'ın otoritesinden başka kullar baskıcı hiçbir otoriteye boyun eğmeyecek, O'nun dinini din edinmeyecektir. Bu maddi engeller ortadan kaldırıldıktan sonra, insanlar diledikleri inancı her türlü baskıdan uzak bir şekilde seçmek üzere serbest bırakılırlar. Ne var ki, islâma karşıt olan bu inanç, başkasına baskı aracına dönüşebilecek, doğru yolu bulmak isteyenleri bundan alıkoyacak, Allah'ın otoritesinden başka her türlü otoriteden pratik olarak kurtulan kişilere işkence edecek bir güce sahip organik bir topluluk tarafından temsil edilemez. İnsanlar diledikleri inancı seçme bakımından özgürdürler. Ancak bu inanca bireysel olarak bağlanmalıdırlar. Bu inanç, kulların kendisine boyun eğdiği, yani dinini din edindiği zorlayıcı bir otoriteye dönüşemez. Çünkü kullar, Allah'dan başkasının otoritesine boyun eğemezler.
İnsanlar, yüce Allah'ın kendilerine bahşettiği üstünlüğü, onuru elde edemezlerse, "yeryüzünde' : hiçbir şekilde özgür olamazlar. Ancak "din" bütünüyle Allah'a ait olmadığı, O'nun otoritesinden başka bir otoriteye boyun eğme olayı sözkonusu olduğu sürece...
İşte bu büyük hedef için savaşır, mü'min kitle...
"Fitnenin kökü kazınıp Allah'ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar."
Kim bu ilkeyi benimser ve teslim olduğunu duyurursa, müslümanlar bu duyurusunu ve teslim oluşunu kabul ederler, artık onun niyetini ve içinde sakladığını araştırmazlar. Bunları Allah'a bırakırlar:
"Eğer yaptıklarından vazgeçerlerse, hiç şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını görür."
Kim de bu ilkeden yüz çevirir ve Allah'ın otoritesine karşı koymada ısrar ederse, müslümanlar Allah'ın yardımına güvenerek onunla savaşırlar.
"Eğer yüz çevirirlerse biliniz ki, Allah sizin dostunuz ve dayanağınızdır. O ne güzel bir dost ve dayanak, ne güzel . bir yardım edicidir."
İşte bu dinin getirdiği yükümlülükler ve işte onun ciddiyeti, realistliği ve pratikliği... Bu din, realiteler dünyasında uygulanmak, Allah'ın tek ve ortaksız ilahlığını insanların dünyasına egemen kılmak için hareket eder.
Kuşkusuz bu din, zihni rahatlatmak, bilgi ve kültürü arttırmak amacıyla herhangi bir kitaptan öğrenilecek bir teori değildir. Aynı şekilde, insanların kendi kendilerine ve Rabbleriyle ilişkilerinde yaşamakla yetindikleri vicdanları ilgilendiren edilgen bir inanç da değildir. Nitekim bu din, insanlarla Rabbleri arasındaki bireysel ilişkiyle sınırlı birtakım kulluk davranışlarından da ibaret değildir.
Bu din insanlığın evrensel kurtuluş bildirisidir. Pratiğe dönük ve realist bir sistemdir. İnsanların pratik hayatlarını uygun yöntemlerle karşılar. Düşünsel engelleri tebliğ ve açıklamayla giderir. Tağutların egemenliğini yerle bir edip, yerine Allah'ın egemenliğini yerleştirmek için rejim ve otoritelerin varlığında somutlaşan engelleri de cihad etmekle bertaraf eder.
Bu dinin direktifleri doğrultusunda hareket etmek, insanların pratik hayatlarıyla içiçe hareket etmek demektir. Bu dinle cahiliye arasındaki çekişme, bir teoriye başka bir teoriyle karşılık vermek şeklinde gelişen bir çekişme değildir. Cahiliye bir toplumun, rejimin ve otoritenin varlığında somutlaşmaktadır. Bu dinin de ona denk yöntemlerle karşı koyması için bir toplum, siyasi rejim ve otorite tarafından temsil edilmesi bir zorunluluktur. Bunun ötesinde dinin bütünüyle Allah için olması ve ondan başkasına boyun eğilmemesi için cihad etmesi de kaçınılmazdır.
İşte bu dinin realist, pratik ve aksiyoner hareket metodu budur, aldatılmış ve ruhsal bozguna uğramış olanların söyledikleri değil... Bu adamlar "müslüman" olmak isteyen iyi niyetli ve samimi kimseler olabilirler. Ne var ki, bu dinin görünümü onların kafalarında ve akıllarında netleşmemiştir. Bu dinin onların kafalarında yereden tablosu oldukça bulanıktır.
Bize bu gerçekleri gösteren Allah'a hamdolsun. Allah bize bu gerçekleri göstermemiş olsaydı biz bunları göremeyecektik kuşkusuz.
Alıntı ile Cevapla