Durumu: Medine No : 176 Üyelik T.:
15 Eylül 2007 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Yaş:31 Mesaj:
612 Konular:
248 Beğenildi:11 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
| Cvp: Fizilalil Kur'an Tevbe Suresi Tefsiri "Onlara "Allah'ın indirdiğine inanınız" denildiği zaman "Biz sadece bize indirilene inanırız" derler ve ellerindeki Tevrat'ı doğrulayıcı hak bir kitap olduğu halde Tevrat'tan ötesine inanmazlar. Onlara de ki; "Madem ki; inanıyor idiniz, niye daha önce Allah'ın peygamberini öldürdünüz" Bakara, 75-91() "De ki: `Ey kitap ehli, Allah neler yaptığınızı, görüp dururken niye O'nun âyetlerini inkâr ediyorsunuz?' De ki; `Ey kitap ehli, niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek inananları o yoldan döndürmeye çalışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan kesinlikle habersiz değildir." (Al-i İmran, 98-99) "Şu kendilerine kitaptan bir pay verdiklerimizi görmüyor musunnz? Bunlar puta ve Tağut'a (şeytana) inanırlar ve kâfirler için `Bunların yolu müminlerin yolundan daha doğrudur' derler." "Bunlar Allah'ın lânetine uğramış kimselerdir. Allah birine lânet ederse ona yardım edecek hiç kimse bulamazsın." "Allah, Meryemoğlu Mesih (İsa)dır' diyenler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih demişti ki; `Ey İsrailoğulları, benim ve sizin Rabb'iniz olan Allah'a kulluk ediniz. Kim Allah'a ortak koşarsa Allan ona cenneti kesinlikle haram etmiştir, onun varacağı yer cehennemdir, zalimlerin hiçbir yardım edeni yoktur. `Allah, üçün üçüncüsüdür' diyenler de kesinlikle kâfir olmuşlardır. Tek Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Eğer onlar bu dediklerinden vazgeçmezler ise onların arasındaki kâfirlerin başlarına acıklı bir azap gelecektir." Onlar Allah'a tevbe etseler, O'ndan af dileseler olmaz mı? Hiç kuşkusuz Allah affedicidir, merhametlidir. Meryemoğlu Mesih (İsa) sadece bir peygamberdir. O'ndan önce de birçok peygamber gelip geçmiştir. Annesi de özü-sözü doğru bir kadındı. Her ikisi de (öbür insanlar gibi) yemek yerlerdi. Bak biz onlara âyetlerimizi nasıl açık açık anlatıyoruz ve sonra bak onlar bu âyetleri nasıl çarpıtıyorlar!" Gerek bunlar ve gerekse bunların benzeri olan Kur'an âyetleri- ki bunlar hem Mekke ve hem de Medine inişli Kur'ân bölümlerinde sayıca çokturlar- gözden geçirildikleri takdirde açıkça görülür ki, kitap ehlinin yüce Allah'ın doğru dininden sapmış oldukları biçimindeki yaklaşıma, incelemekte olduğumuz sûrenin âyetleri herhangi bir değişiklik eklememiştir. Onların kâfirlikle, sapıklıkla, yoldan çıkmışlıkla ve müşriklikle damgalanmaları yeni bir yaklaşıma yer verilmemektedir. Şunu da hiç unutmamak gerekir ki, Kur'an-ı Kerim, doğru yoldan çıkmamış ve orijinal saflığını yitirmemiş yahudi ve hıristiyanların doğru yolda olduklarını ve bozulmamış kaldıklarını sürekli biçimde tescil etmektedir. Nitekim yüce Allah, bu bozulmamış yahudi ve hıristiyanların haklarını teslim etmek üzere şöyle buyuruyor: "Musa'nın soydaşlarından insanları hakka ileten ve hakka uygun, adil hükümler veren bir grup vardı." (A'raf, 159) "Kitap ehlinden öylesi var ki, eğer yanına yüklü bir emanet bıraksan onu sana geri verir, öylesi de var ki, eğer kendisine bir dinarcık emanet versen, sürekli tepesinde dikilmedikçe onu sana geri vermez. `Ümmilere (dinimizden olmayanlara) karşı hiçbir sorumluluğumuz yoktur' dedikleri için böyle davranırlar, böylece bile bile Allah adına yalan söylerler." (Al-i İmran, 75) "Nerede olsalar onlara aşağılık damgası vurulmuştur. Yalnız Allah'ın ipine ve insanlar ile yaptıkları antlaşmalara bağlı kalanlar müstesna. Onlar Allah'ın gazabına uğradılar, alınlarına perişanlık damgası vuruldu. Bu, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve sebepsiz yere peygamberleri öldürmeleri yüzündendir. Çünkü onlar Allah'a başkaldırmış ve ölçüleri çiğnemişlerdir. Ama onların hepsi bir değildir. Kitap ehlinin içinde geceleri ayakta durup Allah'ın âyetlerini okuyan ve secdeye kapanan bir kesim vardır. Bunlar Allah'a ve Ahiret gününe inanırlar, iyiliğe emrederek kötülükten sakındırırlar, hayırlı işlere koşarlar. Onlar iyi kullardandırlar. Onların yaptıkları hiçbir iyilik karşılıksız kalmayacaktır. Hiç kuşkusuz Allah kötülükten sakınanların kimler olduğunu bilir." (Al-i İmran, 112-115) Bu konuda gerçekten değişikliğe uğrayan taraf, kitap ehline karşı takınılacak tutumu düzenleyen hükümlerdir. Bu hükümler dönemden döneme, aşamadan aşamaya, olaydan olaya değişmiştir. Bu değişiklikler, kitap ehlinin müslümanlara karşı takındıkları politikaların, davranışların ve tutumların ışığı altında bu dinin gerçekçi hareket yöntemi uyarınca meydana gelmiştir. Bu ilke uyarınca zaman gelmiş, müslümanlara şöyle buyurulmuştur. "Zalimleri dışında kalan kitap ehli ile mutlaka en güzel sözleri kullanarak tartışınız. Onlara `hem bize hem de size indirilen kitaba inandık, bizim ve sizin ilâhımız birdir, biz O'na teslim olanlarız' deyiniz." (Ankebut, 46) "Onlara deyiniz ki; "Biz Allah'a, bize indirilene; İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene; Musa'ya ve İsa'ya verilene ve diğer peygamberlere Rabb'leri tarafından verilene inanırız. onlar arasında ayırım yapmayız. Biz Allah'a teslim olanlarız." "Eğer onlar sizin inandıklarınızın aynisine inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer bu inanca arka dönerlerse mutlaka çatışmaya ve çıkmaza düşerler. Onlara karşı Allah sana yetecektir. O işitendir, bilendir." (Bakara, 136) "Deki; `Ey kitap ehli, sizinle aramızda ortak olan şu söze geliniz: Sırf Allah'a kulluk edelim, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp birbirimizi ilâh edinmeyelim." (Al-i İmran, 64) "Kitap ehlinin çoğu, gerçeğin ne olduğunu kesinlikle öğrendikten sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan dolayı sizi iman ettikten sonra tekrar kâfirliğe döndürmek isterler. Allah'ın emri gelinceye kadar onlara aldırış etmeyiniz, yaptıklarını hoş görünüz. Hiç kuşkusuz Allah herşeye kadirdir." (Bakara, 109) Sonra yüce Allah, müminler aracılığı ile gerçekleştirdiği iradesini yürürlüğe koydu. Bunun sonucunda olaylar oldu, hükümler değişti ve İslâm'ın gerçekçi ve yapıcı hareket yöntemi yolunda ilerledi. Sonunda bu surede yeralan nihaî hükümler yukarda gördüğünüz şekilde ortaya çıktı. Dediğimiz gibi bu dinin, kitap ehlinin inanç sistemine, bu sistemin bozuk olduğuna, Allah'a ortak koşma ve kâfirlik temeline dayandığına ilişkin bakış açısı hiç değişmemiştir. Değişiklik, kitap ehli ile ilişkilerin kuralında görülmüştür. Bu kural değişikliğini, sürenin bu kesitinin giriş kısmında anlattığımız prensip yönlendirmektedir. O yazımızın bu prensipten sözeden paragrafını tekrarlıyoruz: "İslâm toplumu ile yahudi ve hıristiyan arası ilişkileri düzenleyen kurallarda öngörülen bu son değişikliğin özünü iyi kavrayabilmek için bir yandan yüce Allah'ın sistemi ile cahiliye sistemleri arasındaki ilişkilerin kaçınılmaz karakterine ışık tutan bir bilince, öteyandan da İslâm'ın hareket yönteminin karakteristik özelliğine, bu yöntemin farklı aşamalarına, yine bu yöntemin değişken insan pratiği ile uyumlu olarak yenilenen araçlarına ilişkin bir bilimce sahip olmak gerekir." Şimdi de müslüman toplum ile yahudiler ve hıristiyanlar, yani kitap ehli arasındaki durumu kısaca gözden geçireceğiz. Bu gözden geçirmeyi hem değişmez objektif kriterler ve pratik tarihi gelişmeler açısından yapacağız. Çünkü bu suredeki nihaî hükümlere yolaçan temel faktörler bunlardır. Müslüman toplum ile yahudiler ve hıristiyanlar arasındaki temel ilişkilerin tabiatını şu iki kriterin ışığı altında değerlendirmeliyiz. 1- Yüce Allah'ın bu konuya ilişkin açıklaması: Bu açıklamaları değerlendirirken onların ne sağdan ne soldan ne önden ve ne de arkadan gelebilecek olan yanılma ihtimallerine açık olmayan nihaî gerçekler olduklarını, yüce Allah tarafından ortaya kondukları için insanların içtihatlarının ve akıl yürütmelerinin içerebilecekleri hatalardan arınmış olduklarını gözönünde bulundurmalıyız. 2- Bu değerlendirmeyi yaparken dayanacağımız bir başka kaynak, yüce Allah'ın bu konudaki açıklamalarını doğrulayan tarihi gelişmelerdir. Yüce Allah, kitap ehlinin müslümanlara karşı takındığı tutumu Kur'ân-ı Kerim'in birçok yerinde açıklıyor. Kimi yerlerde sırf kitap ehlinden sözederken kimi yerlerde de kitap ehli ile müşrik kâfirleri aynı kategoriye koyarak gündeme getiriyor. Bunun gerekçesi şudur: Çünkü sözkonusu durumlarda ehli kitaptan olan kâfirler ile müşrik kâfirler arasında amaç birliği vardır. Kimi âyetlerde de İslâm'a ve müslümanlara yönelik amaç ve strateji ortaklığını ortaya koyan pratik tutumlar gözler önüne serilir. Bu gerçekleri açıklayan âyetler öylesine açık ve öylesine kesin ifadelidirler ki, bizim ayrıca onları açıklamaya kalkışmamıza gerek yoktur. Şimdi bu âyetlerin bazı örneklerini birlikte okuyalım: -Ne kitap ehlinin kâfirleri ve ne de puta tapanlar Rabbinizden size herhangi bir iyilik inmesini istemezler. Oysa Allah rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah büyük lûtuf sahibidir." (Bakara sûresi: 105) "Kitap ehlinin çoğu gerçeğin ne olduğunu kesinlikle öğrendikten sonra sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi iman ettikten sonra tekrar kâfirliğe döndürmek isterler." (Bakara sûresi: 109) "Kendi dinlerine uymadıkça ne yahudiler ve ne de hıristiyanlar senden asla hoşlanmayacaklardır. (Bakara, 120) "Kitap ehlinden bir grup, size yoldan çıkarma sevdasına kapıldı." (Al-i İmran, 69) "Kitap ehlinden bir grup dedi ki; `müminlere inen mesaja günün başlangıcında inanınız, fakat günün sonunda onu reddediniz, böylece belki onlar da inançlarından dönerler. Aslında kendi dininize uyanlardan başkasına sakın inanmayız." (İmran 72-73) "Ey müminler, eğer kendilerine kitap verilenlerin bir grubuna uyarsanız, bunlar sizi iman ettikten sonra geriye döndürüp kâfir yaparlar." (Al-i İmran, 100) "Şu kendilerine kitaptan bir pay verdiklerimizi görmüyor musun? Bunlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan çıkmanızı istiyorlar. Allah, düşmanlarınızı çok iyi bilir." (Nisa, 44-45) "Şu kendilerine kitaptan bir pay verdiklerimizi görmüyor musun? Bunlar puta ve tağut'a (şeytana) inanırlar ve kâfirler hakkında `Bunların yolu müminlerin yolundan daha doğrudur derler." (Nisa, 51) Sırf bu örnek âyetler bile kitap ehlinin, müslümanlara karşı hangi tutumu takındıkları son derece açık bir biçimde ortaya koyuyor. Bu âyetlerin bize açıkladıklarına göre yahudiler ile hıristiyanlar, müslümanları inançlarından döndürüp tekrar kâfir yapma sevdasındadırlar. Bunu gerçeğin ne olduğunu açıkça ortaya çıktıktan sonra sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü yapıyorlar. Onların aralarında belirlenmiş, kesin tutumları, müslümanları yahudi ya da hıristiyan yapma amacına dönük ödünsüz bir ısrardır. Bu amaçları gerçekleşmedikçe müslümanlardan hoşnut olmaları, onlarla barışçı ilişkilerine girmeleri mümkün değildir. Bu amaçlarının gerçekleşebilmesi için müslümanların inançlarını kesinlikle terketmeleri gerekir. Çünkü onlar puta tapar müşriklerin yolunun, müslümanların yolundan daha doğru olduğuna tanıklık ediyorlar. Şimdi de müşriklerin, müslümanlara yönelik nihaî amaçlarını açıklayan bir kaç âyeti birlikte okuyalım: |