Durumu: Medine No : 176 Üyelik T.:
15 Eylül 2007 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Yaş:31 Mesaj:
612 Konular:
248 Beğenildi:11 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
| Cvp: Fizilalil Kur'an Tevbe Suresi Tefsiri Muhammed İbn-i İshak der ki; Beni Ümeyye İbn-i Zeyd İbn-i Amr, İbn-i Avf'ın kardeşi Vedia İbn-i ile Sabit, Mahşa İbn-i Humeyr adı verilen Beni Seleme'nin dostu Eşca kabilesinden bir adam da dahil olmak üzere münafıklardan bir grup Tebük'e doğru yol alırken Peygamberle -salât ve selâm üzerine olsun- beraber yürüyorlardı. Birbirlerine dediler ki; "Siz Asfaroğulları'nın (Rumlar'ın) savaşçılarını, Araplar'ın birbirleriyle savaşması gibi mi görüyorsunuz? Allah'a yemin ederiz ki, yarın başlarınıza gelecekleri, iplere vuruluşunuzu şimdiden görür gibiyiz." Onlar bu tür sözlerle mü'minlerin cesaretini kırmak, morallerini bozmak istiyorlardı. Mahşa İbn-i Humeyr dedi ki; `Allah'a yemin ederim ki, ben sizin bu sözleriniz hakkında bir Kur'an ayeti inmesi yerine, herbirinize yüz kırbaç atılmasına hükmedilmesini tercih ederdim. Bana ulaşan haberlere göre Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- Ammar İbn-i Yasir'i bu olayı tahkik etmesi için görevlendirmiş ve "Onlara yetiş, onlar yaktılar kendilerini, onların neler söylediklerini sor. Eğer itiraf etmez, inkâr ederlerse, "Evet siz öyle söylediniz de" buyurmuştur... Ammar İbn-i Yaser onların yanına gitti. Onlara söyleyeceklerini söyledi. Onlar ise, Peygamber'e -salât ve selâm üzerine olsun- gelip özür dilediler. Vedia İbn-i Sabit bu sırada bineğinin üzerinde duran peygamberin terkisine yapışarak: "Ya Resulallah, biz sadece oynuyor ve eğleniyorduk" deyip yalvarıyordu. Mahşa İbn-i Humeyr: "Ya Rasulullah, Ben kendi adıma ve babamın ismine güvendim" dedi. İşte bu ayette bağışlanmalarından söz edilenlerden biri de, Mahşa İbn-i Humeyr idi. Bundan sonra ona Abdurrahman adı verildi. Hiç kimsenin bilmediği bir yerde şehid olarak ölmeyi Rabbinden, diledi. Yemame savaşlarında şehit düştü. Fakat hiçbir izine rastlanmadı. İbnul Münzir, İbn-i Ebi Hatim ve Ebuş Şeyh, Katade'den rivayet ederler Bir ara Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- Tebük savaşına doğru ilerliyordu. Önünde bir grup münafık yürüyordu. Birbirlerine dediler k: Bu adam (yani Hz. Muhammed) Şam'ın saraylarını ve kalelerini fethedeceğini mi sanıyor? Ne büyük hayal! Yüce Allah, Peygamberini -salât ve selâm üzerine olsun- bu konuşmadan haberdar etti. Bunun üzerine Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- "Şu süvarileri durdurun" dedi. Sonra onların yanına gitti ve "Siz şöyle şöyle söylediniz değil mi?" diye sordu. Onlar: "Ey Allah'ın resulü, biz sadece oynuyor ve eğleniyorduk" dediler. Yüce Allah, onlar hakkında şu duyduğunuz ayetleri indirdi. "Biz sadece oynuyor ve eğleniyoruz." Sanki bu meseleler oyun ve eğlence konusu yapılabilecek basit meselelerdir... Halbuki ele aldıkları bu meseleler, çok büyük ve önemli meselelerdir. Bunların, inanç sisteminin temeliyle; sağlam ve köklü ilişkileri vardır. "De ki; Siz Allah ile, Allah'ın ayetleri ile ve peygamberi ile mi alay ediyordunuz?" İşte bu nedenle, cinayetin büyüklüğü nedeniyle, küfür sözü söyledikleri, açığa vurdukları, imanlarından sonra tekrar küfre dönüş yaptıkları apaçık olarak yüzlerine vurulmuştur. Allah'ın azabı ile tehdit edilmişlerdir. Bu azap, tezelden tövbe ettikleri ve sağlıklı imana dönüş yaptıkları için bazılarına gelmese de ikiyüzlülüğünü sürdüren, Allah'ın ayetleri, peygamberi, inanç sistemi ve dini ile alay etmeye devam eden diğer grubu yakalayı verecektir: "Ağır suçlu olduklarından dolayı." Bu ayetler münafıkların sözlerini, işlerini ve düşüncelerini bu tipik örnekleriyle bu şekilde ortaya koyduktan sonra, münafıkların gerçek yüzlerini ana hatları ile ortaya koyuyor. Onların, gerçek mü'minlerden ayıran belli-başlı sıfatlarını belirtiyor. Ve hepsini bekleyen azabın ne tür bir azap olduğuna açıklık getiriyor: 67- Erkek-kadın bütün münafıklar hep birdirler. Kötülüğü emrederler, iyiliği yasaklarlar, elleri sıkıdır, onlar Allah'ı unuttukları için Allah da onları unuttu. Münafıklar yoldan çıkmışların ta kendileridirler. 68- Allah erkek-kadın münafıklar ile kâfirleri cehennem ateşi ile cezalandıracağına söz vermiştir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. Orası onlara yeter. Allah onları lanetlemiştir. Onları sürekli bir azap beklemektedir. Münafık erkekler ve münafık kadınlar aynı mayadan ve aynı karakterdendirler. Nerede ve ne zaman olursa olsun münafıklar aynıdır. İşleri ve sözleri değişebilir. Fakat onların karakterleri aynıdır. Tek bir kaynaktan beslenirler. İçleri fenalık dolu. Kalpleri kara. Jurnalci, düzenbaz, yüzyüze gelmekten, açık olmaktan çekinen bir karaktere sahip olmaları bunların en belirgin nitelikleridir. Benimsedikleri yaşam tarzı ise, kötülüğü emretmek, iyiliği yasaklamaktır. Cimriliktir. Harcamalarda bulunsalar dahi bu gösteriş için harcamalarıdır. Onlar kötülüğü emrederken, iyiliği yasaklarken bu eylemlerini gizli yaparlar. Bunları yaparken, amaçları hile, tuzak ve kaş-göz hareketleriyle mü'minleri çekiştirmektir. Çünkü onlar bu tür şeylere kendilerini güvenli hissetmedikleri yerlerde açıkça cesaret edemezler. Onlar, "Allah'ı unutmuşlardır." Onların tüm hesapları ve planları, menfaat hesaplarıdır. Onlar, insanların güçlü olanlarından başka kimseden korkmazlar. Güçlülere boyun eğerler ve onlara yaltaklık ederler. "Allah da onları unuttu." Artık onların Allah katında bir değeri ve itibarı kalmadı. Onlar, dünyada insanların yanında böyledirler. Ahiret gününde Allah katında da, durumları aynı olacaktır. Ancak güçlü-açık adamlar hesaplarını, insanların yapılarına göre değiştirmezler. Görüşlerini apaçık olarak söylerler. Bu yapıdaki insanlar, inanç sistemlerinin adamı olduklarını ortaya koyarlar. Düşünceleriyle bütün dünyaya meydan okurlar. Savaşlarını veya barışlarını gün gibi bir şekilde sürdürürler. Bunlar insanların ilahını hatırlarından çıkarmadıkları için, insanları unutan kimselerdir. Gerçeği savunmada hiçbir kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu insanlar, Allah'ı zikreder, O'nu hatırlarlar. İnsanlar da onlardan söz ederler. Ve onlara özellik ve önem verirler. "Münafıklar yoldan çıkmışların ta kendileridirler." Onlar, imanın dışına çıkmışlardır. Doğru yoldan sapmışlardır. Yüce Allah, kâfirlerin akıbeti gibi bir akıbeti onlara da haber vermiştir. "Allah erkek-kadın bütün münafıklar ile kâfirleri cehennem ateşi ile cezalandıracağına söz vermiştir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır." Orası onlara ve işlemiş oldukları suçlara tam uygun düşmektedir. "Allah onları lânetlemiştir." Onlar Allah'ın rahmetinden kovulmuşlardır. "Onları sürekli bir azap beklemektedir. Bu dinden çıkmış, doğru yoldan sapmış ve sapıklığa düşmüş bu karakter, yeni görülen bir şey değildir. insanlık tarihinde bunun pek çok benzerleri ve örnekleri vardır. Bunlardan önce de insanlık tarihinde bu türden örneklere rastlanmıştır. Daha önceki bu insanlar, bu yeryüzünde kendilerine takdir edilen nasiplerinden istifade ettikten sonra, dosdoğru fıtrattan ve tutarlı yoldan ayrılmalarının doğal bir sonucu olarak, yaptıklarına uygun düşecek bir akıbete uğramışlardır. Oysa bu yolun o eski yolcuları kendilerinden daha güçlüydü. Servetleri ve çocukları daha fazlaydı. Fakat onların tüm bu imkânları bir yarar sağlamadı ve kendilerini kurtaramadı. Kur'an-ı Kerim bu topluluğa kendilerinden öncekilerin akıbetlerini hatırlatıyor, kendilerinin aynı yolu izlediklerini ve aynı akıbete uğrayacaklarını gösteriyor. Onların uğradıkları akıbete uğramamak için önlem almalarını hatırlatıyor ki, belki bu şekilde doğru yolu bulurlar. |