Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28 Şubat 2015, 15:56   Mesaj No:7

Medineweb

Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İNUZEM islam ahlak felsefesi der özeti(tüm haftalar)

KANT İLKELERİNİN MODERN İSLAM AHLAKINA YANSIMALARI
Kant etkisini yansıtan modern İslam ahlakçılarından biri A. H. Akseki’dir. Akseki’nin kendi ifadeleriyle, ‘Ahlaki meslekler içinde en mükemmel ve ulvi olan meslek, en salim ve isabetli ahlaki nazariye, esasını vazife de yani vicdani sorumlulukta bulan ve ahlaki vazifenin esasını yalnız akıl üzerine kuran
akılcıların mesleğidir.

Aksekiye göre kant ahlakının noksanları
1-Vazifenin kaynağı olarak aklı göstermek yeterli değildir.O halde Kant, gerçek manada vazifenin kaynağını bulamamıştır.
2-Ahlakı yalnızca kanun kavramı üzerine kurmak doğru değildir
3-Kanuna itaat etmek, Kant’ın öngördüğü gibi isteksiz ve bir baş eğme değil, aksine sonuçta meydana gelecek kıymet ve kemalin de dikkate alındığı,
akla uygun bir kabulleniş olmalıdır.
4-Kant’ın kesin emir dediği şey gerçekte şartlı bir emirdir.
5-Ödev ahlakı, eylemlerimizi dikkate almakla birlikte, niyetlerimizi ve kalplerimizde geçen iyi yahut kötü duygularımızı dikkate almamaktadır.
6-Vazifeyi, sırf vazife olduğu için yapmak ahlakın en yüksek mertebesidir.
( 2011 FİNAL S:17 )
"külli genel kanun"un ne olduğu daha açık ve anlaşılır bir şekilde Allah tarafından Peygamberimiz aracılığıyla insanlığa bildirilmiştir. Bu bağlamda, yani külli genel kanunun ifadesi olarak o, arka arkaya 3 hadis verir:
1-Birr, yani hayır ve iyilik, kalbin mutmain olduğu şeydir. Kötülük de, nefsini tahrik edip azdıran şeydir. Buna aykırı fetva verseler de aldırma.
2-İyilik ve hayır güzel ahlaktır; günah ise kalbinde yerleşip de, insanların bilmesini istemediğin, yani herkesten gizlediğin şeydir.
3-Senden sadır olduğunu halkın görmesini istemediğin şeyi yalnız iken de, kendi başına iken de yapma
( 2011 FİNAL S:18 )
Bu hadisler topluca düşünüldüğünde şöyle bir külli ve genel kanun çıkmaktadır: Halk tarafından sana yapılmasını istediğin şeyi sen de onlara yap, başkaları tarafından sana yapılmasını istemediğin şeyle halkı rahatsız etme.
Akseki'ye göre, bu hadislerdeki İslami kaideler ise Kant'ın yalnız akıldan çıkarmış olduğu ahlak kanununa tercih edilir. Çünkü Kant'ın ahlak kanunu, öyle bir şekilde hareket et ki ifadesiyle başladığı için yalnız fillerimizle sınırlı olup, kalbimizdeki niyet ve maksatlarımızı ihmal etmektedir. Hâlbuki İslam'a göre, insanın ahlaki değeri, görünen fiillerinden çok niyetleri ile ilgilidir.
Abdullah Draz da Akseki gibi bazı yönlerini eleştirmekle birlikte İslam ahlakını Kant'ı dikkate alarak ve büyük ölçüde Kant terminolojisiyle ele alan modern dönem ahlakçılarımızdandır.( 2011 FİNAL S:9 )
Bu durum, İslam ahlakını en mükemmel sistem olarak görmesi gibi Draz da, Kant'ı en önemli ahlak filozofu saymakla birlikte, tek yönlü yahut kutupsal bir aşırılık içinde olmakla eleştirir. Kur'an ahlakının daha bütünsel ve birleştirici olması gibi özellikleriyle Kant ahlakından çok daha üstün olduğunu savunur. Draz'a göreahlaki düşüncenin bir takım antinomileri (çelişki) ve karşı yönlere kaymaya zorlayan güçlükleri vardır. Bunlardan en önemli iki tanesi, ‘birlik ve çeşitlilik’ ile ‘yetki ve özgürlük’ gibi güçlüklerdir.

Kant'ın ödev tanımı ‘düsturu saçmalık olmaksızın evrenselleştirilebilen bir eylem’dir. Buna dayalı temel kanun ve koşulsuz buyruk da şudur: iradenin ilkesi aynı zamanda evrensel bir yasanın prensibi olacak şekilde eylemde bulun.
Draz'a göre, yapılması gereken, tek taraflılık değil, evrensel ideal ile aktüel realitenin sentezidir. Nitekim Kur'an tam da böyle yapmakta, zincirin iki ucu orada birleşmiş bulunmaktadır: İdeale doğru yükselme ve tabiatın korunması; kanuna itaat ve ben'in hürriyeti. Onun bu bağlamda Kuran’dan verdiği örnek de, Gücünüz yettiği kadar Allah'a itaat edin, (Teğabün/64:16) ayetidir.
Draz'ın ifadesiyle Kur'an-ı Kerim'de, Kendinizin gözlerinizi yummadıkça kabul edemeyeceğiniz adi şeyleri, başkasına vermeye kalkışmayın (Bakara/2: 267) diye vurgulanmaktadır. İslam peygamberi de, Hiçbiriniz, kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş sayılmaz, (Buhari, Sahih, Kitabü'l-
İman, Bab 6) tarzında buyurmaktadır. Dolayısıyla, egoizmin bu genel tatbikinden, müşterek vicdan, daha önce ödevin karşılıklı olma ve evrenselliği prensibini çıkarmıştır.
Draz, Kant'ın formülünün, İncil'de de benzeri bulunan yukarıdaki son hadis ve benzerlerinden mülhem sayılabileceğini ima etmektedir.
Kendine yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma; kendine yapılmasını istediğini, sen de başkasına yap! Bu formül, hakikaten Kant'ın formülüyle bir hayli benzerlik gösteren bir formüldür. Kant'ın yaptığı bunu dini söylemle değil, belki ilkesel bir kalıpla ifade ederek, biraz daha teknik ve soyut terimlerle dile getirmek suretiyle, kendi eksenli veya kişi ya da ben merkezli referans çerçevesini olabildiğince genişletip, tüm insanları kapsayacak şekilde genişletmeye çalışmasıdır.
Bütün bunlara rağmen tekrar belirtelim ki, Draz bunlardan hareketle evrensel veya genel bir İslami ahlak ilkesi yahut kesin buyruğu olduğu iddiasına gitmemektedir. Zaten onun bu türden genel ilke belirlenimlerini pek mümkün de görmediği anlaşılmaktadır. Zira ona göre, yalnızca bir tek ödev yoktur. Hayat şartlarının karmaşıklığı ve sürekli değişmenin ötesinde, ahlaki emirlerin çokluğu ve birbiri içine geçmişliği vardır. Dolayısıyla, bu gibi nedenlerden dolayı, tek bir veya birkaç genel ilkeden bahsedilemez.
( 2011 FİNAL S:13 )
Bizim bu konuda ona da kısmen hak vermekle birlikte tam katılmadığımıza ve temel ilke veya birkaç ilkenin bilinmesinin yararına inandığımızı kısa gerekçelerle birlikte daha önce söylemiştik. Ancak Draz'ın konu ile ilgili gördüğü ayet ve hadisleri bir araya getirip zikretmesi, bu tür arayışlar için önemli bir birikim kaynağı ve destektir, diye düşünmekteyiz.
Yalnızca bir tek ödev yoktur. Hayat şartlarının karmaşıklığı ve sürekli değişmenin ötesinde, ahlaki emirlerin çokluğu ve birbiri içine geçmişliği vardır.
Mustafa Çağrıcıya göre Kur'an-ı Kerim'in iki suresinde geçen 'Emr olunduğun gibi dosdoğru ol!' anlamındaki ayet kategorik (şartsız) ahlakın temel kanunudur.
Vazifenin herhangi bir karşılık beklemeksizin salt Allah'ın emri olduğu için yapılması da İslam ahlakının vurguladığı benzer bir husustur. Vazifenin mecburiliği başlığı altında Çağrıcı, İslam inancına göre her ahlaki vazifenin aynı zamanda bir Allah emri, bir kulluk gereği olduğunu belirtir. Ona göre,Sana ölüm gelip çatıncaya kadar Rabbine kulluk et! (Hicr/15: 99) anlamındaki ayet, vazifenin mecburiliğini ve sürekliliğini gösterir.
Alıntı ile Cevapla