Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 Arkadaşları:5 Cinsiyet:erkek Yaş:37 Mesaj:
4.833 Konular:
926 Beğenildi:342 Beğendi:0 Takdirleri:62 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: İNUZEM islam ahlak felsefesi der özeti(tüm haftalar)
İslam Ahlakının En Genel İlkeleri İle İlgili Kendi Önerilerimiz
Ahlak ilkeleri, hepsi de evrensel yahut genel geçerlik iddia etmekle ve her zaman ve mekândan her insana hitap etmekle birlikte soyuttan somuta
yahut içeriksizlikten içerikliliğe doğru kategorize etmek mümkün ve yararlıdır.
Altın kural "Kendine yapılmasını istemediğini, sen de başkasına yapma; kendine yapılmasını istediğini, sen de başkasına yap!"
Burada ölçü tamamen kişinin kendisidir. Kant'ın, basitçe söylendiğinde 'kendini genel yasa koyucu gibi görerek eylemde bulun' şeklindeki üçüncü ilkesi de bu türden bir ilkedir. Bunun İslam'daki benzerinin temeli, müftüler ne fetva verirlerse versinler, kişinin en sonunda yine bir de kendi kalbine, kendi vicdanına danışması ve ona uymasını tavsiye eden hadistir.
"uzman-vicdan ilkesi" Her zaman, önce uzmanlarından bilgi al; ama son kararı kendi vicdanına göre ver!
"toplumsal şeffaflık ilkesi" "İster toplum içinde ister yalnız iken, kalbinin mutmain olduğu ve güzel ahlaklılığa uygun düşen şeyi (iyiliği) yap, vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemeyeceğin şeyi (kötülüğü) yapma!"
Altın Kural denilen ilke, tek başına ele alındığın 24 ayar bir altın değildir. Olsa olsa 18 ayar olur veya daha doğrusu onu kullanan kişinin - deyim yerindeyse - ayarına göre, onun ayarı da artar veya eksilir. Çünkü herkes esasta kendini ölçü alacaktır; ama herkesin aynı ölçüde ahlaklı olmadığı bir gerçektir. Bu durumda, gerçek çok ahlaklı bir kişi bu kuralı uyguladığında, yani kendi için istediği veya istemediği şeyi dikkate alarak karar verdiğinde, sonuç ahlaken doğru çıkacaktır. Fakat kişi ahlaken düşük karakterli, ahlaki yaşamı zayıf, ahlaki dünya görüşü bozuk, vb. biri ise, bu soyut ve içeriksiz kuralı kendine uyguladığında, çok da ahlaken uygun bir sonuca varılmayacaktır.
Kur'an ve hadislerdeki genel ilke ve emirler
1-Hak İlkesi
Ahlaken en öncelikli değer, varlıkların haklarıdır. Varlıklara haklarını vermek ve onlara haksızlık etmemek ahlaklılığın birinci koşulu, eşiği veya birinci basamağı, olmazsa olmazıdır. Burada varlıklar denmesinin sebebi, insan hakları başta olmak üzere, hayvanlar, bitkiler, doğal dünya gibi tüm fiziksel varlıkları ve inananlar için tüm metafiziksel varlıkları topluca ifade edebilmektir. Hak, adalet erdeminin gereğidir; hak ilkesine riayet etmek de, adalet erdeminin gereğini yerine getirmektir.
"Yakınma, düşküne, yolcuya hakkını ver..." (İsra 17/26) "Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı... emreder." (Nahl/16: 90) "Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin..." (Nisa 4/135) "Üzerinde Rabbinin hakkı var, aile ve çocuklarının hakkı var. Binaenaleyh her hak sahibine hakkını ver." (Buhari, savm 51, Akseki s. 155'den naklen) Bu ilkenin negatif kısmı ile ilgili birkaç örnek ayet de şunlardır: ... Rabbin kimseye haksızlık etmez. (Kehf 18/49) Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz,... (Nisa 4/40) ... Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz. (Bakara 2/279) İşte bunlar ve benzeri pek çok ayet ve hadisten, altına pek çok alt ilkenin ya da kuralın eklenebileceği temel bir
ilke çıkar: "Her Hak Sahibine Hakkını verin, Hiç Kim-seye Haksızlık Etmeyin!"
2-İyilik İlkesi
Eğer İslam ahlakının ya da ondan kaynaklanmış evrensel bir ahlakın en öncelikli ilkesi hak ilkesi ise, en önemli ilkesi de, kısaca belirtilme istendiğinde iyilik ilkesi denebilecek ilkedir. İnsanlara haklarını vermek hukuken de ahlaken de zorunludur; ama bunu yaptığınızda, hukukun sizinle ilişkisi biter; sizden daha fazlasını istemez. Ahlak ise bu noktada kalmaz; hukukun bıraktığı yerden devam etmeyi sürdürür; haksızlık yapmamak her insan için normal ve doğal bir haldir, bir üstünlük ve övgü hali değil. Oysa ahlak, sadece zorunlu ödevlerini yapan değil, üstün değerleri olan, kâmil olan, mükemmel ve yetkin olan insanlar oluşturmayı hedef edinir. Bu yüzden ahlakın asıl kendine özgü konusu, haklardan ziyade, iyilikler ve kötülüklerdir.İnsanda nasıl sağlık asıl, hastalık arızi ise, iyilik ve kötülük açısından bakıldığında da benzer şekilde, iyilik asıl kötülük arızidir. Bu durumda, arızi olan kötülüklerle mücadele etmek, asıl olan iyiliği korumak ve geliştirmek ahlakın asıl gayesi, ahlaklılığın da en önemli, en asli ilkesidir.
"Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür." (Zilzal 99/7-8) "Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir cemaat olsun." (Al-i İmran 3/104) "... iyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlasın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın.... " (Maide 5/2) "...Hayırlı işlerde birbirinizle yarışın." /Bakara 2/148) "O, yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce Rabbinin hoşnutluğunu gözeterek yapmıştır. Elbette kendisi de hoşnut olacaktır." (Leyl 92/19-21) "Bir iyiliğe on katından yedi yüz katına kadar sevap vardır. Kötülüğe ise kendi misli kadar günah vardır, ancak Allah dilerse bundan da vazgeçer (bağışlar)." (Sahih-i Buhari Muhtasarı, s. 84) Bunlar ve benzeri pek çok ayet ve hadisten altına pek çok alt ilke veya kuralların girebileceği şöyle bir ilke çıkarmak mümkündür: "(Her zaman, zerre kadar da olsa) iyilik yapın, (hiçbir zaman, zerre kadar da olsa) kötülük yapmayın!"
3-Sevgi İlkesi
En öncelikli ilke olan hak ilkesinin üstünde en önemli ilke denilebilecek olan iyilik ilkesi olduğu gibi, onun da üstünde en yüksek ve en yüce ilke diyebileceğimiz sevgi ilkesi vardır. Hak ve ödevin üstünde, özgecilik ve fedakârlıklardan oluşan iyilik yapma düzeyi olduğu gibi, belki zoraki ve gönülsüzce iyilik yapma düzeyinin üstünde de, severek iyilik yapma ve iyilik yaptığın varlıkları sevme düzeyi vardır. Sevme düzeyi başlangıçta oluşursa daha alt düzeyler de kendiliğinden veya kolayca oluşacaktır. Sevme başlangıçta oluşmamışsa, kademeli olarak insanların sevgi düzeyine çıkarılması, yüksek ahlakın gayelerindendir. Herkesin bu düzeye çıkması beklenmese de, arzu edilen en yüksek düzeyin burası olduğu ve buranın ideal hedef zirvesini oluşturduğu bir gerçektir. Kendini ve öteki yaratılmışları sevmek, Rabbini sevebilmenin de en doğal yoludur. Ahlaklılığın merkezi ilkesi, ne birincisi ne de bu üçüncüsü değil, bu ikisinin ortasında olan iyilik ilkesidir.
Birinci ilke (hak) zorunluluk, ikinci ilke (iyilik) yeterlilik ilkesi iken, üçüncü ilke ( sevgi) yetkinlik ilkesidir.
"İşte siz, onlar sizi sevmezken onları seven ve kitapların bütününe inanan kimselersiniz...."(Al-i İmran 3/119) "Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar, birbirlerinin dostlarıdır. Onlar; iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, ..." (Tevbe, 71) "Hiçbiriniz kendisi için sevdiğini (istediğini) (Müslüman) kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz." Sahih-i Buhari Muhtasarı, s. 74, Krş. Sahih-i Müslim Muhtasarı, s. 80)) "Düzeltilmişken, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. ..." Araf 7/56) "... Allah boz-gunculuğu sevmez." (Bakara 2/205) Bunlar ve benzeri pek çok ayet ve hadisten de şu ilke ortaya çıkmaktadır: "Birbirinizi sevin, bozgunculuk etmeyin!" ( 2011 FİNAL S:11 )
4-Ölçülülük İlkesi
Diğer ilkenin uygulanışı da dâhil bütün ahlaki tutum, davranış, karar ve eylemlerde ölçülü olup, aşırı gitmemeyi, ilk üç ilke gibi asıl itibarıyla evrensel ve kategorik olduğu söylenen ilkelerin, bireylerin gündelik hayatlarının özel koşullarında uygulanırken bazen esnetilmesinin ve hatta zorunlu hallerde belki paranteze alınmasının meşru, mümkün ve hatta makbul olabileceğini belirten bir ilkedir.
Bu ilke Platon'un adalet ilkesini her kesime şamil sayması gibi, her kesime ve her ilke ve eylemin uygulama aşamasında gerekli olan bir ilkedir.
"... İkisi ortasında bir yol tut." (İsra 17/110) "Onlar, sarf ettikleri zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar." (Furkan 25/67) "... bir topluluğa olan kininiz, aşırı git-menize sebep olmasın ..." (Maide 5/2) "... aşırı gitmekte yardımlaşmayın.... " (Maide 5/2) "... doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez." (Maide 5/87) "Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler... " Bakara/2: 287) "Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz,..." (Sahih-i Buhari Muhtasarı, s. 83) Bunlar ve benzeri pek çok ayet ve hadisin ortak buyruğunun şöyle bir ilke oluşturduğunu söylemek mümkündür: "Ölçülü olun, aşırı gitmeyin!"Bu dört ilkenin tamamının, hatırlanabileceği tek bir ayet de vardır. O da şu ayettir: "Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz; doğrusu Allah adil olanları sever." (Mümtahine 60/8).
SONUÇ
İlke kavramı, içeriksiz ve yarı-içerikli olanlar ve içerikli olanlar olmak üzere üçe ya da kısaca içeriksiz/biçimsel ve içerikli olarak ikiye ayrılır.
Soyut ve biçimsel İslami ilkeler
1-Kendini Ölçü Alma İlkesi: "Kendine yapılmasını istemediğini, sen de başkasına yapma; kendine yapılmasını istediğini, sen de başkasına yap!"
2-Uzman-Vicdan İlkesi: "Her zaman, önce uzmanlarından bilgi al; ama son kararı kendi vicdanına göre ver!"
3-Toplumsal Şeffaflık İlkesi: "İster toplum içinde ister yalnız iken, kalbinin mutmain olduğu ve güzel ahlaklılığa uygun düşen şeyi (iyiliği) yap,
vicdanım rahatsız eden ve insanların bilmesini istemeyeceğin şeyi (kötülüğü) yapma!"
4-Dini Doğruluk İlkesi: "Dininin veya ahlaki değerlerinin emrettiği gibi dosdoğru ol!"
Dört içerikli temel İslami ilkeler
1-Hak İlkesi: "Her Hak Sahibine Hakkım verin, Hiç Kimseye Haksızlık Etmeyin!"
2-İyilik İlkesi: "(Her zaman, zerre kadar da olsa) iyilik yapın, (hiçbir zaman, zerre kadar da olsa) kötülük yapmayın!"
3-Sevgi İlkesi: "Birbirinizi sevin, bozgunculuk etmeyin!"
4-Ölçülülük İlkesi: "Ölçülü olun, aşırı gitmeyin!"
Kant'ın ilkeleri, özellikle onu uygulayacak kişilerin, zaten yeterince ahlaklılık özelliklerine sahip bir kişi olması durumunda, doğruya büyük ölçüde işaret edebilecek ilkelerdir. Kant'ın ilkeleri, bu dört İslami ilkenin sadece birincisine ve hiyerarşik açıdan en ilk veya en aşağı düzeyine karşılık gelmektedir. Çünkü Kant'ın ilkesi genellikle ödevler ve haklarla ilgilidir; hatta onların da daha ziyade negatif yönü ile, yani neyin yapılacağı değil nelerin yapılmasının ödeve uygun olmayacağı ile ilgilidir. hiç kuşku yok ki, ilkeyi bilmek eyleme geçmenin garantisi değildir; bunun sağlanabilmesi için, doğru ilkenin doğru inançla ve gerekleriyle de desteklenmesi gerekir.
|