Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 Arkadaşları:5 Cinsiyet:erkek Yaş:37 Mesaj:
4.833 Konular:
926 Beğenildi:342 Beğendi:0 Takdirleri:62 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: İNUZEM islam ahlak felsefesi der özeti(tüm haftalar)
AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ
1.Olgu Ve Değer İlişkisi
Olgu ve olaylar, bizim irademiz dışında, bize herhangi bir bağlılığı olmaksızın, bizden bağımsız olarak varolan fizikî, tarihî, dinî, sosyal, ekonomik vb. gerçekliklerdir. Değer yargıları ise, bize bağlı olarak ortaya çıkan mantıkî, ilmî, fizikî, tarihî, dinî, sosyal, siyasî, ekonomik olgu veya olaylar üzerine verdiğimiz hükümlerdir. Buna bağlı olarak da karşımıza bir takım ekonomik, ilmî, mantıkî, estetik, dinî, ahlâkî vb gibi değerler çıkar. Mesela yağmurun yağması, tarlasını ekip yağmur bekleyen bir çiftçi için iyi ve faydalı bir şeyken, çömlek veya tuğlalarını kurutmak için dışarı çıkararak güneş bekleyen çömlekçi ve tuğlacı için kötü ve zararlı, istenmeyen bir şeydir.
2.Değer Ve Değer Yargıları
Daha önce de belirttiğimiz gibi, insan değerler üreten bir varlıktır. Biz, sadece olgusal türden olan varlık alanlarıyla değil, insanlar, hayvanlar ve bitkilerle de kurduğumuz ilişkilerde sürekli değerler üretiriz. Mesela bizim arkadaşlarımızla, hocalarımızla, ana-babamızla, hatta hayvanlarımız ve çevremizdeki bitkilerimizle ilişkilerimiz değerler örgüsüyle çepeçevre örülmüş bir vaziyettedir. Örneği, karşımızda duran bir Süleymaniye camisinin, taşıdığı niteliklere göre birçok değeri ortaya çıkar.
Değerlerin evrensel ve tümel olmalarına karşılık, değer yargıları daha ziyade tikel veya tekil olurlar. Çünkü değer yargıları bireylere, toplumlara, zaman ve mekâna göre değişirler. Örneğin, "yoksula yardım etmek iyidir" yargısı, benim için anlamlı olduğu halde, kim olursa olsun mutlaka insanların çalışmasından yana olanlar için ise kötüdür.
3. DEĞERLERİN YAPISI VE MEYDANA GELİŞİ
a) Değerlerin Yapısı
Bu konu bağlamında, düşünürlerin sordukları bazı temel sorular şunlardır: Acaba değerler nesnelere mi aittirler, yoksa bu nesnelere bir takım değerler yükleyen biz miyiz? Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, acaba değerler "nesnel" mi, yoksa "öznel" midir? Yoksa bir açıdan öznel, diğer açıdan nesnel midir? Belki de bunlardan tamamen farklı bir yapıya sahiptir? Yani bir sanat eseri, bizim yargılarımızdan tamamen bağımsız olarak sahip olduğu, bir takım niteliklerinden dolayı mı güzeldir? Yoksa bizim tarafımızdan o şey güzel diye nitelendirildiği için mi güzeldir? Ya da, hem sanat eserinde bu nitelikler var, hem de biz ona bazı nitelikler mi yüklüyoruz? Bu sorunun çözümünde iki farklı ve aşırı görüşün ortaya çıktığı görülür. Bir de bu iki aşırı görüşün arasını bulmaya, onları uzlaştırmaya çalışan bir üçüncü görüş daha vardır. Çünkü bu görüşe göre, değerin varlığı, değerlendirilen nesne ile değerlendirmeyi yapan insan arasındaki bir ilişkiye bağlıdır; bu iki öğeden hiç biri kendi başına yeterli değildir.
1. Öznelci yaklaşım: Bu yaklaşıma göre değerlerin kaynağı bizzat biz, yani insan süjesidir. Nesnelere, olaylara ve varlıklara biz değerler yükleriz. ( 2011 NO YÜKSELTME S:16 )- ( 2012 FİNAL S:1 )
Kant'ın dediği gibi, "İnsan zihni kendi yasalarını nesneler dünyasına dikte eder, yerleştirir" Şayet biz olmasaydık, biz o varlıklarla bir ilişki içine girmeseydik ve onlara bir değer biçmeseydik, onlar fark edilemeyen birer varlık olurlardı. Bu nedenle, değerler farklı kültür grupları ve bireylere göre değişirler. Bir sanat eseri, bir grup için çok yüksek bir sanat değeri taşırken, aynı eser, bir başka grup insan için, hiçbir şey ifade etmeyebilir.
2. Nesnelci Yaklaşım: Bu yaklaşımda değerli olan bizzat değer objesinin kendisidir; nesne, obje değerini kendi içinde taşır. Adalet, iyilik, güzellik, doğru bir davranış vb gibi değerlerin kendileri bizzat değerlidir. Bunlar mutlak olarak doğru ve değerlidir. "Adam öldürmek kötüdür şeklindeki bir ahlâkî yargı, "bir dörtgenin iç açılarının toplamı 360 derecedir ile "deniz seviyesinde su yüz derecede kaynar" yargısı kadar nesnel içerikli bir yargıdır. Nesnelerdeki değişmeyen mutlak değerlerin olduğu gibi algılanmasını engelleyen en büyük engeller, insanların sahip oldukları psikolojik durumları, çevre şartları, biyolojik ihtiyaçları ve temel gereksinimleridir.
3. Uzlaştırıcı Yaklaşım: Bu yaklaşım içinde olanlar, çoğunluğunu düşünürlerin oluşturduğu gruptur. Bunlar, salt anlamda değeri, ne doğrudan nesnelere ve olaylara, ne de öznelere bağlamaktadır. Bunlara göre değerin, hem nesnel, hem de öznel bir yanı vardır.
b) Değerlerin Meydana Gelişi
Değerler felsefesinin üzerinde durduğu temel problemlerden birisi de "değerli olan bir şeyi, değerli yapanın ne olduğu" veya "değerin kaynağında neyin bulunduğu" sorusudur. Bu sorulara verilen cevaplar genel olarak üç grupta toplamak mümkündür:
1.Haz veren şey, değerlidir: Bu görüşe göre, bir şey insana haz veriyorsa iyi, acı veriyorsa kötüdür. Hazzın çeşitlerine göre, iyi olanın da değer ve derecesinin değiştiği görülür. St. Mill gibi bazı düşünürler, maddî hazlara karşılık, manevî ve aklî hazları tercih etmişlerdir. Çünkü maddî hazlar kısa sürer ve sonunda da insana pişmanlık ve acı verirler. Buna karşılık, manevî hazlar daha uzun ömürlü ve kalıcıdırlar.
2. Değer Tanımlanamaz Bir Şeydir: Değer anlayışı, bu değerlerin tanımlanamayacağı varsayımına dayanmaktadır. Değerlerin tanımlanamayacağı anlayışı İngiliz düşünürü G.E. Moore (1875-1958)'un görüşü olarak bilinir. Ona göre, kavramlar, basit ve bileşik olarak ikiye ayrılırlar. Bileşik kavramlar basit kavramlardan oluşur ve bu kavramlar aracılıyla tanımlanma imkânına sahiptirler.
3. Değerli Olan Tercih veya Arzu Edilendir:
Bu anlayışa göre, iyi olan şeyler, bizim seçtiğimiz, arzu ve tercih ettiğimiz şeylerdir. Bu konuyla ilgili Spinoza şöyle demektedir: “Biz, bir şeyi iyi olduğu için arzu etmeyiz; aksine onu, arzu ettiğimiz için, o şeyin iyi olduğunu düşünürüz."
|