Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 Arkadaşları:5 Cinsiyet:erkek Yaş:37 Mesaj:
4.833 Konular:
926 Beğenildi:342 Beğendi:0 Takdirleri:62 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: İNUZEM islam ahlak felsefesi der özeti(tüm haftalar)
4. AHLÂKÎ DEĞERLER
Değerlerin birçok çeşitleri olduğunu daha önce belirtmiştik. Bu değerlerden düşünürlerin en çok ilgilendikleri değer ise ahlâk değerleri ile estetik değerlerdir. Bir insanın "doğru" veya "yanlış" olarak nitelendirilen davranışlarının, "iyi" veya "kötü" olarak değerlendirilmesi karşımıza ahlâk değerlerini çıkarır.
İyi ve kötünün ne olduğu meselesi, Ahlâk Felsefesinin en temel ve en fazla tartışılan problemlerinden birisidir.
a) İyi ve Kötü Kavramlarına içerik ve Amaç Yükleme Çabaları
Ahlâk Felsefesi bir çeşit iyi ile kötü değerlerinin felsefesinden ibarettir. Ahlâk Felsefesinin ise en temel soruları iyi ve kötü nedir? sorularıdır. Ahlâkî davranışların bir çeşit ölçütü olan "iyi" değeri, tarih boyunca sürekli içerik değişikliğine uğratılmıştır. Buna bağlı olarak da çoğu kez, iyi kavramına içerik kazandırmaya çalışan, ahlâk anlayışlarına bir işlev ve amaç belirleme çabasında olan ahlâk anlayışları ortaya çıkmıştır.
Bu ahlâk anlayışları, iyi kavramına yükledikleri anlamlara ve bunun sonucunda ortaya çıkacak beklentilere göre bazı ahlâk sınıflamalarına gitmişlerdir. Bunlardan bazıları şunlardır:
1- Mutluluk Ahlâkı (Eudaimonisme)
İnsan davranışlarının son gayesi olarak mutluluğu gösteren ahlâk anlayışlarına mutluluk ahlakı (eudaimonism) denmektedir. Genel olarak bakıldığında, İlkçağ Ahlâk Felsefesi eudaimonist karakterlidir. Demokritos eudaimonisme’in kurucusu kabul edilmektedir. Bu anlayışa göre, "bütün insanlar mutluluğu arzu ederler. ( 2011 FİNAL S:20 )
Herakleitos (M.Ö.540-480) ile Demokritos (M.Ö.460/70-370) en yüksek hayat ilkesini "hedone” (haz) da bulur. Bu anlayışa göre, insan davranışlarının ölçüsü haz ve acıdır. Haz ve acı da, faydalı ve zararlı olanın temel ölçüsüdür. Mutluluk ise, ruhta oluşacak ölçü, düzen ve uyumda ortaya çıkar. "Kendini bil” sözünü rehber edinerek iyi anlayışını bilgi kavramıyla aynılaştıran İlkçağ filozofu Sokrates (M.Ö. 469-399)'e göre, iyi olmak, bilgili olmaktır. Çünkü bilgili olmak ruha fazilet ve mutluluk sağlar. Mutluluk ise ahlâklı olmaktır; mutluluğun temeli olan fazilet de akıl bilgisinden başka bir şey değildir.
Platon (M.Ö. 427-347)'a göre ise, iyi kavramı, bilgi, haz, ölçülülük, güzellik ve doğruluğun bir birleşimidir. İyi, aynı zamanda, faziletin, fazilet de mutluluğun kaynağıdır.
Ona göre, "bilgelik", "yiğitlik (cesaret)", "ölçülülük" ve "adalet" olmak üzere dört temel fazilet vardır; bunların içinde "adalet" en yüksek fazilettir. Aristoteles (M.Ö.384-322), iyi kavramını, her şeyin kendisine yöneldiği amaç olarak algılar. Ahlâkî olan da, insan için iyi ola şeye yaklaşmaktır. Aristoteles’in iyi anlayışı, insan için iyi olanla sınırlıdır. İnsan için iyi olan şey ise, ruhun iyilikle uyum içinde olan etkinliğidir. Ona göre, iyilik, kendi başına bir amaç olmalı ve kendi kendine yetmelidir. Fazilet ise, en büyük yetkinliğin çıktığı kaynaktır. İnsan davranışlarının amacı, iyiliğe ulaşmak olduğuna göre, en yüksek iyi de insanı mutluluğa (eudaimonia) götürür. Mutlu ve faziletli yaşamanın yolu ise, akla uygun yaşamaktan geçer.
Mutluluğu, en yüksek iyi ve en yüksek amaç kabul eden Stoalılar, "iyi" ve "fazileti", tabiata uygun yaşamakla gerçekleşebileceğini öne sürerler. İnsanın tabiata uygun davranması, akla uygun olmasıdır. Zenon (M.Ö.336-264) ise, tabiata uygun bir hayat sürmeyi, İnsanın kendi kendisiyle uyum içinde yaşaması olarak nitelendirir. Stoalılara göre, yalnız fazilet iyi ve mutluluk da yalnız fazilette bulunur. Fazilet de tabiatla uyum içinde olma yahut ta tabiata uygun yaşamakla kazanılır. Çünkü her şeyi yöneten küllî akıldır. Ondan pay almış olan insanın aklına uygun bir hayat da, faziletli bir yaşayış demektir. Dolayısıyla, tabiatla akıl aynı şey demektir.
Hıristiyan dininde ahlâkın ilkesi olan "iyi", Tanrı'ya itaat etmek, Onun emirlerini yerine getirmek şekline temellendirilmiştir. Tanrı, iyinin ta kendisidir. En yüksek iyi de Tanrı'da seyre dalmaktır. Tanrı, hem en yüksek iyi, hem en yüksek gerçeklik ve fazilettir.
Böylece, Ortaçağ'da ahlâkî iyinin kaynağı dine dayandırılırken, Rönesans’la birlikte ahlâk anlayışı, dinî esaslardan tekrar uzaklaştırılmıştır. Kökleri çok daha öncelere dayanmasına rağmen, Rönesans'la birlikte bir de faydacılık kendisini göstermeye başlamıştır.
Dinî kaynaklı ahlâk anlayışlarına karşı çıkan İtalyan G.Bruno (1548-1600), Fransız Montaigne (1533-1592) ve İngiltere'de pratik ahlâkı, dinî ahlâktan üstün tutan F. Bacon (1561 1626) iyi kavramını, faydalı kavramıyla eş anlamlı kullanmışlardır. Bacon'a göre, din olmadan da ahlâk olabilir; ahlâkî olanın kaynağı doğal kanundur. Bu yüzden, İyi kavramı da faydalı kavramıyla eş anlamlı olarak algılanmıştır.
Gerçek fazilet ise topluma faydalı olandır. Bu görüş, Hobbes, Locke, Shaftesbury, Hume ve Holbach tarafından paylaşılmaktadır. Faydacılara göre, toplum yararına olan şey, ölçü olarak alındığından, iyi ve kötünün değerini ve içeriğini, yarar kavramı ortaya koymaktadır. Ancak aşırı bireysellik anlamına gelen egoizmin, topluma faydalı olan şekline iyi, zararlı olan şekline de kötü denmiştir.
İyiye/ahlâkî olana insanı sevk eden etkenler ise bu düşünürler tarafından göre farklı şekilde algılanmıştır. Meselâ Hobbes'un düşüncesinde iyi, "İnsanın kendisini sevmesi ve kendini koruma içgüdüsû'dür. John Locke (1632-1704) felsefesinde, iyi ve kötü kavramlarının karşılığı, haz ve acıdan başka bir şey değildir. Diğer bir ifadeyle, ahlâkî iyi ve kötü, bizim isteyerek, özgür olarak yapmış olduğumuz davranışların kanunlarla uyuşup uyuşmamasıdır. David Hume (1711-1776)'da ahlâkî iyinin, ahlâk duygusunun çıkış noktası "Sympathie"dir. Bu sempati kavramı, başkalarının iyiliğine yönelmiş bir duygu ve davranışın genel adıdır.
2. Vazife Ahlâkı
Ahlâki sistemler içinde yer alan, önemli bir ahlâk da İmmanuel Kant (1724-1804)'ın geliştirmiş olduğu, "Vazife Ahlâkı” kuramıdır.
Kant'a göre, ahlâk yasasının kaynağı bizzat insanın kendisidir. Ahlâkî değerlerin kaynağı ise insan aklıdır.
3. Varoluşçu Ahlâk
Varoluşçu felsefede, insanı insan yapan üç temel nitelikten bahsedilebilir. Bu üç nitelik, belirsizlik, özgürlük ve tasarıdır ki, bunların toplamı da huzursuzluğu meydana getirir. Kısacası, ne kadar insansak, o kadar huzursuz ve mutsuzuzdur.
Genel bir ahlâk yoktur; çünkü insana bu dünyada yol gösterecek bir işaret yoktur. Hiç bir genel ahlâk, bize yapacağımız şeyi söyleyemez; yapacağımız şeye ancak biz karar verebiliriz. Varoluşçulardan Sartre'a göre insan, kendi başına ne iyidir; ne de kötüdür; ona kötülüğü başkası getirmiştir; insanın başkalarıyla ilişkisi de tam bir başarısızlıktır. ( 2011 FİNAL S: 19 )
Böyle ilişkilerin sözde ahlâk olduğunu savunmak, başlı başına bir yalan, bir ahlâksızlık sayılmalıdır; çünkü ahlâk ilişkileri kurmak başlı başına bir masaldır. Sartre diyor ki: “Ben başkasını nasıl görürsem, o da beni öyle görür”. İnsanlar arasındaki ilişkiler mutlaka aksayan, yozlaşan, özgürlüğü sınırlayan ilişkilerdir.
4. Ahlâksızlık Ahlâkı (immoralizm)
Varoluşçuların bu ahlâka karşı kayıtsızlığı beraberinde "Ahlâksızlık Ahlâkı" diye nitelendirilen İmmoralisme'i doğurur. Ahlâksızlık Ahlâkı, toplumca belirlenmiş ahlâk değerlerini değiştirmek isteyen görüşlerin genel adıdır. Bu kavramı ilk defa Nietzsche (Niçe) kullanmıştır; daha sonra onu Guyeau takip eder. Nietzsche'ye göre ahlâk, mevcut olan ahlâk anlayışlarından tamamen farklı ve mevcut anlayışa tamamen zıt değerler üzerine kurulmalıdır. O, ahlâkın, ahlakdışı değerler üzerine kurulmasını ve geçmiş değerlerin yıkılmasını istemektedir. Ona göre ahlâk, güçlü varlıkların ve aydın ruhların nefret ettiği boş bir fetiştir; ahlakı olaylar yoktur; ancak olayların ahlâkî yönleri ve yorumları vardır. Ahlâk, adileştiren, çirkinleştiren, zayıflatan ve sonunda ahlâksızlaştıran bir takım gerçek olmayan değerler bütünüdür. Diğer bir ifadeyle ahlâk, şekil değiştirmiş bir dinden başka bir şey değildir ve ahlâklılığın görünürde öne çıkan birinci şartı da alçaklık ve tembelliktir.
5. Sosyolojik Ahlâk
Ahlâk sistemleri içinde " Sosyolojik Ahlâk', " Psikolojik Ahlâk” ve "Biyolojik Ahlâk” gibi daha bazı ahlâk anlayışlarına da yer verilmiştir. Sosyolojik Ahlâk, Auguste Comte (1798-1857)'un temellendirdiği, Emile Durkheim (1858-1917) ve L. Levy Bruhl (1857-..?)’ün geliştirdiği bir ahlâk anlayışıdır. Comte'a göre, ahlâkın temel prensibi, başkaları (toplum) için yasamaktır. Burada başkalarından maksat, aileyi, vatanı ve bütün insanlığı anlamak gerekir.
6. Psikolojik Ahlâk
Psikolojik ahlâk teorileri, ahlâkî eylemlerin kaynağı olarak daha ziyade "ruhsal eğilimleri”, dolayısıyla psikolojik kavramları kabul eden görüşlerdir. Esasen çağımızda, ahlâkı psikolojik bir temele dayandıran ve ona psikolojik bir mahiyet kazandıran düşünür, Theodore Ribot (1839-1961) olmuştur.
7. Biyolojik Ahlâk
İnsan davranışlarını bedenin bazı fonksiyonlarına bağlayarak açıklamaya çalışan ahlâk anlayışına, genel olarak Biyolojik Ahlâk denilmektedir. Bu ahlâk anlayışının temel dayanağı, insanın yaşam serüvenini anlatan hayat kavramıdır. Sosyal hayatı biyolojik teorilerle anlatan birçok görüşler vardır. Bunlardan ikisi: Bio-Organik Okul ile Darwinist Okul’dur. Biyolojik Ahlâk Okulunun (Evrimci Teorinin) ülkemizdeki temsilcisi ise Akil Muhtar Özden (1877-1949)'dir.
|