Cevap: Hz. Muhammed Döneminde Yönetim Olgusu/Ali Duman 2. Hz. Peygamber Döneminde İktidar-Fert İlişkileri
Hz. Peygamber döneminde iktidar-fert ilişkileri denilince; hem Allah'ın emirlerini kendilerine tebliğ etmekle görevli memur (resul/elçi), hem Allah'ın emirlerini şahsında yaşayarak insanlara örnek olan şahsiyet ve hem de toplumun rahat, huzur ve mutluluğunu gerçekleştirmek görevini üstlenmiş yönetici Hz. Mu-hammed ile; O’na ve onun tebliğ ettiklerine iman etmiş ve onun idareciliğine razı olmuş bir toplum arasındaki ilişkiler, yani Sahabe-Peygamber ilişkileri akla gel-mektedir. Bu bakımdan sahabe-peygamber ilişkilerinin temelde iki boyutta cere-yan ettiği söylenebilir: Birincisi Allah'ın elçisi ve örnek şahsiyet ile olan ilişkiler, ikincisi de mensup bulunulan topluluğun yöneticisi ile ilişkiler. Her iki ilişki türü-nün doğal sonucu ise itaattir. Hem Allah'ın elçisine itaat; hem de yöneticiye itaat.
Bu noktada sahabe-peygamber ilişkilerinin itaat çerçevesi içinde cereyan etmesinin de iki yönü olduğu tespiti yapılabilir. Zira, sahabiler öncelikle kendilerine dinlerini tebliğ eden peygambere iman eden ve onun getirdiklerini doğrula-yan, onu hayat rehberi, örnek şahsiyet biçiminde gören bir topluluk olarak, Allah'ın elçisinin bağlıları olduklarından peygambere itaat ediyorlardı. Üstelik dinin kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerîm, bunu imanın şartları arasında kabul etmekteydi10. Yani peygambere itaat dinin gereklerindendi. İkinci olarak da onları örgütle-yen ve onların düzenli bir toplum halinde yaşayabilmelerini temin eden idareciye itaat etmekteydiler, bu bir millet olarak bir arada yaşamanın ve devletleşmenin gerekleri arasında görülebilir.
Birinci tür itaatin, yani elçiye/resule itaatin mahiyeti mutlaktır; herhangi bir kayıt ve şarta bağlı değildir. Bu tür itaatte bir hak-hukuk ilişkisi söz konusu değildir. Zira Hz. Muhammed Allah'ın elçisi olması hasebiyle, insanlara inandık-ları dinin gereklerini bildirmekle mükellef yegane şahsiyettir ve onun din ile ilgili tebliğ ettiği şeylerin tamamı, uymak ve itaat etmek noktasında tartışmasız olarak kabul edilmesi gerekli olan esaslardır. Kimse peygambere bu getirdiklerinin yanlış olduğu iddiasıyla muhalefet etme ve ona uymama hakkına sahip olmadığı gibi, kendisinin bu işleri daha doğru yapacağı iddiasıyla ortaya çıkarak resullüğe aday olma hakkına da sahip değildir.
İkinci tür itaatin, yani yöneticiye itaatin gereği ise mutlak değildir. Çünkü devletin idarecisi olmak her zaman ve şartta doğru hareket tarzının belirlenmiş olduğu anlamına gelmez. Yani hata ve yanlış yapma ihtimalini içinde bulundurur. Bu sebeple Hz. Muhammed’in devlet başkanı sıfatıyla ortaya koyduğu icraatları tartışmaya açıktır, hak-hukuk ilişkileri çerçevesinde sürmek zorunluluğu vardır. Bu yüzden de muhalefete, karşı konmaya ve uyulmamaya da imkan verir.
Sahabe-Peygamber ilişkisindeki bu iki tür itaat, Hz. Muhammed’in tasar-ruflarının belli bir sınıflandırmaya tabi tutularak, hangi tasarrufunun Peygamber sıfatıyla, hangi tasarrufunun yönetici sıfatıyla ortaya konulmuş olduğunun belir-lenmesi gerektirir. Değişik bir anlatımla O’nun, peygamber olarak yaptığı tasar-rufları ve yönetici olarak yaptığı tasarrufları ayrı ayrı değerlendirildiği taktirde bu iki tür itaatin farklılıkları ortaya konulabilir. Sadece böyle bir ayırım yapıldıktan sonra, Hz. Muhammed döneminde fert-iktidar ilişkilerinin nasıl olduğu sağlıklı olarak tespit edilebileceği söylenebilir.
Bu araştırmanın konusu yönetim, yani fert-iktidar ilişkileri olduğuna ve aslında bu konu ancak Peygamberin yönetici sıfatıyla yapmış olduğu tasarruflarında görülebilmekte olduğuna göre, onun peygamber olarak yapmış olduğu tasarrufları araştırmanın kapsamı dışında kalmaktadır.
Ancak böyle bir ayırımın kolaylıkla yapılamayacağı da burada tespit edilmelidir. Nitekim onun hangi davranışı peygamber sıfatıyla veya hangisini yönetici sıfatıyla yaptığı ayırımının açık olarak yapılamaması sebebiyle mezhepler arasında zuhur eden çeşitli anlaşmazlıklar da bu tür bir ayrımın kolay olmadığına delalet etmektedir. Mesela ölü arazinin, onu diriltenin malı olması konusundaki peygamberin tutumu11 konusunda Şafiîlerin yaklaşımı ile Hanefîlerin yaklaşımı farklıdır. Hanefîler peygamberin bu sözünün devlet başkanı sıfatıyla söylenmiş bir söz olduğu gerekçesiyle, zamanın devlet başkanının farklı bir uygulama yapabileceğini iddia ederken12, Şafîîler bunun peygamber sıfatıyla söylenmiş bir söz olduğu görüşünü savunmakta ve hangi dönem-de olursa olsun her kim ölü araziyi diriltirse sahip olabileceğini ileri sürmektedirler13. Bu konuda Malikî ve Hanbelîler ise Hanefîlere yakın bir anlayış sergilerler14.
Peygamberin tasarruflarının taksimi konusunda alimler çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bunlar içinde peygamberin tasarruflarını on ikiye kadar çıkaranlar olmuştur15. Karafî, peygamberin tasarruflarını risalet, tebliğ, fetva, kaza ve imamet olarak beşe ayırmakta ve imamet tasarrufunun diğer dört tasarrufunun vasfı oldu-ğunu söylemektedir16.
İlk dönem İslâm tarihinde cereyan eden ve Hz. Muhammed’in devlet başkanı sıfatıyla yapmış olduğu tasarruflar olduğu açıkça belli olan bir takım örnek hadiselerden hareketle, Hz. Peygamber döneminde fert-iktidar ilişkilerinin nasıl olduğu ortaya konulabileceği söylenilebilir.
|