Tekil Mesaj gösterimi
Alt 20 Mayıs 2015, 09:48   Mesaj No:4

EyMeN&TaLhA

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:35
Cinsiyet:
Mesaj: 3.298
Konular: 784
Beğenildi:132
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Atauzem felsefe tarihi özetleri 1-14

3.ÜNiTE

ARİSTOTELES:felsefe tarihinde MANTIĞI bir bilim olarak İLK defa ortaya koyan kişi.

ZENON:İLK dil felsefesinin bu kişi tarafından yapıldığı söylenır.

DÜŞÜNCE TARİHİNDE İLK DEFA SİSTEMATiK OLARAK DÜNYA VATANDAŞLIĞI ANLAYIŞINI ORTAYA ATANLAR STOALILARDIR

1. Sokratesçi Okullar

Sokratesin öğrencileri tarafından kurulan Elis-Eretria Okulu ve Megara Okulu bulundukları yer itibariyle adlandırılan okullar olup, fikirleri fazlaca yayılmadan kaybolmuşlardır. Bulunduğu yere göre isimlendirilen diğer bir okul olan Kyrene Okulu ise diğerleri gibi kaybolup gitmemiş, onlara nazaran daha çok tanınmıştır. En fazla tanınanı olan Kynik Okulu, yaşam biçimlerine göre adlandırılmış ve etkileri uzun süre devam etmiştir.

1.1. Megara Okulu

Kurucusu Megaralı Euclides‟dir. (M.Ö. 330- 275) Sokrates‟in ahlak prensipleriyle Elea Okulu‟nun varlık öğretisini birleştirmeyi amaç edinmiştir. Sonuçta varlığın birliği anlayışı ile ahlaki fikirlerin gerçekliğini birleştirerek gerçek olan tek şeyin varlık veya iyilik olduğunu savunmuştur. Ona göre „bir olan‟ iyidir. Bu okulun bir başka bilinen yönü eristik (didişimcilik) sanatını geliştirmeleridir.

1.2. Elis-Eretria Okulu

Kurucusu Elisli Phaidon‟dur. (M.Ö. 400?- ?) Bu ekol da ahlak konusuyla ilgilenmiş ve erdemli olmayı araştırmıştır. Sofistlerin pratik yaşam tarzlarıyla Sokrates‟in mutluluk ve bilgi anlayışını bir araya getirmeyi denemişlerdir.

1.3. Kynikler

Düzenli ve temiz bir hayat sürmedikleri ve dünyalık olarak hiçbir şeye sahip olmadıkları, bu yüzden de sokaklarda yattıkları, yırtık elbiselerle dolaştıkları için kendilerine „köpeksi‟ anlamına gelen kynik denilmiştir. Temelde insanın dünyadan ve başka insanlardan beklentilerinin en aza indirgenmesi gerektiğini savunurlar. dünya vatandaşlığını savunmuşlardır. En önemli temsilcilerinden biri olan Sinoplu Diogenes (M.Ö. 412-323), bir fıçıda yaşamasına rağmen hikmetli sözler söylediği için Büyük İskender‟in dikkatini çekmiş ve Büyük İskender kendisine bir takım lütuflarda bulunmak istediğinde, dünya nimetlerine ilgisi olmayan Diogenes, ona “gölge etme başka ihsan istemem” diyerek tarihe geçmiştir. okulun diğer en önemli temsilcisi olan Antisthenes dir. o ''Kendi kendisiyle yetinen, başkalarına bağlı olmayan, iç huzuru veya ahengine ulaşmış olan, toplum kurallarını hiçe sayan, doğaya uygun bir hayat süren kişi mutlu sayılır. Bu bakımdan aile ve toplum bağlarını önemsemez. Çünkü ona göre asıl mutluluk, bireyin mutluluğudur''. tezini savunmuştur. Antisthenes‟in bilgi anlayışına gelince; ona göre gerçek bilgi bütünde değil, artık bölünemeyecek kadar küçük parçada aranmalıdır.

1.4. Kyrene Okulu

Bu okul Sokrates‟in öğrencilerinden Aristippos (M.Ö. 435-355) tarafından memleketi olan Kuzey Afrika‟daki Kyrene kentinde kurulmuştur. Kyniklere nispetle daha rahat, neşeli ve ılımlı bir hayat görüşüne sahiptirler.Aristippos hedonist bir ahlak anlayışına doğru gitmiştir. Aristippos da Antisthenes gibi asıl bilginin insanı konu eden bilgi olduğunu kabul eder. Aristippos, zevke önem verip, acılardan uzak kalmayı tavsiye eder.

2. Platon (M.Ö. 427-347)

Platon, aristokrat bir ailenin çocuğu olarak Atina‟ da doğmuştur. Asıl adı Aristokles olup, geniş göğüslü olmasından dolayı jimnastik öğretmeni tarafından kendisine Platon adı verilmiştir. Gelecekte Atina‟ yı yönetebilecek bir tarzda ciddi bir eğitim almıştır. Platon gezgin bir düşünür olarak Mısır‟ a gitmiş ve burada matematik ile astronomi bilimlerini tahsil etmiştir.Platon Atina‟ ya dönerken Aiginalı esir tüccarlarının eline düşmüş, ancak kendisini tanıyan Kyreneli bir filozof olan Annikenes kendisini satın almış ve özgürlüğünü iade etmiştir.

platon nun Eserleri

Platon‟un eserleri genel olarak dört dönemde ele alınmaktadır. Eserlerinde kullandığı üslup daha çok diyalog tarzındadır. Bu üslubu Sokrates‟in yöntemi olarak benimsemiştir.

2.1.1. Gençlik Dönemi Eserleri

Bu dönem yazdığı eserler Sokratik diyaloglar olarak da isimlendirilir. İlk eserleri olmasından dolayı Platon‟un diyaloglarında konuşturduğu başkarakter Sokrates‟tir. Sokrates‟in düşünceleri ön plandadır. Tıpkı Sokrates gibi Platon da muhatabını belirli bir sonuca doğru yönlendirir. Fakat açık ve kesin bir sonuca ulaşmaz; sonuç okuyucuya bırakılır. Bu dönem yazdığı eserler arasında Apologie, Kriton, Lakhes, Charmides, Lysis, Euthyphron, Politeia‟nın ilk kitabı, Küçük Hippias ile Protagoras yer alır.

2.1.2. Geçiş Dönemi Eserleri

Bu dönem eserlerinde Platon‟un, yavaş yavaş Sokrates‟in etkisinden kurtulma çabasında olduğu görülür. Geçiş dönemi eserlerinde dikkat çeken husus sonuçların açık bir şekilde ortaya konulmasıdır. Bu eserlerde Platon‟un sanatçı kişiliği de kendini göstermektedir. Gorgias, Menon, Phaidros, Symposion ve Phaidon gençlik döneminde yazdığı eserler arasında bulunur.

2.1.3. Olgunluk Dönemi Eserleri

Platon‟ un kendi kişiliğini bulduğu ve artık fikirlere tamamen kendisinin egemen olduğu eserlerdir. Bu grup eserlerde felsefenin yanında bilimsellik de göze çarpmaktadır. Theaitetos, Parmenides, Sophistes, Politeia‟ nın diğer bölümleri ve Politikos gibi eserleri bu döneminde yazmıştır.

2.1.4. Yaşlılık Dönemi Eserleri

Platon‟un ömrünün sonuna doğru yazmış olduğu kimi fikirlerini kısmen değiştirip kısmen de geliştirdiği dönemdir. Bu dönemde yazmış olduğu en önemli eser Nomoi‟dir. Türkçemize „Kanunlar/Yasalar‟ şeklinde tercüme edilmiş olan bu kitap, ideal devlet anlayışını geliştirip, bazı ilavelerle yazdığı en son eseridir. Ayrıca Kritias ve Timaios da bu dönem yazılmıştır.

2.2. ideler ve Varlık Öğretisi

Platon, durmadan değişen bu evrenin ilk varlık sebeplerini araştırırken sadece bir Tanrı‟nın varlığını kabul etmiş, fakat bu evrende bulunan bütün varlıkların ebedi birer idesi bulunduğuna da inanmıştır. Platon her olayın, her fikrin, her hissin, her kurumun, kısacası evrende mevcut her şeyin arkasında sonsuz, yok edilemeyen, bozulamayan, sonsuzluğun kucağında yaşayan birer ide (misal) varsaymaktadır. Yeryüzünde gördüğümüz her şey, idelerin ancak geçici bir yansımasından, kötü bir kopyasından başka bir şey olmayıp bir süre için yaşamakta, hareket etmekte, dolayısıyla var olmakta sonra kaybolmaktadır. Sonuç olarak Platon‟un ideler öğretisi iki ayrı evrenin var olduğunu savunmaktadır.

Bunlardan biri, bizim de içinde bulunduğumuz eşyalar, gölgeler, olaylar ve olgular evreni, diğeri ise bu evrenin ötesinde var olan ve her şeyin aslının, mükemmel halinin birer ide olarak var olduğu ideler dünyasıdır. Platon‟un biri görünüşler alemi, diğeri de ideler alemi olmak üzere iki alemi kabul ettiği görülmektedir. Üzerinde yaşadığımız bu dünya, Platon‟a göre görünüşler alemidir ve gerçekliği yoktur. Asıl gerçek alem, ideler diye isimlendirdiği alemdir. Platon‟a göre ideler alemi cansız ve statik bir yer değil, aksine canlı ve yaratıcı bir yapıya sahiptir. Madde ise aslında Platon‟a göre bir hiçtir. Her türlü vasıftan yoksun, varolandan çok var olmayan diye nitelenebilecek bir yapıya sahip olan madde, Platon‟a göre boş mekandır. İşte bu canlı ideler alemindeki ideler, etkilerini bu boş mekana gönderir, bu boş mekanda bulunan madde de gönderilen bu etkilere göre şekillenir. Bu boş mekana gönderilen ideleri somut varlıklar halinde şekillendiren ise Platon‟un Mimar Tanrı gibi nitelendirdiği Demiurgos‟tur.Demiurgos, yaratıcı bir tanrı değil, var olana yani idelere maddi anlamda şekil veren bir Tanrı‟dır.

2.3. Platon‟ da Bilgi ve Ruh Teorisi

Platon, Protagoras‟ın “insan her şeyin ölçüsüdür” anlayışına itiraz ederek bütün bilgilerin sübjektif nitelikli olamayacağını, aksine objektif bilgilerin de bulunduğunu kabul etmektedir. Ona göre gerçek bilgi bu objektif bilgidir.

Bunun kanıtı da matematik bilgilerdir. Örneğin, zihnimizin dışında „2‟ rakamını gösteremeyiz yani duyularımızla rakamların varlığını bilemeyiz veya 2×2=4‟ü dışarıda somut olarak gösteremeyiz. Ama herkes tarafından matematiksel rakamlar bilinmektedir. Öyleyse Platon‟a göre bilgi a priori olarak zihnimizde mevcuttur. Bununla birlikte bu akli bilgilerin ortaya çıkması için duyulara ihtiyaç bulunmaktadır. Platon‟a göre asıl bilgi, bir kavram altında toplanan bilgi olduğu için, nesne ortadan kaldırılsa da kaybolmayan, hep zihnimizde olan bilgidir. Dolayısıyla bilgi, nesnelerle ideler arasında hatırlama yoluyla bağ kurup, tikelden hareketle tümele yani nesnelerden kavramlara yükselmek ve „bu, şudur‟
diye hüküm vermek ve nesneyi bir kavram grubuna dahil etmektir. Platon bilginin a priori olduğunu savunan ilk düşünürdür.

Ruhun ölümsüzlüğü problemi Platon felsefesinde önemli bir yer kaplar. Çünkü Platon‟a göre “insan buna inanmakla bir şey kaybetmez; bu yüzden inanmak inanmamaktan daha iyi ve faydalıdır.” Hatırlama, ruhun önceden var olmasının kanıtı olduğu gibi, ölmezliğinin de kanıtıdır.

Platon orphik düşünceden etkilenmesine rağmen ruhun bir bedenden çıkıp başka bir bedene girmesinden söz etmemiş yani ruhun reenkarne olacağını benimsememiştir. Aksine ruhun bedenden ayrıldıktan sonra tekrar ideler dünyasına döneceğini öngörmüştür.

2.4. Platon‟ da Psikoloji

Platon ruhu üç ayrı işlevi olan bir bütün olarak düşünmektedir. Platon‟a göre ruh adeta bedenin bütününe yayılmış bir varlıktır.

BİRİNCİSİ ruhun en aşağı işlevi insanı istemediği şeylere de sürükleyebilen zorlayıcı anlamındaki ilcalardır. Bunlar bedenin en aşağı kısmı olan ayaklara karşılık gelmektedir.

İKİNCİSİ İşte bu esaretten kurtarabilecek ikinci bir ruh işlevi iradedir. Platon‟a göre irade, bedendeki kalbe tekabül etmektedir. Eğer irade ilcaları kontrol altına alabilirse insan hataya düşmekten kurtulabilir. Ama eğer irade ilcaların boyunduruğu altına girerse o takdirde yanlıştan kurtulamaz.

ÜÇÜNCÜSÜ Bu bakımdan üçüncü bir ruh işlevine ihtiyaç vardır ki bu da akıldır. Platon‟a göre ruhun en önemli gücü akıl olup, diğer tüm ruh işlevlerini akıl kontrol altına alabilir. Aklın kontrolünde olan insan aynı zamanda erdemli işler de yapabilir. Bu insan aynı zamanda mutlu insandır. Platon aklı da bedendeki en üst bölüm olan başa karşılık göstermektedir.

2.5. Platon‟ un Ahlak Öğretisi

Öncelikle belirtilmesi gereken husus Platon‟un ahlak anlayışının mutçu olduğudur. Bu, İlkçağ‟ın karakteristik ahlak anlayışıdır. Platon ahlak öğretisini bu anlayış doğrultusunda ortaya koymuştur.

Platon‟a göre iradeyle yapılan fillerin asıl gayesi iyiyi istemektir. iyilik yapmak insanı mutlu kılar, kötülük ise mutsuzluğa neden olur. Ġyinin ve kötünün ne olduğunu anlamanın yolu ise erdemli olmaktan geçer. Platon‟un ahlak anlayışında temel kavram erdemdir. Erdem ruhun iyi durumda olmasından başka bir şey değildir (eudaimonia). erdemi belirleyen de insanın aklıdır.

Aslında Platon‟un ahlak anlayışı Tanrı‟ya benzemeyi esas alan bir ahlak öğretisidir. Buna göre insanların görevi Tanrı‟ya benzemektir. Çünkü Tanrı‟da büyüklük, güç, iyilik, güzellik ve gerçeklik fikirleri, içkindir. Bunlarla tam anlamıyla donanmak ancak Tanrı‟ya aittir. İnsanlar bunlara belirli oranda uyarlar. Örneğin Tanrı adildir; adalet ve doğruluk ancak Tanrı‟dadır; insan adil olamaz; ancak adillerden biri olabilir. Anlaşılacağı gibi Platon‟a göre ahlaki değerler, Sofistlerin iddialarının aksine kendinde (itself), değişmez, ebedi ve objektiftir. Görüldüğü gibi Platon en yüksek erdem olarak adaleti görmektedir. Bu en yüksek erdemin ortaya çıkmasına yardımcı olan erdemler ise devlet anlayışındaki sınıfların
varlığını gerekli kılmaktadır ve bu erdemler de ölçülü olma, cesaret ve bilgeliktir.

2.6. Platon‟ da Siyaset

Platon‟un diğer filozoflara benzemeyen bir yönü, siyasetle uğraşmış olması, siyaseti felsefenin bir bölümü kabul etmesidir.Sözgelimi Pythagoras, Xenophanes, Herakleitos, Sokrates bizzat pratik siyasetin içerisinde bulunmuşlardır.

Sokrates hem asker olarak ülke savunmasına katkıda bulunmuş hem de Atina meclisinde bir muhalif olarak etkili bir siyaset yapmıştır. Platon tam bir aristokrat idi. Düşüncelerini var olan durumların akışından çıkarıyor, ülkesinin bütün felaketlerine Atina demokrasisinin sebep olduğuna inanıyordu. Bundan dolayı o, kendi siyaset felsefesini oluştururken önce yanlış yönetim biçimlerinden söz etmiş, sonra da kendisi bakımından ideal olan devlet modelini ortaya koymuştur. Platon‟a göre aslında kendi önerdiği yönetim biçimi dışındaki hemen hemen bütün yönetim biçimleri yanlıştır. Bu yanlış devlet biçimleri şunlardır:

a- Militarist (timokratie) devlet. =Bu devlet biçimi askerlerin egemen olduğu bir yönetim şeklidir. En iyi örneği eski Isparta devletidir.

b- Plütokratie (aristokrasi) devleti. =Bu devlet biçiminde zenginlik ve servet hakimdir. En belirgin örneği Güney İtalya‟da görülmüştür.

c- Demokrasiye dayalı devlet. =Bu yönetim biçiminde insanların geleceğini seçilmiş bir meclis belirlemektedir. Ancak bu meclislerde demagoglar tarafından sıkça yanlış yönlendirmeler yapılmaktadır.

d- Tyrannie (müstebit) devlet.=Bu devlet şeklinde kölelik ruhu hakimdir. Yöneticiler yönettikleri insanları köle olarak gördükleri için onların haklarını kabul etmemektedirler. Ancak bu yöneticilerde aynı zamanda kölelik ruhu da bulunmaktadır. Çünkü her köle günün birinde yönetimi ele geçirmeyi amaçlamaktadır. Öyleyse insanları mutlu edecek yönetim biçimi nedir? Hatırlanacağı gibi Platon‟a göre mutluluk, ruhun yetkin ve sakinliği (eudaimonia) ile ilgilidir. Ruh ise ona göre üç işleve sahipti. İşte, insanı mutlu etmesini öngördüğü devletini de Platon, üç sınıfın bir araya gelmesiyle oluşan bir bütün olarak tasarlamıştır ve adeta toplumdaki bu üç sınıf ruhtaki üç işleve karşılık gelmektedir. Baştaki akıl toplumun en üst sınıfı olan yöneticilere, kalpteki irade koruyuculara, aşağı kısımlardaki ilcalar da işçi ve kölelere karşılık gelmektedir.

En alt sınıf olan işçiler, aslında en hür sınıf olmakla birlikte bunların sahip olmaları gereken tek erdem çalışmak ve itaat etmektir.(kast sistemi özellikleri var)(kendi aralarında evlenebilirler üst leriyle evlenemezler)

İkinci sırada orta sınıf diyebileceğimiz askerler (bekçiler veya koruyucular) sınıfı bulunmaktadır. Bu sınıfın oluşturulmasındaki ilk adım devletin özel izniyle işçiler sınıfı arasındaki cesur, güçlü, güzel, zeki, atılgan, sağlıklı gençlerin seçilip bu sınıfa alınmalarıyla gerçekleşir. Askerler sınıfının kendi aralarında istedikleri gibi evlenmek, çocuk sahibi olmak ve mülk edinmek gibi hürriyetleri bulunmamaktadır. Çünkü bu tür hürriyetler duyguları ön plana çıkarıp, asıl görevleri olan devleti korumaktan onları uzaklaştırabilir. Her anne-baba ve çocuk devlete aittir, tıpkı bütün mülkün de devlete ait olması gibi. Evler, her türlü mal, para ortaktır. Bunlardan herkes ortaklaşa olarak yararlanabilir. Ama hiç kimse kendine ait bir mülkten, çocuktan, anne veya babadan söz edemez.

En üst sınıf ise idareciler sınıfıdır. Bu idareciler askerler arasındaki en zeki ve akıllı olanlardan seçilir ve devleti de hiçbir kanuna ihtiyaç duymadan kendi erdemleriyle yönetirler. İdareciler daha önce almış oldukları ruh ve beden eğitimine ek olarak felsefe eğitimi de almak zorundadırlar. Çünkü idarecilerde bulunması gereken en önemli erdem anlayışlılık ve yönetim zekasını da kendinde bulunduran hikmet ve felsefeye sahip olmalarıdır. Onlar bu bilgelikle devleti olabilecek en iyi şekilde yönetme yetkisini ellerinde bulundururlar. Yöneticiler sınıfı tek kişiden değil aynı erdeme sahip birden çok kişiden oluşur. idareciler de askerler gibi mülk edinme, evlenme hakkına sahip değildirler. Bunun nedeni de devlet işlerini aksatmadan sürdürebilmelerini sağlamaktır.

Ancak Platon, yaşlılık döneminde yazdığı Nomoi (Kanunlar) isimli eserinde bu ideal devlet anlayışının, gerçekleşmesi mümkün görünmeyen bazı hususlarını yeniden ele almıştır. Buna göre, her şeyden önce kitabın adından da anlaşılacağı üzere Platon bu ikinci devlet anlayışında kanunlara önem vermeye başlamış ve devletin kanuna göre yönetilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu yeni devlet anlayışında görülüyor ki önceki anlayışta hakim olan sosyalist toplum yapısından vazgeçilmiş, insan doğasına daha uygun olduğunu düşündüğü yeni devlet biçimini benimsemiştir.

2.7. Platon‟un Sanat Felsefesi

Üç türlü sanat vardır. Bunlar kullanma sanatı, yapma sanatı ve benzetme sanatıdır. gerçeğin aslı ideler dünyasında bulunmaktadır. Öyleyse sanatçı gözünü ideler dünyasına dikmeli ve Tanrı‟nın yaptığına en yakın sanatı ortaya koymaya çalışmalıdır. Sanatçı bunu yaptığı takdirde katharsise ulaşmış olur. Yani ruhunu arındırmış, temizlemiş olur.

alıntıdır
Alıntı ile Cevapla